Aleksitimi ve tasavvuf By: sumeyye Date: 29 Aðustos 2010, 13:51:41
Aleksitimi ve Tasavvuf
Tasavvuf hiç þüphesiz, normal ya da normalitesi yüksek insana hitap eder. Daha doðrusu, okuduðunu doðru anlayan, söyleneni fark eden, iyiyi kötüden ayýrt etme kabiliyetine sahip, aklý baþýnda insana söyleyecek çok þeyi vardýr tasavvufun. Þöyle denebilir; tasavvuf, normal insanýn, kendi nefis hastalýklarýný kabul edip, bunlarýn tedavisine soyunmaya niyet etmesiyle baþlayan, tabir yerindeyse, bitmez tükenmez bir çabanýn hayata taþýnmasýdýr. Bu tespit de hiç þüphesiz doðrudur; iþin aslýdýr, özüdür, özetidir. Normallik görüntüsüne raðmen, hatalý ama hatalarýný gören ya da görmeye aday bir insan. Yani her ikisi de nihai hedef deðil, baþlangýç özneleridir, yani genel özellikleri itibariyle insan…
Bu iki tespitin ortak noktasý, nefsini tanýmak, kendini tanýmak ve bu vesileyle Allah'ý (cc) tanýmak isteyen insanýn, tasavvuf deryasýndan nasibi ve kabýnca istifade etmesi demektir ki; insanýn kirli, pis, habis taraflarýnýn üzerini örtmek, görmemezlikten gelmek gibi sahte, yanýltýcý bir eðilimin yerine; gördüðü pisliði temizlemeyi tercih eden bir yapýlanmayý ve böyle net bir ruh halinin korunmasýný ve geliþtirilmesini öngörür tasavvuf… Ýnsanýn ne tür bir canlý olduðunun doðru bir þekilde tanýmlanmasý ve bu doðru tespit üzerinden insanýn geliþtirilmesi, hatalarýndan arýndýrýlmasý, kötü ahlâklarýn yerine güzel ahlâklarýn yerleþmesi tasavvufta temel süreçtir. Bu süreçler, temel doðrular üzerinden isimlendirilir ve kavramsallaþtýrýlýr. Bu arada insaný etkileyen en önemli belirleyici, insanýn duygu dünyasýnýn alabildiðine geliþtirilmesi ve insanýn doðru ölçülerle doðru bir biçimde duygularýnýn, hakikat adýna alabildiðine derinleþmesidir. Zamanla insan kalbi, ilahî hakikatlere ayna olur ve hiç bilmediði, tanýmadýðý duygularla, düþüncelerle, bilgilerle tanýþýr. Bu süreç, geliþmiþ insaný tanýmlar, ortaya koyar. Tasavvufun belirleyici deðiþtirici ve dönüþtürücüsü, inikas dediðimiz müsbet etkileþimdir.
Gül bahçesine girenin üzerine güzel gül kokularýnýn sinmesi buna örnek gösterilir. Marangoz dükkânýna girenin üzerine ateþ ve benzeri þeylerin sýçrayacaðý gerçeði de tersinden bir okumayla bu nevidendir. Yani iyiyse iyi, kötüyse kötü etkiler býrakýr bu beraberlik. O nedenle, tasavvufta ölçü denen ve davranýþlara yansýyan düzenlemeler çok önemlidir. Bu vesileyle müsbet etkileþim öznesi olan eðitmen ve öðretmene, yani mürþid-i kâmile benzemeye, ondan yararlanmaya kapý açýlýr; yararlýlýk, yeterlilik ve istifade kapýsýnda yavaþ yavaþ, iyi bir öðrenci, ruhî gýdalar ve manevîyat adýna temiz, tertemiz bir havayla tanýþýr, tanýþtýrýlýr. Tasavvufî yapýlanma içindeki insanýn en önemli sermayesi, duygularýdýr. Duygu adýna sevgi, merhamet, tevazu, cömertlik, aidiyet, iffet, ruhun hürriyeti ve huzurda bulunmak gibi ahlâkýn en temel ölçüleri, köklü bir biçimde insanýn ruh dünyasýna taþýnýr. Tüm bunlarda gözyaþý gerçek bir meyvedir. Tüm bu duygularýn semeresi olarak gözlerden buharlaþýr adeta gözyaþý. Aslýnda akan, gözyaþý deðil, yürek yangýsýdýr. Kalpte olan deðiþikliklerin manevî yansýmasý olarak gözyaþýyla ödüllendirilir insan. Kalp ise, temelde bütün anlamlý deðiþikliklerin nadide ve nezih bir mekaný olarak kabul edilir; sonuç olarak düþünce, duygu ve fiillerin geliþtirilerek sýðdýðý bir kap ve ilahî güzelliklerin yansýdýðý bir ayna haline gelir.
