Dengede var olmak By: sumeyye Date: 28 Aðustos 2010, 14:10:59
Dengede Var Olmak
Ýnsan özel yaratýlmýþ, yaratýlýþýnda hikmetler olan özel nitelik ve yetenekli varlýktýr. Ayný zamanda insan küçük kâinat olabilecek kadar komplekstir. Ýnsanýn gerçek anlamda varlýðýndan söz edebilmek için, manen ve madden ne derece varlýðýný ortaya koyduðuna bakmak gerek. Allah’u Teâlâ kâinatta var olan her þeyi bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmýþtýr. Bu düzeni kuran ve yöneten mutlak güç olan Allah’u Teâlâ kozmik bilime de ýþýk tutmuþtur. Kozmik bilincin felsefi bilinçten farklý olarak asýl üzerinde durduðu, evrende var olan bu müthiþ dengenin ve bu dengeyi yönetenin varlýðýný hatýrlamak ve yaratýcýlýk boyutunu tefekküre dönüþtürmektir.
Felsefik düþünce ve inanýþlarda epistemoloji dediðimiz bilginin kaynaðý akýl, deney, insan ve felsefik yorumlara dayandýrýlarak, vahiy akýl düþünce merkezini yok sayar. Oysa manevi hayatta, kiþinin dengeyi istemesi fikri bir deðerdir. Akýl ve içsel deðerler de bu dengeyi arar. Aklýn yönlendirilme merkezine göre ya tatmin olur, ya da yeni tatminlere yelken açar. Ýþte bu noktada ayrýlýklar görülür. Çünkü akýl neyi baz alacak sorusu sorulur. Akýl vahyi baz alýrsa; gönül ve akýl fýtrata uygun hareket eder ve bu refleksle kiþi ruhsal dinginliðe ve hakikati bulmaya doðru ilerler. Akýl felsefik görüþlerdeki gibi maddeyi yani deneyi ya da ne idiði belirsiz üç beþ filozof kimlikli þahýslarýn yorumunu baz alýrsa gönülde sapmalar olur. Denge merkezinden uzaklaþtýkça kiþi hakikati bulamaz. Ýnsanlardaki sapmalarýn nedeni genelde epistemolojiktir. Yani bilginin kaynaðý meselesi ile ilgili. Þeriat ve onun getirdiði hakikatler, vahyi bilgiye dayandýrýrken, filozoflar için öncelik bu deðildir, akýl ile gerçeðe ulaþmak isterler. Oysa beyninin çok küçük bir kýsmýný kullanan insanoðlunun sadece akýlla gerçeði anlamaya çalýþmasý komik bir duruþtur.
Ýnsaný bu boþ malayani þeylerden kurtarýp yaratýlýþ amacýna uygun yaþamasýný saðlamak, maddi gözle görülmeyen bu fikriyatý mana gözüyle görmesini saðlamalýdýr. Vahiyle ters iliþki, dinsizlik, reenkarnasyon gibi çýkmazlara insanlarý sürükleyen menfi güçler, kainat kitabýndaki bu müthiþ dengeyi karalamaya çalýþmaktadýr. Kur’an, kâinat ve insan; hepsi dengededir. Dengeyi bulmak hakikattir. Ýnsan özel yaratýlmýþ, yaratýlýþýnda hikmetler olan özel nitelik ve yetenekli varlýktýr. Ayný zamanda insan küçük kâinat olabilecek kadar komplekstir.
