Erkek Sahabeler
Pages: 1
Selman El-Farisi (r.a) By: fakir Date: 04 Mart 2009, 23:55:17
SELMAN el-FARÝSÎ



Seçkin ve meþhur sahabilerden biri. Ýran asýllý olup, Ýsfahan'ýn Cayy kasabasýnda doðmuþtur. Bir rivayete göre de doðum yeri Râmehürmüz'dur. Doðum tarihi hakkýnda bilgi bulunmamaktadýr. Selman (r.a)'ýn müslüman olmadan önceki ismi, Mabah b. Buzahþan'dýr. Müslüman olduktan sonra Selman ismini almýþtýr. Künyesi Ebu Abdullah'týr. Ona nesebi sorulduðu zaman; "Ben; Selman b. Ýslam'ým" demiþtir (Ýbn Sa'd Tabakâtül Kübra, Beyrut (t.y.), IV, 75; Ýbnul-Esir, Üsdül-Ðabe, II, 417; Ýbn Hacer el-Askalani, rel-Ýsâbe, Baðdat (t.y.), ll, 62). Selman (r.a)'ýn babasý Mecusiliðe aþýrý baðlý olan bir köy aðasý (Dikhan) olup büyük bir çiftliðe sahipti. Onun evinde bir ateþgede vardý ve onda ateþin sönmeden sürekli yanmasýný saðlama iþiyle Selman (r.a) ilgileniyordu. Babasýnýn ona karþý olan sevgisi çok aþýrýydý. Bu yüzden onu, kendisine bir zarar gelmesin diye eve kapatmýþtý. Bu arada Selman (ra), Mecusiliðin gerçek bir din olup olamayacaðý hakkýnda düþünmeye baþladý. Ancak o kendi deyimiyle, bir köle gibi eve hapsedildiðinden, dýþarýdaki olaylardan pek haberdar deðildi ve bu yüzden Mecusiliði diðer dinlerle karþýlaþtýrma imkanýndan yoksun bulunmaktaydý. Bir ara babasý, iþleri yoðunlaþýnca onu tarlalardan birisine bakmasý için göndermek zorunda kaldý. Öte taraftan onu, kendisi için her þeyden deðerli olduðunu söyleyerek iþini bitirince gecikmeden eve dönmesi için uyardý. Bölgede az da olsa Hristiyan bulunmaktaydý. Yola çýkan Selman (r.a), bir kilisenin yanýndan geçerken, içerde ibadet edenlerin durumu dikkatini çekti ve içeri girerek onlarý izlemeye baþladý. O, evde hapsedilmiþ olduðu için bu insanlarýn dini hakkýnda hiç bir bilgiye sahip deðildi. Selman (r.a) tarlaya gitmekten vazgeçerek, büyük bir merak içerisinde, akþama kadar orada kalmýþ ve bu dinin Mecusilikten daha hayýrlý olduðu kanaatine vararak, onlara bu dinin kaynaðýnýn nerede olduðunu sormuþtu. Onunla ilgilenen hýristiyanlar, dinleri hakkýnda onu bilgilendirmiþler ve bu dinlerinin kaynaðýnýn Suriye de olduðunu söylemiþlerdi. Selman (r.a), eve dönmekte gecikince babasý endiþelenmiþ ve onu bulmak için adamlar göndermiþti. Eve dönen Selman (r.a), baþýndan geçen olayý babasýna anlattý. Babasý ise ona, gördüðü dinde hiç bir hayrýn bulunmadýðýný ve atalarýnýn dininin, karþýlaþtýðý dinden daha iyi ve üstün olduðunu söyledi. Selman (r.a) babasýna karþý çýkarak, hýristiyanlýðýn kendi dinlerinden üstün olduðu konusunda onunla tartýþmaya baþladý. Babasý, onun bu durumundan telaþlandý ve ayaklarýndan baðlayarak onu hapsetti. Selman (r.a), kilisedeki Hýristiyanlarla irtibat kurarak, Suriye tarafýna gidecek bir kervan hazýr olduðu zaman, kendisine haber vermelerini istedi. Böyle bir kervan hazýr olduðu zaman, kendisine verilen haber üzerine evden kaçtý ve bu kervana katýlarak Suriyeye gitti. Burada bir rahibin hizmetine girdi ve ondan Hýristiyanlýðýn esaslarýný öðrenmeye baþladý. Ancak bu rahib, kötü bir kimseydi. O, insanlarý sadaka vermeye teþvik ediyor, fakat topladýðý bu sadakalarý yerlerine sarfetmeyerek kendisi için biriktiriyordu. Bu rahib ölünce, Selman (r.a), onun yerine geçen rahibe tabi oldu. Bu kimse zühd ve takva sahibi bir zattý. Ona büyük bir sevgiyle baðlanan Selman (r.a), ölümü yaklaþtýðý zaman; kendisine kimi tavsiye edebileceðini sordu. Rahip ona, tabi olunabilecek tek kiþiyi tanýdýðýný, onun da Musul'da bulunduðunu söyledi. Selman (r.a), Musul'a gidip, bu kimseye tabi oldu. Onun ölümü yaklaþtýðý zaman da ondan yine kimin gözetimine girmesi gerektiði hususunda tavsiye istedi. Bu zat ona, üzerinde bulunduklarý itikadta hiç kimseyi tanýmadýðýný, ancak, Nusaybin'de bulunan bir âlime tabi olabileceðini söyledi. Selman (r.a) doðruca Nusaybine gitti. Nusaybin'deki rahibin yanýnda bir müddet kaldýktan sonra, onun da ölüm döþeðine yattýðýný gören Selman (r.a), yine kime uyabileceðini sordu. Bu kimse, ona, uyulabilecek tek bir kimseyi tanýdýðýný ve onun Rum diyarýnda, Ammuriye'de bulunduðunu söyledi. O ölünce Selman (r.a), Ammuriye'ye gitti. Ammuriye'de bir müddet kaldýktan sonra burada yanýnda kaldýðý rahibin ölümü yaklaþtýðý zaman ondan da kime tabi olacaðý konusunda vasiyette bulunmasýný istedi. Bu kimse ona, yeryüzünde tabi olunabilecek bir kimsenin var olduðunu bilmediðini söyledi ve þöyle ekledi: "Ancak bir peygamberin gelmesi yakýndýr. O, Ýbrâhim'in dini üzere gönderilecek ve kavminin arasýndan hicret edip, içinde hurma bahçeleri olan iki harra arasýndaki bir yere gidecektir. Onun peygamber olduðunu belirten alâmetleri vardýr: O, hediye edilen þeyleri yer, sadaka olarak hiçbir þeyi kabul etmez. Ýki omuzu arasýnda da nübüvvet mührü bulunmaktadýr. Görünce onu tanýrsýn. O ülkeye gidip ona katýlmayý baþarabileceðine inanýyorsan bunu yap" (Ahmed b. Hanbel, V, 442-443; Ýbn Sa'd, IV, 77-78; Ýbnul-Esîr, Üsdül-Ðâbe, II, 417-418).

