Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Iman ve tevazu By: sumeyye Date: 07 Eylül 2010, 17:35:43
Iman ve tevazu

ARKAMA DÖNÜP maziye baktýðýmda, daha dün doðdun, bütün yaþadýðým bir gün sanki diyesim geliyor. Sahi bizim bu dünyada olmadýðýmýz zaman müddeti yanýnda yaþadýðýmýz nedir ki… Bir asýrlýk bir müddet içinde mikro saniye bile olmaz herhalde. Oysa dünyayý ne kadar da sahiplenmiþim. Sanki hep benimmiþ de bensiz dünya olmazmýþ gibi geliyor bana. Ne garip deðil mi? Kýsa bir süre önce, dünyanýn ömrüne göre belki de bir an önce bu dünyada yoktuk ve bir an önce var edildik. Bal gibi de biliyoruz ki buraya gelmeyi biz tercih etmedik. Dünyaya teþrif ederken bize sormadýlar bile. Bizi bu dünyaya getirdiðini zannedenler de dünyaya nasýl birinin gönderileceðini bilmiyorlardý, belki hâlâ nasýl biri olduðumuz bilinmiyor. Kendimiz bile kendimiz üzerinde olup bitenlerden haberdar deðiliz. Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanýnda kâinatýn ömrü içinde bir an hükmünde.

Bu meseleleri düþünürken aklýma hep o menkýbe gelir. Hani þu maðrur âlimin menkýbesi. Anlatmadan geçemeyeceðim.

Ýsmi gerekmez, zamanýmýzda dahi haklý bir þöhrete sahip âlimlerden biri âlim kisvesine büründüðü ilk yýllarýnda bir hayli maðrurmuþ. Kendine oldukça güvenen ve baþkalarýna tepeden bakan bir hâli varmýþ. Anlayacaðýnýz havasýndan geçilmiyormuþ. Bir gün âlim zat mescitte halka vaz ederken mescide derviþ kýlýklý biri girmiþ. Tevazuundan hemen kapýnýn eþiðine oturmuþ ve baþlamýþ âlimi dinlemeye. Sohbetin sonlarýna doðru çekingen bir edayla destur istemiþ. “Bir soru sorabilir miyim?” demiþ. Âlim kendinden emin bir tavýrla, “Elbette sorabilirsin. Yaklaþ ve sor” demiþ. Derviþ sormuþ, “Allah'ýn tüm insanlara verdiði ilimle onun kendi ilmini bize kýyaslar mýsýnýz?” Âlim, elbette, diyerek bir boþ sahife istemiþ. “Þu gördüðünüz sahifeyi nihayetsiz farzedin.” demiþ ve kâðýdýn ortasýna görülmeyecek derecede küçük bir nokta koyarak, “Allah’ýn ilmi bu sahifenin tamamý ise, tüm insanlara bahþettiði ilim bu nokta kadar bile deðil.” diye yanýtlamýþ derviþin sorusunu. Derviþ ayaða kalkmýþ ve âlime hitaben, “O zaman kendi ilmimi seç al oradan.” demiþ ve yoluna gitmiþ. Ýþte o âlim zat, bu olaydan sonra tevazunun mânâsýný anlayarak gerçek âlim olmuþ, diye rivayet ederler. Ama doðru ama yanlýþ. Kýssada aslolan ondan alýnan hissedir, diyelim ve konumuza dönelim.

Birileri sizin elinizi, aðzýnýzý, gözlerinizi baðlamýþ, bayýltmýþ ve bir araca bindidrerek uzak bir yere götürmüþ olsun. Ayýlýp aðzýnýzý, gözünüzü açtýðýnýzda soracaðýnýz ilk sorular: Neredeyim? Beni buraya kim getirdi? Niçin getirdi? Ve burasý neresi?

Ýnsan fýtratý gereði bu tür sorularý sorar ve cevap arar. Bu sorulara cevap vermeksizin rahata kavuþmasý mümkün deðildir. Ve yine her insan kendini ve yaptýðý iþleri anlamlý kýlmak ister. Bu, insan olmanýn zorunlu bir gerçeðidir.

Ýnsan bu dünyaya kendi isteðii ile gelmeyip getirildiðini, bunun bir anlamý olmasý gerektiðini bilir ve bu anlamý çözmeye çalýþýr. Bir anlamda mutluluðu ve huzuru bu anlamý anlamlandýrmaya baðlýdýr, diyebiliriz.

Ýnsan “var edilmiþ ve var ediliyor olduðunu” bilmemesi mümkün deðil. Ýnsan, bu açýk gerçek karþýsýnda iki türlü tavýr sergiler: Birinci tavýr tevazudur. Yani yaratýlmýþ ve halen yaratýlýyor olduðu gerçeðini kabul edip kendisini var edip varlýðýný devam ettireni tanýmaya, bilmeye muhtaç olduðunu anlayarak O’nu tanýmaya ve bilmeye ve hatta kendisinden isteklerini öðrenmeye çalýþmaktýr.

Ýkinci tavýr ise bu ihtiyacýný görmezlikten gelip hazýr rahatýný bozmamak adýna tesadüfen var olmuþçasýna keyfine göre takýlmaktýr. Kendimin sahibi benim, dilediðimi yapmakta hürüm, iddialarýnda bulunmaktýr ki bu kendi gerçeðini görmezlikten gelip kendini kandýrma mânâsýna da gelen gurur halidir.

