Son Nefes By: Sevdacýk Date: 30 Aðustos 2010, 21:14:03
Son Nefes Neden Önemlidir?
Son nefes; buðusuz, berrak bir ayna gibidir. Ýnsan kendisini en doðru þekilde son nefesinde tanýr. O anda güzellikleri ve çirkinlikleriyle bütün bir ömrü, kalp gözünün önünde sergilenir. O an, gözlere ve kulaklara hiçbir itiraz ve gaflet perdesi de inemez. Bilâkis bütün perdeler kalkar ve her türlü îtiraf; aklý ve vicdaný derin bir piþmanlýk iklimine sokar. Bu sebeple insanoðlu için ölüm ânýndan daha ibretli bir manzara yoktur.
Hadîs-i þerîfte:
“Kiþi yaþadýðý hâl üzere ölür ve öldüðü hâl üzere haþrolunur.” buyrulur. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V, 663)
Yâni gönüller, yaþarken en çok ne ile meþgul olmuþ ise, ölürken de ekseriyetle onunla meþgul olur. Bu meþgûliyeti de âhiretteki durumuna dâir ipucu verir. Bunun müsbet-menfî sayýsýz misalleri vardýr.
Rebî bin Haysem -rahmetullâhi aleyh- bu husustaki bir müþâhedesini þöyle nakleder:
“Bir keresinde can çekiþen bir adamýn yanýnda bulunmuþtum. Ben; “Lâ ilâhe illallâh!” deyip telkin verdikçe o, sanki kelime-i tevhîdi duymuyor, para sayar gibi parmaklarýyla birtakým hesaplar yapýyordu.”
Ýþte bu hikmete binâendir ki eskiler; «Su testisi su yolunda kýrýlýr...» demiþlerdir.
Kur’ân-ý Kerîm, son nefesinde ebedî kurtuluþa erme mücâdelesi veren îman kahramanlarýný ve nâil olduklarý mükâfatlarý, birer ibret levhasý hâlinde sergilemektedir. Bunlardan biri de Ashâb-ý Karye’den Habîb-i Neccâr’dýr. O sâlih zât, îmâný ve irþâdý sebebiyle taþlanarak katledilmiþti. Fakat bu dünyaya âit perdelerin kapandýðý son nefesinde, gideceði âleme âit perdeler açýlýp nâil olacaðý lutuflar kendisine gösterilince o, kavminin gafletine acýyarak:
“...Keþke kavmim bunu bilseydi!..” (Yâsîn, 26) dedi. Zîrâ kendisine, fânî âlemdeki taþlanmasýnýn karþýlýðýnda sonsuz bir saâdet bahþedilmiþti.
Son nefes aynasýnda huzur veren manzaralar seyredebilmemiz için Rabbimizin râzý olduðu bir hayat yaþamamýz þarttýr.
Hadîs-i þerîfte buyrulur:
“Bir kimse son nefeste (hâlis bir kalb ile) kelime-i tevhîd getirirse, cennete girer...” (Hâkim, Müstedrek, I, 503)
Yâni ömrümüz boyunca kelime-i tevhîdin muhtevâsý içinde yaþayabilirsek, son demde onunla Hakk’a yolculuk edebiliriz. Çünkü dünya hayatýnda yaþadýklarýmýz, son nefesimizin; son nefesimiz de âhiretteki hâlimizin tercümâný gibidir.
Fakat bu hususta bâzý istisnâ tecellîler de yok deðildir. Yâni bir kul, son nefesini îmân ile verebilmek için her ne kadar sâlih amellerle dolu bir hayat sürmeliyse de buna güvenerek Allâh’ýn rahmetine nâil olacaðýna kesin gözüyle bakmamalýdýr. Bunun zýddýna bir kul da düþtüðü günahlara ve süflî hayata bakarak Allâh’ýn rahmetinden ümîdini de kesmemelidir. Zîrâ son nefesin ne þekilde olacaðý, ilâhî bir sýrdýr.
