Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Kaybolmuslar acisina kaniyor kalbim By: sumeyye Date: 05 Eylül 2010, 14:09:04
KAYBOLMUÞLAR ACISINA KANIYOR KALBÝM

Pozitivizme kodlanmýþ aydýnlanmacý aklýyla modern insanýn; dine, geleneðe ait ne varsa yerle bir etmek üzerine kurulu uygarlýðý tam bir kriz içindedir. Bu kriz baþta toplumbilimler olmak üzere diðer disiplinlerin anlamaya  çalýþtýðýndan çok derin ve geniþ tahrip alanlarý oluþturmaktadýr. Ýþaret ettiðimiz krizin mevcut paradigmalarýn yaklaþýmýyla kolaylýkla aþýlýr nitelikte olmadýðýný bilmek gerekmektedir. Bir seçenek olarak modern yaklaþýmlarýn çözüm üretme imkân ve kabiliyetlerini sýnýrlayan asýl sebep, mevcut týkanýklýkta bizzat o yaklaþýmlarýn da etkin paylarý olmasýdýr. Sözün baþýnda vurguladýðýmýz gibi insaný doðasýna uygun bütünlüðü içinde kavramayý devre dýþý býrakan pozitivist ön kabullerin kalýplarýndan kurtulmaksýzýn yapýlacak her öneri, çýkýþý göstermek yerine ardýnda ruhumuzu hapseden kapýlarýn daha sýký kapanmasýna yol açacaktýr. Daha da kötüsü mevcut yaþamýn önce kanýksanýp sonra kutsanmasý, aþkýn baðlantýlarýyla insan varlýðýmýzý özellikli kýlan cevherimizi sönükleþtirmekte, melekelerimizi köreltmektedir. Sonuçta insaný merkeze alarak nesneler dünyasý ile iliþki kurmak yerine, maddeyi merkeze alarak insaný biçimlendirmek yeni yaþam biçimi olarak modern uygarlýðýn öncül dinamiði olmuþtur. Bu, insanýn kendisini diðer varlýklardan ayýrýcý vasfýný, özelliðini ve insan yerini kendi iradesiyle yitirmesi demektir. Ýnsanlýk bile isteye girdiði bu vertigo içinde kendini kaybetmiþtir. Cennet düþüyle tasarladýðý dünyasý, bütün varlýðýný azap içinde kývrandýran bir cehenneme dönüþmüþtür. Garipliði kadar tuhaf olaný, bedeni hazla kývranýrken, ruhunun azaptan kavrulduðunu fark edemeyecek denli þuurunu yitirmiþ olmasýdýr. Bu bir kayboluþ, belki bir intihardýr. 

 

Sosyal deðiþme, deðerler aþýnmasý, normlarýn deðiþmesi, yabancýlaþma, yozlaþma, kiþilik bozukluklarý gibi, çoðu zaten hakim paradigmanýn mantýðýný içeren kavramlar yapýlmasý gereken asýl çözümlemeler için yeterli olamamaktadýr.  Mesele; doðalarý gereði zaten deðiþen, deðiþmek durumunda olan insaný ve yaþamý yeni durumlara eklemlemek, entegre etmek deðildir. Oysa mevcut yaklaþýmlar; baþta metafizik tonlarý da içeren duygusal gerçekliðiyle insaný anlamak yerine, uyum adýna onu modern  sisteme entegre etmek için destek üniteleri iþlevi görürler. Kriz doðrudan insan varlýðýný hedef almaktadýr. Yaþanan tam manasýyla ontolojik bir çöküþ, ontolojik bir kopmadýr. Gelinen aþamada insan, kendinden kopuþun sancýlarýný bile hissedemeyecek ölçüde duyarsýzlaþmýþ gözükmektedir. Maddi kazanýmlar mukabilinde ruhu büsbütün yoksul düþmüþtür. Ýncinmiþ, örselenmiþ ruhu hicran kanamakta, mor sýzlayýþlarla can çekiþmektedir. Ýnsanýn anlam alaný daralmýþ, kendine yaraþýr ve yakýþýr amacý kalmamýþtýr. Aklýnýn, ruhunun, bütün bir benliðinin, aþkýnýn ve inancýnýn yok oluþu onu müteessir etmemekte, üstelik hiçliðinin saltanatýný sýnýrsýz ve sorumsuz hazlar duyarak yaþamaktadýr. Ýnsan kendi yok oluþunun zevkini ‘kanayan sarhoþ kahkaha’larla kendinden geçercesine kutlamaktadýr. Kendinden geçiþin coþkusunu yaþamakta, coþkuyla kendinden geçmektedir. Tam bir akýl tutulmasý, vicdan körelmesi, ruh bulanýklýðý içindedir. Yolunu, yönünü þaþýrmýþ dünyasý, boþ hayallerin, hiçbir kýymeti olmayan beklentilerin toz dumaný içinde kaybolmuþtur. Tercihlerin, arzularýn anlaþýlmaz sapkýnlýkta ve aþýrýlýkta baþkalaþmasý ontolojik kayboluþun bir sonucudur. Ýnsan kaybolmuþtur. Kendi kayboluþunu fark  etmek, ait olduðu yeri hatýrlamak, bulmak yönünde kararlý bir isteðin iþaretini veriyor gözükmemektedir. Ruhu  köleleþmiþtir. Daha da önemlisi köleliði bir yaþam biçimine, üstelik haz alarak sürdürülen bir yaþam biçimine dönüþtürmüþtür. Yabancýlaþmayla, yozlaþmayla ivme kazanan bu kopuþ, bu kayboluþ; yabancýlaþma ve yozlaþmayla açýklanamayacak vahim bir boyut kazanmýþtýr.

