Sizden Gelenler( Aile Hayatý )
Pages: 1
Aile cennet mi cehennem mi? By: sidretül münteha Date: 13 Eylül 2010, 17:43:11
Aile, cennet mi, cehennem mi?

Evimizin ya da apartman dairemizin kapýsýndan adýmýmýzý atar atmaz bir maskeli balonun içine düþmez miyiz? Yanýmýzda her daim bir maske koleksiyonu ile dolaþýp, yerine ve durumuna göre içlerinden birini çýkarýp yüzümüze geçirmez miyiz? Evden sinirli çýktýn ve fakat karþý komþun senden selam bekler, hadi bakalým ‘þirin komþu maskesi’ni çýkar ve bol gülücüklü bir selam ver. O gün iþe gitmek istemiyorsun, kimsenin yüzüne bakacak mecalin yok, ona laf anlat buna söz yetiþtir derken yorgunsun ama o sabah iþyerinin kapýsýndan her zamanki gibi zeki, çevik ve iþgüzar bir adam olarak ‘presentable ve rantable eleman maskesi’ni takýp girmek zorundasýn… Günlük hayatýn bu kendine özgü trajik komedyasý, palyaçonun gözyaþlarý, kendimiz gibi olamamanýn sancýsý, hep baþkasýný oynamanýn bunaltýsý, herkese bir þeyler ispat etmeye çalýþmanýn ezinci, þarkýda ne de güzel dile gelir: “Tak etti canýma bu maskeli balo…”

Ýþte bu, kiþiyi yavaþ yavaþ çýldýrtan, kendine ve çevresine yabancýlaþtýran, en mühimi de maskelerin zamanla yüzün kendisi haline gelmesiyle kiþinin kendi baþýna iken bile kendisi olamamasýnýn doðurduðu sonuçlarýn en asgariye indiði bir yer varsa orasý, perdeleri çekilmiþ bir evin, cývýltýlara karýþmýþ bir insan sýcaklýðýnýn bulunduðu yerdir, ailedir… Kendimizle baþ baþa, hiçbir yapmacýk davranýþa mecbur olmadan, nasýlsak öyle olabildiðimiz tek yer ailedir. ‘Ailede nezaket yoktur’ sözünü ben ailede yapmacýklýk en asgari düzeydedir þeklinde tefsir ediyorum. Bu, daha çok kendin olarak, daima kendini býrakmak ve kasýlmaktan nefret etmek istidadýnda olan ruhlara, serinletici rüzgarý estiren, aile kurumunun faziletidir.

Pek çok ruhu serinleten ailenin kendine özgü fýtri ve cývýltýlý rüzgarý, kimi ruhlara azap verir, ailenin kendine has mutluluðu kýskançlýkla karýþýk olarak lanetlenir. Gide, bu yüzden, ‘Aile bencilliðinin iðrençliði, bireysel bencilliðin iðrençliðinden daha eksik deðildir.’ demiyor muydu? Ayný Gide, akþam alacasýnda bir bir yanan sokak lambalarýný, bir bir kapanan perdeleri seyredip, o kapanan perdelerin arkasýndaki ‘bencil mutluluklarý’ kýskandýðýný, o perdelerin arkasýnda neler olup bittiðini bilmek için her þeyini feda etmeye hazýr olduðunu haykýrmýyor muydu? Zavallý adam; bir aile ocaðýndan uzakta üþüyen ruh…

Aileye dair hep tozpembe tablolar mý çizeceðiz (ki bir müddet sonra pembesi gidip tozu kalacaktýr), aileyi yüceltip yüceltip realitenin baðlarýndan koparak ideal bir aile tablosunun ufuklarýnda mý dolaþacaðýz? Pollyanna gibi ayaklarýmýzý havada birbirine vurup, ‘Yaþasýýýn, hediye paketimden oyuncak bebek yerine iki adet koltuk deðneði çýktý, ama yine de mutlu olabilirim…’ mi diyeceðiz? Hayýr, asla…

Bilmek lazýmdýr ki aile, ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarýndan bir çukurdur. Herkesin birbirine diþ gösterip hýrladýðý, gücü yetenin ötekine yüklendiði, her kafadan bir ses çýkýp kimsenin kimseyi dinlemediði, bitip tükenmez istekler ve nihayetsiz ihtiyaçlar içinde tilki girmiþ kümese dönmüþ bir aileye, kalkýp da huzur bulduðumuz, kendimiz olduðumuz bir cennet diyebilir misiniz? Ýþte günümüzde kaotik modern ailenin (buna kabak çekirdeði ailesi, ayçekirdeði ailesi, atom karýnca ailesi, yer fýstýðý ailesi filan gibi isimler takýyor sosyolog aðabeyler ama kimin umurunda) hal-i pür melali budur.

Sözün burasýnda müsaadenizle, bir cennet ve bir de cehenneme ait olmak üzere iki tabloyu tasvir edelim: Ailece bir akþam, herkes evde… Baba, bir koltukta elinde iktidar aleti kumanda ile zapping yapar ya da emzik gibi elinden düþürmediði gazetesini okur (veya uyuklar). Anne örgüsünü örer ya da telefonda kek tarifi alýr. Büyük kýz, ertesi gün giyeceði kýyafetleri düþünmekte ve bütün gardrop aðzýna-burnuna kadar dolu olmasýna raðmen yine de içinden “hiç kýyafetim yok ki!…” diye feryad etmektedir. Oðullardan biri yeni aldýðý hayal-kurgu romana dalmýþ, diðeri yeni aldýðý oyuncaðý sökmekte ve birleþtirirken her defasýnda bir iki parçanýn fazla konulmuþ olduðunu fark etmektedir. Babanýn susmasý anneyi üzer, ‘Bizim adam dýþarýda bülbül gibi evde dut yutmuþ bülbül gibi, maþþALLAH’ diye söylenir. Kýzla oðlanýn didiþmeleri babayý sinirlendirir. Ýlginç olan þu ki duygularýný kimse saklamaz ve perdelemez. Hatýrlayalým, ‘Ailede nezaket yoktur’. Yine Andre Maurois’ýn dediði gibi, “Orada surat asýlabilir, sorulan sorulara cevap verilmeyebilir ya da izahsýz bir sevinç gösterilebilir. Bütün aile fertleri mümkün olduðunca birbirlerini olduðu gibi kabul etmek gerektiðini düþünürler.”

Çizilen tablo tozpembe bir mutluluk tablosu deðil ama yine de herkes orada kendisi olmanýn hürriyetini, ait olmanýn güvenini bulur. Peki ya düþünür Alain’in tasvir ettiði þu cehennem tablosuna ne diyeceksiniz: “Biri çiçeklerin kokusundan rahatsýz olur, öbürü seslerin patýrtýsýndan. Biri akþam susulmasýnda ýsrar eder, diðeri sabahleyin susulmasýný ister. Biri dine dokunulsun istemez, öbürü siyasetten bahsedilince diþlerini sýkar. Her biri diðerine karþý bir red hakký olduðuna inanýr ve herkes bu hakký ihtiþamla kullanýr.” Bozuk sesler orkestrasýnda herkes þef olmak ister, sýnýrsýz özgürlük herkesi sýnýrlar, fedakarlýðýn yerini hak arayýþý alýr ve ‘cennet’in çivisi çýkar…

Sahi sizin aileniz hangisi: Cennet mi, cehennem mi?


Yusuf Özkan Özburun


radyobeyan