Allah dostu Süfyân-ý Sevrî Hazretleri’nin genç yaþta beli bükülmüþtü. Sebebini soranlara þöyle derdi:
“–Kendisinden ilim tahsil ettiðim bir hocam vardý. Vefâtý esnâsýnda ona telkinde bulunduðum hâlde bir türlü kelîme-i tevhîdi söyleyemedi. Ýþte bu hâli görmek, benim belimi büktü.”
Son nefes husûsunda peygamberler hâricinde hiç kimse teminat altýnda deðildir. Hâttâ Yûsuf -aleyhisselâm-’ýn Cenâb-ý Hakk’a:
تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
“…(Ey Allâh’ým!) Benim canýmý müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle!” (Yûsuf, 101) diye ilticâ etmesi, bizler için son derece ibretlidir.
Bu sebeple mü’min, havf ve recâ (korku ve ümid) duygularý arasýnda son nefes imtihanýna hazýrlanmaya gayret etmelidir.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“(Ey Ýnsanlar!) Sakýn dünya hayatý sizi aldatmasýn ve þeytan, Allâh’ýn affýna güvendirerek sizi kandýrmasýn.” (Lokmân, 33)
Dolayýsýyla âkýbetimiz hakkýnda fazla ümîde kapýlýp gevþememeli, buna mukâbil fazla korkuya kapýlýp ümitsiz de olmamalýyýz. Hayatýmýzý büyük bir dikkatle yaþamalýyýz. Cenâb-ý Hakk’ýn rýzâsýnýn da gadabýnýn da bazen çok büyük, bazen orta, bazen çok küçük görünen þeylerde gizli olabileceðini hatýrýmýzdan çýkarmamalýyýz.
Nitekim Peygamber Efendimiz’in bildirdiði üzere, susuzluktan soluyan bir köpeðe su veren günahkâr biri, sýrf bu merhamet tezâhürü sebebiyle affedilerek cennetlik olmuþtur. Buna mukâbil, kedisine merhametsiz davranarak, onun açlýðýna aldýrýþ etmeyen ibâdet ehli biri de cehenneme dûçâr olmuþtur.
Her insan baþýna gelen büyük-küçük pek çok lutuf ve kahýr tecellîleriyle imtihan edilmektedir. Þâyet biz, dünyanýn imtihan diyarý olduðunu unutursak, her musîbet ve hattâ her nîmet, bizim için baþlý baþýna bir âfet kesilir. Aksine biz, dünyanýn fânîliðini, ölümün hakikat olduðunu ve âhiretin ebedîliðini her an hatýrlarsak, nîmetler de, felâketler de bizi Cenâb-ý Hakk’a yaklaþtýran birer lutuf vesîlesi hâline gelir.
Hak Teâlâ birçok âyet-i kerîmede, dünya hayâtýný imtihan gâyesiyle yarattýðýný ha-týrlatmaktadýr. Gaflete dalarak asýl gâyemizi unutma ihtimâlimize karþý birer ilâhî îkaz du-rumundaki bu âyet-i kerîmelerde þöyle buyrulmaktadýr:
“Her canlý ölümü tadar. Bir imtihan olarak sizi hayýrla da þerle de deniyoruz. Ve siz ancak Biz’e döndürüleceksiniz.” (el-Enbiyâ, 35)
“O ki, hanginizin daha güzel davranacaðýný denemek için ölümü ve hayatý yaratmýþtýr...” (el-Mülk, 2)
“Ey îmân edenler! Allah’tan, O’na yaraþýr bir takvâ ile korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âl-i Ýmrân, 102)
Hayatýn gâyesi, güzel bir kul olarak yaþamak ve güzel bir kul olarak can vere-bilmektir. Zîrâ hedef, Cenâb-ý Hakk’ýn beþeriyete armaðan ettiði, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in zarif ve duygulu hayatýndan hisse alýp; rakik, ince ve has-sas bir kul olabilmektir.
