Hastalar risalesi By: sumeyye Date: 10 Eylül 2010, 14:20:12
Hastalar Risalesi
Bu güne kadar hastalar için, týp fakülteleri kurulup doktorlar yetiþtirilmiþ, kemik hastanelerinden göz hastanelerine, kalp hastanelerinden tâ akýl hastanelerine kadar üstün donanýma sahip çeþit çeþit hastaneler kurulup bduâ inlerce insan istihdam edilmiþtir. Ýnsan saðlýðý kutsal kabul edilip hastalýklarý teþhis ve tedavi yolunda hiçbir masraftan çekinilmemiþtir.
“Mevcudat içinde en kýymettar, hayattýr. Ve vazifeler içinde en kýymettarý, hayata hizmettir.” düsturunu kendine rehber eden Bedîüzzaman Hazretleri ise, hastalar için, bu güne kadar yapýlanlardan çok farklý bir þey yapmýþtýr. O þey ki, her hastanýn mutlak ihtiyaç hissettiði, görünüþte küçük fakat ma’nen büyük olan, çoðu zaman ihmale uðrayan, çoðu zaman unutulan, çoðu zaman gözlerden kaçan ama hasta için ilaç kadar doktor kadar önemi ve deðeri olan teselli hakikatidir.
Bedîüzzaman Hazretleri hastalara bu teselli ihtiyacý içindir ki Hastalar Risâlesi’ni faydalý bir merhem, manevî bir reçete, geçmiþ olsun makamýnda bir duâ ve dilek maksadýyla te’lif etmiþtir. Hastalar Risâlesi hastalýðýn görünüþte çirkin ve sevimsiz perdesi arkasýndaki ulvi hakikatini ve þirin güzelliðini gösterip, hastalýðý insanlara sevdirmiþtir.
1. ÜSTAD BEDÝÜZZAMAN’IN PENCERESÝNDEN HASTALIÐA BAKIÞ
Üstad Bedîüzzaman, her konuda olduðu gibi hastalýðý da imanî bir pencereden ele alarak deðerlendirmiþtir. Bütün Risâle-i Nur Külliyatýnýn temel eksenini oluþturan mânâ-yý harfî yönüyle ve imanî bir nazarla hastalýða bakmýþtýr. Bedîüzzaman Hazretleri hastalýklara mânâ-yý harfiyle bakarken; bu günkü modern týbbýn baktýðý gibi hastalýðý ve hastalýðý oluþturan sebepleri tabiata, rastlantýsal faktörlere veya kendi kendine oluþuyor düþüncesine nispet ederek bakmaz. Çünkü bu tarz bakýþ, insana Allah’ý unutturur, maddeci bir zihniyeti netice verir ve hastalýðýn gönderiliþ hikmetini perdeler. Mânâ-yý harfîyle bakmak ise imanî bir nazardan süzülen þuurla hastalýðý eþyadan deðil esmâdan yani hastalýðý veren Zât’ýn isimlerinden bilerek, hastalýðý gönderenin murad ettiði hikmetler penceresinden deðerlendirerek bakmaktýr. Bu bakýþ açýsýyla Bedîüzzaman; hastalýðýn insanlara kesinlikle tesadüfen ve þanssýzlýk eseri olarak gelmediðini, bilakis Rahîm-i mutlak, Cemîl-i ale’l ýtlak, Rahmân-ý bilhak olan Allah’ýn rahmet ve keremiyle isabet ettirildiðini, hastalýðýn insaný gafletten uyandýran vazifeli bir memur, hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürþid olduðunu beyan etmiþtir.
2. HASTALIKLARIN ÝBÂDET OLMA CÝHETÝ
Bedîüzzaman Hazretleri, þikâyet etmemek ve sabretmek þartýyla hastalýklarýn ibâdet hükmüne geçtiðini beyan eder. Ona göre ibâdet iki kýsýmdýr. Biri müsbet ibâdet ki namaz, niyaz gibi ibâdetlerdir. Diðeri ise menfi ibâdet denilen elimizdeki nimetler alýndýðýnda itiraz ve isyan edebilecek imkân ve iradeye sahipken Allah’ýn emrine, muradýna ve takdirine rýza gösterip teslim olarak yapýlan manevî ibâdetlerdir. Bu iki kýsým ibâdet hakkýnda Bedîüzzaman Hazretleri þöyle söyler: “Ey sabýrsýz hasta! Sabret, belki þükret. Senin bu hastalýðýn, senin ömür dakîkalarýný birer sâat ibâdet hükmüne getirebilir. Çünki ibâdet, iki kýsýmdýr. Biri müsbet ibâdet ki; namâz, niyâz gibi ma‘lûm ibâdetlerdir. Diðeri menfî ibâdetlerdir ki; hastalýklar, musîbetler vâsýtasýyla musîbetzede, aczini ve za‘fýný hisseder. Hâlýk-ý Rahîmine ilticâ eder, yalvarýr. Hâlis, riyâsýz, ma‘nevî bir ibâdete mazhar olur. Evet, hastalýkla geçen bir ömür, Allâh’dan þekvâ etmemek þartýyla, mü’min için ibâdet sayýldýðýna rivâyet-i sahîha vardýr. Hattâ bazý sâbir ve þâkir hastalarýn bir dakîkalýk hastalýðý, bir sâat ibâdet hükmüne geçtiði ve bazý kâmillerin bir dakîkasý bir gün ibâdet hükmüne geçtiði, rivâyât-ý sahîha ile ve keþfiyât-ý sâdýka ile sâbittir. Senin bir dakîka ömrünü, bin dakîka hükmüne getirip, sana uzun bir ömrü kazandýran hastalýktan teþekkî deðil, teþekkür et.”
