Denemeler
Pages: 1
Susuyorum By: sumeyye Date: 03 Eylül 2010, 13:19:12
SUSUYORUM

Susacaðým.

Bilmediðim, kullanmaya mecbur kalmadýðým bir lisanla, zihnimdekileri paylaþacak ve aþinasý olmadýðým hayatlarý  yaþayarak, belki de taklit ederek anlayacaktým. Sözlere ihtiyaç duymadan konuþabilmenin usullerini düþünmeyecektim. Susma törenimin ardýndan, yapabileceklerimi veya yapamayacaklarýmý öðrenmeye karar verdim.

Susuyorum...

Sustum.

Artýk orada, onlarýn ülkesindeydim. Önce nefesimi dinlendirdim. Göðüs kafesim yükselebileceði yere kadar yükseldi, içindekiler bayram ediyordu. Kana kana, doya doya soluklandýlar. Sessizliðin ve suskunluðun hasretle buluþmalarý, ilk kývýlcýmlarýmýn alevlenmesine sebep olmuþtu. O andan itibaren ihmal ettiðim mühim bir ameliyeyi gerçekleþtirmeye baþlamýþtým, bu “musafahayý” neden daha önce yapmamýþtým ki? Farklý bir âlemde, önemli bir konumdaydým “kendimle konuþuyordum.”

Hayat yorgunluðumun ardýndan bu fasýla ruhumu cezp etmiþti. Usullü usulsüz, kendisinden o kadar çok istifade etmeye çabalamýþým, onu öylesine yormuþum ki daralan  kalbimin yorgunluðunu geçen yýllarda anlayamamýþ, bunu ancak sükûtun kucaðýna kendimi attýðým an fark edebilmiþtim.

Çok yorulmuþum, hem de pek çok…

 Yeni bedenim; sükût, yeni kelamým; lisan-ý halimdi.

Cenk baþlamýþtý.

“Ýnsanýn cümlelerine hâkim olabilmesi için, konusuna hâkim olmasý gerekirmiþ.” Tutmaya güç yetiremediðim cümleler büyük yýðýnlar halinde bekleþip duruyorlardý. Fikrimin ürettiklerini dinleyerek onlara üstünlük saðlayacaktým(!) Galibiyetin yakýnlarýnda yerimi alabilmek için, cümlelerimle kýsa bir mülakat yapmamýz gerekmiþti “Üzgünüm size muhtaç olmadýðýmý kendime ve zat-ý âlinize ispatlamam gerekiyor, birkaç gün görüþmesek iyi olur, sizi rahatsýz etmeyeceðim.”

 Kendilerini hayatýmýzýn olmazsa olmazlarýndan olarak kabul ettirmiþlerdi. Hudutlarýndan keyifleri nasýl bilirse, öylece taþmaya alýþmýþlardý. Her daim kapýlarýný çalýp durmuþtum. Kýsa bir süreliðine de olsa, kararlýydým ve önde görünüyordum fakat cenk aðýr geçiyordu.

Sýra kelimelere gelince, onlarý kafesinde tutabilmek oldukça zordu. Diledikleri anda ortalýða dökülüvermek en büyük hevesleri olmuþtu. Yaramazlýklarý ve düþüncesizlikleri ile cebelleþirken “amelime fesat” karýþýyordu. Birlikteliðimiz sýrasýnda hiçbir engele takýlmamýþtýk. Bu sýnýrsýzlýk ve rahatlýk yüzünden sayýlarý, güçleri, renkleri, biçimleri hiç dikkatimi çekmemiþti. Mahrumiyetin baþlamasýyla, hafýzamda kelimelere karþýlýk gelen sembol ve kavram fotoðraflarýnýn peþine düþmüþtüm. Kimileri ebatça küçük ama “deruhte” ettikleri bakýmýndan, körpecikleri ezecek güçteydi. Kimisi de "zahiren" heybetli ama mana bakýmýndan hastalýklýydý. Tek baþlarýna budalaca iþler yapýyorlardý.  Her bir kelime, anlamlý anlamsýz, rastladýklarý ilk cümlelere dâhil olabilmenin çaresini arýyor, cümleleri gönül basamaklarýndan týrmandýrýp aðýz boþluðundan dýþarý çýkartabilmek için ne gerekiyorsa yapýyordu.

Birkaç cümlenin yardýmýyla, rahatlýkla anlatabileceðim meramýmýn çok az bir kýsmýný, el, kol, kaþ, göz desteðiyle ifade edebiliyordum. Konuþma yeteneðinden mahrum olanlarýn, kekemelerin, her þeyi anlayýp, bir türlü anlatamayanlarýn durumundaydým. Belki de rüya zedelerin haline tutulmuþtum. Derdini anlatmakta onlar mý daha iyiydi, yoksa ben mi iyiydim? Bocalamalarým,  uðraþlarým hem beni yoruyor hem de saatler ilerledikçe sükûnetin ateþini harmanlýyordu. Rahatlýk, huzur, herkesi ve her þeyi dinleyebilmek… Aþinasý olduðumuz hayatýn ötesindeki, varlýklarýn seslerini duyabilmek… Mümkün görünüyordu. Her bir sesin, fýsýltýnýn, bakýþýn, hareketin ‘dilini’ çözmeme çok az bir zaman kalmýþtý. Bir gecede Yunancayý söken “On üçüncü” savaþçý gibiydim.