Selman (r.a), burada bir müddet kaldýktan sonra, Kelb kabilesinden bir tüccarla karþýlaþtý. Ondan, ülkesi hakkýnda bilgi aldý ve bahsedilen nebinin bu bölgedeki bir yerden çýkmasý gerektiðine kanaat getirerek, kendisini bir ücret karþýlýðýnda birlikte götürmesini istedi. Selman (r.a)'ýn teklifini kabul eden Kelbli Arap onu yanýna alarak Hicaz'a doðru yola çýktý. Ancak, Vadil-Kura'ya geldiklerinde bu kimse Selman (r.a)'a ihanet etti ve onu köle olarak bir Yahudiye sattý. Vadil-Kura'da hurmalýklarý gören Selman (r.a), kalbi mutmain olmamakla birlikte, Ammuriye'deki rahibin kendisine tarif ettiði yerin burasý olmasýný arzuluyordu. Vadil-Kura'da bir müddet kaldýktan sonra, efendisinin amcasýnýn oðlu olan Kureyzaoðullarý'ndan bir kimse tarafýndan satýn alýnarak Medine'ye götürülen Selman (r.a), burayý görünce, hocasýnýn kendisine bahsettiði beldeye geldiðini anlamýþtý. Rasûlüllah (s.a.s) Mekke'de peygamberlikle görevlendirilip Medine'ye hicret edene kadar köle olarak hurma bahçelerinde çalýþmýþ ve sürekli meþgul tutulduðu ve serbest olarak kimseyle konuþamadýðý için, onun varlýðýndan haberdar olamamýþtý. Rasûlüllah (s.a.s) Kuba'ya geldiði zaman Yahudiler, Evs ve Hacrec'in ona iman etmesine kýzýyor ve bunu bir türlü hazmedemiyorlardý. Selman (r.a), hurma bahçesinde bir aðacýn tepesinde çalýþtýðý sýrada Yahudilerden birisi gelmiþ ve aðacýn altýnda oturan Selman (r.a)'ýn sahibine (Evs ve Hacrec'i kastederek); "Allah Benu Kayle'ye lânet etsin. Vallahi onlar þu anda, Mekke'den bu gün gelen bir adamýn etrafýnda toplanmýþ bulunuyor ve onun nebi olduðuna inanýyorlar" dedi. Selman (r.a) þöyle demektedir: "Ben kendi kendime; "bu kesinlikle o peygamberdir" dedim. Öyle bir titremeye baþladým ki; aðacýn altýnda duran sahibimin üzerine düþeceðim korkusuna kapýldým. Süratli þekilde aðaçtan aþaðý inip; "Ne diyor? Bu haber nedir?" diye sordum. Bunun üzerine efendim bana þiddetli bir yumruk attý ve; "Bundan sana ne! Ýþinin baþýna dön" diye baðýrdý. Ben ona; "Sadece duyduðum bu haberin ne olduðunu anlamak istemiþtim" dedim. Akþam olunca Selman (r.a), biriktirmiþ olduðu bir miktar yiyeceði alarak, Kuba'da bulunmakta olan Rasûlüllah (s.a.s)'in yanýna gitti ve ona; "Senin salih bir kimse olduðunu duydum. Yanýnýzda ihtiyaç sahibi olan arkadaþlarýnýz var. Sizin halinizi duyduðum zaman, bunlarý size vermemin daha iyi olacaðýný düþündüm" dedi ve getirdiklerini Rasûlüllah (s.a.s)'in yanýna koydu. Rasûlüllah (s.a.s), ashabýna;