Asýl konumuza gelmek gerekirse, insan, bu mükemmel, muhteþem ve zorlu yürüyüþünde, hiç durmaksýzýn duygularýyla boðuþur, bu vesileyle sevgiyi, tevazuyu, merhameti, içtenlik ve samimiyeti, idraki, empatiyi, akl-ý selim olmayý öðrenir; bilir, bulur, gerçek kendisiyle buluþturulur ve sonunda olmasý gerektiði gibi olur. Bu son, belki bir son deðil, belki de ortalarda bir yerdir, fakat her insan için bunu tesbit etmek ve rasyonalize etmek, rakamlaþtýrmak ya da bir sýnýr belirlemek mümkün deðildir. Çünkü, baþý da, ortasý da, sonu da ilahî bir lütuftur, ilimdir, irfandýr, hikmettir…
Ýnsanýn bu esrarengiz ve ilginç yolculuðunda genelde duygunun, özelde duygularýn en büyük sermaye olduðunu, bitmez tükenmez bir hazine olduðunu söylemiþtik. Ýnsanlýk tarihi ise günümüzde ilmi disiplinlerle tanýmlanan ve yeni yeni dillendirilen, insana ait huzursuzluk ve sýkýntýlarýn ayyuka çýktýðý, insan kadar eski hastalýk türleriyle dolu. Hiç þüphesiz, bütün güncelliðiyle aleksitimi de bunlardan biri. Aleksitimi, kýsaca duygu körlüðü ya da duygu saðýrlýðý… 1970'li yýllarýn baþýnda psikanalist Bsifneos tarafýndan geliþtirilen aleksitimi kavramýnýn Türkçe karþýlýðý “duygu körlüðü” ya da “duygu saðýrlýðý”. Aleksitimi, kiþilerin kendi ve diðer insanlarýn hislerini algýlama yetisinden yoksun olmasýna deniyor.
Aleksitimi konusunda Türkiye'de çalýþmalar yapan az sayýdaki uzmandan birisi olan Doç. Dr. Kemal Sayar, aleksitiminin üç boyutu olduðunu söylüyor. Birincisi, duygularýný tanýma ve ayýrt etme konusunda zorluk yaþamak; ikincisi duygularýn ifade edilmesinde zorlanmak, üçüncü boyutu da düþlem yaþamýnda kýsýrlýk ve somut düþünmek. Aleksitimiyi üç boyuta ayýran Sayar'a göre duygularýnýn ne olduðunu anlamadýðý gibi ayýrt etmede de zorluk yaþayan bireylerin yaný sýra, duygularýný karþý tarafa ifade etmede kelimelere dökmede zorluk yaþayanlar ve hayal dünyasý kýsýr olan bireylerin aleksitimik olma olasýlýðý çok yüksek. Aleksitimikler ne tür bir duygulaným içinde olduklarýný fark edemedikleri için hislerini bedensel duyumlarýndan da ayýrt edemiyorlar. Sayar, buna öfke nedeniyle içinde kabarma hisseden aleksitimiklerin bu durumunun öfkesinden olacaðýný anlamadýðý için midesinde bir sorunu olduðunu düþünerek doktora gitmesini örnek gösteriyor. Aleksitiminin neden olduðu saðlýk sorunlarýný; strese baðlý rahatsýzlýklar baþta olmak üzere; baþ dönmesi, ülser, yüksek tansiyon, spazmik baðýrsak sendromu, karýn aðrýsý ve kaynaðý bilinmeyen aðrýlar olarak sýralayabiliriz. Uzmanlar tarafýndan çok kesin olarak söylenmese de aleksitiminin insan ömrünü kýsaltýcý etkiye sahip olabileceði konuþuluyor.
