Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Elif dal b ye dair By: sumeyye Date: 05 Eylül 2010, 13:41:51
ELÝF, DAL VE B’YE DAÝR
   
 
    
‘Edeb’ kelimesi Arapça bir isim ve “iyi terbiye, naziklik, usluluk, zariflik” anlamlarýna geliyor. “Edb” kelimesi; e (eline), de (diline) ve b (beline) harflerinden oluþmaktadýr ki hayatýmýzý tanzim ederken uymamýz gereken kurallarýn neredeyse genelini birden ifade eder.

Eskiden hemen her medresenin ve çoðu dergahýn giriþ kapýsýn üzerinde ta'lik veya celi sülüsle yazýlmýþ bir "Edeb Yâ Hû" levhasý vardý. Bu da gösteriyor ki gerek fenni ilimlerin ve gerekse manevi ilimlerin baþlangýç noktasý edep’ten geçmektedir.
Ýlim meclislerini gezdim, kýldým ilmi talep
Dediler; ilim en sonunda, ille edep ille edep

21. yüzyýlýn insanlarý olarak bizler, edebin ne olduðunu ve ne olmadýðýný biraz unuttuk galiba. Geçmiþ kültürümüzde, özellikle Osmanlý kültüründe, edebin özel bir yeri vardý günlük yaþantýda. Ýnsanlar oturup kalkmalarýný, küçük ve büyükleriyle konuþmalarýný, sokakta yürüyüþlerini, hasýlý hayatýn her aþamasýndaki hal ve hareketlerini edebi gözeterek düzenlerlerdi. Bu noktada “adab-ý muaþeret” adý altýnda yazýlan kitaplara göz atmamýz, bizim edebi ne kadar ihmal ettiðimizi ortaya koyacaktýr.

Edebe dair birkaç misal verelim. Örneðin: Kapýdan içeriye girilirken, dýþarýya çýkýlýrken arka dönülemez. Bunun için de ayakkabýlar, dýþarýya deðil, içeriye doðru çevrilir; dýþarýya çevirmek, “git, bir daha gelme” demektir.

Herhangi bir toplumda oturulurken konuþan kiþinin sözünü kesmek veya bir kiþi konuþurken baþkasýyla konuþmaya baþlamak, mecliste fýsýltý þeklinde de olsa gizli konuþmak veya kulaktan kulaða bir þeyler söylemek hep edeb dýþý hareketlerdir. Yemek yenirken kiþinin aðzýný þapýrdatmamasý; bir þey içerken höpürdetmemesi gerekir. Fincan, bardak, tabak ve çatal-kaþýk gibi kullanýlan gereçlerden ses çýkartýlmasý; gülerken tebessüm þeklinde deðil de kahkahayla gülünmesi edebe aykýrýdýr.

Edeb öncelikle Allah’a karþý olmalýdýr. Kulun Allah’a karþý edebi ise: O’na þirk koþmaksýzýn yalnýzca O’na iman etmesidir. Allah’ý sevmek, O’nu noksan sýfatlardan tenzih etmek, O’na dua ve ibadette bulunmak kulun Rabbisine karþý göstermesi gereken diðer edeplerden bazýlarýdýr.

Edeb bir tac imiþ Nur-u Hüda’dan
Giy o tacý, emin ol her beladan…

Edepte kusur edilmemesi gereken bir diðer konu da Efendimiz’e karþý olan tutumlarýmýzdýr. Bakýnýz ecdadýmýz Efendimiz’e karþý nasýl bir edep takýnmaktaydý. Hicaz demiryolu döþenirken, Medine çevresinde raylarýn altýna keçe konulmasý ve böylelikle Efendimizin sesten rahatsýz olmamasýný saðlamaya çalýþmak, edebe verilen önemden olsa gerek.

Þair Nabi’nin edeple ilgili yaþadýðý hadiseyi bilmeyenimiz yoktur sanýrým. Genç okuyucularýmýz için yinelemekte fayda var.

Osmanlý devrinde yaþamýþ arif ve meþhur þâir Yusuf Nâbî (rah.), 1678 yýlýnda bir kafile ile hacc yolculuðuna çýkmýþtý. Kafilede devletin ileri gelen paþalarý da bulunuyordu. Kafile hicaz bölgesine girince Hz. Peygamber’i ziyaret aþký Nâbî’yi iyice sardý. Öyle ki, vücudu bir hoþ oldu, uykusu kaçtý, hiç uyumadý. Bir gece yarýsý kafile Peygamber þehri Medine-i Münevvere’ye yaklaþtý. Kafilede bulunan Eyüplü Râmi Mehmed Paþa o esnada kýble tarafýna doðru ayaklarýný uzatmýþ uyuyordu. Rasul-i Kibriya’nýn beldesine girerken arkadaþlarýnda gördüðü bu manzara Nâbî’ye hiç de hoþ gelmedi. Paþayý uyandýracak bir þekilde þu meþhur beyitleri söylemeye baþladý:

Sakýn terk-i edepten, kûy-i mahbûb-ý Hüdâdýr bu!
Nazargah-i ilahîdir, Makam-ý Mustafadýr bu.
Mürâât-ý edep þartýyla gir Nabî bu dergaha,
Metâf-ý kudsiyadýr, bûsegâh-ý enbiyadýr bu.