"Yiyin" dedi. Ancak kendisi bunlardan yemedi. Selman (r.a), sadaka kabul etmediðini gördüðü zaman kendi kendine; "Bu alametlerin biridir" dedi. Daha sonra Rasûlüllah (s.a.s) Medine'ye geçti. Selmân (r.a) tekrar bir þeyler hazýrlayarak Rasûlüllah (s.a.s)'in yanýna gitti ve getirdiklerinin sadaka olmadýðýný, sadece kendisine hediye olarak vermek istediðini söyledi. Onun sahabeleriyle birlikte bunlardan yediðini görünce ikinci alametin de onda var olduðuna kani oldu. Bir zaman sonra Selman (r.a) tekrar Rasûlüllah (s.a.s)'in yanýna gitti. Rasûlüllah (s.a.s) ashabýyla birlikte oturmaktaydý. O, onlara selam verdikten sonra, Rasûlüllah (s.a.s)'in etrafýnda dolaþmaya baþladý. Onun, bildiði bir þeyi araþtýrdýðýný anlayan Rasûlüllah (s.a.s) ridasýný kaldýrdý. Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'in sýrtýndaki mührü gördüðü zaman Ammuriye'deki rahibin kendisine bahsettiði mührün aynýsý olduðunu anladý ve onu öperek aðlamaya baþladý. Rasûlüllah (s.a.s) onu yanýna oturtarak halini sordu. Selman (r.a), oraya ulaþýncaya kadar baþýndan geçen olaylarý anlattýðý zaman, Rasûlüllah (s.a.s) ve orada bulunan sahabiler bunu hayretler içerisinde dinlemiþlerdi (Ýbn Ýshak, es-Sîre, Neþr: M. Hamdullah, Ýstanbul 1981, 66; Ahmed b. Hanbel, V, 442-443; Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 77-79; Ýbnul-Esîr, Üsdül-Ðabe, II, 418-419; Muhammed b. Hasan ed-Diyarbekrî, Tarihul-Hamis, Beyrut (t.y), I, 351-352; Ahmed b. Hafýz el-Hakemî, el-Kýsasul-Ýslâmiye, (muhtemelen) Riyad 1976, I,187-189). Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'e geldiði zaman Arapçayý meramýný anlatacak ölçüde bilmiyordu. Onunla Farsçayý bilen bir tercüman aracýlýðýyla konuþmuþ olduðu rivayet edilmektedir (Diyarbekrî, a.g.e., I, 352).

Selman (r.a)'ýn Ýsfahan'daki köyünde baþlayan ve müslüman olup kölelikten kurtuluncaya kadar baþýndan geçen bu olaylarý Ahmed b. Hanbel, Ýbn Sa'd, Ýbnul-Esir ve diðerleri, onun kendi anlatýmýyla Ýbn Abbas'dan rivayet etmektedirler. Ýbn Sa'd'ýn Kurre el-Kindî'den naklettiði baþka bir rivayette ise Selman (r.a)'ýn bu kýssasý farklý bir þekilde anlatýlmakta ve onun, Ýslam'a ulaþan yolculuðu esnasýnda, hýristiyan hocalarýn vasiyetleriyle, Hýms'a gittiði; yine buradan tavsiye üzerine Kudüse ulaþtýðý; burada kendisine tarif edilen zatý bulup ondan ilim tahsil ettiði; bu kimsenin ona son peygamberin çýkacaðý yer ve önceki rivayetlerde geçen alametleri bildirmesi üzerine Hicaz'a doðru hareket ettiði ve sonunda Araplardan bir topluluk tarafýndan köle edilip Medine'de bir kadýna satýldýðý nakledilmektedir (Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 71-72; diðer rivayetler için bk. el-Hâkim, el-Müstedrek, Beyrut (t.y.), III, 598, vd.).

