Dil medeniyettir By: sumeyye Date: 02 Eylül 2010, 14:45:07
DÝL MEDENÝYETTÝR
Dil, kimliðin fanusudur. Bir milletin doðduðu andan bugüne kadar getirdiði birikimlerin sözle ifadesidir; varlýðýný sözle haykýrmasýdýr. Dil medeniyettir. Bir medeniyetin kurduðu dil, baþka bir medeniyetin düþündüklerini söyleyemez. Bir millet dilini deðiþtirdi mi medeniyetini de deðiþtirmek zorundadýr. Dil, insanýn anlatma yetisi çevresinde oluþan anlaþma araçlarýnýn en kullanýþlý ve geliþmiþ olanýdýr. Her þeyden önce dil, iletiþim, anlatma ve anlama aracýdýr. Ýletiþim birlikte yaþamanýn temelidir. Ýletiþim olmasaydý insanlar bir araya gelerek toplum oluþturamazlardý. Anlaþma olmadan toplumdan söz edilemezdi. Anlaþmak için de anlatmaya ihtiyaç vardýr. Anlaþma, anlatma, iletme bir bütündür. Dilciler ve genel anlamda aydýnlar, dili deðiþik þekillerde tanýmlamýþ ve anlayýþ ölçüleri çerçevesinde anlamlandýrmýþlardýr. Bu tanýmlar, kiþinin dile bakýþ açýsýný vermekten öteye gitmemiþtir.
Doðadaki canlýlar kendilerini korumak, varlýklarýný sürdürmek için bazý yetenek ve güçlerle donatýlmýþlardýr. Bazýlarýnýn kas gücü, bazýlarýnýn görme duyusu, bazýlarýnýn koku alma duyusu daha geliþkindir. Bazýlarý çok ürer, bazýlarý daha hýzlý koþar. Ýnsan da anlaþma yeteneðiyle donatýlmýþ bir varlýktýr. Ýnsanýn her türlü iletiþimini bu yeteneði çevresinde düþünmek gerekir. Dilden önce bazý iþaret ve seslerle insanlarýn kendi aralarýnda iletiþimi saðlayarak anlaþma saðladýklarý bilinmektedir. Günümüzde de dil dýþýnda baþka araçlarla anlaþma saðlandýðý bilinmektedir. Ancak hiç þüphesiz en geliþmiþi ve kullanýþlý olaný dille gerçekleþtirilen iletiþimdir.
Ýletiþim, bir bilginin, niyetin, duygunun, düþüncenin göndericiden alýcýya iletilmesidir. Ýnsanlar arasýnda iletiþimin gerçekleþmesi için göndericiyle alýcý arasýnda ortak bir iþaret sisteminin kullanýlmasý gerekir. Her dil, onu konuþan insanlarýn tarihî oluþ içinde oluþturduklarý doðal bir þifre sistemidir. Kendine özgü söyleyiþ tonlamalarý ve kurallarý vardýr. Neticede herkes bu mühim kavramý kendi pencerelerinin görüþ alaný dâhilinde algýlamýþ ve gördüklerini kelimelerle resmetmiþlerdir. Dil, insanlar arasýnda anlaþmayý saðlayan tabii bir vasýta, kendisine mahsus kanunlarý olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde geliþen canlý bir varlýk, temeli bilinmeyen zamanlarda atýlmýþ gizli antlaþmalar sistemi, seslerden örülmüþ toplumsal bir kurumdur." Dil, hiç þüphesiz, milletlerin tarih sahnesinde var olmasýnýn ve gelecekte varlýðýný devam ettirebilmesinin en önemli ve en temel dayanaðýdýr. Konunun önemini ifade etme bakýmýndan, mevzuyla ilgili bir þeyler söyleyebilmemiz ve yazabilmemiz için, aslýnda dilin mahiyetinin ne olduðuna, neleri kapsadýðýna, tarihi süzgeçten geçip günümüze kadar nasýl geldiðine, istikbalimiz açýsýndan onun olmazsa olmazýmýz olup olmadýðýna bakmamýz ve buna göre deðerlendirmemiz gerekmektedir.
