Sizden Gelenler( Aile Hayatý )
Pages: 1
Sanal eglence ailemizi tehdit ediyor By: sumeyye Date: 04 Eylül 2010, 14:06:04
SANAL EÐLENCE AÝLEMÝZÝ TEHDÝT EDÝYOR 
   
 
    
Ýnternet baðýmlýsý bir anne

Geçtiðimiz günlerde sevdiðim bir hoca hanýmýn evinde misafir olarak bulunuyordum. Evde küçük bir çocuk vardý ve ben de içimden: “Herhâlde çocuðun annesi de burada olmalý. Biraz sonra yanýmýza gelecektir,” diye geçiriyordum. Fakat aradan epey zaman geçtiði halde, çocuðun annesi ortaya çýkmadý. Aksine çocuk aðladýkça bakýmýný hep hoca haným yaptý. Sonunda dayanamadým, sordum:

- Hocam bu çocuk kimin? Annesi nerede? Neden ilgilenmiyor? Diye. Hoca haným beni çok þaþýrtan bir açýklama yaptý.

- Bu çocuk, karþý dairemize taþýnan yeni evli çiftin çocuðu... Annesi evde, internet baþýnda oturuyor, çocuðuna bakmýyor. Çocuðun gün boyunca aðlamasýna dayanamýyorum, “getir de bari ben bakayým,” diyorum. Dedi. Kulaklarýma inanamadým, tekrar tekrar sordum. Duyduklarým beni âdeta dehþete düþürdü. En sonunda:

- Gel seni götüreyim, tanýþtýrayým. Hem nasihat edersin. Ne benim, ne kayýnvalidesinin hatta ne de kendi öz annesinin nasihati bir fayda etmedi ama belki seninki eder, dedi.

Gördüklerim, duyduklarým gerçekten þok ediciydi.
Doðrusu internet baðýmlýsý kiþilerin mevcudiyetini duyuyordum ama bu derecesine ilk kez þahit oluyordum. Þimdiye kadar duyduðum internet düþkünü kiþiler daha çok erkeklerdi.

“Akþam eve gelince bilgisayarýnýn baþýna bir oturuyor, ne hanýmýyla ilgileniyor, ne çocuklarýyla… Eve gelen misafirler bile onun sýrtýný seyretmek zorunda kalýyor. Zaten bu yüzden evine kimse gelmiyor. Herkesten kopuk, üzerine düþen vazifelere karþý ihmalkâr, kendisinden beklenenlerden habersiz… Çocuk gibi oyun oynuyor, video, film seyrediyor.”

Þimdiye kadar hep erkeklerin uyuþturucu baðýmlýsý gibi internet baðýmlýsý olduklarýný, sorumluluklarýný ihmal ettiklerini iþitiyordum ama böyle, bebeðini bile ihmal edecek kadar aþýrý bir internet baðýmlýsý anneye ilk kez rastlýyordum.

Bahsettiðim gelinceðiz, aslýnda güler yüzlü, sevecen, iyi huylu bir kýza benziyordu. Nasihatlere karþý itiraz da etmiyor, “Haklýsýnýz,” diye cevap veriyordu. Ama bunlarý söylerken bile gözü bilgisayar ekranýndaydý ve bilgisayardan gelen, anlýk ileti geldiðini bildiren sesleri duydukça “bir an önce gitseler de cevap yazsam” diye sabýrsýzlandýðý belli oluyordu.

- Hocam, acaba alýþtýrmasaydýnýz, mecbur kalýr, iþlerini yapar mýydý? En sonunda dayanamayýp çocuðuna bakar mýydý? Diye sordum. Keþke sormasaydým, duyduklarýmla içim ezildi.

- Bu çocuðu daha bir gün bile yýkamadý. Eðer anneannesi veya babaannesi gelip yýkamazsa ben yýkýyorum. Hatta kendisine de yýkanmasýný, cünüp gezmemesini söylemeye mecbur kalýyorum. Arkadaþlarla aramýzda sözleþiyoruz, bir müddet gitmeyelim, mecbur kalýp yapsýn diye, ama yapmýyor. Çocuk altý kirli, aç biilaç vaziyette uyuyup kalýyor. Altý piþik oluyor, aðlamaktan sesi kýsýlýyor. Bakýyorum, olan çocuða oluyor.

- Kocasý ne diyor bu duruma?
- Kocasý da ona benziyor. Bu yüzden çok iyi anlaþýyorlar. Zaten internet vasýtasýyla tanýþýp arkadaþ olmuþlar. Akþamlarý hazýr yemek getirip yiyorlar, biri diz üstü bilgisayarýn, diðeri masa üstü bilgisayarýn baþýna geçiyor. Ondan sonra dünyayý unutuyorlar. Evlerinin temizliðini, faturalarýn ödenmesini falan hep anneler düþünmek zorunda. Üstelik eve gelip temizlik yapan annelere teþekkür etmek bir yana, “bizim hayatýmýza karýþýyorsunuz” diye bozuluyorlar.