Ýbnul-Hacer, Selman (r.a)'ýn müslüman olana kadar hakkýnda nakledilen kýssalarýn birbiriyle farklýlýklar arzettiðini, bunlarýn arasýný telif etmenin güç olduðunu söylemektedir (Askalanî, a.g.e., II, 62).

Selman (r.a), Hicret'in beþinci yýlýna kadar köle olarak yaþamýþtýr. Bundan dolayý o, Hendek savaþýndan önceki gazalara iþtirak edemedi. Uhud savaþý öncesinde Rasûlüllah (s.a.s) ona, efendisiyle mükâtebede bulunmasýný söyledi. Selman (r.a), bunun üzerine efendisine giderek onunla, üçyüz hurma fidaný temin edip dikmek ve kýrk ukýye (1600 yüz dirhem) altýn vermek þartýyla anlaþtý. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s), Sahabilere: "Kardeþinize yardým edin " dedi. Sahabiler güçleri miktarýnca fidan temin ederek üç yüz tane fidaný ona verdiler. Rasûlüllah (s.a.s), ona: "Selman, git çukurlarýný kaz. Dikmeye sýra geldiði zaman onlarý sen dikme, bana haber ver. Onlarý kendi ellerimle yerlerine koyayým"dedi. Selman (r.a), çukurlarýn kazýlma iþini Sahabîlerin yardýmýyla bitirdi. Rasûlüllah (s.a.s), bahçeye giderek bütün fidanlarý yerine koydu. Bu fidanlardan hiç bir tanesi kurumamýþtý. Daha sonra, Rasûlüllah (s.a.s) Selman (r.a)'ý yanýna çaðýrarak, efendisine ödemesi gereken kýrk ukýye altýný ödemesi için ona yumurta büyüklüðünde bir altýn külçesi verdi. Selman (r.a): "Bu benim ödemem gereken miktarý nasýl karþýlar ya Rasulallah?" demekten kendini alamadý. Rasûlüllah (s.a.s) ona, Ey Selman! Allah onunla senin borcunu karþýlayacaktýr" dedi. Selman (r.a) þöyle demektedir: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onunla kýrk ukiyelik ödemem gereken miktarý ödedim". Artýk böylece Selman (r.a) hürriyetine kavuþmuþ oluyordu (Ahmed b. Hanbel, V, 443-444; Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 79-80; Diyarbekri, I, 468; Ýbnül-Esîr, Üsdü'l-Ðabe, II, 419; onun azad edilmesi hakkýnda deðiþik rivayetler için bk. Diyarbekrî, a.g.e., I, 469).

Selman (r.a)'ýn katýldýðý ilk savaþ Hendek savaþýdýr. Müþrikler, müttefiklerle birlikte oluþturduklarý on bin kiþilik bir orduyla birlikte Medine'ye doðru harekete geçtikleri zaman, Rasûlüllah (s.a.s), þehir içinde kalarak bir savunma savaþý vermeyi kararlaþtýrmýþtý. Ancak, Medine'nin çevresinde düþmanýn þehre giriþini engelleyecek her hangi bir sur yoktu. Bu durum þehrin savunulmasýný oldukça güçleþtiriyordu. Yapýlan istiþareler esnasýnda Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'e, "Ey Allah'ýn Rasûlü! Biz Ýranda muhasara edildiðimiz zaman þehrin etrafýnda bir hendek kazarak kendimizi savunurduk" deyip hücuma açýk bölgede bir hendek kazýlmasý görüþünü ileri sürmüþtü (Taberi, Tarih, II, 566). Bu görüþ Rasûlüllah (s.a.s) tarafýndan uygun bulunmuþ ve derhal hendeðin kazýlmasý için faaliyete geçilmiþti. Selman (r.a), kuvvetli bir kimseydi ve kazý iþinde oldukça verimli çalýþmaktaydý. Ensar grubu, Selman (r.a)'ý sahiplenerek, "Selman bizdendir" dediler. Bunun üzerine muhacirler; "Hayýr Selman bizdendir" demeye baþladýlar. Bunu duyan Rasûlüllah (s.a.s); "Selman bizdendir. O ehl-i beytimdendir" diyerek onu ehl-i beytine dahil etmiþtir (Taberi, ayný yer; Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 83).

Selman (r.a), daha sonraki bütün savaþlarda Rasûlüllah (s.a.s) ile birlikte bulunmuþtur. Mekkeli müþrikler, Medine önlerine geldikleri zaman þehirle aralarýndaki hendeði gördüklerinde þaþýrmýþlardý. Çünkü Araplar daha önce böyle bir savunma usulünden habersizdiler. Müþrikler, bu hendeði geçmeyi denedilerse de baþaramadýlar. Savaþýn kazanýlmasýnda hendeðin rolü o kadar büyük olmuþtur ki, bundan dolayý Hendek savaþý olarak adlandýrýlmýþtýr.

Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'in yanýndan vefat edinceye kadar ayrýlmadý. Hz. Ebu Bekir (r.a)'ýn Halifeliði zamanýnda da Medine'de bulunmuþtur.