Dil, varlýðýn kendi var oluþunu ifade etmesi açýsýndan olmazsa olmaz unsurlarýndan biridir. Her ne kadar o, seslerin, hecelerin, kelimelerin ve cümle gruplarýnýn anlamlý ve ahenkli bir þekilde bir araya geldiði bir semboller bütünü olsa da, onu milletlerin varlýðý, devamlýlýðý ve geleceði açýsýndan deðerlendirdiðimizde dil; bir milletin kendisini, yaþayýþýný, kültürünü, inancýný, devlet anlayýþýný, tarih þuurunu, geleneklerini, göreneklerini, eðitimini, teknolojisini, mimarisini, musikisini, yeme-içme þeklini, giyimini, mutfak kültürünü, yatmasýný, kalkmasýný; baþka bir ifadeyle folklorunu; iç ve dýþ dünyasýný söz ve yazýyý kullanarak ifade ettiði, asla vazgeçilmesi mümkün olmayan þah damarý niteliðinde bir unsurudur.
Ünlü düþünür Wittgenstein’ýn: “Dilimin sýnýrlarý dünyamýn sýnýrlarýdýr.” Ýfadesinden hareketle, dilin sadece düþünceyi aktaran kuru bir ifade unsuru olmadýðýný, ayný zamanda, kiþinin dünyayý algýlama biçimi olduðunu ifade etmektedir diyebiliriz. Bu açýdan dil, düþünce þeklimizle de yakýndan ilgilidir. Yüksek düþünen insan, þüphesiz yüksek þeylerden bahseder ve bunu ince bir üslupla ve ahenkli bir þekilde, dili de vasýta kýlarak gerçekleþtirir. Alman filozofu Heidegger: "Dil insanýn evidir” diyerek bu iletiþim vasýtasýnýn ehemmiyetini açýkça ortaya koyar. “Evimiz mahremiyetimizdir. Orada huzur buluruz. Toplumda taktýðýmýz maskeler evde düþer.” Dilin geçmiþten geleceðe köprü kurma gibi mühim bir misyonu da vardýr. Bu köprü ancak kelimelerle kurulur. Bu köprünün saðlamlýðý malzemenin bol ve yerinde kullanýlmasýyla mümkündür. "Konfüçyüs'e sorarlar:
-Bir ülkeyi yönetmeye çaðrýlsaydýnýz ilk olarak ne yapardýnýz? Büyük düþünür þöyle karþýlýk verir:
“Hiç kuþkusuz, dili gözden geçirmekle iþe baþlardým ” ve dinleyenlerin meraklý bakýþlarý karþýsýnda sözlerine devam eder:
“Dil kusurlu olursa, sözcükler düþünceyi iyi anlatamaz Düþünce iyi anlatýlmazsa, yapýlmasý gereken þeyler doðru yapýlamaz Ödevler gereði gibi yapýlmazsa, töre ve kültür bozulur Töre ve kültür bozulursa adalet yanlýþ yola sapar Adalet yoldan çýkarsa, þaþkýnlýk içine düþen halk ne yapacaðýný, iþin nereye varacaðýný bilemez. Ýþte bunun içindir ki hiçbir þey dil kadar önemli deðildir "
Dil, bir millet için çok þey ifade eder. Çünkü o doðrudan doðruya milleti ifade etmektedir. Millet ise, Yavuz Bülent Bakilerin ifadesiyle, “edebiyatý olan bir topluluktur.” Ona göre edebiyatýn temel malzemesi dildir. Dil olmazsa edebiyatýmýz olmaz. Yine dünya çapýnda bir sanatkâr olan Kýrgýz yazar Cengiz Aytmatov’un da ifadesiyle, “Millet edebiyatýndan tanýnýr.” Edebiyat ise varlýðýný dile borçludur, millet de edebiyatýyla vardýr. Edebiyat da bizi var eden unsurlarý, birtakým deðerleri tümüyle birden içeren bir özellik taþýmaktadýr. O geçmiþten günümüze bir köprü kuran vasýtadýr. Biz dili her yönüyle iþleyen edebiyat sayesinde Dede Korkut’u, Ahmet Yesevi’yi, Yunus’u, Mevlana’yý, Pir Sultan Abdal’ý, Karacaoðlan’ý, Baki’yi, Süleyman Çelebi’yi, Mehmet Akif’i, Koca Sinan’ý, Dede Efendi’yi, Itrý’yi ve tarihin ötesindeki nice þahsiyetleri; ayný zamanda yine edebiyat sayesinde geçmiþten günümüze aktarýlan kahramanlýk þiirlerini, destanlarý, gazelleri, tarihi hikâyeleri ve bunlar gibi pek çok þeyi öðreniyoruz.