3. HASTALIK BÝR ÝHSÂN-I ÝLAHÝDÝR
Bedîüzzaman Hazetleri hastalýklarýn tahammül dâhilinde olmak þartýyla bir Ýhsan-ý Ýlahi, bir hediye-i Rahmani olduðunu söyler ve bunu bizzat kendi yaþadýðý bir tecrübeyle þöyle açýklar: “Bu sekiz dokuz senedir, liyâkatsiz olduðum hâlde, bazý genç zâtlar, hastalýk münâsebetiyle duâ için benimle görüþtüler. Dikkat ettim, hangi hastalýklý genci gördüm ise, sâir gençlere nisbeten âhiretini düþünmeðe baþlýyor. Gençlik sarhoþluðu yok. Gaflet içindeki hayvânî hevesâttan bir derece kendini kurtarmýþ. Ben de bakýyordum, onlarýn tahammül dâhilindeki hastalýklarýný, bir ihsân-ý Ýlâhî olduðunu onlara ihtâr ediyordum. Ve derdim ki: “Kardeþim, ben senin bu hastalýðýnýn aleyhinde deðilim, hastalýk için sana karþý bir þefkat hissedip acýmýyorum ki, duâ edeyim. Hastalýk seni tâm uyandýrýncaya kadar sabra çalýþ. Hastalýk vazîfesini bitirdikten sonra Hâlýk-ý Rahîm inþâallâh sana þifâ verir.” Hem derdim: “Senin bir kýsým emsâlin sýhhat belâsýyla gaflete düþüp, namâzý terk ediyor, kabri düþünmüyor, Allâh’ý unutup, bir sâatlik hayât-ý dünyeviyenin zâhirî keyfiyle, hadsiz bir hayât-ý ebediyesini sarsýyor, zedeliyor, belki de harâb ediyor. Sen hastalýk gözüyle, herhâlde gideceðin bir menzilin olan kabrini ve daha arkasýndaki menzilleri görürsün ve onlara göre davranýrsýn. Demek senin için hastalýk, bir sýhhattir. Bir kýsým emsâlindeki sýhhat, bir hastalýktýr.”
4. HASTALIK, ALLAH’IN ÝSÝMLERÝNÝN ANLAÞILMASINA VESÝLEDÝR
Her þeyin sahibi Allah’týr hakikatini hayatýnýn merkezine alarak hareket eden Ýmam Bedîüzzaman’a göre insan, hiçbir þeye hakiki malik ve sahip deðildir. Ýnsanýn üstündeki herþey Allah’ýn imtihan maksadýyla verdiði birer emanettir. Bu emanetlerin baþýnda da vücut, hayat ve saðlýk gelir. Mülkün hakiki sahibi olan, bütün isimleri Kur’ân’ýn dediði gibi "Esmâü'l-Hüsnâ" tabiriyle güzel olan, her yaptýðý icraatta binler hikmetler bulunan Rabbimiz olan Allah, güzel isimlerinin bilinmesi, isimlerindeki güzel nakýþlarýn görünmesi, sanatýnýn inceliklerinin fark edilmesi için o vücut, hayat ve saðlýk üzerinde icraatlar yapar. Ýnsanýn, Allah’ýn bu icraatlarýna karþý hiçbir þikayet ve itiraza hakký yoktur. Çünkü mülk onundur. Herþeyin yegane sahibi O’dur.