Ömer (r.a) devrinde Ýslâm ordusu Ýran'ýn fethi için harekete geçtiði zaman Selman (r.a) da bu orduya katýldý. Selman (r.a) Ýran asýllýydý. Bundan dolayý düþman ordusunun durumunu çok iyi biliyordu. Ayrýca Farslarýn Ýslâm dinini kabul ederek dalaletten kurtulmalarýný þiddetle arzulamaktaydý. Ýranlýlar, Kadisi'ye yenilgisinden sonra Medain'de toplanmýþlardý. Müslümanlar Dicle nehrinin kenarýna geldikleri zaman, karþýya geçmek için hiç bir þey bulamadýlar. Sa'd b. Ebi Vakkas, karþý sahile bir öncü birliði gönderip geçiþ güvenliðini saðladýktan sonra, bütün orduya nehri geçme emrini verdi. Ordu topluca, sularý kabarmýþ bir þekilde akan Dicle nehrine daldý. Sa'd (r.a)'in yanýnda Selman (r.a) bulunmaktaydý. Sa'd (r.a), dua ediyor ve Allah Teâlâ'nýn dostlarýna yardým edeceðini, dinini üstün kýlacaðýný ve Allah Teâlâ'ya isyan eden bir topluluðun iyiliðe (Ýslâm'a) galebe çalamayacaðýný söylüyordu. Nehrin ortasýnda oldukça heyecanlý bir halde bulunan Sa'd (r.a)'a, Selman (r.a) þöyle demekteydi: "Ýslâm yepyenidir. Allah, karalarý nasýl müslümanlarýn emrine vermiþse, denizleri de onlarýn emrine verecek güçtedir. Allah'a yemin ederim ki müslümanlar nehre nasýl akýn akýn girmiþlerse nehirden öylece akýn akýn çýkacaklardýr". Gerçekten Selman (r.a)'ýn dediði olmuþ ve müslüman ordusu hiç kayýp vermeden karþý kýyýya geçmiþti (Taberi, Tarih, IV, 11-12; Ýbnul-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, II, 511-512). Ýranlý askerler dehþet içerisinde, onlarýn nehri geçiþlerine bakýyorlar ve kendi kendilerine; "Þeytanlar geliyor. Vallahi bizim savaþtýðýmýz bu topluluk cinlerden baþkalarý deðildir" demekteydiler (Taberi, II, 514). Ýranlý askerler kaçarak Kisra'nýn sarayýna sýðýnýp direnmeye devam ettiler. Buraya gönderilen öncü birliðinin komutaný Selman (r.a)'dý. O, surun önüne geldiði zaman, Ýslamýn emrettiði þekilde onlarý üç defa müslüman olmaya, kabul etmezlerse cizye ödemeye davet etti. Selman (r.a) onlara þöyle diyordu: "Ben de aslen sizden biriyim. Size acýyor ve yumuþak davranýyorum. Eðer müslüman olursanýz bizim kardeþlerimiz olarak ayný haklara sahip olursunuz. Bunu kabul etmez, dininiz de kalmak isterseniz, bize itaat ederek cizye ödersiniz. Bunu da kabul etmezseniz, diðerleri gibi sizinle savaþýrýz" (Taberi, a.g.e., IV,14). Selman (r.a), meselenin Araplarýn Acemlere hâkimiyeti meselesi olmadýðýný onlara anlatabilmek için, "Sizden biri olduðum halde Araplar bana itaat ediyor" diyerek (Ýbn Hanbel, V, 444) ikna etmeye çalýþýyordu. Selman (r.a) ilk iki þartý kabul etmemeleri üzerine onlara üç gün düþünmeleri için mühlet verdi. Üçüncü gün sarayda bulunan askerler teslim olmayý kabul ettiler ve böylece Kisra'nýn muhteþem sarayý müslümanlarýn eline geçmiþ oldu (Taberi, a.g.e., IV). Daha önce Behuresirdekileri de o Ýslâm'a davet etmiþti. Ancak buradakiler, cizye vermeyi de reddedince savaþýlarak maðlup edilmiþlerdi (Taberi, ayný yer).

Sa'd (r.a) Medâin'de karargah kurmuþtu. Ancak buranýn havasý, Ýslâm askerlerine iyi gelmemiþ, iklim deðiþikliðinden dolayý yüzlerinin renkleri deðiþmiþti. Bu durumu öðrenen Ömer (r.a), Sa'd'a haber göndererek, müslümanlarýn yaþamalarýna uygun bir yer tesbit edilmesi için Selman (r.a) ile Huzeyfe (r.a)'ý görevlendirmesini istedi. Bu yer ile Medine arasýnda ulaþým kolaylýðýný engelleyecek bir nehrin bulunmamasýný özellikle vurguladý. Bölgede araþtýrmalarda bulunan Selman (r.a) ve Huzeyfe (r.a), sonunda Kufe üzerinde karar kýldýlar ve burada ordugah þehri inþa edildi (17/638) (Taberi, a.g.e., IV, 40-41; Ýbnul-Esir, el-Kamil fit-Tarih, II, 527-528). Selman (r.a) Ýran'ýn fethi için devam eden askerî harekâtlarda aktif olarak rol almýþtýr (Taberi, IV, 305; Ýbnul-Esir, el-Kâmil fit-Tarih, III, 132).