Cüneyd-i Baðdâdî Hazretleri’nin þu nasihati ne büyük bir îkazdýr:
“Dünyanýn bir saati, kýyâmetin bin senesinden daha kýymetlidir. Zîrâ orada kur-tuluþa kavuþturacak bir amel yapýlamaz.”
Her insan; dünya hayatýnda mânevî gidiþâtýna ve nereye hazýrlandýðýna dikkat et-mek mecbûriyetindedir. Bunun muhâsebesini de son nefesine býrakmayýp ömrü boyunca bu hassâsiyetle yaþamalýdýr. Zîrâ kâr ve zarar, kazanç ve kayýp keyfiyetleri dünya hayâtý-na âittir. Ecel gelip çattýktan sonra artýk ne bir kazanç, ne de bir kayýp söz konusudur.
Hâl böyleyken hayatýn sürprizleri ve iniþ-çýkýþlarý içinde gaflete sürüklenip ölü-mün derin ve sessiz feryatlarýna kulak vermemek ve bir gün kendimizin de o kapýdan ge-çeceðimizi hesâba katmadan yaþamak, ne hazindir.
Allah dostu ârif kullar ise, tefekkür-i mevt ile hayatýný âdeta ölümün koynunda ya-þarcasýna bir ömür sürerek موُتوُا قَبْلَ اَنْ تَمُوتُوا : “ölmeden evvel ölünüz” sýrrýna ermiþlerdir. Yâni nefsânî arzularýný asgarîye indirip rûhânî istîdatlarýný inkiþâf ettirerek Hakk’ýn dost-luðuna nâil olmuþlardýr. Böyle sâlih kullarýn, kýyâmette korku ve hüzünden selâmette ola-caklarý, ilâhî bir vaaddir. Ardýnda ebedî âlemin gizlendiði esrarlý bir perde olan ölüm, Allâh’ýn lutfu ile son nefes hazýrlýðýna muvaffak olabilen böyle kullar için büyük bir saâ-dettir. Asýl mârifet de, Allâh’ýn lutfettiði bu can emânetini, son nefeste ayný sâfiyetiyle iâ-de edebilmektir. Þâir Necip Fâzýl’ýn dediði gibi:
O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner;
Azrâil’e “hoþ geldin” diyebilmekte hüner!..
Ýþte bütün mesele, can emânetini ömrün son deminde neþ’e ve huzurla Allâh’a takdîm edebilmek, yâni herkesin korkulu rüyâsý olan o demde sevinç duyarak: «Rabbim, Sana geliyorum!..» diyebilmektir. Bu bahtiyarlýða erebilmek için de benlik ve ihtiraslardan kurtularak ilâhî emirler doðrultusunda bir hayat yaþamak þarttýr.
Gerçek bir mü’min, ölümle barýþýk insandýr. Zîrâ ona hazýrlýklý olarak yaþadýðýn-dan, gönlü huzurludur. Son nefesin en güzel ânýmýz olabilmesi, Hakk’a muhabbetle dolu bir gönle sahip olabilmemize baðlýdýr. Aksi takdirde “dünya muhabbeti ve ölümden nef-ret” ile son bulan bir hayat, hüsran ile neticelenir.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“(Ýnsanlar) kýyâmeti gördükleri gün dünyada ancak bir akþam yahut bir kuþluk vakti kadar kalmýþ olduklarýný sanýrlar...” (en-Nâziât, 46)
Dolayýsýyla bütün yapacaðýmýz, bu kadar kýsa olan ömrümüzü Hakk’a kulluk, ibâdet ve tâatle deðerlendirmekten ibârettir.
Cenâb-ý Hak, son nefesimizi, ebedî âlemdeki ilâhî lutuflarý seyredeceðimiz bir vuslat penceresi kýlsýn...
Âmîn!..
radyobeyan