Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Akredite kelimeler By: sumeyye Date: 11 Eylül 2010, 18:02:36
Akredite kelimeler

‘Akredite’ kelimesine siyasetten aþinayýz. Akredite kelimeler meselesi ise birkaç asýrlýk hadise. Bu kavramý ilk defa ben kullanýyorum galiba.

Evvel zaman içinde dilimize yabancý bir dilden girmiþler ya da kalbur saman içinde masa baþýnda türetilmiþler. Öyle ya da böyle doðal olmayan yollarla dilin içerisindeler. Bugün yaþýyorlar mý? Hayýr, yaþatýlýyorlar!

“Dil, canlý bir varlýktýr.” derdi üniversitedeki hocalarýmýz. Duyan, düþünen, hisseden, yaþayan aktif bir yapý.
Devamlý deðiþir ve geliþir. Zaman ile kurallar da, kelimeler de baþkalaþabilir.
Bu deðiþmeler anlýk deðildir, çabucak gerçekleþmez.
Zaman içinde birkaç insan ömrünü içine alacak þekilde geniþler.
Ýnsan iki yüz, üç yüz yýl önceki atalarýyla ufak tefek farklýlýklar olsa da rahatlýkla anlaþabilir.
Beþ yüz yýl önce yaþamýþ bir þairin þiirlerini üç aþaðý beþ yukarý anlayabilir.
Ýngilizler, Shakespeare’i; Almanlar, Goethe’yi nasýl kendi kaleme aldýklarýndan okuyabiliyorlarsa
biz de bir Yunus’u, Fuzûli’yi okuyup anlayabiliriz. Ya da anlayabilmemiz lazýmdý demem gerekiyor.
Bâki’yi, Ahmet Yesevî’yi okuduðumuzda sözlüðe nadiren ihtiyaç duysak da genelden bir mana
çýkarabilmeliydik.
Ama maalesef öyle deðil!

Bugün Nedim’i okuyamýyoruz. Namýk Kemal ve Ziya Paþa’nýn yazdýklarýna birer yabancý dil metnine bakar gibi bakýyoruz. Saðlýðýnda, yazdýklarýný sadeleþtiren yazarlarýmýz var.

Acý!

Burada birkaç eleþtirim olacak…

Birincisi divan þairlerine ve o devrin aydýnlarýna. Divan edebiyatý bu milletin sanat alanýnda yaptýðý en iyi iþlerden biri. Dünyayý altý yüz sene idare etmiþ Osmanlý’nýn edebiyatý. Ancak Osmanlý ve Selçuklu aydýnýnýn Türkçeye yeterince inanmadý. Yazý diline, etkileþimde olduðu diðer dilleri de katarak ilginç bir terkip ortaya çýkardý. Bu terkip ne kadar leziz de olsa ancak bir kýsým havasýn terkibi oldu ve halktan uzaklaþtý.

Siyaseten diðer milletleri kucaklamak için dilimiz bir araç olarak seçilmemeliydi. Muhakkak pek çok vasýta var idi. Kullanýlan dil, öz Türkçe olarak kalsaydý ve bizlere kadar ulaþacak o muazzam kültür mirasý zedelenmeseydi. Biz, bizden öncekiler ve bizden sonrakiler o berrak pýnardan ihtisaslaþmaya lüzum duymadan rahat rahat içebilseydik.

Meseleye çok dar bir açýdan baktýðýmýn farkýndayým fakat bu sözlerimi büyük bir hazineden faydalanmaya çalýþan ama bir türlü ona ulaþamayan birinin serzeniþi olarak kabul edin. Ben bu þairleri de zorlanmadan okumak isterdim. Ama maalesef olmadý.

Anlaþýlmama meselesinde tek hatalý divan edebiyatý sakinleri deðil muhakkak!

Bir diðer eleþtirim Tanzimat devrinden Cumhuriyet dönemine kadarki kalem erbabýna.

Bu dönem edipleri bir deðiþim döneminin önemli aktörleri. Þekilde ve muhtevada pek çok yenilikleri bu dönem gördük. Toplumun deðiþen yapýsýyla birlikte edebiyat da deðiþti. Önceleri masumca görülen bu deðiþim talepleri sonralarý yerini eski düþmanlýðýna býraktý. Mesele topyekun eskiyle yeninin savaþýna ve ilericilik gericilik garabetine dönüþtürüldü.

Bu dönem eline sözlüðü alýp gün yüzü görmemiþ kelimeleri seçerek þiir yazan þairler, yabancý hayranlýðýyla baþý dönüp o baþ dönmesinin hâsýl ettiði mide bulantýsý ve iðrenme hissini kendi deðerlerine yýkan ilginç edip tiplemeleri de yok deðildi.

