Denemeler
Pages: 1
Cemre By: sumeyye Date: 02 Eylül 2010, 13:03:35
CEMRE...

Bizim çocukluk yýllarýmýz, teknolojinin hemen hemen hiç bulunmadýðý, sokak oyunlarý ve akþamlarý evlerde ailece eðlendiðimiz, büyüklerimizin öðütlerine kulak verip dinlediðimiz zamanlardý. Komþularýmýz, küçüklerin hatalarýný görüp uyardýklarýnda ebeveynimizin, bu duyarlýlýklarýndan dolayý memnuniyetlerini ifade ederek komþu amcaya veya teyzeye teþekkür ettiði günlerdi o günler…

 

Haberler radyodan takip edilir, “Arkasý Yarýn” programý adeta iple çekilir ve bugünkü TV dizileri gibi aksatýlmadan dikkatler radyoya yönelirdi. Okul çaðýndaki biz çocuklar, okuldan öðrendiklerimizi “Okul Radyosu” programýyla pekiþtirir, hatta yeni bilgiler edinirdik. Radyonun ilk ve orta dereceli okullara yönelik olarak yayýnladýðý bu program, belki de bugünkü dershanelerin yerini tutuyordu; üstelik de bu bilgilere para ödemeden ulaþýyorduk. Hem de þehirlisi köylüsü tüm ülkemizin en ücra köþelerindekiler bile dinleyip bilgi kazanýrlardý. Cuma sabahlarý, sabahýn erken saatlerinde bir halk hikâyesi yayýnlanýr ve bunu da herkes dinlerdi. Bildiðim birçok halk hikâyesini bu programlardan öðrendim.

 

Gelir düzeyi daha iyi olanlarýn evine bir gazete de girerdi. Gazetelerde en çok, meþhur pehlivanlarýn güreþlerinin anlatýldýðý tefrikalar takip edilir, bulmacalar çözülür ve çocuklar tarafýndan da çizgi romanlar okunurdu.

 

Ev gezmelerine, üstelik de önceden haber vermeksizin gidilir ve bu misafirliklerde tatlý sohbetler yapýlýrdý. Bazen Ýstanbul’a giden biri varsa ondan, görüp iþittikleri dinlenir, kimi zaman askerlik anýlarý, kimi zaman da hikâyeler anlatýlýr ve biz çocuklar bunlarý can kulaðýyla dinler, büyüklerimizin çýkardýðý hisselerden payýmýza düþeni almaya çalýþýrdýk. Ama o yýllarda çocuklar, pek de dikkate alýnmaz, tabirim hoþ karþýlanýrsa ‘adam yerine de konulmazlardý.’ Büyüklerin anlattýklarý bazen küçükleri olumsuz olarak da etkilemez deðildi. Bazý hikâyelerde anlatýlanlar, çocuk hafýzamýzda yer eder, bu anlatýlanlarý kendi dünyamýza aktararak ya o hikâyenin kahramaný olurduk, ya da hikâyenin etkisiyle geceleri korkudan tir tir titrer, gördüðümüz rüyalarla terlerdik.

 

Þimdilerde televizyon, bu sohbetlerin yerini aldýðý için o eski ev gezmelerindeki sohbetler mumla aranýr hale geldi. Hatta çocukluðumuzda bizi korkutan hikâyelerde anlatýlanlarý çok gerilerde býrakan korkunç görüntüler yayýnlanmasýna raðmen çocuklarýn pek de etkilenmemesi veya bize öyle geliyor olmasý, þimdinin büyükleri olan bizleri fazla hayrete düþürmüyor. Çünkü görsel araçlar, özellikle de her dakika görüntü yayan televizyon ve internet, hayal dünyamýzý yýktý. Artýk izlediðimiz görüntülerde her an bir þeyleri gördüðümüz için anlatýlan hikâyelerdeki kahramanlar biz olamýyor ve hiçbir hayal oluþturamýyoruz. Çünkü hayallerimizin yerini, akýp giden görüntüler aldý. Zaten þimdinin çocuklarý, böyle bir sohbet kültürünü tanýyamadan büyüdükleri için nadiren de olsa evde yapýlan aile içi sohbetlere veya dost muhabbetlerine fevkalade ilgisiz kalýyorlar, hatta konuþmalardan sýkýlýyorlar.

 

Çocukluk hatýralarým arasýnda birçok unutulmazlar var. Bunlardan biri de “cemre” teriminin hatýrlattýklarýdýr. “Birinci cemre havaya!” Ýþte çocukluk yýllarýmýn unutamadýðým cümlelerinden biri buydu. Erzurum’un soðuk ve uzun kýþ gecelerinde “sayýlý günler” sýralanýrken en çok konuþulan sohbet konularýndan biri de cemrenin ne zaman düþeceði idi. Kimileri cemre terimini “cemile düþtü” þeklinde doðru olarak telaffuz edemez, ama bu da bir halk terimi olarak Türkçemize çeþni katardý. Nihayet o sabýrla beklenen gün gelir ve cemrenin yakýnda havaya düþeceði söylenirdi. O zamanlar takvimler evlerin vazgeçilmez aksesuarlarý arasýndaydý. Takvimlerin yapraklarý dikkatle takip edilir, birçok bilgi gibi, birinci cemrenin hangi gün düþeceði de oradan öðrenilirdi. Hatta o zamanlar, radyoda da birinci cemrenin havaya düþtüðü, haber saatlerinde bile haber olarak okunurdu. Bu haberin duyulmasý ve büyükler arasýnda konuþulmaya baþlanmasýndan itibaren biz çocuklar da aslýnda cemrenin ne olduðunu bilmememize raðmen günlerce gözlerimizi yukarýlara diker ve havada cemre arardýk. Acaba cemre bir kuþ muydu? Yoksa arý gibi sinek gibi bir þey miydi?