Dil meselemiz, dünya üzerindeki varlýðýmýzý, millet olan vasfýmýzý devam ettirebilmemiz ve diðer milletler yanýndaki medeniyet yarýþýnda “biz de varýz” diyebilmemiz açýsýndan hayati derecede önem arz eden bir unsurdur. Toplumun ayakta kalabilmesi, elde ettiði baþarýlara baðlýdýr. Baþarýlarý elde etmenin yolu ise düþünceden geçmektedir. Zihni alanýmýzýn üretken olmasý, felsefede, bilimde ve sanatta günümüz itibariyle yeteri derecede baþarý saðlayamamýþ olmamýz, toplumumuzun geleceði açýsýndan varlýðýmýzý devam ettirme þansýmýzý menfi yönde etkilemektedir. Kiþi, düþüncelerini ancak kelimeler vasýtasýyla bir baþka kiþiye aktarýr. Düþündüðü içinde dili kullanýr. Düþünme geleneðinin etkinliðini yitirmeyen toplumlarýn dili daha geliþmiþtir; kavram yapýsý daha sistematiktir. Bunun sonucu olarak da bu toplumlarda bilim, sanat ve felsefe gibi insani faaliyetler daha geliþmiþtir. Böylesi toplumlarýn kültürel miraslarý ve birikimleri daha fazladýr. Dilin gücünü belirleyen þey felsefi düþüncenin ve ilmi üretkenliðin gücüdür. Bu alanlarda üretken olamayan, tembel bir toplum, ihtiyaçlarýný baþka toplumlarýn ürettiklerini tüketerek karþýlamak zorunda kalýr. Üretmeden tüketmek siyasi ve iktisadi alanda olduðu gibi dil alanýnda da bir daralmaya, giderek yok olmaya götürür, bu da milletler için felakettir. Bir düþünsenize konuþtuðumuz dilin geçmiþe nazaran söz daðarcýðý da o kadar fakirleþmiþ ki, adeta kuþa dönmüþ. Bunun neticesinde düþüncelerimiz, gönüllerimiz, hayallerimiz, beyinlerimiz, fikir dünyamýz ve kapasitemiz de oldukça sýnýrlandýrýlmýþ olur. Toplum olarak adeta zirveden dibe vurmuþ oluruz. Bu durum böyle giderse bir kabile dili kadar kelime kadrosuyla konuþacak, konuþtuðumuz kadar yazabilecek, yazdýðýmýz þekilde düþünecek ve bu yüzden de yabancýlaþacaðýz. Bu durumun farkýnda olmamaya devam edersek kendi kendimizi reddetmeye kadar gideceðiz. Ýþte bu, millet olmayý reddetmektir. Dilin fakirleþmesinin toplumlara vereceði zararý kýsaca tarif etmeye çalýþtým.