Yahya Kemal’in “kökü mazide olan ati” tavrýný bu dönemin aydýný Tanzimattan baþlayarak sergileyebilse bugün Osmanlý kültür mirasý üzerinde göðsümüzü gere gere oturuyor olurduk. Eskiyi yýkýp yerine onun kadar saðlam bir temelle çýkamayan bu dönem aydýný dilin ve kültürün yabancýlaþmasýnda büyük çamlar devirdi. Dilimizde doðal bir sadeleþmeyi yavaþ yavaþ saðlayabilecekken bir inkâr tavrýyla ortaya çýkmak Cumhuriyet dönemindeki dil erozyonunun fikri alt yapýsýný hazýrladý.

Üçüncü eleþtirim ise Cumhuriyet dönemi dil devriminin aydýnlarýna.

Cumhuriyetin kuruluþ yýllarýnda siyaseten yeni rejimi oturtmak ve kuvvetlendirmek için Osmanlýyla bütün baðlar koparýldý. Bu devlet idaresi, kurumlarý gibi konularda anlaþýlabilir bir tutum ancak dil ve kültür gibi bir milletin can damarlarý sayýlan deðerleri kökünden ayýrmaya kalkýþmak ortaya nesepsiz bir millet çýkarmak demektir ki bu anlaþýlmasý mümkün olmayan bir tavýrdýr.

Dil bilimcileri yola çýkarken hedefledikleri sonuçlara tam olarak varmýþ deðiller. Yani dilde sadeleþme hareketi tam olarak baþarýlý olamadý. Ancak baþarýsýz oldular da diyemeyiz. Dilden pek çok kelime atýldý. Yerine yenileri masa baþýnda türetilerek yerleþtirildi. Tutan kelimeler olduðu gibi, tutmayan ve unutulup giden de epey kelime oldu.

Bu dönem dil devrimcilerini eleþtirmemin birkaç sebebi var:

Öncelikle dilin canlý bir varlýk olduðundan hareketle ona dýþarýdan, suni müdahaleler doðru deðildi. Dil, doðal bir akýþýn içerisinde zaten kendini yenilemektedir. Ancak alelacele bir tarzda onunla oynamak dile suikast yapmak demektir.

Böylece 30-40’larda okuyan çocuklar yirmi yýl evvelinden habersiz büyümüþ oldular. Osmanlý, Osmanlýca denince “öcü masallarý” duymuþ gibi ürkütülüp ondan uzaklaþtýrýldýlar. Bir imparatorluk (bu kelimeyi emperyalizm manasýnda kullanmýyorum.) mirasýný, koskoca bir medeniyet dilini ve kültürünü inkâr edip yerine ne konabilirdi ki!

Necip Fazýl’ýn “Bülbüllere emir var: Lisan öðren vakvaktan!” dediði garabete çýkan bu yol, eleþtirileri ciddi manada hak ediyor.

Peki bu koskoca dilciler, dile dýþarýdan müdahale etmenin saðlýksýz olduðunu bilmiyorlar mýydý?

Elbette biliyorlardý.

Öyleyse?

Hadisenin kahramanlarýnýn büyük çoðunluðu meseleye ideolojik körlükle yaklaþtý. “Önce yýkalým, gerisini düþünürüz.” mantýðýyla Osmanlýcadan gelen ne varsa inkâr edildi. Kelime, terkip, eser, alfabe… Hepsi bir kalemde silindi ve yerine masa baþý hamleleriyle yenileri konuldu.

Oysa bu aydýnlar, dil gibi hassas bir meseleye bu derece ideolojik yaklaþmasalardý, okullarda okutulacak Türkçe ve verilecek milliyetçilik duygusuyla yeni yetiþen nesillerin dili yavaþ yavaþ arý Türkçeye kayabilirdi.

Ancak operasyon hemen yapýlmalýydý.

Keþke bu denli radikal tavýr sergilemeselerdi. Olan Türkçemize, kültür köklerimize ve geçmiþinden bihaber yetiþen nesillere oldu.

Ve gele gele bugüne geldik!

Bugün de ciddi problemlerle karþý karþýyayýz. Geçmiþ dönemlerde doðu kültürüyle hem dem olan milletimiz bugünlerde biraz da teknolojinin vasýtasýyla batý kültürüyle iç içe. Aslýnda bu durumda iç içe tabirini kullanmak yanlýþ olur. Bu tabir, karþýlýklý durumlarda kullanýlabilir. Ama bu konuda onlar bizim içimizde. “Biz onlarýn neresindeyiz?” sorusu ise anlamsýz!

Dilimiz özellikle Ýngilizceden ciddi bir kelime akýþýna uðramýþ durumda. Televizyonlarda, sokaklarda, ticarette, gazetelerde kýsacasý her yerde yabancý dil çýlgýnlýðý almýþ gidiyor.