Selman (r.a), Hz. Ömer (r.a) döneminde Medâin valiliðinde bulunmuþtur. Selman (r.a), Hicri 36 yýlýnda Medain'de vefat etmiþtir (Ýbnul-Ýmad, Þezerâtu'z-Zeheb, I, 44; Ýbn Hacer, a.g.e., II, 63; Ýbnul-Esîr, Tarih, III, 287; Ýbn Sa'd, a.g.e., VI,17). Ancak onun ölüm tarihi hakkýnda farklý rivayetler bulunmaktadýr. Hz. Osman (r.a)'ýn hilafetinin sonlarýna doðru, (35) veya 37 yýlýnda vefat ettiði rivayet edilmekte; hattâ Hz. Ömer zamanýnda öldüðü de söylemektedir (Ýbnul-Esîr, Üsdü'l-Ðabe, II, 421). Ýbn Hacer, onun ölümü ile ilgili farklý tarihleri verdikten sonra, Enes (r.a)'den, Ýbn Mes'ud'un, ölüm döþeðindeki Selman (r.a)'ý ziyaret ettiði þeklindeki rivayeti delil alarak, Ýbn Mes'ud'un 34. yýldan önce vefat ettiðini, dolayýsýyla Selman (r.a)'ýn ölümünün 33. veya 32. yýlýnda olmasý gerektiði görüþünü ileri sürmektedir (Ýbn Hacer, a.g.e., II, 63). Onun iki yüz elli ile üç yüz elli sene yaþadýðý þeklinde rivayetler bulunmakta ve raviler iki yüz elli sene yaþadýðýnýn þüphe götürmez olduðunu söylemektedirler (el-Askalanî, a.g.e., II, 62; Ýbnul-Esîr, Tarih, II, 287; Üsdül-Ðabe, 421). Ýbn Hacer, Zehebî'nin rivayetlerini deðerlendirdikten sonra, onun ancak seksen yýl kadar yaþamýþ olabileceði kanaatine vardýðýný nakletmektedir (Ýbn Hacer, ayný yer) ki, gerçeðe yakýn olan da budur. Selman (r.a)'ýn mezarý, Baðdad'ýn 30 km doðusunda Medain harabeleri civarýndan akan Deyale ýrmaðýnýn kenarýndadýr. Onun bulunduðu yer Selman-ý Pak (temiz Selman) olarak isimlendirilmiþtir. Onun mezarýnýn içinde bulunduðu cami IV. Murad tarafýndan tamir ettirilmiþtir.

Selman (r.a), ilim, fazilet ve zühd bakýmýndan Ashabýn en önde gelen simalarýndan birisi olup, Rasûlüllah (s.a.s)'e yakýnlýðýyla tanýnmaktadýr. Hz. Aiþe (r.an), þöyle demektedir:

"Bir çok geceler Selman (r.a) Rasûlüllah (s.a.s) ile yalnýz kalýrlardý. Bu beraberlik o kadar sürerdi ki Rasûlüllah (s.a.s) hanýmlarýndan birinin yanýna bile girmezdi" (Ýbnul-Esir, Üsdül-Ðabe, II, 420). Rasûlüllah (s.a.s), Hendek savaþý esnasýnda onun ehl-i beytinden olduðunu ilân etmiþti.

Hz. Ali (r.a) onun hakkýnda; "Ona evvelkilerin ve sonrakilerin ilmi verilmiþtir. Onda bulunan bu ilme ulaþýlamaz" demiþtir. Baþka bir zaman da: "O bizim ehl-i beytimizdendir. Aranýzdaki konumu Lokman Hekim gibidir. Ýlk ve son kitabý okumuþtur. Sonu olmayan bir denizdir" demiþtir. Muaz (r.a) kendisine gelenlere ilmi, aralarýnda Selman (r.a)'ýn da bulunduðu dört kiþiden talep etmelerini söylemiþtir. Onun ilmi hakkýnda yapýlan övgüler Rasûlüllah (s.a.s)'in söylediði; "Selman ilme doyuruldu" (Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 85). Sözüne dayandýrýlmaktadýr. Selman (r.a), Ebu Derdâ' (r.a)'ýn gece boyu namaz kýldýðý ve sürekli oruç tuttuðunu gördüðü zaman onu bundan alýkoyup hazýrlanan yemekten yiyerek orucunu bozmasý konusunda ýsrar etmiþ ve ona; "Üzerinde gözünün hakký vardýr, ailenin hakký vardýr. Bazen oruç tut, bazen tutma; bazen namaz kýl, bazan ara ver" (bunlarý nafile olan ibadetleri için söylemiþtir). Ebu'd-Derdâ' bu durumu Rasûlüllah (s.a.s)'e ilettiði zaman o; "Selman senden daha âlimdir" dedi ve bunu üç kere tekrarladý (Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 85-86).