Kendilerinden epeyce kurnaz olan aðabey ve ablalarýna nazaran, henüz “sabi” olan harflerle mücadele diðerleriyle uðraþmaktan daha kolaydý. Uygun ve uyumlu arkadaþlarýyla bir araya gelmek için can atýyorlardý. Var güçleriyle koþan atletler gibi aceleciydiler. Küçüktüler.  Öylesine daðýnýk durumdaydýlar ki hezimete uðramalarý kaçýnýlmazdý. Derlenip toparlanarak taarruza geçmeleri neredeyse imkânsýzdý.  Bu periþanlýklarý geçici zaferimin habercisiydi.

Sessizliðe öylesine kapýlmýþtým ki; “bedenimin kapýcýsýný” sadece yemek ihtiyacý için kullanýyordum. Hatta bazen bunu da unutuyordum. Susmak; boyutlarý, hacmi asla anlatýlmayacak, içten içe tuhaf bir güç aþýlýyordu. Bunun sebebi acziyetin gücünden mi, ifadenin karþýsýnda boynunu bükmemenin, onlarýn esiri olmamanýn heybetinden miydi? Bu terbiye sadece kelimeleri, cümleleri deðil, kendimden bildiðim her þeyi olgunlaþtýrýyor gibiydi. “Sýddýk” unvanýnýn sahibi acaba bu sebeple mi sesinden ve sözünden istifade etmeyi en aza indirgemiþti?

Susmuþtum. “Yalnýzlýk Ülkesinde”*  sükût ehlinin konuðuydum. Onlar tabii sebeplerle bu ülkede yaþýyordu. Ben ise buraya kaçak girmiþtim, vakit tükeniyordu. Sýnýr dýþý edilecektim.

Birkaç gün sonra, bu ülkeden ayrýlacak ve istiflenmiþ yaþamlarýn içine kendiminkini de dâhil edecek, hayatýn akýþýna kapýlýp gidecektim. Fakat her sarf ettiðim sesin, sözün ardýndan “Bu gerekli miydi? Bir bakýþla da anlatmak yeterli olabilir miydi? Kelamý israfýn vebalinden kurtulabilecek miyim?” sorgu sualleriyle, zorla huzura erdirdiðim ruhumu uyandýrmýþ, düðmeye basmýþtým.

“Konuþmalarýn en önemlisi, kendi kendimizle konuþmamýzdýr, ama bunu her zaman ihmal ederiz.”  Yalnýzlýk ülkesi sakinlerine bu “yeteneðin” neredeyse bir hediye olarak verildiðini düþünmeye baþlamýþtým. “Ýnsan dilini tutup konuþmadýkça, ayýbý da, hüneri de gizli kalýrmýþ.” Dilinin deli cesaretine kendini kaptýranlara göre, onlar çok az bir süre bu yetenekten mahrum kalacaklar ve ihtimalle kazanma kuþaðýna terfi edenler de onlarýn içinden çýkacaktý. Gerektiði zaman susmayý baþaramayanlar, bu ihsanýn kazandýrýcý atmosferinden uzaklaþarak, dilleriyle battýkça batacaklardý.

Bu ülkede yaþamak, bir mahrumiyet olabilir miydi? Artýk inanýyordum ki olmamalýydý. Fikirden, “acziyetin þefaatinden” mahrum kalarak asýl ifadesizliði yaþayan bizlerdik. Kalabalýklarýn yalnýzýydýk. Hiç kimsenin, diðerinin sözünü dinlemeye tahammül edemediði bir âlemde yaþýyorduk. En deðerli ifadenin, kendisine ait olduðunu düþünenlerin, bir arpa boyu yol alamadýðý, görüntülerin ve seslerin içinde hallaç pamuðu gibi döndüðü fanusun köleleriydik. Çareleri olduðu halde, çaresizlerin kapanýna sýkýþan küçücüklerdik.

Ýlk bakýþta konuþmak ve susmak, birbirinin zýddý gibi görünseler de özlerinde kardeþtiler. Ýhtiyaçlarý biraz daha uyum, biraz daha sadelik, biraz daha dizginlenmekti, bu da hacetimizin secdede ki kýyamýyla kazanýlabilirdi. Tüm fukaralýðýmýz; bu ikiliyi muazzam hesaplarla bir araya getirememek ve istikamette bir hayata koþamamaktan kaynaklanýyordu.

Sýr kapýlarý artýk aralanmýþtý. Peþinden sürüklendiðim sýr “Ýnsanýn, dilinin altýnda gizlendiðini” onun telkini ile erdemi dilde kazanýp dilde kaybettiðimizi öðretmiþti.

Artýk hep susacaktým. Nereye kadar mý? Sadece susuyorum.


 Süheyla YILDIRIM


radyobeyan