Bedîüzzaman Hazretleri bu noktaya þöyle temas eder: “Ey þekvâcý hasta! Senin hakkýn þekvâ deðil þükürdür, sabýrdýr. Çünki senin vücûdun ve a‘zâve cihâzâtýn, senin mülkün deðildir. Sen onlarý yapmamýþsýn, baþka tezgâhlardan satýn almamýþsýn. Demek onlar baþkasýnýn mülküdür. Onlarýn mâliki, mülkünde istediði gibi tasarruf eder. Yirmialtýncý Söz’de denildiði gibi, meselâ; gâyet zengîn, gâyet mâhir bir san‘atkâr; güzel san‘atýný ve kýymetdâr servetini göstermek için, miskîn bir âdeme, bir ücrete mukābil, modellik vazîfesini gördürür. Bir sâatçik zamânda, diktiði murassa‘ ve gâyet san‘atlý bir gömleði, bir hulleyi o fakîre giydirir. Onun üstünde iþler, vaz‘iyetler verir. Hârika envâ‘-ý san‘atýný göstermek için keser, deðiþtirir, uzaltýr, kýsaltýr. Acabâ þu ücretli miskîn âdem, o zâta dese: “Bana zahmet veriyorsun, eðilip kalkmakla verdiðin vaz‘iyetten bana sýkýntý veriyorsun, beni güzelleþtiren bu gömleði kesip kýsaltmakla güzelliðimi bozuyorsun.” Böyle demeðe hak kazanabilir mi? “Hürmetsizlik ve merhametsizlik ve insâfsýzlýk ettin.” diyebilir mi? Ýþte aynen bu misâl gibi, Sâni‘-i Zülcelâl sana ey hasta! Göz, kulak, akýl, kalb gibi nûrânî duygularla murassa‘ olarak giydirdiði cisim gömleðini, esmâ-yý hüsnâsýnýn nakýþlarýný göstermek için, çok hâlât içinde seni çevirir ve çok vaz‘iyetlerde seni deðiþtirir. Sen açlýkla onun Rezzâk ismini tanýdýðýn gibi, Þâfî ismini de hastalýðýnla bil. Elemler, musîbetler bir kýsým esmâsýnýn ahkâmýný gösterdikleri için, onlarda hikmetten lem‘alar ve rahmetten þuâ‘lar ve o þuâât içinde çok güzellikler bulunuyor. Eðer perde açýlsa, tevahhuþ ve nefret ettiðin hastalýk perdesi arkasýnda, sevimli güzel ma‘nâlarý bulursun.”
5. HASTALIK, ÖMÜR SERMÂYESÝNÝ BÜYÜK KÂRLARLA MEYVEDÂR EDÝYOR.
Rabbimiz, Hâlýkýmýz tarafýndan imtihan için gönderildiðimiz þu dünyada ömür sermayemiz mesabesindeki zamaný ve o zaman dilimi içinde bize takdir edilmiþ olan sayýlý nefesleri hakkýmýzda en güzel ve en hayýrlý bir þekilde deðerlendirebilmek meselesi, her insanýn en büyük ve en öncelikli bir meselesidir. Hastalýklarýn ve musibetlerin bu konuya bakan yönlerini Bedîüzzaman Hazretleri þöyle beyan eder: “Ey bîçâre hasta! Merâk etme, sabret. Senin hastalýðýn sana derd deðil, belki bir nevi‘ devâdýr. Çünki ömür bir sermâyedir, gidiyor. Eðer meyvesi bulunmazsa zâyi‘ olur. Hem ömür râhat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalýk, senin o sermâyeni büyük kârlarla meyvedâr ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydân vermiyor, tutuyor, uzun ediyor, tâ meyvelerini verdikten sonra býrakýp gitsin. Ýþte, ömrün hastalýkla uzun olmasýna iþâreten bu darb-ý mesel dillerde destân olmuþtur ki; “Musîbet zamâný çok uzundur, safâ zamâný pek kýsa olur.”
6.HASTALIKLAR NÝMET-Ý ÝLAHÝNÝN KIYMETÝNÝN BÝLÝNMESÝNE VESÝLEDÝR
Cenâb-ý Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için, insanda mutlak bir acz ve mutlak bir fakr derc eylemiþtir. Ýnsan öyle bir surette yaratýlmýþtýr ki, hadsiz yönlerden elemler duyduðu gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilen bir makine hükmündedir. Nihayetsiz hikmet sahibi olan Fâtýrýmýz, harika bir makine gibi olan böyle bir insaný, çeþit çeþit ihsanlarýný, in’amlarýný, ikramlarýný hissettirmek ve her çeþit leziz nimetlerini tattýrmak ve insaný daima neticesi, meyvesi þükür olan, bir þükür fabrikasý yapmak hikmetiyle yaratmýþtýr. Rabbimizin; insaný, sonsuz sayýdaki nimetlerini tadacak, tanýyacak, tartacak derecede pek çok cihazlarla donatmasý gösteriyor ki; elbette saðlýk ve afiyet nimetlerini verdiði gibi bu nimetlerin tam anlaþýlmasýna ve kýymetlerinin taktir edilmesine hizmet eden hastalýklarý ve dertleri de verecektir. Hastalar Risâlesinde bu noktaya þöyle temas edilir: “Hayât, dâimâ sýhhat ve âfiyette yeknesak gitse, nâkýs bir âyîne olur. Belki bir cihette ademi, yokluðu ve hiçliði ihsâs edip sýkýntý verir. Hayâtýn kýymetini tenzîl eder. Ömrün lezzetini sýkýntýya kalb eder. Çabuk vaktimi geçireceðim diye, sýkýntýdan ya sefâhete veyâ eðlenceye atýlýr. Hapis müddeti gibi, kýymetdâr ömrüne adâvet edip; çabuk öldürmek, çabuk geçirmek ister.”