Kýzcaðýzýn ve bebeðinin haline o kadar üzüldüm ki günlerce aklýmdan çýkmadý. Ne olacak bunlarýn hali? Bu çocuk büyüdükçe anneye olan ihtiyacý da büyüyecek. Anne ilgisinden mahrum bir þekilde büyürse konuþmayý, ihtiyaçlarýný gidermeyi, kendini ifade etmeyi nasýl öðrenecek? Batýda böyle ihmale uðrayan çocuklarda otizm denilen bir ‘duygusal-zihinsel-sosyal bozukluk’ yaygýn olarak görülüyor. Eðer bir müdahale eden olmazsa bu çocuðun sonu da hiç parlak görünmüyor.

Doðrusu evlâdýný bu derece sorumsuz bir þekilde yetiþtiren bu anne babalara da þaþtým. Nasýl, bu yaþa kadar çocuk kalmalarýna, oyun ve eðlence tutkunu olmalarýna izin vermiþler?

Bir tutkunun, bir alýþkanlýðýn en temel duygulardan biri olan annelik duygusunu bile unutturmuþ olmasýna hayret ettim. Bu gördüklerim bana þunu düþündürdü:
“Demek ki insanoðlu terbiye görüp sorumluluk duygusunu geliþtirmezse böyle /çocuktan da beter/ çocuk kalabiliyor. Olgunlaþmak, sorumluluklarýný bilen bir yetiþkin haline eriþmek öyle kendiliðinden olan bir þey deðil.

Orta yaþlý çocuklar!

Necip Fazýlýn dediði gibi, “Zamanýn akýp geçmesi ancak armutlarý olgunlaþtýrýyor.” Yoksa insanoðlu sadece boyu uzadýðý için “yetiþkin” olmuyor, nüfus kâðýdý eskidiði için olgunlaþmýyor.

Gerçekten de zamanýmýz insanlarý, yetiþkin olmanýn, bir takým kazanýmlar neticesinde elde edilen bir olgunluk hali olduðunun þuurunda deðil. Zannediyorlar ki yaþ itibarýyla 18’ini doldurunca herkes otomatik bir þekilde yetiþkin oluyor.

Hâlbuki kanunlar önünde hak sorumluluklarýný yüklenmiþ bir yetiþkin sayýlsa da aklen, hissen ve ruhen olgunlaþmamýþ bir insan, çocuktan da beter çocuk kalabiliyor.

Peki, böyle olgunlaþmamýþ kiþiler evlenince ne oluyor? Cevabý, gittikçe yükselen boþanma oranlarý veriyor.

   


Günümüzde gerek erkek olsun gerek kýz olsun, gençler arasýnda büyümeyi reddedip çocuk gibi olgunluktan uzak bir seviyeye takýlýp kalan bir kesim görülüyor. Üstelik olgunlaþma eksikliði, sadece internete ve eðlenceye düþkünlükle ölçülebilecek bir mesele de deðil.

Meselâ isteklerini, tepkilerini ve duygularýný kontrol etmek de bir olgunluk göstergesi ve günümüzde gençlerin bir kýsmý kendini kontrol etme yeteneðini geliþtirmeden yetiþkinliðe adým atýyorlar. Bundan dolayý da canýnýn istediðini yapan, aðýzlarýna geleni söyleyen, fütursuzca, sonradan piþmanlýk duyacaðý adýmlarý atan kiþiler ortaya çýkýyor.

Anlýk öfkenin yýktýðý yuvalar

Bakýyorsunuz, üniversiteden mezun olmuþ, mesleðini eline almýþ, kendini yetiþtirmiþ bir fert olarak görülen bir kadýn, aðzýna gelen lâfý, sonu nereye varýr diye hesaplamadan söyleyip atýyor. Karþýsýndaki ayný durumdaki adam da anlýk öfkesiyle karýsýna tokadý basýyor… Sonra da bakýyorsunuz mahkeme koridorlarýnda boþanma davalarýnýn görülmesini bekliyorlar. Belki de o anýn piþmanlýðýný duyuyor olsalar bile, gurur ve kincilik belâsýna özür dilemiyor, geri adým atmýyor; belki de piþman olacaklarýný bile bile boþanýyorlar!

Boþanmalarýn hiç de azýmsanmayacak kadar büyük bir bölümüne, böyle bir anda kontrolden çýkan olaylar sonucu karar veriliyor. Elbette, o kontrolden çýkan anlar ise olgunluk eksikliði sebebiyle yaþanýyor.

