Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Katre ve gece yolcusu By: sumeyye Date: 07 Eylül 2010, 17:31:42
Katre ve gece yolcusu

YÝNE UYKUSUZ bir gece. Arkadaþlarý ona ‘gece adamý’ diyorlardý. Gündüzleri uyanamýyor, geceleri de uyuyamýyordu. Aklýna olmadýk þeyler geliyor, onlarla zihnini meþgul ederken saatler geçiyordu. Kendine geldiðinde ise sabahlamýþ oluyordu. Artýk tahammül edilmeyecek baþ aðrýlarý yaþýyordu. Ýradesi zayýflamýþ, kendine ve zihnine söz geçiremez olmuþtu. Çýldýracak gibiydi. Defalarca intiharý düþünmüþtü. Aklý ona yük olmaya baþlamýþtý. Kýsýr bir döngü içinde çapalanýp duruyordu.

Bu gece de böylesi bir geceydi. Kafasýnda cirit atan nedenler, nasýllar, olsaydýlar, olmasaydýlar beynini kemiren birer yýlana dönüþüyordu. Artýk dayanamayacaktý. Üzerine montunu aldý, gecenin zifiri karanlýðýnda sokaða fýrladý. Koþmaya baþladý. Koþtu, koþtu. Caddedeki sokak lambalarý arasýnda koþarken gölgesi dikkatini çekti. Arkasýndan vuran lambanýn ýþýðýyla önce uzayan, sonra önüne çýkan, diðer lambanýn etkisiyle kaybolan gölgesi. Bir müddet gölgenin peþinden gidiyor sonra birden gölge kayboluyordu. Bu durum kendi halini ne kadar da güzel yansýtýyordu. Gölgelerin peþine düþmüþ, her seferinde hayal kýrýklýðýyla karþýlaþmýþtý. Bir an durdu. Koþmaktan vazgeçti. Etrafýna þöyle bir bakýndý. Þehrin dýþýna gelmiþti. Aniden caddeden ayrýlýp hemen yakýnýndaki patika yola sapmaya karar verdi. Tekrar hýzlýca yürümeye baþladý. Ormanlýk bir yere gelmiþti. Aðaçlarýn karanlýk siluetleri korku veriyordu. Ölümü çoktan göze aldýðý için yürümeye devam etti. Hatta koþtu. Aðaçlarýn karanlýk gölgeleri arasýnda ormandan çýkýncaya kadar koþtu. Saatlarca koþup yürümüþtü. Yorulduðunu hissetti. Orman çýkýþýnda bir aðacýn altýna kendisini býraktý. Yorgunluk, zihnindekilerin uçup gitmesine vesile olmuþtu. Kendini huzurlu hissediyordu. O arada, gökteki dolunayý farketti. Ne kadar da muhteþemdi. Ýlk kez dolunayý bu kadar parlak görüyordu. Öylesine parlaktý ki etrafýndaki haleleri belli oluyordu. Kendi kendisine, kim bilir ne kadar uzun zamandýr dolunaya bakmamýþ olduðunu, sordu. Sorusuna cevap bulamadý. Gece, gerçekten çok güzeldi. Ýlk kez fark ediyordu bunu. Daha önce geceyi seyretmediðine hayýflandý. Dolunay, bütün ovayý ýþýtýyordu. Bir an kendi kendine, beni de ýþýtacak birini bulmalýyým, kendi yolunda emin adýmlarla giden birini, diye geçirdi. Tam bu düþünceler içindeyken, ilerde yanýp sönen bir parýltý fark etti. Ovanýn ilerisinde bir kulübeyi hayal meyal seçebiliyordu. Kulübede yanan ýþýk, bir mum olmalýydý ya da eskilerin kullandýðý babannesinin idare lambasý dediði türden bir þey. Bu ýssýz ovada, bu kulübe neden buradaydý. Ýçini bir merak sarmýþtý. Oraya gitmeye karar verdi. Duygularý, aradýðýný orada bulabileceðini söylüyordu. Hemen yola koyuldu. Kulübeye yaklaþtýðýnda heyecanlandýðýný fark etti. Bir an tereddüt eder gibi oldu fakat vazgeçmedi. Tam kapýyý vuracaktý ki kapý kendiliðinden açýlýverdi. Þaþýrdý. Karþýsýnda beyaz sakallý, yüzü dolunay gibi parýldayan bir pir-i fani duruyordu. Kendisine ismiyle hitap ederek, “Hoþ geldim oðlum. Ben de seni bekliyordum.” dedi. Genç iyice þaþýrdý. Ne diyeceðini bilemedi. Ýradesizce kulübenin içine girdi. Kulübe tek odalýydý. Ýçerde eþya namýna bir þey yok gibiydi. Dikkatini sadece bir iki kitap ve kalem çekti. Ýçerde yaþlý adamýn kendisine gösterdiði yere oturdu. Yaþlý adam da karþýsýna. Uzun bir süre sessiz kaldýlar. Gencin zihninde sorular uçuþmaya baþladý. Fakat bir türlü nereden baþlayacaðýný bilemedi. Yaþlý adam ona su ikram etti. Gerçekten de çok susamýþtý. Sonra bir parça ekmekle katýðý önüne koydu, iþtahla yedi. Adam sanki içinden geçenleri okuyordu. Yaþlý adama karþý derin bir hürmet beslemeye baþladý. Zihnindekileri ona sormaya karar verdi. Yaþlý adam, aklýna gelenleri daha o sormadan cevaplýyordu. Zihnindeki þüpheleri bir bir izale ediyordu. Yaþlý adam, hem bilge hemde veli bir zata benziyordu. Bu da ona karþý itimadýný güçlendirdi, bir müddet bilgeyle beraber kalmaya karar verdi. Ýkindi vaktine kadar yanýnda kaldý. Kendini çok huzurlu hissediyordu. Bilge artýk gidebileceðini söledi. Zira onu bekleyenler vardý. Genç, ayrýlmayý pek istemezdi fakat karþý da koyamadý. Vedalaþtýlar. Bilge þeyh ona bir fener uzattý. Genç, gündüz vakti ne iþime yarayacak, diye sormak istedi. Fakat yine yapamadý, itirazsýz kabul etti. Tekrar yola koyuldu.