Soðuk savaþ bitip de dünya tek kutupluluða sürüklendikten sonra dünyada Amerikan hâkimiyeti baþladý. Ekonomide, siyasette, teknolojide ve kültürde Amerikanizm! Kültürün girdiði her yere normal olarak dil de girer. Ýngilizce, varsa yoksa Ýngilizce…

Bu durum bir parça kabul edilebilir. Dünyanýn gittiði yerde, Ýngilizcenin dilin içine girmesi bir parça anlaþýlabilir. Ancak milliyetçi argümanlara ciddi baðlýlýðýyla tebarüz etmiþ bu milletin dil hususunda tek kurþun atmadan teslim-i silah etmesi de doðrusu kolay kolay anlaþýlabilecek bir sonuç deðil. Bu konuda birçok suçlu bulmak mümkün! Sorumluluk medyadan tutun, milli eðitim sistemimize, aydýnlarýmýzdan halkýmýza kadar pek çok kiþi ve kuruma yüklenebilir.

Ancak þunu söylemeden geçemeyeceðim: Televizyonlar, gazeteler, eðitim müesseselerimiz ve aklýnýza gelen bütün kurum ve kuruluþlar insanlardan, anadili Türkçe olan insanlardan oluþuyor.

Ve bu insanlarýn zihnine Osmanlýnýn son dönemi dâhil olmak üzere pompalanan bir baþ belasý var: Aþaðýlýk duygusu! Yani milletçe geri kalmýþlýðýmýz, geliþmemiþliðimiz, fakirliðimiz, ikinci sýnýf millet oluþumuz… Adeta milletimizin genetik kodlarýna kodlanan bu ucube fikirden kurtulmak en önemli konularýmýzdan olmalý. Þu an, dil dâhil pek çok problemimizin çözümü bu iðrenç duyguyu yýkmakta gizli.

Yabancý isimler ve yabancý diller meselesine herkes inanmalý. Daha önceleri millet olarak belli hususlarda ciddi tepkiler göstererek bir gecede pek çok þeyi deðiþtirdik. Belli bir milletin mallarýný boykot, bayraðýmýza yapýlan hakaret sonrasý evlere, sokaklara, daðlara, taþlara bayraðýmýzý asarak ona sahip çýktýðýmýzý gösterme hareketi, AB uyum sürecindeki paketler ve onlara verilen milli destek bu tepki ve toplu hareketin sonucunda gerçekleþti. Bugün de toplumda meydana getirilecek bir dil ayaklanmasýyla (!) bu hususta birkaç haftada ciddi mesafeler katedilebilinir. Dikkat ederseniz kesin çözülür demiyorum. Mesafeler kat edilebilir.

Yabancý dilin istilasý dýþýnda, masa baþý üretim sessiz sedasýz çalýþmalarýna devam ediyor. TDK, bugün eskisi kadar ideolojik davranmasa da bazý kelimeler medya yardýmýyla tedavülden kaldýrýlýrken yerine yenileri koyuluyor.[1] Bu hadise diðerinin yanýnda biraz cüzi kalsa da yabana atýlmamalý diye düþünüyorum.

Bütün bunlarýn yanýnda ne yapmalý ve bu olaylara karþý ne düþünmeliyiz?

Baþtaki hususa dönersek, kelimelere akreditasyon (bu kelimeyi kerhen kullanýyorum, biline!) öneriyorum. Dile karþý her türlü dýþ müdahaleye karþý olmalýyýz. Bu dili, biz konuþuyoruz. Kullanacaðýmýz ve kullanmayacaðýmýz kelimeleri de biz seçmeliyiz. Yabancý dillerden gelmiþ de olsa, masa baþýnda türetilmiþ de olsa bu saatten sonra Türkçeye ve Türk insanýnýn diline kaynamýþsa onunla oynamanýn anlamý yok! Bir kelimeyi sen, ben, Bakkal Mehmet Amca, öðrenci Hatice vs. konuþuyorsa onunla uðraþmayý býrakmalýyýz.

Etkileþimde olduðumuz milletlerden belli kelimeler almak ve onlara belli kelimeler vermek normal ancak bu konuda da okullardan baþlanarak milli bir bilinç uyandýrmalýyýz. Dilimize sahip çýkmalýyýz.

Kelime almak, teknoloji almakla, borç almakla, futbolcu almakla birlikte oluyor aslýnda. Biz millet olarak bir yükselme ve geliþme hamlesi yaparsak dil meselesi kendiliðinden çözülecektir.

Dilimize inanalým. Dilimize inanmak, milletimize inanmaktýr; milletimize inanmaksa dünyanýn özlediði güzel günlere inanmaktýr.


 

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Millet ve ulus kelimelerinin son günlerde birkaç televizyon kanalýnda kullanýldýðý yerlerle ilgili ilginç bir fark dikkatimi çekti. Kahramanlýk, geliþmiþlik veya imza atýlan bir baþarý ile ilgili haberlerde “ulus” kelimesi kullanýlýrken; mangal keyfi, olmadýk yerde denize girme, trafik kazalarý gibi haberlerde ise “millet” kelimesi tercih ediliyor. Yorumu size býrakýyorum


Ali YÜKSEL

radyobeyan