Peki aleksitiminin ortaya çýkýþ sebepleri nelerdir? Aleksitiminin tedavisi var mýdýr? Birisi aleksitimik olduðunu nasýl anlar? Bireylerin duygularýný ifade edebildiði ölçüde onlarýn kendisine verdiði yükten, kasvetten, gerilimden kurtulduðunu söyleyen Sayar, psikiyatristler olarak herkese her fýrsatta duygularýný paylaþmalarýný önerdiklerini belirtiyor. Sayar, insanlarýn duygularýný ifade etmediði zaman o duygunun bir kar topunun daðdan yuvarlanmasý gibi giderek büyüyeceðini ve bir çýða dönüþebileceðini söylüyor. Bu durum sevinç için de öfke için de geçerli. Paylaþýlmayan, içe atýlan duygularýn insanlara fiziksel ve ruhsal hastalýklar olarak aksedeceðinin altýný çizen Sayar, duygularýn uygun üslûplarla ifade edilmesi gerektiðini söylüyor. Duygularýn ifade imkâný bulmadýðý durumlar duygulara karþý bireyin saðýrlaþmasýna neden oluyor. Bu da duygularý tanýmayý, ayýrt etmeyi engelliyor. Yani birey aleksitimik oluyor. Sayar, aleksitiminin baþlý baþýna bir hastalýk olmadýðýný vurgulayarak, ruhsal ve fizyolojik birçok rahatsýzlýðýn tetikleyicisi olduðunu belirtiyor.
Bu sorunun çözümünün psikoterapiyle olabileceðini söyleyen Sayar, ehil birisi ile bireyin sorunlarýný tartýþarak konuþmasýnýn tedavi edici olduðunu belirtiyor. Bireye içgörü kazandýracak bir psikoterapiyle duygu saðýrlýðýndan kurtulabileceðini söylüyor. Sayar, toplumumuz için þu tespiti yapýyor: "Erkeklerinin aðlamasý ayýplanan, kadýnlarýnýn ise sünger gibi her derdi emen, bütün sýkýntýlarý sinesine çeken ama bunu asla dýþarý aksettirmeyen, ailenin temel direði olduðu bir doðu toplumuyuz. Paratoner gibi sýkýntýlarý çeken ama hislerini dýþarýya asla yansýtmayan bay ve bayanlarýn buna karþýlýk nedensiz saðlýk sorunlarý ortaya çýkýyor. Sýk sýk depresyona giriyor, panikatak oluyor.
Ülkemiz de ani kalp krizi oraný oldukça yüksektir." Aleksitimi oraný psikiyatrik hastalýklarda % 31. Sayar, buna ek olarak sokaktaki her 10 kiþiden birinin aleksitimik olduðunun altýný çiziyor. Ýlginç olan nokta ise aleksitimide eðitim seviyesinin önemli bir etken olmasý. Bireyin kelime haznesi ne kadar düþük ise aleksitimik olma ihtimali o kadar yüksek oluyor. Çünkü duygularýn ifade edilmemesi ve duygularýn ayýrt edilememesi olarak tanýmlanan aleksitimi, duygularýný anlatacak ne kadar çok kelime bilinirse o kadar duygular ifade imkâný bulur. Dolayýsýyla aleksitimide eðitimsizlik daha baskýn bir etken. Sayar, ailelerin çocuklarýnýn aleksitimik olmamasý için duygularýný ifade edebilecekleri imkân ve ortamlarý saðlamasý gerektiðini söylüyor. Sayar, "eðer anne çocuðun duygusal ihtiyacýna karþýlýk ver(e)meyen bir anne ise örneðin altýný ýslattýðýnda, karný acýktýðýnda ya da okþanmak istendiðinde hemen karþýlýk vermiyorsa çocuk bir süre sonra anneye karþý güvenli bir baðlanma duymuyor ve anneye karþý duyarsýzlaþýyor.