Dil ki milletin kalbidir. O kalpteki her kriz, millet bünyesini ölüme yaklaþtýrýr. Bunun için büyüklük iddiasýndaki bütün milletler, halkýyla, devletiyle, dillerini koruma ve onu zenginleþtirme yolunda þuur sahibidirler. Þayet dilimiz, insanlarýmýzýn birbirlerini anlayamayacaðý hale gelirse bunun neticesi olarak insanýmýz birbirlerine yabancýlaþacak, bu da asla istemediðimiz, zikretmekten dahi kaçýndýðýmýz sonuçlar doðurabilecektir. Dolayýsýyla güzel dilimizin doðru bir þekilde yaþanmasý ve yaþatýlmasý, tarihimizin ve kimliðimizin yaþamasýdýr. Dil, kültürün temel dinamiklerindendir. Milletlerin gücü, dil ve düþüncelerinin gücüyle doðru orantýlýdýr. Bir toplum, dilde, düþüncede ne kadar zengin ise, o kadar güçlü sayýlýr. Bir fert, kendi dilini ne kadar iyi kullanýyor ve baþkalarýyla ne kadar rahat diyalog kurabiliyorsa, o ölçüde kendi olarak kalmasýný teminat altýna almýþ demektir. Aslýnda dil, insanýn varlýk ve hâdiselere bakýþýný, eþyanýn hem bütün olarak, hem de parçalar halinde ihsasýný teminde de en önemli bir unsurdur. Hangi zaviyeden bakýlýrsa bakýlsýn, dilin, kültür hayatýmýzda belirleyici bir rol üstlendiði açýktýr. Dil, bireyleri birbirine baðlayan, bir toplumu geliþigüzel insan yýðýný olmaktan çýkaran, millet haline getiren en önemli öðeler den biridir.
"Nasrettin Hoca bir gün ev taþýyacakmýþ. Bir araba aramýþ, bulmuþ. Pazarlýða baþlamýþ. Arabacý tüm eþyanýn nakli için on lira istemiþ. Hoca bu fiyatý çok bularak 'Çok istedin evladým, bu kadarcýk eþya için o kadar para istenir mi?' deyince arabacý, 'Bu kadarcýk demeyin Hoca’m, eþya az deðil, bakýnýz soba var moba var, dolap var molap var, sandalye var mandalye var...' diye saymaya baþlayýnca, Hoca 'peki' demiþ ve razý olmuþ. Eþya yerine ulaþýnca, Hoca tutmuþ beþ lira vermiþ! Arabacý sormuþ, 'Hocam paranýn yarýsýný niye kestiniz?' Hoca cevabý vermiþ, 'Evladým sen de eþyanýn ancak yarýsýný getirdin! Sandalye geldi, mandalye nerde? Soba geldi, moba nerede? Dolap burada, molap nerede?' demiþ." Bu gibi söz oyunlarý dilin zenginliðinin alâmetidir. Bu fýkrayý uyduran güzel uydurmuþ. Bu fýkra dilin esnekliði ve kývraklýðýný anlatmada güzel bir örnek teþkil ediyor. Ýþte bu fýkradan da yola çýkarak dilin kültür öðesiyle dansýný kullaným þekliyle þeffaflýðýný anlýyoruz. Sanat, edebiyat ve ilmî çalýþmalarýn toplum hayatýndaki yeri ve önemi büyüktür. Kültür dili, sanat, edebiyat ve ilmî çalýþmalarýn temelini teþkil eder. Kültigin, Bilge Kaðan, Tonyukuk, Ahmet Yesevi, Kaþgârlý Mahmut, Yusuf Has Hacip, Yunus Emre, Fuzûlî, Koçi Bey, Süleyman Çelebi vb. bugün dahî bizi ortak deðerler, ortak heyecanlar, ortak güzellikler, ortak endiþeler etrafýnda birleþtirmektedir. Bu birleþme, bütünleþme yazý dili (kültür dili) sayesinde gerçekleþmektedir. Millî Mücadele yýllarýndaki birlik beraberlik ruhunun oluþmasýnda yazý dili ürünü olan "Ýstiklâl Marþý"mýzýn payýný kim inkâr edebilir? Bir milletin dilinde, o milletin bütün bir hayat macerasýnýn özü saklý olmasý, gelmiþ geçmiþ nesiller; varlýk karþýsýndaki duruþlarýný, duygu ve düþüncelerini, yorumlarýný söz ve yazý ile dilde kalýplaþtýrmasýnýn temel nedenleri bundan ibarettir.