 

1984’ün ünlü yazarý, biraz da 1940’larýn baskýcý ortamýnýn etkisiyle olacak, romanýnda egemen güçlerce hayatýn her alanýnda kýstýrýlan bireyi konu edinir. Hayatýn her âný,  alaný gözetim ve denetim altýnda tutulan bireyin özgürlüðü alabildiðince kýsýtlanmýþtýr. Birey Winston Simith’in þahsýnda dili ve düþüncesi bile Büyük Birader tarafýndan belirlenecek ölçüde özgür olma imkânýný yitirmiþtir. Özgürlüðünü yitiren insan kendini gerçekleþtirme þansýný bulamaz. Birçoklarý için fanteziden öte geçmeyen bu kurgu Orwell’in öngörüsü olarak gerçekleþmemiþtir diyemeyiz. Ünlü sosyal psikolog Erich Fromm’a göre ise insan, varlýðýný tahakküm etmek veya tahakküm altýna girmek ile sürdürmeye müsait yapýdadýr. Fromm ‘Özgürlük Korkusu’ adlý eserinde çoðu durumlarda özgürlüðün insan için taþýnmasý zor bir yük olduðu realitesine odaklanýr. Özgürlük kuvvetli kiþilik gerektirir. Tahakkümü kabullenme, tek baþýna ve kendi iç dinamikleriyle var olma anlamýnda özgürlüðün zahmetli sorumluluðunu taþýmak yerine daha zahmetsiz bir yol ve daha güvenli bir alan olarak seçilebilir. Fromm’un özgürlükten kaçan insaný Orwell’in Büyük Biraderine tahakkümü için elveriþli ortamý oluþturur. Baþka bir açýdan bakýldýðýnda Winston Simith için yine de aranýrsa bulunacak özgürlük alanýnýn hepten ortadan kaldýrýlmýþ olduðu söylenemez. Sadece dýþ boyut itibariyle deðil Kriþnamurti’nin ‘iç özgürlük’ açýlýmýnda olduðu gibi ne olursa olsun kendi bilincimizi teselli edecek kadar bir imkâný bulunabilir. Yani ne kadar kuþatýlmýþ veya kýstýrýlmýþ olursanýz olun Forster’in ‘Makinenin Sonu’ öyküsünün bitiþ kýsmýndaki gibi yine de egemenlere nefret duyarak yaþama ve bu nefretle ölme hakkýnýz her zaman vardýr(!) Bireyin özgür tercihlerini sýnýrlayan dahasý ideolojik reflekslerle onlarý tehdit olarak algýlayan otoriter yaptýrýmlar; siyasal, sosyal, ruhsal anlamda ve alanda onarýlmaz tahribatlar yapmýþtýr. Ýnsanýn kendilerini ifade etme veya hür iradeyle kendini gerçekleþtirme imkâný bulamamasý, örtülü, gizli, parçalý, güvensiz, yapay kimliklerin ve kiþiliklerin ortaya çýkmasýna yol açmýþtýr. Yýldýrma ve sindirme politikalarý en çok güçten yana olan zayýf kiþilikler üzerinde etkili olur, olmuþtur. Hangi özgür yöneliþlerle olursa olsun bir lokma ekmek peþinde koþmaktan baþka bir derdi ve kendilerine dönük varoluþsal kaygýlarý olmayan insanlar bireysel ve toplumsal yozlaþmanýn aktif figüranlarý olmuþlardýr. Dýþarýdan baþlayan denetim ve gözetim faaliyeti  etkisini insanýn iç dünyasýný belirlemeye varýncaya kadar geniþletmiþtir. Boþ benlikleriyle büyük kentlerin cadde ve sokaklarýný dolduran kuru kalabalýk Büyük Birader