Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Beyaz sorgu By: sumeyye Date: 07 Eylül 2010, 17:28:00
Beyaz sorgu

SAHÝ KÝMDÝ o?

Yoksa eski dostu muydu gördüðü: Hani o çocukluk arkadaþý, biz asla ayrýlmayýz, bir ömür birlikte yaþar, birlikte ölürüz dediði candan dostu. Neden kendisine sanki tanýmamýþ gibi bakýyordu. Yoksa tanýmamýþ mýydý onu. Fakat bu olamazdý. Aradan bin sene geçse bile unutamazdý onu. Peki neden yabancý biri gibi bakýyordu ona. Yoksa...

Bir an kendisine döndü ve baþtan aþaðýya süzdü kendini.

Deðiþmiþti, hem de çok deðiþmiþti. Oysa arkadaþý, o her zamanki vakur haliyle duruyordu karþýsýnda. Dünyaya bana mýsýn demeyen ciddiyeti, sadeliði ve samimiyetiyle gözlerinin taa içine bakýyordu yine.

Hayrola der gibiydi..

Hayrola deðiþmiþsin...

Tekrar kendisine baktý, yep yeni bir imajý vardý artýk, saçlarý özel bir berberin elinden çýkmýþ, þaçýndaki beyaz kýllar rötüþlenmiþ, grantuvalet marka bir takým, hafif çýkýntýlý bir göbek ve metruþ bir suratla ne kadar da yabancýydý o can dostuna. Sahi ne olmuþtu da kopmuþlardý birbirlerinden, neden görüþmüyorlardý artýk. Herhangi bir sebep bulamadý.

Kucaklaþtýlar.

Ona dokunduðunda elindeki sýcaklýðý ve yüreðindeki samimiyeti hissetti. Nasýlsýn diye sordu nezaketen. Baþka soracak bir þey bulamadý zira. Kelimeler boðazýnda düðümleniyordu sanki. Cevap her zamanki gibi içten ve samimiydi.

“Þükür rabbime, hayat imtihanýný hayýrlýsýyla tamamlamaya çalýþýyoruz”. dedi.

Bu sözleri sanki kendi haline bakýp da söylenmiþti. Senin gibi olmadýðýma þükrediyorum, diyor gibi geldi ona. Fakat o hâlâ tebessüm ediyordu. Gözlerinden, sen nasýlsýn, cümlelerini okudu.

Be ben, diye kekeledi, sonra kalbinin sesine kulak vererek, “Ben tevecüh-i nas ve þöhretin teþvikiyle, medya denilen sanal okulda riya, tasannu ve ikiyüzlülük dersi alýyorum. Ýçtimaî hayat tiyatrosunda maskeli balo oyununu icra ediyorum.” Gözler yine sorgulayýcý, “Peki karþýlýðýnda ne veriyorsun?”

“Karþýlýðýnda mý..” Bir an duraladý.

“Karþýlýðýnda, samimiyet, saflýk ve insaniyetimi veriyorum”

Ve balyoz gibi inen bir soru daha:

“Deðiyor mu bari”

“Anlamadým?”

“Verdiðin ücret, aldýðýna deðiyor mu?”

Cevabý belliydi elbet. Belliydi de neden bile bile beni yaralýyordu? Neden beni yerin dibine sokuyordu? Oysa baþkalarýnýn yanýnda kendimi ne kadar da rahat ve iyi hissediyordum. Onlar karþýsýnda ezilmek þöyle dursun kendini onlardan oldukça iyi durumda görüyordum. Hiç aþaðýlýk kompleksi yaþamýyordum.

Neden görünüþü beþ para etmez derviþ karþýsýnda böylesine eziliyordum? Neden kendimi silik ve bir hiçmiþim gibi hissediyordum?

Ayrýldýk.

Fakat o gözler hâlâ yanýmda. Þefkatle karýþýk acýmayla, dostlukla bakan, ayrýlýþ esnasýnda dönüpte bana birþey söylemek istermiþcesine bakan o anlamlý gözler hâlâ aklýmda. Ne diyecekti acaba? Bir sýr olup gitmiþti yanýmdan. Tekrar buluþmak üzere, dilindeki sýrla gitmiþti. Belki bir dahaki sefere söylerdi diyeceðini. Belki...

Aradan yýllar geçti.

Artýk dünyaca meþhur biriydi. Ýstediði herþeyi vardý. Ün, makam, para, kadýn, teveccüh, bir insanýn dünyada elde edebileceði hemen her þey.

Odasýnda oturmuþ emirler yaðdýrýyordu saða sola. O sýrada telefonu çaldý. Arayan sekreteriydi.

“Biri sizinle görüþmek istiyor efendim.”

“Biri mi?”

“Kimmiþ, adý neymiþ”diye sordu.”Öyle susmasana, söyle neyin nesiymiþ.”

“Öðrenemedim efendim. Adýný söylemek istemeyen biri.”

Biri! beklenmedik biri. Genelde görüþtüðü insanlar “birileri” deðildi. Onlar sýradan deðillerdi. Hepsinin adý saný þöhreti vardý. Bu esrarangiz “biri” canýný sýkmýþtý.

“Ne demek biri, Neden baþýndan savmýyorsun, beni meþgul ediyorsun.” diye azarladý sekreteri.

Sekreter “Ama efendim.. kovamadým. Zira bakýþlarý, vakarý ve duruþundaki cesareti, aðzýma kilit vurdu. Karþýsýnda ezildim. Öyle bir baktý ki bana, isteðini geri çeviremedim.” diyemedi patronuna. Sadece, “Ama efendim” diyebildi.

“Peki tamam söyle hadi kim bu adam?”