Bir milletin doðduðu andan bugüne kadar getirdiði birikimlerin sözle ifadesidir; varlýðýný sözle haykýrmasýdýr. Dil medeniyettir. Bir medeniyetin kurduðu dil, baþka bir medeniyetin düþündüklerini söyleyemez. Bir millet dilini deðiþtirdi mi medeniyetini de deðiþtirmek zorundadýr. Dil, insanýn anlatma yetisi çevresinde oluþan anlaþma araçlarýnýn en kullanýþlý ve geliþmiþ olanýdýr. Her þeyden önce dil, iletiþim, anlatma ve anlama aracýdýr. Ýletiþim birlikte yaþamanýn temelidir. Ýletiþim olmasaydý insanlar bir araya gelerek toplum oluþturamazlardý. Anlaþma olmadan toplumdan söz edilemezdi. Anlaþmak için de anlatmaya ihtiyaç vardýr. Anlaþma, anlatma, iletme bir bütündür. Dilciler ve genel anlamda aydýnlar, dili deðiþik þekillerde tanýmlamýþ ve anlayýþ ölçüleri çerçevesinde anlamlandýrmýþlardýr. Bu tanýmlar, kiþinin dile bakýþ açýsýný vermekten öteye gitmemiþtir.
Doðadaki canlýlar kendilerini korumak, varlýklarýný sürdürmek için bazý yetenek ve güçlerle donatýlmýþlardýr. Bazýlarýnýn kas gücü, bazýlarýnýn görme duyusu, bazýlarýnýn koku alma duyusu daha geliþkindir. Bazýlarý çok ürer, bazýlarý daha hýzlý koþar. Ýnsan da anlaþma yeteneðiyle donatýlmýþ bir varlýktýr. Ýnsanýn her türlü iletiþimini bu yeteneði çevresinde düþünmek gerekir. Dilden önce bazý iþaret ve seslerle insanlarýn kendi aralarýnda iletiþimi saðlayarak anlaþma saðladýklarý bilinmektedir. Günümüzde de dil dýþýnda baþka araçlarla anlaþma saðlandýðý bilinmektedir. Ancak hiç þüphesiz en geliþmiþi ve kullanýþlý olaný dille gerçekleþtirilen iletiþimdir.
Ýletiþim, bir bilginin, niyetin, duygunun, düþüncenin göndericiden alýcýya iletilmesidir. Ýnsanlar arasýnda iletiþimin gerçekleþmesi için göndericiyle alýcý arasýnda ortak bir iþaret sisteminin kullanýlmasý gerekir. Her dil, onu konuþan insanlarýn tarihî oluþ içinde oluþturduklarý doðal bir þifre sistemidir. Kendine özgü söyleyiþ tonlamalarý ve kurallarý vardýr. Neticede herkes bu mühim kavramý kendi pencerelerinin görüþ alaný dâhilinde algýlamýþ ve gördüklerini kelimelerle resmetmiþlerdir. Dil, insanlar arasýnda anlaþmayý saðlayan tabii bir vasýta, kendisine mahsus kanunlarý olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde geliþen canlý bir varlýk, temeli bilinmeyen zamanlarda atýlmýþ gizli antlaþmalar sistemi, seslerden örülmüþ toplumsal bir kurumdur." Dil, hiç þüphesiz, milletlerin tarih sahnesinde var olmasýnýn ve gelecekte varlýðýný devam ettirebilmesinin en önemli ve en temel dayanaðýdýr. Konunun önemini ifade etme bakýmýndan, mevzuyla ilgili bir þeyler söyleyebilmemiz ve yazabilmemiz için, aslýnda dilin mahiyetinin ne olduðuna, neleri kapsadýðýna, tarihi süzgeçten geçip günümüze kadar nasýl geldiðine, istikbalimiz açýsýndan onun olmazsa olmazýmýz olup olmadýðýna bakmamýz ve buna göre deðerlendirmemiz gerekmektedir.