Ýdeolojisinin bütün bir insanlýða armaðaný olmuþtur. Dýþarýdan bir kuþatmaya karþý, fýtri dokumuzda ruhu uyandýrýp ayaklandýracak canlý bir damar her zaman vardýr diye düþünüyorum. Oysa Fromm’un sözünü ettiði esaret, benliðin isteyerek teslim oluþu ile açýklanacak daha vahim bir yozlaþma haline iþaret eder. Ýç dünyada yitirilen özgürlük hiçbir dýþ geniþlik ve serbestlikte bulunamaz. Buna mukabil Huxley’in ‘gönüllü köleler’ kavramý ile özetlenebilecek örneði, insanlýk adýna tam bir yok oluþu açýklayýcý niteliðiyle günümüzde yaþadýðýmýz trajediyle de birebir örtüþmektedir. Orwel’in dýþarýdan gelen otoriter belirleyicilerine karþýlýk Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sýnda insaný  sevdiði þeyler mahvetmektedir.  Ýnsanlarý deðerlerinden mahrum býrakmak için Büyük Birader’e gerek yoktur. Huxley’e göre insanlar teknolojik süreç içinde üzerlerindeki baskýyý fark edemeyecek hatta onlardan hoþlanacaklardýr. Yani insanlar denetim altýna alýnmak için ayrýca bir programa gerek kalmayacak ölçüde zayýflayacak; gönüllü olarak, üstelik zevk duyarak  denetlenmeyi seçeceklerdir. Burada sözü edilen ‘benimsenmiþ denetim’ bütün tercih ve yöneliþlerimizi biçimlendirici özelliðe sahiptir. Hatta bu baðlamdaki tematik bütünleþme bir yanýlsama olduðu fark edilmese bile kiþide güç ve güvenlik duygusu oluþturabilmektedir. Neil Postman’ýn  ‘Öldüren Eðlence’adlý eserinde yaptýðý haklý ve tutarlý tespite göre, insaný özgün varoluþ iddiasýndan kendiliðinden vazgeçiren bu iþleyiþte televizyon etkili bir aygýttýr. Ýnsan benliði o büyülü kutunun hipnoz etkisi karþýsýnda   yenik düþmüþtür. Varoluþun büyüsü bozulmuþtur.

 

Görüntünün baskýn egemenlik kurduðu bir çað yaþanmaktadýr. Hayatýmýz seyretmekten ibaret olmuþtur dense yeridir. Egemen irade görmek ve göstermek üzerine kurulu eðlence kültürünü çýkarlarý doðrultusunda yaygýnlaþtýrmaktadýr. Eðlence kültürünün reklam makinesi olarak televizyon, gerçeði tüm hatlarýyla kuþatan sanal imparatorluðun kitlesel hipnoz aracýdýr. Burada kastettiðimiz reklam, programlarýn kýsa aralýklarýnda ansýzýn gözümüzün içine sokulan, belli tüketim mallarýna koþullandýrýcý fragmanlarla sýnýrlý deðildir sadece. O beyaz camda haberlerden, pembe dizilerden magazin programlarýna kadar hemen her saniye belli bir anlayýþýn reklamý yapýlmaktadýr. Ýnsanlar televizyondaki hayatlara, dizilerdeki oyunculara öykünmektedir. Ekrandan fýrlayýp çýkmýþ gibidirler. Ödünç,  kopya hayatlarýn sýradan kahramaný olarak yaþamak  boþ benliklerin yazgýsý olmalýdýr. Bu çok açýk örneklemede görülen model alma, boþ benliklerin çaresiz baþvurduklarý özdeþleþme ve yer deðiþtirme fenomenidir.