7.HASTALIK SABUN GÝBÝ GÜNAHLARIN KÝRLERÝNÝ YIKAR
Hastalýðýn insanlara Gaffârü’z-zünûb olan Allah tarafýndan gönderilmesinin hikmetlerinden biri de günahlarýn affýna vesile olmasý cihetidir. Çünkü þu belalý asýrda Üstadýn ifadesiyle “ Her dakikada, þimdiki tarz-ý hayat-ý içtiamiyede yüz günah insana karþý geliyor” Ýþte kullarý hakkýnda sonsuz merhamet sahibi olan Allah çeþit çeþit günahlarla kirlenen insaný hastalýklar vesilesiyle manen temizlemek istiyor. Hastalýðýn bu hikmeti hakkýnda Üstad Bedîüzzaman hadîs-i þeriflerden yola çýkarak þöyle der: “Ey âhiretini düþünen hasta! Hastalýk, sabun gibi, günahlarýn kirlerini yýkar, temizler. Hastalýklar keffâretü'z-zünub olduðu hadis-i sahihle sabittir. Hem hadiste vardýr ki , "Ermiþ aðacý silkmekle nasýl meyveleri düþer; imanlý bir hastanýn titremesi de öyle günahlarý silker."
Hem “Sendeki hastalýk, kýymettar hayatý sâfileþtirmek, kuvvetleþtirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ý insaniyeyi o hastalýklý uzvun etrafýna muavenettarane müteveccih etmek ve Sâni-i Hakîmin ayrý ayrý isimlerinin nakýþlarýný göstermek gibi çok vazifeler için, o hastalýk senin vücuduna misafir olarak gönderilmiþtir. Ýnþaallah çabuk vazifesini bitirir, gider. Ve âfiyete der ki: "Sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör. Bu hane senindir, âfiyetle kal."
8.HAKÝKÝ DEHÞETLÝ HASTALIK NEDÝR?
Asrýmýz insanýnýn içinde bulunduðu manevî durumu Üstad Bedîüzzaman Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâmýn kýssasýyla iliþkilendirerek þöyle yorumlar: “Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’ýn zâhirî yaralarýnýn ve hastalýklarýnýn mukābili, bizim bâtýnî ve rûhî ve kalbî hastalýklarýmýz var. Ýçimiz dýþýmýza, dýþýmýz içimize bir çevrilse, Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’dan daha ziyâde yaralý ve hastalýklý olduðumuz görünecek. Çünki iþlediðimiz herbir günâh, kafamýza giren herbir þübhe, kalb ve rûhumuza mütemâdiyen yaralar açýyor. Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’ýn yaralarý, kýsacýk hayât-ý dünyeviyesini tehdîd ediyordu. Bizim ma‘nevî yaralarýmýz ise, pek uzun olan hayât-ý ebediyemizi tehdîd ediyor.”
9.ZEVAL-Ý ELEM LEZZETTÝR
Bedîüzzaman Hazretleri geçici, bir günlük hastalýktan gelen elemin çok günler manevî lezzetler ve sevaplara vesile olduðunu, ayrýca hastalýðýn son bularak elem ve sýkýntýnýn bitmesinden gelen manevî lezzet yönünü þöyle açýklar: “Ey elemden teþekkî eden hasta! Senden soruyorum; geçmiþ ömrünü düþün ve o ömürde geçmiþ olan lezzetli, safâlý günlerini ve belâlý ve elemli vakitlerini tahattur et. Herhâlde ya “Oh!” veyâ “Âh!” diyeceksin. Yani, ya “Elhamdülillâh þükür.” veyâhûd “Vâ-hasretâ, vâ-esefâ.” kalbin veyâ lisânýn diyecek. Dikkat et, sana “Oh! Elhamdülillâh þükür.” dediren, senin baþýndan geçen elemlerin ve musîbetlerin düþünmesi, bir ma‘nevî lezzeti deþiyor ki; senin kalbin þükrediyor. Çünki elemin zevâli, lezzettir.”
10.HASTALIK VE ÖLÜM KORKUSU
Günümüzde birçok insanýn depresyona girmesine sebebiyet veren, sýradan bir hastalýkta bile vesvese vererek bazý kiþileri huzursuz eden, hatta intiharlara kadar götüren ölüm korkusu; asrýmýz insanýnýn iç dünyasýný meþgul eden büyük bir problemdir. Modern çaðýn ölüm korkusuna bulabildiði yegâne çareler, geçici olarak iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncaklar, uyutucu rolünde nefsanî arzular, aklý uyuþturan ilaçlar, maddeler ve fantaziyelerdir.
Hâlbuki hem ruhunda hem aklýnda hem kalbinde hem de vicdanýnda böyle dehþetli bir ölüm korkusu bulunan insanýn bu geçici ve aldatýcý çarelerle saadeti mümkün olabilir mi? Ona mutlu denilebilir mi? Elbette ki hayýr! Çünkü insanýn ruhunun gýdasý, vicdanýnýn ziyasý, aklýnýn iknasý, kalbinin ilacý ancak ebedi bir hayata iman iledir.