Çocukluk döneminde sevilme ihtiyacý yeterli ve iyi karþýlaþmamýþsa çocuklarýn aleksitimik olma ihtimali fazla. Çocuklukta travma yaþayan ya da yeterli ilgi ve sevgi gösterilmeyen çocuklar bu duygusal örselenmelerle baþ edebilmek için duygu dünyasýnýn kepenklerini indiriyor. Duygusal açýdan dünyaya kapalý bir birey oluyor. Doç. Dr. Kemal Sayar, modern çaðýn toplumlarý olarak yalnýzlaþtýðýmýzý ve paylaþýmlarýmýzýn her geçen gün azaldýðýný söylüyor. Gündüz iþte kýsýr iletiþim ortamýnda geçen hayat gece ise televizyon karþýsýnda yine duygularýn ifade edilme imkâný bulamadýðý bir ortamda geçiyor. Ýnsanlar kalabalýklar içinde tek baþlarýna yaþýyorlar ve baþkalarýyla hiçbir paylaþýmlarý olmuyor. Sayar, duygularýný tek baþýna paylaþmadan yaþayan bireylerin giderek kendi duygularýna karþý saðýrlaþtýðýný belirtiyor. Bu durumda insanlar öfkesiyle sevincini ayýrt edemez duruma geliyor. Bu da her türlü psikolojik ve psikosomatik sorunlara zemin hazýrlýyor. Hiper tansiyon, kalp krizi, baðýrsak ve astým hastalýklarý, nedensiz baþ, sýrt, karýn aðrýlarý, baþ dönmesi...
Henüz 30 yýllýk bir kavram olan aleksitimi (duygu körlüðü) uzmanlarýn tahminine göre dünyada yaygýnlýðý son derece yüksek olan bir sorun. Yani dünyada her 10 kiþiden birisi aleksitimik. ' (1)
Doç.Dr. Kemal Sayar gibi gayet akademik ve yetkin bir aðýzdan, kültürün, insanýn kendini ifade edebilmesinde aleksitimiklerin tedavisinde anlamlý bir yeri olduðunu ve insanýn mevcut duygularýný ifade edebilmesine yaradýðýný öðreniyoruz. Anne-çocuk iliþkisindeki duygusal kopma ve yetersizlikler, oluþan güven sorunlarý sonucunda geliþen duyarsýz -laþma, sevgi eksiklikleri çocuklarýn aleksitimik olma ihtimalini artýrýyor. Duygusal açýdan dünyaya kapalý bir birey oluyor. Bu da iþin temeli. Bireyin zaman içinde yaþadýðý sýkýntý, travma ve depresyonlar da cabasý. Yani tamý tamýna günümüz insanýný tanýmlanýyor.