 

Sonra gün gelir “ikinci cemre suya” haberi önce takvim yapraðýndan okunur, sonra yine radyo haberlerinden dinlenir, evlerde ve misafirliklerde günlerce konuþulurdu. Bu kez cemreyi eriyen karlarýn ve buzlarýn arasýnda bulmaya çalýþýrdýk. Bazen düzleþmiþ bir taþ parçasýný cemre sanýrdýk, bazen cemre diye suyun içerisinde böcek gibi bir þeyler arardýk. Acaba cemre denen þey karlarý yiyen bir varlýk mýydý? Öyle ya cemre düþünce karlar yok olmuyor muydu? Demek ki cemre, kar yiyen bir varlýktý.

 

Nihayet gün gelir, “üçüncü cemre topraða” haberini alýrdýk radyodan ve takvimlerden... Herkesi bir sevinç kaplardý. Biz çocuklar da sevinirdik ama neye sevindiðimizi bilmeden. Belki de herkes seviniyor diye. Öyle ya; üçüncü ve son cemre topraða düþmüþ olurdu. Bu kez toprakta arardýk cemreyi. Artýk karlar da neredeyse tamamen çözülmüþ ve toprak yumuþamaya baþlamýþ olurdu.

 

Çocukluðumda ben hep o cemre sohbetlerinin yapýldýðý zamanlarda havada, suda ve karada cemre arardým, ama hiçbir zaman cemreyi bulamazdým. Bulamazdým ama yine de umutla her yýl arardým. Çünkü cemre benim hayal dünyamda, bana ait bir varlýktý. Galiba bütün çocuklar cemre arardý, hepsinin cemresi de kendi hayal dünyalarýnda ürettikleri kendilerine özgü bir varlýktý. Bana ait, bize ait cemrelerimiz vardý. Þimdi ise çocuklar, televizyondan cemrenin, meteorolojik bir kavram olduðunu daha küçücükken öðreniyorlar. Cemrenin ne olduðunu biliyorlar, ama kendilerine ait, hayallerinde canlandýrdýklarý bir cemreleri hiçbir zaman olmuyor. Belki de cemrenin ne olduðunu merak bile etmiyorlar. Çünkü merak, bilgiye götürür; oysa þimdinin çocuklarý, bilgiyi hazýr buluyorlar. Bilmek için çaba bile göstermiyorlar. Öyle ya; nasýl olsa bilgiyi de internetten hazýr olarak bulmuyorlar mý? Oysa hayal etmek de bir çabadýr, merak etmek de. Merak etmeden hayal edilemez. Hayal, merak ettiklerimizin bize ait olmasýný saðlar. Büyük þairimiz Yahya Kemal’in;

“Yürü! Hür maviliðin bittiði son hadde kadar!

 Ýnsan âlemde hayal ettiði müddetçe yaþar”

mýsralarýnda hayalin önemine þairane bir vurgu yapýlmakta ve hayalin insan yaþamýndaki itici gücüne iþaret edilmektedir. Hayalin bittiði yerde ruhun ve aklýn yaratýcýlýðý kaybolur. Merak ve hayaldir ki insanlýk tarihindeki keþif ve icatlarý ortaya çýkarmýþtýr. Belki keþiflerde tesadüflere de yer vardýr, ama keþfedilen basit bir olgudan yola çýkýp da bugün insanlýðýn hizmetinde bulunan birçok teknolojik buluþ, o ilk olgunun hayal edile edile geliþtirilmesi ve bir gün hayal dünyasýndan gerçek dünyaya çýkmasý sürecini baþlatmýþtýr. Hayaller olmasaydý, bugün çamaþýrlarýmýz otomatik makinelerde yýkanamaz, trenle, otomobille, uçakla gemiyle seyahat edilemez, bilgisayarlar hiç olmazdý.

 

Bu kadar önemli olsa da hayal, hayal edenlerin hep küçümsenip horlanmasýna da neden olmuþtur. Her mucit, hayallerinden dolayý, baþkalarýnýn alaylarýna karþý mücadele etmiþtir. Hayallerle sadece bilimsel icatlar ortaya çýkmamýþtýr. Hayal, kültür ve sanatýn ortaya çýkýþýnda da önemlidir. Hangi ressam, hayalindekileri tuvale aktarmadan resim yapmýþ, hangi þair, hayallerini mýsralarýna aktarmamýþ, hangi romancý kahramanlarýný ve olaylarýn mekânlarýný gözünde canlandýrmadan kelimelere aktarmýþ, hangi bestekâr notalarý oluþtururken hayalindeki sesi ezgilere katmamýþtýr.

 

Þimdilerde merak da yok, hayal de. Bilim ve tekniðin çýkýþ noktasý olan hayallerimiz ve meraklarýmýz, galiba teknolojiye yenik düþtü. Bilim ve teknolojiyi getiren hayalleri, teknoloji yok etti. Artýk þeker pancarýndan veya bakýr tellerden araba yapý oynayan çocuklar kalmadý. Hayallerin ürünü olan çocuk oyunlarý da sokaklardan ekranlara taþýndý. Ve cemreler de artýk eskisi gibi merak uyandýramaz, hayal ettiremez oldular. Cemre havaya, suya ve topraða yine düþecek; ama öyle anlaþýlýyor ki çocuklarýmýzýn hayalleri, çýkmamacasýna suya düþtü.



Ömer ÖZDEN

radyobeyan