Hz. Ömer (r.a), ona büyük bir saygý gösterirdi. Ümmetin idaresinin sorumluluðu altýnda ezilen Ömer (r.a), duyduðu bir endiþesini dile getirerek Selman (r.a)'a þöyle sormuþtu: "Ben bir melik (kral) miyim, yoksa halife miyim?". Selman (r.a) ona þöyle karþýlýk verdi; "Eðer sen müslümanlarýn topraðýndan bir dirhemden az veya fazla bir para alýr, sonra onu, haksýz bir þekilde sarfedersen, sen halife olmayýp bir melik olursun" (Taberi, a.g.e., IV, 211; Ýbnu'l-Esir, Tarih, III, 59).

Hz. Ömer (r.a), fey gelirlerini taksim ederken, Selman (r.a)'a dört bin dirhem hisse ayýrmýþtýr. Bazý kimseler, "Halifenin oðlu (Abdullah) üç bin beþyüz dirhem alýyor, bu Farslý ise dört bin dirhem alýyor" diyerek bu durumu garipsemiþlerdi. Oradakiler: "Selman, Rasûlüllah (s.a.s) ile Abdullah'ýn katýlmamýþ olduðu bir çok savaþa katýlmýþtýr" diyerek cevapladýlar (Ýbn Sa'd, IV, 86). Baþka bir rivayette, Ömer (r.a), Fey gelirlerinden müslümanlara maaþ baðlamak için Divanul-Atâ'yý tesis ettiði zaman, Sahabiler için Ýslâm'daki öncelikleri ve katýldýklarý savaþlarý göz önüne alarak bir gruplandýrma yaptýðý; Selman (r.a)'ý, Hasan (r.a), Hüseyin (r.a) ve Ebu Zer ile birlikte olmadýklarý halde Bedir ehlinden sayarak alacaklarý miktarý beþ bin dirhem olarak kararlaþtýrdýðý bildirilmektedir (Taberi, a.g.e., III, 614).

Rasûlüllah (s.a.s) þöyle buyurmuþtur: "Cennet üç kiþiyi özler. Ali, Ammar ve Selman" (Tirmizi, Menâkýb, 34).

Selman (r.a), son derece mütevazi ve kanaatkar bir hayat yaþamýþtýr. O, Medain'de vali bulunduðu ve çoðu devlet memurlarýndan fazla gelire sahip olduðu halde günlük yaþamý, son , derece sadeydi. O, köle olduðu zaman nasýl giyinir ve nasýl gezerdiyse Medain valisi olduðu zaman da ayný hal üzere devam etmiþti. O, eline geçen parayý tasadduk eder ve kendi emeðiyle ürettiði þeylerden baþkasýný yemezdi. Tanýmayan birisinin, onun vali olduðunu anlamasý mümkün deðildi. Medain sokaklarýnda yürürken Suriye tarafýndan gelen bir tüccar, üzerinde alelade bir aba ile gördüðü Selman'ý çaðýrarak yüklerini taþýmasýný istedi. O, hiç tereddüt etmeden yükleri sýrtýna aldý ve adamla birlikte yürümeye baþladý. Onu bu halde görenler, "Bu validir" dediklerinde adam; "Seni tanýmýyordum" diyerek özür diledi. Selman (r.a) ona, "Hayýr bunlarý evine kadar götüreceðim" diyerek yoluna devam etti (Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 88; buna benzer diðer bir olay için bk. ayný yer).

Bazý kimselerin giyiminden dolayý kendisine dil uzatmalarý ve hafife almalarýna karþý hiç bir tepki göstermemiþtir. Bir defasýnda iki genç asker yanýndan geçerlerken, onu göstererek; "Emiriniz budur" diyerek gülüyorlardý. Selman (r.a)'ýn yanýndaki adam ona, "Ey Ebu Abdullah! Þunlarýn ne dediðini görüyor musun?" dedi. Selman (r.a) ona þöyle dedi: "Onlarý býrak. Hayýr ve þer bu günden sonradýr. Eðer toprak yemeyi becerebilirsen onu ye de, iki kiþiye dahi olsa emir olmaktan kaçýn. Mazlumun ve sýkýþýk durumdaki kimselerin duasýndan sakýn. Çünkü onlarýn dualarý ile Allah Teâlâ arasýnda perde yoktur" (Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 87-88). Selman (r.a) çok cömert bir kiþiliðe sahipti. Eline geçen her þeyi fakirlere bölüþtürürdü (Ýbnul-Esîr, Üsdül-Ðâbe, II, 420).