Tüm bu yetiþme bozukluðu içinde, insaný o aciz haliyle bulunduðu yerden ayaða kaldýracak müþfik bir el gerekiyor. O el ki, insanýn insanla, insanýn kâinatla, insanýn yaratýcýsý olan Allah'la (cc) baðýný kurmalý. Kurmalý ki, insanýn hayatla olan, hayatýn anlamýyla olan, hayatýn yaratýcýsýyla olan baðlarýný artýrsýn, insaný 'insan' kýlsýn, aslýna döndürsün. Aksi halde insan, korkunun, öfkenin, elemin ve hazzýn nerede ve nasýl kullanýlacaðýný, aralarýndaki denge unsurunu asla çözemeden kendisiyle ilgili tüm gerçeklere gözü kapalý bir tiyatrocu edasýyla hayatýn perdesini de kapatacak ama iþ iþten geçmiþ olacak…Ne yazýk ki böyle… tam da burada tasavvuf, özellikle aleksitimiklerin yardýmýna ulaþýyor. Çünkü, mesela fert, cömertlik gerektiren bir durumda, hem duygu ve fiil olarak bunu yaþýyor ve baþlangýç itibariyle de kendisine böyle durumlarýn görev tanýmý yapýlmýþ ve özellikle cömert olmasý söyleniyor. Yani duygunun sonucunda geliþecek fiili durum, en baþýndan kendisine adeta kýrmýzý çizgilerle bildiriliyor ve karþýlýðýnda, Allah (cc) rýzasý gibi yüksek bir motivasyon ve reel bir süblimasyon (yüceltme) yapýlýyor. Yani karþýlýðý Allah (cc) rýzasý olan birþeyi, ya da fiili yapmasý öneriliyor. Aksi halde düþtüðü pozisyonun cimrilik yani Allah'ýn (cc) sevmediði bir fiil oluþu ise, ferdin cimrilikten kaçmasýný saðlayan bir doðru duygulaným alaný oluþturuyor.
Ne kadar dengeleyici ve insana has bir vasat deðil mi? Eðer, düþtüðü durumun adý cimrilik ise de bunun cimrilik olduðunu, kendini kandýrmasý mümkün olmayan bir psikoloji ile ferdin bunu farketmesi de saðlanarak, doðrultucu bir farkýndalýk eðitimi ile insan kendi içinde adeta duygu bombardýmaný tutuluyor. Bu savaþýn adýný koymak gerekirse, herhalde buna aleksitimiyle dört dörtlük mücadele dense yeridir diye düþünüyorum. Hele bunun her ahlâk ya da ahlâksýzlýk durumunda merhamet ya da merhametsizlik, tevazu ya da saygý, edep açýsýndan, sevgi ya da sevgisizlik açýsýndan deðerlendirildiðini düþünürsek, duygu fakiri bir insanýn önünde tam bir pratikler dünyasý açýlmýþ demektir.
Psikiyatristler "Aleksitimi" kavramýný keþfedeli 30 yýl oluyor. Günümüzde iletiþim ise zirvelere týrmanmýþ durumda. Hayatýn aktif öznesi insanýn ve insanlýðýn en büyük sorunuysa iletiþim kuramamak. savaþlarýn dinmeyiþinde ve barýþlarýn bir türlü dikiþ tutturamamasýnda duygusal küntlük içindeki bu insan türünün ve kurgulanan prototipin payý oldukça fazla...
700 yýl öncesinden Mevlânâ Hazretleri, 'Dünya hayatý oyun ve eðlenceden ibarettir.' ayetini yorumlarken; oyun ve eðlencenin çocuklar için olduðunu, manen geliþmemiþ insanýn çocuk olduðunu, hayatýn anlamýný kavrayamadýðýný, oyun ve eðlence mantýðýnda dünyaya sarýldýðýný anlatýyor. Büyüyen ve olgunlaþanlarýn ise, ancak insan-ý kamiller olduðunu, sadece onlarýn dünyayý oyun ve eðlenceden ibaret görmekten kurtulduklarýný, hayatý kendi ciddiyet ve aðýrlýðý içinde doðru algýladýklarýný anlatýyor. O nedenle Mevlânâ Hz., dünyadaki barýþlarýn da savaþlarýn da çocukça olduðunu, hayatýn anlamýndan kopuk olduðunu anlatýyor. Ontolojik olarak hayatýn anlamýndan kopuk ve þizofrenik, duygusal dünyasýnda ise aleksitimik olan insanýn, hayatý tasavvufla tanýmaya olan ihtiyacý o kadar fazla ki… Tasavvufçular ise 1000 yýldýr konu üzerinde çalýþýyorlar. Þimdi asýl iþ, insanlýðýn hizmetine tasavvufu en anlamlý þekilde sunmakta…
(1) Zaman Gazetesi - GÜLÝZAR BAKÝ