Dil, varlýðýn kendi var oluþunu ifade etmesi açýsýndan olmazsa olmaz unsurlarýndan biridir. Her ne kadar o, seslerin, hecelerin, kelimelerin ve cümle gruplarýnýn anlamlý ve ahenkli bir þekilde bir araya geldiði bir semboller bütünü olsa da, onu milletlerin varlýðý, devamlýlýðý ve geleceði açýsýndan deðerlendirdiðimizde dil; bir milletin kendisini, yaþayýþýný, kültürünü, inancýný, devlet anlayýþýný, tarih þuurunu, geleneklerini, göreneklerini, eðitimini, teknolojisini, mimarisini, musikisini, yeme-içme þeklini, giyimini, mutfak kültürünü, yatmasýný, kalkmasýný; baþka bir ifadeyle folklorunu; iç ve dýþ dünyasýný söz ve yazýyý kullanarak ifade ettiði, asla vazgeçilmesi mümkün olmayan þah damarý niteliðinde bir unsurudur.
Ünlü düþünür Wittgenstein’ýn: “Dilimin sýnýrlarý dünyamýn sýnýrlarýdýr.” Ýfadesinden hareketle, dilin sadece düþünceyi aktaran kuru bir ifade unsuru olmadýðýný, ayný zamanda, kiþinin dünyayý algýlama biçimi olduðunu ifade etmektedir diyebiliriz. Bu açýdan dil, düþünce þeklimizle de yakýndan ilgilidir. Yüksek düþünen insan, þüphesiz yüksek þeylerden bahseder ve bunu ince bir üslupla ve ahenkli bir þekilde, dili de vasýta kýlarak gerçekleþtirir. Alman filozofu Heidegger: "Dil insanýn evidir” diyerek bu iletiþim vasýtasýnýn ehemmiyetini açýkça ortaya koyar. “Evimiz mahremiyetimizdir. Orada huzur buluruz. Toplumda taktýðýmýz maskeler evde düþer.” Dilin geçmiþten geleceðe köprü kurma gibi mühim bir misyonu da vardýr. Bu köprü ancak kelimelerle kurulur. Bu köprünün saðlamlýðý malzemenin bol ve yerinde kullanýlmasýyla mümkündür. "Konfüçyüs'e sorarlar:
-Bir ülkeyi yönetmeye çaðrýlsaydýnýz ilk olarak ne yapardýnýz? Büyük düþünür þöyle karþýlýk verir:
“Hiç kuþkusuz, dili gözden geçirmekle iþe baþlardým ” ve dinleyenlerin meraklý bakýþlarý karþýsýnda sözlerine devam eder:
“Dil kusurlu olursa, sözcükler düþünceyi iyi anlatamaz Düþünce iyi anlatýlmazsa, yapýlmasý gereken þeyler doðru yapýlamaz Ödevler gereði gibi yapýlmazsa, töre ve kültür bozulur Töre ve kültür bozulursa adalet yanlýþ yola sapar Adalet yoldan çýkarsa, þaþkýnlýk içine düþen halk ne yapacaðýný, iþin nereye varacaðýný bilemez. Ýþte bunun içindir ki hiçbir þey dil kadar önemli deðildir "
Dil, bir millet için çok þey ifade eder. Çünkü o doðrudan doðruya milleti ifade etmektedir. Millet ise, Yavuz Bülent Bakilerin ifadesiyle, “edebiyatý olan bir topluluktur.” Ona göre edebiyatýn temel malzemesi dildir. Dil olmazsa edebiyatýmýz olmaz. Yine dünya çapýnda bir sanatkâr olan Kýrgýz yazar Cengiz Aytmatov’un da ifadesiyle, “Millet edebiyatýndan tanýnýr.” Edebiyat ise varlýðýný dile borçludur, millet de edebiyatýyla vardýr. Edebiyat da bizi var eden unsurlarý, birtakým deðerleri tümüyle birden içeren bir özellik taþýmaktadýr. O geçmiþten günümüze bir köprü kuran vasýtadýr. Biz dili her yönüyle iþleyen edebiyat sayesinde Dede Korkut’u, Ahmet Yesevi’yi, Yunus’u, Mevlana’yý, Pir Sultan Abdal’ý, Karacaoðlan’ý, Baki’yi, Süleyman Çelebi’yi, Mehmet Akif’i, Koca Sinan’ý, Dede Efendi’yi, Itrý’yi ve tarihin ötesindeki nice þahsiyetleri; ayný zamanda yine edebiyat sayesinde geçmiþten günümüze aktarýlan kahramanlýk þiirlerini, destanlarý, gazelleri, tarihi hikâyeleri ve bunlar gibi pek çok þeyi öðreniyoruz.