O, hiçbir zaman sadaka kabul etmemiþtir. Çoðu zaman eline geçen parayla hemen et alýr ve onu piþirerek, hadis ehlini çaðýrýr ve birlikte yerlerdi (Ýbn Sa'd, IV, 9).

Selman (r.a), ölüm döþeðine yattýðý zaman, ziyaretine giden Medain valisi Sa'd b. Malik ve Sa'd b. Mes'ud onu aðlarken buldular. Neden aðladýðýný sorduklarýnda o þöyle cevap vermiþti: "Rasûlüllah (s.a.s) bizden bir ahid aldý. Hiç birimiz onu koruyamadýk. O bize þöyle demiþti: "Sizin dünyadaki geçimliliðiniz bir yolcunun azýðý kadar olsun ".

Onun ilmi ve takvasý diðer sahabileri de etkilemekteydi. Zira onu ziyarete giden Sa'd b. Ebi Vakkas, kendisine nasýl davranmasý gerektiði þeklinde tavsiyede bulunmasýný istemiþti (Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 90-91).

Selman (r.a), sýk saçlý, uzun boylu bir kimseydi. Onun Medâin'de Bukeyre adýnda bir hanýmý vardý (Ýbn Sa'd, IV, 92). Selman (r.a), Medine'deyken Hz. Ömer (r.a)'in kýzýný ondan istediði, fakat, Amr b. el-Âs'ýn bu konuda Selman (r.a)'ý kýzdýrmasý üzerine bundan vazgeçtiði nakledilmektedir (Ýbn Abdýrrabbih, Ikdu'l-Ferid, Beyrut 1949, VI, 90). Ancak onun ailesi hakkýnda açýk rivayetler bulunmamaktadýr.

Sufiler, Selman (r.a)'ý Ashabul-Suffe ile birlikte tasavvufun kurucularýndan biri olarak kabul ederler. Bir çok tarikat silsilesi ona dayandýrýlmaktadýr. O, Rasûlüllah (s.a.s)'in berberliðini yaptýðý için Futuvvet teþkilatýna baðlý berberlerin piri olarak kabul edilmekteydi. Selman (r.a)'ýn sahip olduðu haklý þöhreti, bütün müslümanlarýn ona karþý içten bir sevgi duymalarýna sebep olmuþtur. Sünnî müslümanlar onun adýný büyük bir sevgiyle anarlar. Ehli beytten sayýlmasý, Þiilerin ona karþý farklý bir ilgi göstermelerine sebep olmuþtur. Hacdan dönen Þiiler Kerbela'dan sonra onun mezarýný ziyaret etmeyi ihmal etmezler. Ayrýca, Þiiler, Hz. Ali ve Ehli Beyt hakkýntla rivayet olunan hadislerin çoðunu ona isnad ederler. Gulat-ý Þia ekollerinde ise o, ilahî sudur sýrasýnda Ali (r.a)'den hemen sonra yer alýr. Nusayriler ise onu, üç gizli harften biri kabul ederler. Nusayriliðin teslis akidesini ifade eden ayn, mim ve sin harflerinden ayn Ali'yi, mim Muhammed (s.a.s)'i, sin ise Selman'ý ifade eder. Mana (Ali), ism (Muhammed) bab ise Selman'dýr. Buna göre o Nusayrî teslis akidesinin kapýsý (bab) olup, üçüncü had'dýr. Durzîler ise, Kur'an'ýn Selman'a vahyolunduðuna, Peygamberin Kur'an'ý ondan aldýðýna inanmaktadýrlar. Bu ekoller, oluþturduklarý inanç sistemlerinde diðer bir kaç sahabi ile birlikte Selman (r.a)'ý temel unsur olarak kullanmýþlar ve ona çeþitli fonksiyonlar yüklemiþlerdir. Bu mezheplerin gerçekte mutedil Þia ile alakalarý yoktur. Zira muhtevâlarýndaki inanç prensipleri gözönüne alýndýðý zaman Ýslamî þahsiyetlerin isimlerini kullanarak putperest bir inanç sistemi meydana getirdikleri görülecektir.

Ömer TELLÝOÐLU

Ynt: Selman El-Farisi (r.a) By: üsveihasene Date: 30 Eylül 2018, 13:45:44
SELMAN EL-FARÝSÝ HZ kadar hangimiz bu kadar aþkla Allaha baglanmak için caba gösterir acaba...Rabbim sahabenýn þefaatine nail eylesin ...
Ynt: Selman El-Farisi (r.a) By: Bilal2009 Date: 30 Eylül 2018, 15:19:56
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri doðrularýn yolundan ayýrmasýn Rabbim paylaþým için razý olsun.

radyobeyan