Bir dervis bir gece By: sumeyye Date: 02 Eylül 2010, 13:39:18
BÝR DERVÝÞ-BÝR GECE
Sükûnet yüklü bir geceydi. Kelimedeki asalet gibi huzur verici bir gece… Kerpiç duvarlardan dökülen tozun gözle görülmediði, nemli toprak kokusuyla serinleyen odadaki zifiri karanlýðýn bile iyi niyetli olduðu bir gece. Bu serin odalarda her an bir deðildir ki adý maziye düþen düþmeyen tüm dönemeçlerin söyleyecekleri vardýr. Bir geceydi; gün dönümleri, gün bitimleri, günün her halinin dile gelmesi gibi, gecenin içinden bir elin uzanýp yaraya merhem olduðu bir gece...
Gaz lambasýnýn fitilini henüz ateþe vermemiþti. Teheccüd namazýný az önce kýldý. Dizleri sýzlamaya baþlayana dek seccadeden kalkmayýp duaya devam etti. Baþý öne eðilmiþ, elleri bir dosta uzanmýþ hayat suyu diler gibi bitiþmiþ ve yönelmiþ... Derin bir nefes alýp “Âmin…” diyerek verdi. Kalkýp lambayý söndürdü. Odanýn köþesinde duran minderlerden birini alýp oturdu. Sol dizini kýrýp kendine çekti, sað dizini dirseðine destek etti. Baþýný geri atýp duvara yasladý, yavaþ yavaþ göz kapaklarýný indirirken yüzüne sýmsýcak bir tebessüm yayýldý. Sükûneti ve tefekkürü zihin kalýbýnda harmanlamayý nasýl da aþkla arzulardý.
Sükûnet yüklü bir geceydi. Diðer gecelerden baþka bir gece… Kulaðýna gelen bin bir türlü seste, burnuna çalýnan binlerce rayihada – en sert kýþlarýn kar kalýplarýný delerek güneþe varmýþ kardelen kokusu en çok – daha önce kimseye verilmemiþ bir müjdeli havadis saklý gibiydi. Oysa her gece, uykusunu gece namazý için bölerdi. Namaz sonrasý duaya dururdu. Bir mindere oturup sessizliðin çaðrýsýna kulak vermeye çalýþýrdý. Þimdi ise gözlerini kapadýðýnda kendini uçsuz bucaksýz bir günebakan tarlasýnda görüyor. Güneþle buluþan baþlar, kâinata sarýnýn en parlak halini sunuyor. Elinde bir sepet ve içinde yaseminler... Duyulabilecek tüm sesleri, görülebilecek tüm renkleri bu hasýr sepette bir araya getirmiþ. Sanki öteden beri söylenegelen bir padiþah masalýnýn tam da içinde. Adýmlarýný, bedenini çevreleyen görünmez bir küre var. Evet, bir kürenin içinde diyar diyar dolaþýyor. Ýþte can alýcý nokta, bu geceyi diðerlerinden farklý kýlan giz... Þeffaf bir küre suretinde beliren, ana rahminde kendisini koruduðu gibi þimdi de koruyan bu eli uzun zamandýr hiç bu kadar yakin hissetmemiþliði...
Açtý gözlerini. Bakýþlarýný odanýn her yerine daðýttý, karanlýða alýþmaya çalýþtý. Aðýr aðýr doðruldu yerinden. El yordamýyla elbisesini düzeltti. Kemik rengi yün çoraplarýný giydi. Duvarda asýlý duran lambanýn fitilini tutuþturdu, etrafa yayýlan sarý ýþýða baktý önce, sonra da döþeðinin yanýndaki rahlenin önüne baðdaþ kurup oturdu. Tertemiz kâðýdýn yanýnda duran kamýþlardan birini eline aldý. Biraz evirip çevirdi, ýþýða doðrultup gözlerini kýsarak kamýþýn ucunu kontrol etti.
“Gel, bu ebedi yolculuða seninle beraber çýkalým. Haydi, gel, kapat yavaþça gözlerini, yüzüne bir tebessüm yayýlacak, uðurlu kademli olsun…
Aç kollarýný çöl denizine, gün ýþýldarken. Emanet ol.
Gel, el deðmemiþ sular bizim olsun. Her adýmda bir dost daha bulalým yanýmýza. Önümüze ne çýkacak bilmeyiz. Ne olur gel, bilmeyelim. Bilmek istemeyelim. Azat edelim kendimizi gel. Bileklerimizi paslý zincirler eritmesin. Sen olursan ben de olurum. Ben olursam sen de olursun. Ol’mak için, ey hâce, gel. Suretimiz damladýkça aynadaki akislerimize, karýþalým, gel. Ayna olsun bu yolculuk bize. “Seyahat Ya Rasulallah” diyelim, gel. Biz’den geçmez, geçti diyen ziyandadýr, ziyandýr. Zümrüt yeþili gözlerin ferini fani söndürmez. Sönmemek için, gel.”
Vakit ilerliyor. Fakat gün henüz aðarmadý. Bu uhrevi dokunuþlarý býçak gibi kesecek bir iþarete henüz rastlanmadý.