Dil meselemiz, dünya üzerindeki varlýðýmýzý, millet olan vasfýmýzý devam ettirebilmemiz ve diðer milletler yanýndaki medeniyet yarýþýnda “biz de varýz” diyebilmemiz açýsýndan hayati derecede önem arz eden bir unsurdur. Toplumun ayakta kalabilmesi, elde ettiði baþarýlara baðlýdýr. Baþarýlarý elde etmenin yolu ise düþünceden geçmektedir. Zihni alanýmýzýn üretken olmasý, felsefede, bilimde ve sanatta günümüz itibariyle yeteri derecede baþarý saðlayamamýþ olmamýz, toplumumuzun geleceði açýsýndan varlýðýmýzý devam ettirme þansýmýzý menfi yönde etkilemektedir. Kiþi, düþüncelerini ancak kelimeler vasýtasýyla bir baþka kiþiye aktarýr. Düþündüðü içinde dili kullanýr. Düþünme geleneðinin etkinliðini yitirmeyen toplumlarýn dili daha geliþmiþtir; kavram yapýsý daha sistematiktir. Bunun sonucu olarak da bu toplumlarda bilim, sanat ve felsefe gibi insani faaliyetler daha geliþmiþtir. Böylesi toplumlarýn kültürel miraslarý ve birikimleri daha fazladýr. Dilin gücünü belirleyen þey felsefi düþüncenin ve ilmi üretkenliðin gücüdür. Bu alanlarda üretken olamayan, tembel bir toplum, ihtiyaçlarýný baþka toplumlarýn ürettiklerini tüketerek karþýlamak zorunda kalýr. Üretmeden tüketmek siyasi ve iktisadi alanda olduðu gibi dil alanýnda da bir daralmaya, giderek yok olmaya götürür, bu da milletler için felakettir. Bir düþünsenize konuþtuðumuz dilin geçmiþe nazaran söz daðarcýðý da o kadar fakirleþmiþ ki, adeta kuþa dönmüþ. Bunun neticesinde düþüncelerimiz, gönüllerimiz, hayallerimiz, beyinlerimiz, fikir dünyamýz ve kapasitemiz de oldukça sýnýrlandýrýlmýþ olur. Toplum olarak adeta zirveden dibe vurmuþ oluruz. Bu durum böyle giderse bir kabile dili kadar kelime kadrosuyla konuþacak, konuþtuðumuz kadar yazabilecek, yazdýðýmýz þekilde düþünecek ve bu yüzden de yabancýlaþacaðýz. Bu durumun farkýnda olmamaya devam edersek kendi kendimizi reddetmeye kadar gideceðiz. Ýþte bu, millet olmayý reddetmektir. Dilin fakirleþmesinin toplumlara vereceði zararý kýsaca tarif etmeye çalýþtým.