Yaratýlmýþ olduðunu kabul eden mütevazi kiþi, kendisini var edeni tanýmaya muhtaç olduðunu bildiði gibi kendisine O’ndan bahsedip tanýtacak yaratýcýsýnýn görevlendirdiði birilerini de arar. Bu hal, insanýn bilmedikleri hakkýnda bilgilenmeye muhtaç olduðu mânâsýna gelen nasihate muhtaç olma halidir. Bu baðlamda insanýn nasihate muhtaç olduðunu bilmesi tevazudur.

Ýnsanýn gaypten ve bilmediði âlemlerden, yaratýcýsýndan bahseden vahiy ve onun tefsiri olan imanî eserlerden istifade edebilmesinin belki de ilk þartý nefsini nasihate muhtaç bilme mânâsýnda tevazudur. Mütevazi olmaktýr.

Kalbin hakikati görmesi ve aklýn bunu tasdik etmesi mânâlarýna gelen imanýn tahakkuku için tevazu olmazsa olmaz bir þarttýr. Yaratýlmýþ ve yaratýlýyor olduðu gerçeðini kabul etmeyen nasýl O’nu tanýyýp tasdik edebilir? Ýman, Yaratýcýnýn kendini kuluna bildirmesi ise eðer, bu, imanýn elde edilmesinde kula düþen ilk görev onu bilmeye muhtaç olduðunu kabul etmesi mânâsýnda mütevazi olmaktýr.

Bütün bunlarýn yanýnda kendisini ikna etmeyenin baþkasýný ikna etmesi mümkün gözükmüyor. Ýkna olmadýðý bir þeyle insan bir baþkasýný nasýl ikna eder. Üstad, “Ben kendi nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç biliyorum. Eðer sen de benim gibi bu ihtiyacý hissediyorsan ben, kendimi ikna ettiðim hususlarý sana bildireceðim, sen de dinle.” tarzýnda yaklaþýmý ile baþkasýný ikna etmenin yolunun kendini ikna etmek olduðunu belirtmek istiyor. Bu mânâyý teyit eden bir yoruma Râzi’nin tefsirinde de rasladým. Asýl maksadým da bunu aktarmaktý ki söz uzayýp gitti. Fahruddin-i Râzi’nin tefsirine nasihatle ilgili ayetlerin yorumunu okumak için müracaat etmiþtim ki bir ayetin izahýnda Birinci Söz’ün giriþindeki ifadeye benzer bir ifadeye rastladým.

Nasihat kelimesi mukaddes kitabýmýz Kur’an’da on civarýnda geçmekte ve genellikle bu kelime peygamberlerin kavimlerine ikazlarýnýn bulunduðu bölümlerde yeralmaktadýr. Râzi birçok yerde geçen bu kelimeyi genelde izahsýz geçerken, Nuh (as)’un kýssasýyla alakalý mealen “Ey kavmim! Siz kendisinden baþka ilahlýk vasfýna sahip olmayan Allah’a ibadet edin.” ifadeleriyle baþlayýp “Size Rabbimin vahyettiklerini teblið ediyorum, size nasihatte bulunuyorum. Ben sizin bilemeyeceðiniz þeyleri Allah’ýn bildirmesiyle biliyorum.” tarzýnda devam eden Araf 59-62 ayetlerinin tefsiri babýnda konuyla ilgili þöyle bir yorum yapmakta:

“Nasihatýn özü; niyet, her türlü kötülük þaibesinden uzak olarak,-baþkalarýný- faydalarý oalan þeye teþvik etmektir. Buna göre ayetin- 62.- maânâsý ‘Ben size Allah’ýn buyruklarýný teblið ediyor, sizi en doðru, menfaatinize en uygun þeye götürmek istiyorum. Ve sizi, Allah’ýn ‘beni çaðýrdýðý þeye çaðýrýp, kendim için olmasýný istediðim þeyin sizin için de olmasýný arzu ediyorum’

.... þeklinde olur.”

Ayrýca þunu da belirtmek isterim ki; imanýn insana verilmesinin ilk þartý tevazu olduðu gibi imanýn terakkisi için de gerekli olan ilk þart tevazudur. Risaleler tevazu ile baþlar ve tevazunun ifadesi olan meleklerin “subhaneke la ilme lenna illa ma allemtena inneke entel AlimulHakim” sözü ile biter. Mütevazi olan kiþi kendinin her an muhtaç olduðunu bilir ve bu halin hiç bitmeyeceðini de Rabbin bildirmesiyle bilir. Böylece kul yaratýcýsý ile ilgili sýnýrsýz bir marifete ulaþýr. O halde biz de böyle bir kulun dediði gibi diyelim:


Allahým! Kalplerimizi iman nuruyla nurlandýr. Sana olan fakrimizi arttýrarak bizi gani kýl. Sana ihtiyaç duymama fakirliðine bizi düþürme. Bize tavazu ile haddini bilip Habibinin edebiyle edeplenmeyi nasib-i müyesser eyle. Hadsiz selat ve selam âlemlere rahmet kýldýðýn Habibin üzerine olsun. Amin…


 
Abdurresid sahin

radyobeyan