“Garip bir adam. Eski bir dost deyip duruyor. Bir de…”

“Bir de ne?”

“Bir de, yanýndan hiç ayýrmak istemediðiniz endam aynasý olduðunu söyledi.”

“Ne dedi dedin?”

“Endam aynasý”

Bir an durakladý. Zihni geçmiþe gitti. Bir anlam veremedi. O lakapla anýlan birini hatýrlýyamadý. Ama yine de “Gelsin” dedi.

Sekreter, “Hemen mi? diye sordu. O, kýzgýnca, “Evet, hemen!” dedi.

Derken kapý açýldý, gözlerinden kalbine bakan bir çift göz gördü.

Kimdi bu adam? Ýnsanlarýn çoðunun aþamadýðý engelleri aþýp da yanýna ulaþmýþtý.

Gözler, evet o gözler ne kadar da tanýdýktý. Peki nereden tanýyordu onu?

Zihninde bir kývýlcým, uzaklardan gelen bir kývýlcým. Yoksa.. evet evet ta kendisi. Eski dostu. Candan arkadaþý. Peki neden uzak duruyordu ona. Aralarýnda ne kadar da uzak bir mesafe vardý. Neden yanýna yaklaþýp onu kucaklamýyordu eskisi gibi.

Ona doðru hamle yaptý. Sarýlýp kucaklamak istedi.

Fakat neden aradaki mesafe bu kadar uzaktý. Oysa oda daracýktý. Neden yanýbaþýnda duran, bu kadar uzak gözüküyordu?

Ve o gözler, yüreðini delip geçen o gözler. Soran sorgulayan, ayný zamanda acýmayla bakan o þefkatli gözler. “Nasýlsýn? Aradýðýný bulabildin mi? Mutlu musun, diye soran o ateþin gözler. Konuþmadan haykýran, dokunmadan acýtan mânâ yüklü gözler.

“Evet, hem de çook” demeyi ne kadar da isterdi. Fakat o gözlere nasýl yalan sölenirdi. Özleri gören, sözleri özlerden ayýran o aldanmaz gönül gözlerini aldatmak mümkün deðildi asla.

Mahcup bir çocuk edasýyla boyun büktü. Yine o ezilmiþlik, yine o sanki hiçmiþ gibi halleri. Sahip olduðu onca þeye beþ para ehemmiyet vermeyen o gözler.

“Hadi gidiyoruz.” diyordu

“Nereye?”

Gözler, sorularý ben sorarým, cevaplarý da ben veririm, diyordu.

Adam kapýya yöneldi oda arkasýndan. Baþýný çevirdi, odasýna baktý. Her þey canlanmýþ, sakýn gitme, diyordu. “Sakýn gitme. O seni bizden ayýrmak istiyor.”

Baþýný tekrar o gözlere çevirdi. Gözler çok þey söylüyordu.

Çýktý odasýndan. Sekreteri, “Beyefendi nereye gidiyorsunuz? Þu anda bir randevunuz var. Ve bu gün sizin en yoðun gününüz.”

Randevular, önemli zatlar, büyük iþler… O olmazsa yürümeyecek iþler. Ve tekrar sürçen ayaklar. Sekreterin gözüne anlamsýzca baktý bir müdet. Neredeydi sahi? Nereye gidiyordu. Onun bir sürü sorumluluðu yok muydu? Nasýl býrakýp giderdi onca iþi. Onsuz nasýl yürürdü iþler.

Ve yine o gözler.

“Alýþýrsýn, dünya dönmek için sana muhtaç deðil” diyen acýmazsýz gözler. Çar naçar terkediyor binayý. Ve arabasýna yöneliyor, dünyada bir eþi daha olmayan, sadece ona mahsus olan son model arabasýna. Ve gözler, yürüyeceðiz, diyor. Týpký bir derviþ gibi. Yayan gideceðiz.

Ve sokakta hayranlarý sarýyor etrafýný. Býrakma bizi, sensiz ne yaparýz biz… Etrafýný sarýyorlar. Seni asla býrakmayýz, diyorlar. Gözler, bana bak, diyor.

Gözler endam aynasýna dönüyor. Aynada kendi yaþlý halini görüyor ve etrafýnda eski hayranlarý...

Kimi acýmayla kimi tiksintiyle bakan hayranlarýný görüyor.

Ve gözler seni terkedecek olana nasýl baðlanýrsýn, diyor.

Sesler… “Sevgilim beni býrakýp nereye gidiyorsun?

“Baba bizi býrakma!” diyen sesler.

Tekrar döner arkasýna ve tekrar sürçer ayaklarý. Baþýný çevirmeye cesaret edemez. Gözler, bu dünya hayatý oyun ve oynaþmadan ibaret dercesine, bakacak ona. Kalbine bitimsiz elemler býrakan sevgileri terk et, dercesine bakacak ona. Onsuz her þey anlamsýz, Onunla bütün sevgiler sonsuz, dercesine bakacak.

Çevirdi baþýný.

O da ne?

Gözler kayboldu birden. Yoksa bir rüya mýydý gördükleri? Ama hiç uyumamýþtý ki. Üstelik ayakta duruyordu. Ýyice açtý gözlerini ve karþýsýnda duran tabloya yöneldi. Yoksa saatlerce bu tabloya mý bakýyordu. Evet belki de.

Hatýrladý. Ta baþýndan beri tablodaki Arapça ibareyi sökmeye çalýþýyordu.

Sahi ne yazýyordu tabloda? Ýyice dikkat etti. Ýbareyi okudu.


“MUTU KABLE ENTEMUTU” (Ölmeden önce ölünüz.)
 


 Abdurresid sahin

radyobeyan