11.MERAK HASTALIÐI AÐIRLAÞTIRIR VE HASTALIÐI ÝKÝLEÞTÝRÝR
Hastalýktaki merakýn kendisinin de bir hastalýk olduðunu söyleyen Bedîüzzaman Hazretleri, merakýn ilacýný da hastalýðýn hikmetini ve faydasýný bilmek olarak ifade eder. Ve gereksiz yere hastalýðý hakkýnda merak eden hastalara þöyle seslenir: “Ey lüzûmsuz merâk eden hasta! Sen, hastalýðýn aðýrlýðýndan merâk ediyorsun. O merâkýn, senin hastalýðýný aðýrlaþtýrýyor. Sen hastalýðýn hafîfleþmesini istersen, merâk etmemeye çalýþ. Yani hastalýðýn fâidelerini ve sevâbýný ve çabuk geçeceðini düþün, merâký kaldýr, hastalýðýn kökünü kes. Evet, merâk, hastalýðý ikileþtirir; mâddî hastalýðýn altýnda merâk ile ma‘nevî bir hastalýðý kalbine verir; mâddî hastalýk ona dayanýr, devâm eder. Eðer teslîmiyetle, rýzâ ile ve hastalýðýn hikmetini düþünmekle o merâk gitse, o mâddî hastalýðýn mühim bir kökü kesilir, hafîfleþir, kýsmen gider.”
12.HASTALIKTAKÝ TEVEHHÜM SABIRSIZLIÐI NETÝCE VERÝR
Hastalýk esnasýndaki kuruntular, vesveseler sabýrsýzlýðý netice verir. Hasta da hastalýðýnýn bitmeyeceðini, acýlarýnýn geçmeyeceðini zannederek gereksiz endiþelere düþer. Sabrý ve tahammülü azalýr. Hastalýðýn altýnda ezilir. Eðer hasta, kuruntu ve vesveselerin baskýsýyla sabýr kuvvetini geçmiþ ve geleceðe daðýtmazsa hal-ý hazýrdaki sýkýntýya karþý Allah’ýn verdiði sabýr kuvveti kâfi gelir.
Bedîüzzaman Hazretleri bu noktaya þöyle temas eder: “Ey sabýrsýz hasta kardeþ! Hastalýk, hâzýr bir elemi sana vermekle berâber; evvelki hastalýðýndan bugüne kadar o hastalýðýn zevâlindeki bir lezzet-i ma‘neviyeyi ve sevâbýndaki bir lezzet-i rûhiyeyi de veriyor. Bugünden, belki bu sâatten sonraki zamânda hastalýk yok, elbette yoktan elem yok; elem olmazsa teessür de olmaz. Sen yanlýþ bir sûrette tevehhüm ettiðin için sabýrsýzlýk geliyor. Çünki bugünden evvel bütün hastalýk zamânýnýn mâddîsi gitmekle, elemi de gitmiþ; kendindeki sevâb ve zevâlindeki lezzet kalmýþ. Sana kâr ve sürûr vermek lâzým gelirken, onlarý düþünmeyip müteellim olmak sabýrsýzlýk etmek dîvâneliktir. Gelecek günler daha gelmemiþler. Onlarý þimdi düþünüp, yok olan bir günden, yok olan bir hastalýktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düþünüp müteellim olmak, sabýrsýzlýk göstermekle, üç mertebe yok yoða vücûd rengi vermek, dîvânelik deðil de nedir? Mâdem bu sâatten evvelki hastalýk zamânlarý sürûr veriyor. Ve mâdem bu sâatten sonraki zamân ma‘dûm, hastalýk ma‘dûm, elem ma‘dûmdur. Sen, Cenâb-ý Hakk’ýn sana verdiði bütün sabýr kuvvetini böyle saða sola daðýtma; bu sâatteki eleme karþý tahþîd et; “Yâ Sabûr!” de, dayan.”
13.HASTALIKTAKÝ ACÝZLÝK DUÂYA VESÝLEDÝR
Kur’ân-ý Kerimde “Duânýz olmazsa ne ehemmiyetiniz var.” diye buyuran Cenab-ý Hak, insanýn yaradýlýþ gayesinden birinin de duâ olduðunu beyan ediyor. Samimi duâ etmenin ve Allah’a yalvarmanýn bir sebebi olan hastalýklar, insana acizliðini zayýflýðýný hissettirir. Ýnsan da dergâh-ý Ýlâhiyeye iltica edip o acizlik ve zayýflýðýn diliyle çok içten, riyasýz bir duâ eder. “Hastalýk duânýn vaktidir” diyen Bedîüzzaman Hazretleri bu noktayý þöyle açýklar: “Hastanýn duâsýnýn makbûliyeti, ehemmiyetli bir mes’eledir. Ben otuz kýrk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalýktan þifâm için duâ ederdim. Ben anladým ki, hastalýk duâ etmekliðim için verilmiþ. Duâ ile duâyý, yani duâ kendi kendini kaldýrmadýðýndan anladým ki, duânýn netîcesi uhrevîdir ; kendisi de bir nevi‘ ibâdettir. Çünki hastalýk ile aczini anlar dergâh-ý Ýlâhîye ilticâ eder.”