Açýklamasý þöyledir: “Edebi terk etmekten sakýn! Zira burasý Allah-u Teala’nýn Habibi’nin beldesidir. Burasý, Hak Teala’nýn devamlý nazar kýldýðý bir yerdir; Muhammed Mustafa’nýn makamýdýr. Ey Nâbî! Bu dergaha edebin þartlarýna dikkat ederek gir. Sakýn edebi basite alma. Burasý, büyük meleklerin etrafýnda pervane gibi döndüðü, peygamberlerin eðilip eþiðini öptüðü bir yerdir.”

Bu beyitleri iþiten paþa, gözünü açar, hemen kendine gelir, ikazýn sebebini anlar, ayaklarýný toplar, doðrulur. Nâbî’ye dönerek:

- Ne zaman yazdýn bunlarý? Senden baþka duyan oldu mu onlarý? diye sorar. Yusuf Nâbî:
- Bunlarý daha önce herhangi bir yerde söylemiþ deðilim. Þimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sese söylemeye baþladým. Ýkimizden baþka bilen yok! Der. Paþa:

- Öyleyse bu aramýzda kalsýn, diye ikaz eder. Nâbî susar, yola devam eder.

Kafile, sabah ezanýna yakýn Hz. Rasulullah’ýn mescidine yaklaþýr. Bir de bakarlar ki, mescidin minârelerinden müezzinler, ezandan önce, Nâbî’nin: “Sakýn terk-i edepten...” beytiyle baþlayan nâtýný okuyorlar. Nâbî ve paþa hayret ederler. Mescide girip, namazý kýldýktan sonra, hemen müezzinin yanýna koþarlar. Nâbî, heyacanla:

- Allah adýna, peygamber aþkýna söyle, sen ezandan önce okuduðun o beyitleri kimden, nereden ve nasýl öðrendin? Diye sorar. Müezzin önce cevap vermek istemez, Nâbî ýsrar ve rica eder. Bunun üzerine müezzin:

- Resûl-i Kibriya (sav) Efendimiz, bu gece bütün müezzinlerin rüyasýný þereflendirerek: “Ümmetimden Nâbî isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aþký her þeyin üzerindedir. Kalkýn, ezandan önce, onun benim için yazdýðý beyitleri okuyarak kendisini karþýlayýn, mescidime giriþini kutlayýn!” buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, der. Nâbî, hepten þaþýrýr ve heyecanlanýr, dayanamayýp aðlar. Göz yaþlarý içinde müezzine tekrar:

- O iki cihanýn Efendisi, gerçekten Nâbî mi dedi, o benim ümmetimdendir mi buyurdu? Diye sorar.
Müezzin:

- Evet, Nâbî dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu, deyince, Nâbî bu iltifata daha fazla dayanamaz, sevincinden düþüp bayýlýr. Bir zaman sonra ayýldýðýnda, paþayý ve müezzini yanýnda aðlarken bulur.

Nabi’nin bu örneðinde de görüldüðü üzere, bizler ne kadar edebe riayet edersek Allah katýnda da, Efendimiz katýnda da ve yaþadýðýmýz dünya içinde de o kadar deðere layýk olacaðýz.
Ýbnu Abbâs (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm)ýn terkisinde idim. Bana þu nasihatte bulundu: ‘Yavrum! Allah'a karþý (emir ve yasaklarýna uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve âhirette) korusun.”
Edebe riayet edilmesi gereken bir diðer konu da Kuran-ý kerim’dir. Kuran-ý kerim’in Allah’ýn kutsal kitaplarýndan biri olduðuna iman etmek; onu baþucu kitabý yaparak, yüzünden okumak ve tefsirini de ayrýca okuyup Allah’ýn bize verdiði mesajlarý anlamaya çalýþmak ve o mesajlar doðrultusunda hayatýmýzý tanzim etmek; Kur’an okunurken onu huþu içinde dinlemek ve abdestsiz elimize almamak vs. gibi edepler baþlýca þiarýmýz olmalýdýr.

‘Edeb’ kelimesinin dilimizdeki zengin muhtevasýný ve milli-manevi hayatýmýzdaki önemini bu sayfalara sýðdýrmak mümkün deðil. Ancak, biz bir hatýrlatmada bulunmak istedik.

RESUL ÇELEBÝ

radyobeyan