Ýþin doðrusu, eðitim sistemimiz, olgun ve bilge insan deðil; kof, bilgiç insan yetiþtiriyor. Dýþý süslü, içi ise kemal ve cemal sýfatlarýnýn nurlarýndan nasipsiz, boþ insanlar…

Ellerine tutuþturulan diplomalarla þýmarmýþ, maaþý ve statüsü sebebiyle kendini bir þey zanneden, “kendi baþýma da yaþayabilirim” diye güvenerek, kimseye ihtiyacýnýn olmadýðý zanneden zavallýlar…

‘Ekonomik özgürlük’ belâsý!

Öyle ya, günümüzde kadýnlar da erkekler gibi üç beþ kuruþ maaþ kazanabiliyor. Erkek de kendilerine bir ev tutup, çamaþýr bulaþýk makinesi, mikrodalga fýrýn alýp hayatýný sürdürebiliyor. Ne kadýnýn erkeðe ne erkeðin kadýna, eskisi kadar ihtiyacý yok. Hatta baþka bir takým ihtiyaçlar da sanal olarak giderilebiliyor. (!) Öyleyse modern insan, ne diye biriyle geçinmek için fedakârlýk yapsýn?

Kapitalist sistem de bu düþünce tarzýný telkin ediyor. Þirketler, ailesine zaman ayýrmak zorunda olan erkekler, çocuk sahibi anneler yerine, kendini sýrf iþine adayabilecek bekâr kýz ve erkekleri tercih ediyor. Seyahat engeli olmasýn, giyim kuþamýnda bir ölçüsü olmasýn, hatta ‘diþiliðini’, gösteriþli görüntüsünü þirket menfaatine kullanabilsin… (!)

‘Flört kültürü’ empoze ediliyor

Tüketim sektörü de bekâr yaþayan bireyi; evli, ailesi için tasarruf etme ihtiyacý duyan bir ferde tercih ediyor. Çünkü bekârlar zevkleri için daha çok para harcýyor, daha çok tüketiyor. ‘Flört kültürü’ zaten tüketimin en önemli itici gücünü oluþturuyor.

Dýþarýda yemek, gösteri bileti, hediye satýn alanlarýn çoðunu ‘flörtçü bekârlar’ oluþturuyor. Ayný þekilde cazibeyi artýran giyim, kuþam, mücevher tüketimi de annelerden çok bekâr-dul kadýnlarýn listesinde birinci sýrayý alýyor.

Bu sebeplerden dolayý, hiç evlenmeme ve boþanmanýn yaygýnlaþmasý, egemen kültürü rahatsýz etmiyor; aksine memnun ediyor. Reklâmlar, aileden çok bekâr gençleri hedef kitle kabul ediyor. Gençlere bu reklâmlar sýrasýnda ‘flört kültürü’ en modern ve hoþ hayat modeli olarak benimsetiliyor.

Evlenmek kulluðun gereðidir

Elbette medyanýn dayattýðý bu kültür, Ýslâmî hassasiyetlere sahip kesimin evlâtlarýný da etkiliyor. Bu sebeple, belki bizim çocuklarýmýz da evlenme ve evliliðini sürdürme noktasýnda bir zorlukla karþýlaþýnca, evlenmenin bir ihtiyaç ve zorunluluk deðil bir tercih olduðu zehabýna kapýlabiliyorlar.

Bu sebeple evliliðin sadece bir gelenek deðil, bir ibadet gibi olduðunu, bu uðurda katlanýlacak zahmetlere sabretmek gerektiðini öðretmemiz gerekiyor.

Gerçekten de Ýslâm âlimlerinin bir kýsmý, nikâhýn Ýslâm’daki yerini tespit ederken, onun bir muamelât; yani kullar arasý iliþkileri düzenleyen bir hüküm olmasýnýn yanýnda, kiþiyi haramdan korumasý bakýmýndan da bir ibadet deðerine sahip olduðunu söylemiþler.

Ayrýca, evlilik müessesesinin kurulmasý ve devam ettirilmesinin Müslüman bir nesil yetiþtirmek için lüzumunu göz önüne alýnca, bu uðurdaki zahmetlere katlanmayý bir nevi cihat olarak deðerlendirmiþler.

Öyleyse bizler de ibadet ve cihat niyetine çocuklarýmýzý evlenmeye teþvik etmeliyiz. Ayrýca onlara evliliklerini yürütecek olgunluðu kazandýrmayý ve bu hususta eksikliklerine göz yummamayý da baþlý baþýna anne babalýk vazifesi saymalýyýz.

Çocuklarýmýzýn meslekî eðitimden baþka bir þey alamadýðý tahsil hayatýný yeterli görmeyip onlara mutlaka nefis terbiyesini de kazandýrmalýyýz. Yoksa torun sevme ümidiyle evlendirdiðimiz evlâtlarýmýzýn, evliliklerini yürütmekten aciz kaldýklarýný görebiliriz.


HATÝCE KÜBRA ERGÝN

radyobeyan