14.HÂLIK-I RAHÎM HASTALIKLARI EN SEVDÝÐÝ ÝBÂDINA VERÝYOR
Hastalýklarýn insanýn gerçek manâda olgunlaþarak manevî mertebelerinin yükselmesinde, insanýn Allah katýndaki kýymetinin artarak Rabbinin rýzasýný kazanmasýnda çok büyük manevî tesiri vardýr. Bu sebeple hastalýðýn manâsýnýn güzel bir þey olduðunu, hastalýðýn zahirine deðil de manâsýna, gayesine bakýlmasý gerektiðini belirten Bedîüzzaman Hazretleri bu konuda þunlarý söyler: “Eðer hastalýðýn ma‘nâsý güzel bir þey olmasa idi, Hâlýk-ý Rahîm en sevdiði ibâdýna hastalýklarý vermezdi. Hâlbuki hadîs-i sahîhte vardýr ki: [اَشَدُّ النَّاسِ بَلَٓاءً اَلْأَنْبِيَٓاءُ ثُمَّ الْأَوْلِيَٓاءُ اَلْأَمْثَلُ فَالْأَمْثَلُ] Ev kemâ kāl. Yani: “En ziyâde musîbet ve meþakkate giriftâr olanlar, insânlarýn en iyileri ve en kâmilleridirler.” Baþta Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm, enbiyâlar sonra evliyâlar sonra ehl-i salâhat çektikleri hastalýklara birer ibâdet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmâniye nazarýyla bakmýþlar; sabýr içinde þükretmiþler. Hâlýk-ý Rahîm’in rahmetinden gelmiþ birer ameliyât-ý cerrâhiye nev‘inden görmüþler. Sen ey âh u fîzâr eden hasta! Bu nûrânî kāfileye iltihâk etmek istersen, sabýr içinde þükret. Yoksa þekvâ etsen, onlar seni kāfilelerine almayacaklar. O vakit ehl-i gafletin çukurlarýna düþersin. Karanlýklý bir yolda gideceksin.”
15.BAZI HASTALIKLARDA ÞEHÝDLÝK MERTEBESÝ VAR
Bedîüzzaman Hazretleri bazý hastalýklarda velayet derecesinin hatta þehadet mertebesinin bulunduðunu ifade ederek þöyle der: “Evet hastalýklarýn bir kýsmý var ki; eðer ölümle netîcelense, ma‘nevî þehîd hükmünde þehâdet gibi bir velâyet derecesine sebebiyet verir. Ezcümle çocuk doðurmaktan gelen hastalýklar ve karýn sancýsýyla ve gark ve hark ve tâûn ile vefât edenler, þehîd-i ma‘nevî olduklarý gibi, öyle çok mübârek hastalýklar var ki, velâyet derecesini ölümle kazandýrýr. Hem hastalýk, dünyâ aþkýný ve alâkasýný hafîfleþtirdiðinden, vefât ile dünyâdan, (ehl-i dünyâ için gâyet elîm ve acý olan) müfârakati tahfîf eder ve bazen de sevdirir.”
16.HASTALIK TOPLUM HAYATINDA HÜRMET VE MERHAMETÝ TEMÝN EDER
Hastalýk, insanlar arasýndaki hürmet ve merhamet duygularýný olgunlaþtýrýr. Ýnsanlara unuttuklarý veya farkýnda olmadýklarý bu duygularý yeniden tattýrýr. Toplumsal bir dayanýþmanýn vesilesi olur. Eðer insan hasta olmazsa kendi kendine yetebileceðini nefs-i emaresi ona telkin eder. “Bir ben varým baþka vara gerek yok” düþüncesiyle etrafýndaki insanlarýn þefkat ve merhametlerini göremez ve görmek de istemez. O insan birden, hasta olunca muhtaç olduðu ama gafletten dolayý farkýnda olamadýðý çevresindeki samimi hürmet ve içten merhamet sahiplerini fark etmeye baþlar ve hastalýk onun bu yöndeki gafletini daðýtýr.
17. HASTA BAKICILARA MÜJDELER
Hastanýn tedavisinde doktor kadar ilaç kadar önemli olan bir nokta da hiç kuþkusuz hasta bakýcýlarýn tutumudur. Onlarýn þefkatlerinin ve ilgi derecelerinin hastanýn moralinin düzelmesinde çok büyük etkileri vardýr. Öyle ki hasta bakýcýlarýn hastaya karþý gösterecekleri güler yüzün, ihtimamýn, itinanýn hasta üzerinde tarif edilmez güzel neticeler doðurduðu týbbi bir gerçektir. Bu konuda hasta bakýcýlara: “Sizin önünüzde mühim bir ticâret-i uhreviye var. Þevk ve gayretle o ticâreti kazanýnýz.” tavsiyesinde bulunan Bedîüzzaman Hazretleri, hastalara Allah rýzasý için bakmanýn mühim bir sevap vesilesi olduðunu belirtir.