Dil ki milletin kalbidir. O kalpteki her kriz, millet bünyesini ölüme yaklaþtýrýr. Bunun için büyüklük iddiasýndaki bütün milletler, halkýyla, devletiyle, dillerini koruma ve onu zenginleþtirme yolunda þuur sahibidirler. Þayet dilimiz, insanlarýmýzýn birbirlerini anlayamayacaðý hale gelirse bunun neticesi olarak insanýmýz birbirlerine yabancýlaþacak, bu da asla istemediðimiz, zikretmekten dahi kaçýndýðýmýz sonuçlar doðurabilecektir. Dolayýsýyla güzel dilimizin doðru bir þekilde yaþanmasý ve yaþatýlmasý, tarihimizin ve kimliðimizin yaþamasýdýr. Dil, kültürün temel dinamiklerindendir. Milletlerin gücü, dil ve düþüncelerinin gücüyle doðru orantýlýdýr. Bir toplum, dilde, düþüncede ne kadar zengin ise, o kadar güçlü sayýlýr. Bir fert, kendi dilini ne kadar iyi kullanýyor ve baþkalarýyla ne kadar rahat diyalog kurabiliyorsa, o ölçüde kendi olarak kalmasýný teminat altýna almýþ demektir. Aslýnda dil, insanýn varlýk ve hâdiselere bakýþýný, eþyanýn hem bütün olarak, hem de parçalar halinde ihsasýný teminde de en önemli bir unsurdur. Hangi zaviyeden bakýlýrsa bakýlsýn, dilin, kültür hayatýmýzda belirleyici bir rol üstlendiði açýktýr. Dil, bireyleri birbirine baðlayan, bir toplumu geliþigüzel insan yýðýný olmaktan çýkaran, millet haline getiren en önemli öðeler den biridir.
"Nasrettin Hoca bir gün ev taþýyacakmýþ. Bir araba aramýþ, bulmuþ. Pazarlýða baþlamýþ. Arabacý tüm eþyanýn nakli için on lira istemiþ. Hoca bu fiyatý çok bularak 'Çok istedin evladým, bu kadarcýk eþya için o kadar para istenir mi?' deyince arabacý, 'Bu kadarcýk demeyin Hoca’m, eþya az deðil, bakýnýz soba var moba var, dolap var molap var, sandalye var mandalye var...' diye saymaya baþlayýnca, Hoca 'peki' demiþ ve razý olmuþ. Eþya yerine ulaþýnca, Hoca tutmuþ beþ lira vermiþ! Arabacý sormuþ, 'Hocam paranýn yarýsýný niye kestiniz?' Hoca cevabý vermiþ, 'Evladým sen de eþyanýn ancak yarýsýný getirdin! Sandalye geldi, mandalye nerde? Soba geldi, moba nerede? Dolap burada, molap nerede?' demiþ." Bu gibi söz oyunlarý dilin zenginliðinin alâmetidir. Bu fýkrayý uyduran güzel uydurmuþ. Bu fýkra dilin esnekliði ve kývraklýðýný anlatmada güzel bir örnek teþkil ediyor. Ýþte bu fýkradan da yola çýkarak dilin kültür öðesiyle dansýný kullaným þekliyle þeffaflýðýný anlýyoruz. Sanat, edebiyat ve ilmî çalýþmalarýn toplum hayatýndaki yeri ve önemi büyüktür. Kültür dili, sanat, edebiyat ve ilmî çalýþmalarýn temelini teþkil eder. Kültigin, Bilge Kaðan, Tonyukuk, Ahmet Yesevi, Kaþgârlý Mahmut, Yusuf Has Hacip, Yunus Emre, Fuzûlî, Koçi Bey, Süleyman Çelebi vb. bugün dahî bizi ortak deðerler, ortak heyecanlar, ortak güzellikler, ortak endiþeler etrafýnda birleþtirmektedir. Bu birleþme, bütünleþme yazý dili (kültür dili) sayesinde gerçekleþmektedir. Millî Mücadele yýllarýndaki birlik beraberlik ruhunun oluþmasýnda yazý dili ürünü olan "Ýstiklâl Marþý"mýzýn payýný kim inkâr edebilir? Bir milletin dilinde, o milletin bütün bir hayat macerasýnýn özü saklý olmasý, gelmiþ geçmiþ nesiller; varlýk karþýsýndaki duruþlarýný, duygu ve düþüncelerini, yorumlarýný söz ve yazý ile dilde kalýplaþtýrmasýnýn temel nedenleri bundan ibarettir.