Yürüye yürüye yol alýrken akþama doðru ormana ulaþtý. Ormana girince þeyhin neden feneri verdiðini anladý. Ormandaki aðaçlar çok sýktý, bu da etrafý olduðundan karanlýk gösteriyordu. Fenerini yaktý, zifiri karanlýk ormanda yol bulmaya çalýþtý. Çalýlar, dikenler arasýnda zar zor yol alabiliyordu. Sonunda ormandan çýkmayý baþardý.

Gökte yine dolunay vardý. Oturup bir müddet onu seyretti. Sonra dolunayýn üstünde þeyhinin simasýný görür gibi oldu. Þaþýrdý. Gözlerine inanamadý. O da ne? Dolunay gittikçe büyüyerek aþaðýya iniyor, bir müddet sonra ileride nurdan bir kapýya dönüþüyordu. Dolunay yakamozuyla ona doðru bir yol çizmiþti. Yolun sonunda nurdan kapýnýn eþiðinde bilge þeyh onu bekliyordu. Kalktý ve hýzlýca yürümeye baþladý. Yürüdü, yürüdü. Yürüdükçe yol uzuyordu. Nurdan kapý, dünyanýn sonu gibi geldi ona. Sonunda kapýya ulaþtý. Fakat ýþýðýn parýltýsý gözlerini kamaþtýrýyordu. Þeyhini göremiyordu. Derken kendini geçidin dýþýnda buldu. Ve hâlâ yürüyordu. Etrafýnda kendisi gibi yürüyen bir sürü genç gördü. Onlar da yürüyorlardý. Üstelik uçsuz bucaksýz bir ummanda, su üstünde yürüyorlardý. Þaþýrdý. Biraz sonra, bir kýsmýnýn suya batýp boðulduðunu, bir kýsmýnýnsa denize batýp yüzdüklerini fark etti. Aþaðýya baktý, kendisi de yürüyordu. Bu nasýl olur, diyecekti ki batmaya baþladý. Aklýna bilge þeyh geldi. Kalben nedamet etti. Yüzmeye baþladý. Yüze yüze bir adaya çýktý. Bu ada küçük bir tepecikten ibaretti. Adaya iyice çýktýðýnda boyunun ve cüssesinin bir hayli büyüdüðünü fark etti. Kocaman bir dev olmuþtu. Boyu neredeyse tepenin zirvesine ulaþýyordu. Nerede olduðunu anlamak ve etrafý gözetlemek için tepeye týrmanmaya baþladý. Fakat o da ne, o týrmandýkça tepe büyüyor ve uzuyordu. Kendisi ise aksine küçülüyordu. Tekrar þaþýrdý fakat eskisi kadar deðil. Zira þimdiye kadar o kadar acayiplikler görmüþtü ki bu onu fazla hayrette býrakmadý. Tepe, týrmandýkça bir daða dönüþtü ve zirvesi bulutlarý aþtý. Genç týmanmaya devam etti. Bu sýrada akþam olmuþtu. Zirveye týrmandýkça küçülen genç, bir müddet sonra ay’ý farketti. Daðýn zirvesi neredeyse aya deðecekti. Týrmandý, týrmandý, týrmandý. Týrmandýkça yol üzerinde nice acayiplikler gördü. Herbiri onu hayran býraktý. Sonunda zirveye ulaþtý. Ay, yaný baþýnda duruyordu ve kap karanlýktý. Þaþýrdý. Kendi kendine, buraya kadar boþuna mý týrmandým, dedi. Bir an ümitsizliðe kapýldý. Kuru bir dal gibi uzanan hilalin üstüne çýktý. Gözü kapalý kendini onun kucaðýna býraktý.

Gözünü açtýðýnda gözleri kamaþtý, güneþ karþýsýnda duruyordu. Hayranlýkla seyretti onu. Kendisi ay olmuþtu sanki güneþe bakýyordu. Bir müddet sonra yüzünü dünyaya çevirdi. Gecenin karanlýðýnda ayýn ýþýðýyla parýldayan zühreyi gördü. Görüntü muhteþemdi. Duygulandý. Gözünde bir katre damladý. O katre gide gide zührenin kadife yapraklarýna kondu. Zührenin gözbeði olan katre, ayýn parlak tebessümüyle gülümsedi geceye.

O sýrada göl kenarýnda bir evin balkonunda, iki sevgili, gölün üstünde parýldayan ay’ý seyrediyorlardý. Parýltýnýn tam ortasýnda, gülün suya yansýmýþ görüntüsü duruyordu. Balkondaki adam, hanýmýna, bak güneþin nuru göle yansýmýþ, bize gülümsüyor, dedi. Kadýn da ona, onun ortasýnda da bir gül var, diye hatýrlattý.

Zühre, katre içinde; katre, zühre içinde nasýl bakýlýrsa öyle görünüyordu. Belki de her bakan, kendini görüyordu. Peki ya Reþha neredeydi....



 
Abdurresid sahin

radyobeyan