18.HASTALIKLARDA ÞÝKÂYETE HAKKIMIZ YOK
Günümüzde birçok hastanýn psikolojik sýkýntýlarýnýn temel bir sebebi olan, hastaya “Ben, ne yaptým ki, bu baþýma geldi” veya “Neden ben seçildim de bu hastalýða yakalandým, bu bir haksýzlýk deðil mi?” gibi sözleri söylettiren, neticede Rububiyet-i Ýlâhiyeyi tenkit ve Yaradana zulm isnad etmek manalarýný taþýyan Allah’a itiraz ve Allah’tan þikâyet etme hastalýðýna karþý, Bedîüzzaman Hazretleri þu güzel ifadelerle tedavi yolunu gösterir: “Ey þükrü býrakýp þekvâya giden hasta! Þekvâ, bir haktan gelir. Senin bir hakkýn zâyi‘ olmamýþ ki þekvâ ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok þükürler var, yapmadýn. Cenâb-ý Hakk’ýn hakkýný vermedin, haksýz bir sûrette hak istiyorsun gibi þekvâ ediyorsun. Sen, kendinden yukarý mertebelerdeki sýhhatli olanlara bakýp þekvâ edemezsin. Belki sen, sýhhat noktasýnda kendinden aþaðý derecelerde bulunan bîçâre hastalara bakýp þükretmekle mükellefsin. Senin elin kýrýk ise, kesilmiþ ellere bak! Bir gözün yoksa iki gözü de olmayan a‘mâlara bak! Allâh’a þükret. Evet, ni‘mette kendinden yukarýya bakýp þekvâ etmeðe hiç kimsenin hakký yoktur. Ve musîbette herkesin hakký, musîbet noktasýnda kendinden daha yukarý olanlara bakmaktýr ki þükretsin.”
19.HASTALIK ÝKÝ KISIMDIR
Gerçek hastalýklarýn yanýnda bir de hastanýn kafasýnda oluþan, hastanýn iç dünyasýný meþgul eden, hatta bazen gerçek hastalýktan daha þiddetli seyreden vesvese ve kuruntulara dayanan vehmî hastalýklar vardýr. Bu tür hastalýklara yakalananlara Bedîüzzaman Hazretleri þu cümlelerle tavsiyelerde bulunur: “Vehmî hastalýk ise; onun en müessir ilâcý, ehemmiyet vermemektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, þiþer. Ehemmiyet verilmezse küçülür, daðýlýr. Nasýl ki arýlara iliþtikçe, insânýn baþýna üþüþürler, aldýrmazsan daðýlýrlar. Hem karanlýkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayâle ehemmiyet verdikçe büyür. Hattâ bazen onu dîvâne gibi kaçýrýr; ehemmiyet vermezse, âdî bir ipin yýlan olmadýðýný görür, baþýndaki telâþýna güler. Bu vehmî hastalýk çok devâm etse, hakîkate inkýlâb eder. Vehhâm ve asabî insânlarda fenâ bir hastalýktýr. Habbeyi kubbe yapar; kuvve-i ma‘neviyesi kýrýlýr. Husûsan merhametsiz yarým hekîmlere veyâhûd insâfsýz doktorlara rast gelse, evhâmýný daha ziyâde tahrîk eder. Zengîn ise mâlý gider; yoksa ya aklý gider veyâ sýhhati gider.”
20.TEDAVÝ OLMAK MEÞRUDUR
Hastalýklarý hakiki ve vehmî olmak üzere iki kýsma ayýran Bedîüzzaman Hazretleri, hakiki hastalýklarýn tedavisi için doktora baþvurmanýn, ilaç kullanmanýn meþru olduðunu söyler fakat; þifayý Allah’tan bilmemiz ve beklememiz gerektiðini önemle belirtir. Bu münasebetle derdine derman arayan hastalara þu noktalarý ders verir: “Þâfî-i Hakîm-i Zülcelâl, küre-i arz olan eczâhâne-i kübrâsýnda, her derde bir devâ istîf etmiþ. O devâlar ise, derdleri isterler. Her derde bir dermân halk etmiþ. Tedâvî için ilâclarý almak, isti‘mâl etmek meþrû‘dur. Fakat te’sîri ve þifâyý, Cenâb-ý Hak’tan bilmek gerektir. Dermâný o verdiði gibi, þifâyý da o veriyor. Hâzýk ve mütedeyyin hekîmlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâcdýr. Çünki ekser hastalýklar sû’-i isti‘mâlâttan, perhizsizlikten ve isrâftan ve hatîâttan ve sefâhetten ve dikkatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekîm, elbette meþrû‘ bir dâirede nasîhat eder ve vesâyâda bulunur. Sû’-i isti‘mâlâttan, isrâfâttan men‘ eder, tesellî verir. Hasta o vesâyâ ve o tesellîye i‘timâd edip hastalýðý hafîfleþir, sýkýntý yerinde bir ferahlýk verir.”
21. ÇOCUKLARIN HASTALIÐINDAKÝ HÝKMET
Þefkate layýk, günahsýz masum çocuklarýn hastalýklarý, çoðu insanlarýn rikkatine ve merhametine dokunuyor. Onlarýn hastalýk esnasýnda çektikleri sýkýntýlar o insanlara aðýr geliyor. Hele hele anne ve babalar, çocuklarýna gelen bu hastalýklardan çok etkileniyorlar ve üzülüyorlar. Böyle kimseleri teskin ve teselli için, Bedîüzzaman Hazretleri çocuklara gelen hastalýklarýn bir hikmet için geldiðini, hastalýklarýn çocuklarý gelecekte karþýlaþacaklarý sýkýntýlara þimdiden hazýrlamak, onlarý maddi ve manevî yönden olgunlaþtýrmak gibi pek çok mühim gayeler için Allah tarafýndan verildiðini nazara verir.