 

Tüm öznel ve moral deðerlerden güle oynaya soyutlanmalarý ekseninde yoðunlaþan kurgusuyla gönüllü kölelerin roman yazýlacaðý söylense, gülünüp geçilirdi. Hele özgür insanlarýn kendilerini köle yapmak için canhýraþ yarýþmalarý ancak bir delilik haliyle mümkün olabilirdi. Yaþadýðýmýz günlerin alýþkanlýklarý Huxley’in ön sezilerini haklý çýkarmýþtýr. Ýnsan dünyevi hazlar uðruna ruhunu perme periþan etmiþtir. Her türlü arzusu karþýlanarak þýmartýlmýþ bedensel zevklerin baskýsý altýnda ruh küçülmüþ, ufalanmýþtýr. Ýnsan sadece maddi boyutuyla var olmayý kabullenmiþtir. Ontolojik kopmasýnýn acýsýný ruhunda duyamamakta, daha doðrusu onu duyacak saðlýklý bir ruhu bulunmamaktadýr. Maddi zevkler onun tek boyutlu yanýný tatmine yetmektedir. Kendi derinliðini keþfedip orada diðer varlýklardan farklý ve biricik olan anlamýný bulmayý akýl edememektedir. Tüm hayatýný dolduran eðlenceye, gösteriþe ayarlý programlar insanýn kendi özüne dönme giriþimlerini baþtan engellemektedir. Ýnsan bu engelleri aþmaya niyetli gözükmemektedir. Nesnelleþmiþ, daha da vahimi nesneleþmiþtir. Onun var olan düzeneklere iþlerlik kazandýrmaktan baþka ideal amacý olmamalýdýr. Varlýðýmýz zevkle ve seve seve egemenlerin varlýðýna armaðan olsun!..

 