Vakit ilerliyor. Siyah pelerin olmuþ, tüm þehri örtmüþken gün, derviþ en derin hülyalarýn beþiðinde, þefkatle beslediði avuçlarýna is hokkasýný aldý. Kapaðýný hafif çevirip açtý, mürekkepten yayýlan tatlý serinliði teninde hissedince, kavuþma gecesini hatýrladý. Þeb-i aruz… Kamýþý hokkaya daldýrdý. Topraðýn, yaðmuru susuz kalmýþ bedevi edasýyla içmesi gibi mürekkebi içen ipeði birkaç kez ezdi. Daha sonra kamýþtaki tüm mürekkebi temizledi ve bu kez ilk harfleri kâðýda bahþetmek adýna, mürekkebe yöneldi.
“Kamýþýn ucunda birikti mürekkep. Buhurdan oldu. En güzel esvabýna büründü ve kokusunu merhale merhale daðýttý isteyene. Þarkýlardan fal tutup inanmasý güç laflarýn ustasý oldu, bilerek. Fazla bir sermayesi olmadýðýný, güzelliðin gelip geçiciliðini de hatýrýndan çýkarmadý.
Mürekkep önce saydam bir telaþý heceye döktü. Bir görünmez görüntü, geceleyin kar ýþýðýnda nasýl görülebiliyorsa öyle açýk olsun istedi hisleri. Sonra anahtar ekleyip hecesinin baþýna, notaya döktü her birini. Aþk uðruna belaya bulaþmamak, eþit mesafede durduðu beyaz ve siyah arasýnda kaybolmamak için tedbiri elden býrakmadý.
Kamýþýn ucundan süzüldü mürekkep. Emeline ulaþtý. Vuslat topraðýna dikti sancaðýný, üzerinde yüzlerce ok ile. Son nefesini sevgilinin sýcak kucaðýnda vermek hazýrlýðýnda, eridi gitti. Küll oldu. Çün oldu. Cüz oldu. Oysa ipek yataðýnda serin uykulara dalarken cayýr cayýr nasýl da kavrulmuþtu. ”
Ayn, þýn, kaf
Kâðýda düþen ilk harfler oldu. Harfler kâðýtla buluþunca manasýna kavuþtu. Bebek kokusundaki masumiyete büründü. Harfler kâðýda düþüp de gözlerini açtýkta bir doðumun alametiydi, devran tersine döndü. Ne ile besleniyorsa onunla doðdu harfler, kendini koruyan her eli sevdi ona methiyeler düzdü. Ve her manidar harf bir huzursuzluðun eseriydi. Nitekim her huzursuzluk, kâðýtlar dolusu harfe gebeydi.
“Aþk ile baþladý her biri. Aþk ile. Âlem aþk ile döner. Buz soðuksa aþkýndan soðuk. Çaðýldayan ýrmaklar aþk ile cûþ eyler. Uður böceðinin kýrmýzýsý aþk ile gösterir siyah benekleri. Tabiat aþk ile yeþil, aþk ile mavidir. Zümrüt rengini gözlerinde taþýdýðýn bu tabiat sana avuçlarýný aþk ile uzatýr.
Âlem aþk ile döner. Bulutlar aþk ile beyaz. Kamýþýnýn mürekkebi aþk ile simsiyah koþu atlarýnýn sýrtýna dökülür. Öyle aþk bir renktir. Mürekkebin tek sýðýnaðý, aþk kokulu bekleyiþinden vazgeçmeyen kâðýttýr. Her harf kâðýdý biraz mürekkep, mürekkebi biraz kâðýda dönüþtürür. Nitekim ikisi de buna razý, buna taliptir. Son adýmda da bir olmak arzusunda aþk alevini besler, diri tutarlar. Gel, bizim de diri tutacak bir sebebimiz olsun. Bak, Yûsuf’un oðullarý zaman mefhumuna hayret edilecek kadar kayýtsýz kaldý da sebepleri sonuca baðlamayý unuttu. Unuttu da her gün yeni bir kuyunun sakini oldu. Bir adým öte ile arada duvarlar yükseldi. Ve bir gece evvelimde düþüme misafir olmuþ beyaz martýnýn da kanatlarýndan okuduðum evham idi. Uçmak.. Hele ki beyaz olup uçmak özgürlüðün timsaliyken þaha kalkmýþ kýsrak edasýyla bir beyaz martý, neyin vehmini gölge bildi? Gel, görelim hazin rüyalarý en sarih halleriyle. Ayýrt etmek hasleti için duaya duralým. Ham kalmayalým, gel. Böylece ýrak eyleriz canýmýzý endiþeden. Huzurlu nefesler alýp verelim, gel. Bu þeriat yolumuzdur, attýðýmýz her yeni adým ayak izlerimizi yakar kül eder. Bir bakýþ da olsa dönmeden geri, yol bilelim gözümüzün alabildiðini. Çünkü bil, bil ki teslim olmak marifetini zaafa dönüþtürmeden surete büründürmek, aþk’a varmanýn ilk merhalesidir.
Ve sen, sen aþk’sýn ey hâce. Sen aþka varmak için atacaðý bir adýmý, ateþe daldýracak bir adýmýna eþ olansýn. Aþk ve ateþ birdir. Ateþ ile, aþk ile, âteþ-i aþk ile yanmak için, gel.
Gel, aþk ile. Baþlasýn gündüzün matemi. Bir hilal ve yýldýz eþliðinde geceye çalsýn göðün yüzü. Ersin nihayete matem, aþk ile. Baþladýðý gibi.”Zehra Betül BULUT