22. HASTA OLAN ANNE, BABA VE AKRABAYA BAKMAK ÝSLAMÝYETÝN GEREÐÝDÝR
Anne, baba veya yakýn akrabalar hastalandýklarýnda veya yaþlandýklarýnda her bir evladýn üzerine borç olan bir vazifesi onlara samimi bir hürmet ve beklentisiz bir hizmette bulunup onlarýn kalplerini hoþnud ederek hayýr duâlarýný almaktýr. Bundan dolayý, hastalanan anne, baba, akraba ve ehl-i iman ihtiyarlara bakmanýn, islamiyetin gereði olduðunu belirten Bedîüzzaman Hazretleri hasta yakýnlarýna Hastalar Risâlesinde þöyle nasihat eder: “Ýhtiyârlara bakmak ise; hem azîm sevâb almakla berâber, o ihtiyârlarýn ve bilhâssa peder ve vâlide olsalar, duâlarýný almak ve kalblerini hoþnûd etmek ve vefâkârâne hizmet etmek hem bu dünyâdaki saâdete, hem âhiretin saâdetine medâr olduðu rivâyet-i sahîha ile ve çok vukûât-ý târîhiye ile sâbittir. Ýhtiyâr peder ve vâlidesine tâm itâat eden bahtiyâr bir veled, evlâdýndan ayný vaz‘iyeti gördüðü gibi; bedbahtbir veled eðer ebeveynini rencîde etse, azâb-ý uhrevîden baþka, dünyâda çok felâketlerle cezâsýný gördüðü, çok vukûât ile sâbittir. Evet ihtiyârlara, ma‘sûmlara ve yalnýz akrabâsýna bakmak deðil; belki ehl-i îmân (mâdem sýrr-ý îmân ile uhuvvet-i hakîkiye var) onlara rast gelse, muhterem hasta ihtiyâr ona muhtâc olsa, rûh u cânla ona hizmet etmek Ýslâmiyet’in muktezâsýdýr.”
23. HASTALIÐA EN TESÝRLÝ ÝLAÇ: KUVVETLÝ BÝR ÝMAN
Manevî buhranlarla çalkalanan þu içinde yaþadýðýmýz asýrda, insanlarý dipsiz bir uçurumun eþiðine getiren dehþetli imansýzlýk hastalýðý olduðu gibi, müslümanlarý da maddi ve manevî yönden zillete düþüren, güçsüz hale getiren imanlarýndaki zaafiyettir. Bundan dolayýdýr ki, manevî hastalýklarýmýzýn yegane çaresi imanýmýzý inkiþaf ettirip Kur’ân’ýn emirlerine uymak olduðu gibi, bedeni olan hastalýklarýmýza karþý da en tesirli ilaç kuvvetli bir imandýr. Zira imani bir nazarla hastalýða bakýldýðý zaman o hastalýk, gerçek ve þirin olan yüzünü gösterir. Ýnsaný manen terbiye eder. Ýnsana sabrý öðretir. Hakiki kulluk vazifesini hatýrlatýr. Ýnsan da dört elle hakiki vazifesine sarýlýr.
24.HASTALIKLAR BÝZE NE DÝYOR:
“Hastalýk ise, birden gözünü açtýrýr. Vücûduna ve cismine der ki: “Lâyemût deðilsin, baþýboþ deðilsin, bir vazîfen var. Gurûru býrak, seni yarataný düþün, kabre gideceðini bil, öylece hâzýrlan.”
"Ey hasta! Senin vücûdun taþtan, demirden deðildir. Belki dâimâ ayrýlmaða müsâid muhtelif mâddelerden terkîb edilmiþtir. Gurûru býrak, aczini anla, mâlikini taný, vazîfeni bil, dünyâya ne için geldiðini öðren.” kalbin kulaðýna gizli ihtâr ediyor."
“Hastalýk senin vücûduna misâfir olarak gönderilmiþtir. Ýnþâallâh çabuk vazîfesini bitirir gider. Ve âfiyete der ki; “Sen gel, benim yerimde dâimî kal, vazîfeni gör, bu hâne senindir, âfiyetle kal.”
SONUÇ
“Mevcudat içinde en kýymettar, hayattýr. Ve vazifeler içinde en kýymettarý, hayata hizmettir.” diyen Bedîüzzaman Hazretleri, insanlarýn, hususan hastalarýn manevî hayatýna ve ruhî sýkýntýlarýna bir nebze de olsa teselli olabilmek için Hastalar Risâlesini manevî bir reçete, manevî bir duâ ve dilek manasýnda hastalarýn istifadesine sunmuþtur. Bu risaleyle hastalýðýn herkesin bakýp da göremediði güzel mahiyetini ve þirin yüzünü göstermiþtir. Hastalýklarýn tesadüfler sonucu deðil, Allah’ýn ismiyle ve müsadesiyle geldiðini mâ’kul ve makbûl delillerle ispat etmiþtir. Sonuçta insanlarýn hoþlanmadýðý hastalýðý, Allah’ýn izniyle hastalara sevdirmiþtir.Mirza ÝNAK