Bir kültürel grubun ‘insan olmanýn ne olduðu’ sorusuna kendi psikolojisi içinde aradýðý cevap üzerine çözümlemeler yapan Cushman ‘boþ benlik’ kavramýný geliþtirir. Cushman özellikle ikinci dünya savaþýndan sonra batýda görülen benliði bu kavramla ifade eder.  O yýllarda batýdaki maddi yýkýntý moral deðerlerin de çökmesine yol açmýþtýr. Hatta baþta Almanya olmak üzere bu çöküntünün açýk etkileri edebiyat, felsefe, psikoloji baþta olmak üzere birçok alanda açýkça görülmektedir. Aydýnlanma ve idealizmle baþlayan düþünce akýmlarýnýn ürettiði deðerler, yaþanan felaketin önünü alamayýnca; kitlelerde beliren hiçlik ve umutsuzluk duygusu, yeni bir varoluþ hamlesiyle asýl insan cevherine dönme fýrsatý yakalamýþken, müthiþ bir saplantý ve müthiþ bir sapmayla ‘üzüntüyü býrak yaþamaya bak’ boþ vermiþliðinin çýkmazýna sapmýþtýr. Çare olarak bu yola koyulmak benliðin hiçbir yarar görmediði sanýlan deðerleri boþlamak anlamýna geliyordu. Deðerlerin baskýsý ve sýnýrlamalarý içinde sorumlu ve tutuk yaþamaktansa sorumluluðun bütün baðlarýný kopararak gönlünce hayatýn tadýna varýlmalýydý. Boþ benlik sahipleri yoksunluklarýný duygusal açlýkla cisimleþtirirler. O açlýðý hiçbir deðerle doldurmaya yanaþmazlar. Kritik etme isteklerini yitirmiþlerdir. Diðer yandan belki varlýðýn boþluk içinde sürdürülmesinin anlaþýlýr bir yaný vardýr ama  içimizde büyüyen boþlukla yaþamanýn sýkýntýlarý katlanýlýr aðýrlýkta deðildir. Paraya, tensel tatmine, þöhrete, kimi durumlarda daha üst bir kiþilikle bütünleþmeye doðru yöneliþ bir yol olarak seçilir. Bu yolun bireysel davranýþlarda en belirgin yansýmasý zevke ve tüketime düþkünlük olarak dýþarýya yansýr. O büyük boþluk albenili vitrinlerin pahalý markalarýyla, son model arabalarla, gösteriþli giysiler ve toplumsal statülerle doldurulmaya çalýþýlýr.  Bütün bu ve benzeri unsurlarla özdeþlik kurulur. Bu durumlarda insan düþüncelerinden, duyarlýklarýndan önce sahip olduðu nesnel deðerlerle öne çýkar. Bu deðerlerin yanýnda diðer insani deðerlere fazlaca itibar edilmez. Çünkü onlarýn reel hayatta maddi yararlar saðlayan getirileri yoktur. Aþkýn, inancýn, vicdanýn maddi yýðýnak altýnda körelmesi kimsenin umurunda olmaz. Ýnsanýn anlam dünyasýný canlý ve diri tutan ruhun ateþi sönmüþtür. Ýrade aþký ve özgürlüðü tercih etme yeteneðinden yoksundur. Ýnsan kendi varoluþ cevherinden neþet eden, dönüp tekrar o cevheri besleyen sonsuzluk arzusunu yitirmiþtir. Sonsuzluk ve özgürlüðe sýçrayýþlar yaparak kendi yüceliþinden ve yükseliþinden zevk alacak seviyede deðildir. Böyle bir çaba içinde olmaya ne niyeti gözükmektedir ne de bu yolla kendini yeniden idrak etmeyi gözüne kestirebilmektedir. Müptezel zevklerin kýskacýnda ruhunun ölümünü aklýna getirmeyecek ölçüde memnun gözükmektedir. Ýnsan kayboluþ ayininde kutsadýðý boþ benliðinin duyduðu çýlgýn zevki kutluyor gibidir.  Ýnsanlýðýn yaþadýðý trajedi budur. Ýþte bu sebeple yaþanan derin kriz ontolojik bir mahiyete sahiptir ve ayný sebeple mevcut paradigmalarý oluþturan disiplinlerin yaptýðý çözümlemeler ona kendini bulma yolunu, yürüyüþünü göstermekte yetersiz kalmaktadýr. Son dönemin en sahici mütefekkirlerimizden Nurettin Topçu ‘Ýsyan Ahlaký’nda “Her tatmin ardýnda çaresiz bir piþmanlýk býrakýr” diyordu. Korkulur ki, bu tespit anlýk geçerliliðinin yaný sýra ömrün geri dönüþsüz o son noktasýnda da tecelli edecektir.Tinsel olandan tensel olana yöneliþle sadece insanlarýn tek tek ömürlerini deðil bütün bir medeniyeti de helak eden gidiþat, ancak gerçek bir silkiniþle tensel olandan tinsel olana dönüþ yaparak felaha erebilir. Yine Topçu, ayný eserinde devanla “Refah” der, “kendi ardýndan çoðu zaman iradeye bir güçsüzlük getirir. Haz, gerçek bir þekilde istenmiþ deðildir; o daha çok bir irade noksanlýðýnýn eseridir. Hayat hareket etmek için gerekli imkân bulamayýnca kendi üzerine döner. Ve kendi kendisinin bir paraziti gibi kendi cevherinden beslenir.” 

 

Ey insan, vur patlasýn çal oynasýn havasýnda çýðlýk çýðlýða gökleri sarsan bu ritim senin ruhunun sýzlanýþýndan, serencamýndan baþkasý deðildir. Ruhunun derinliðinde yine de seni alýp sana götürecek ilahi bir yolun, seni kendinle buluþturacak ilahi bir sesin, nefesin var olduðuna inanýyorum. Bütün yorgunluðuna, yýlgýnlýðýna, hýrpalanmýþlýðýna, yitirdiklerine, kaybettiklerine, kayboluþuna raðmen sen insansýn! Orada aþk ve oluþ iradesinin son enerjisiyle bir kývýlcým bile kaldýysa, anlam dünyaný karanlýklardan aydýnlýða çýkaracak ateþi yakacaðýn umudunu hiç kaybetme, hiç kaybetmedim.

Kalbim bir yanýyla kaybolmuþlar acýsýna kanarken, bir yanýyla da insanlýk onurunun nurdan sütunlar gibi ruhunda yükseleceðini ümit ve hayal ederek gönenmektedir.     

 

Necmettin EVCÝ


radyobeyan