Ýnsanýn gerçek anlamda varlýðýndan söz edebilmek için, manen ve madden ne derece varlýðýný ortaya koyduðuna bakmak gerek. Allah’u Teâlâ kâinatta var olan her þeyi bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmýþtýr. Bu düzeni kuran ve yöneten mutlak güç olan Allah’u Teâlâ kozmik bilime de ýþýk tutmuþtur. Kozmik bilincin felsefi bilinçten farklý olarak asýl üzerinde durduðu, evrende var olan bu müthiþ dengenin ve bu dengeyi yönetenin varlýðýný hatýrlamak ve yaratýcýlýk boyutunu tefekküre dönüþtürmektir. Felsefik düþünce ve inanýþlarda epistemoloji dediðimiz bilginin kaynaðý akýl, deney, insan ve felsefik yorumlara dayandýrýlarak, vahiy akýl düþünce merkezini yok sayar. Oysa manevi hayatta, kiþinin dengeyi istemesi fikri bir deðerdir. Akýl ve içsel deðerler de bu dengeyi arar. Aklýn yönlendirilme merkezine göre ya tatmin olur, ya da yeni tatminlere yelken açar. Ýþte bu noktada ayrýlýklar görülür. Çünkü akýl neyi baz alacak sorusu sorulur. Akýl vahyi baz alýrsa; gönül ve akýl fýtrata uygun hareket eder ve bu refleksle kiþi ruhsal dinginliðe ve hakikati bulmaya doðru ilerler. Akýl felsefik görüþlerdeki gibi maddeyi yani deneyi ya da ne idiði belirsiz üç beþ filozof kimlikli þahýslarýn yorumunu baz alýrsa gönülde sapmalar olur. Denge merkezinden uzaklaþtýkça kiþi hakikati bulamaz. Ýnsanlardaki sapmalarýn nedeni genelde epistemolojiktir. Yani bilginin kaynaðý meselesi ile ilgili. Þeriat ve onun getirdiði hakikatler, vahyi bilgiye dayandýrýrken, filozoflar için öncelik bu deðildir, akýl ile gerçeðe ulaþmak isterler. Oysa beyninin çok küçük bir kýsmýný kullanan insanoðlunun sadece akýlla gerçeði anlamaya çalýþmasý komik bir duruþtur.
Ýnsaný bu boþ malayani þeylerden kurtarýp yaratýlýþ amacýna uygun yaþamasýný saðlamak, maddi gözle görülmeyen bu fikriyatý mana gözüyle görmesini saðlamalýdýr.
Vahiyle ters iliþki, dinsizlik, reenkarnasyon gibi çýkmazlara insanlarý sürükleyen menfi güçler, kainat kitabýndaki bu müthiþ dengeyi karalamaya çalýþmaktadýr. Kur’an, kâinat ve insan; hepsi dengededir. Dengeyi bulmak hakikattir.
Her þeyin, güç ve kuvvetin Allah’ýn olduðuna, baþka hiçbir þeyde güç ve kuvvet olmadýðýna iman etmekle imandaki denge kurulur ve hakiki iman elde edilir. Hakiki iman, fiziki, sosyal, manevi dengenin oluþmasýnda motor güçtür.
Davranýþlardaki denge, sosyal hayattaki denge, manevi hayattaki denge ancak Kur’an ve sünnetin, Allah’a imanýn her alanda yaþanmasýyla mümkündür. O halde insanýn; sevinç ve korku, gayret ve hýrs, gýpta ile haset, korku ile ümit, öðrenme ve öðrendiklerini hayata geçirme, bilgi – bilinç, duygu duygusallýk arasýndaki dengeyi yakalamasý için manevi dengeyi yakalamasý gerekir.
Bugün bilim insanda dört denge unsurundan bahsediyor. Biyolojik, psikolojik, ruhsal ve zihinsel dengeler. Bizim motor gücümüz iman olduðuna göre ruhsal ve psikolojik dengenin tam saðlanmasý durumunda, diðer denge merkezleri buna eþlik eder. Çünkü iman, her dengeye iman eden ayný zamanda fikri bir deðerdir. Allah’u Teala Kur’an-ý Kerim’de insan psikolojisine önem verdiðini açýkça gösterir. Müminûn Suresi 97. Ayet, Hicr Suresi 56. Ayet, Rad Suresi 28. Ayetlere bakýldýðýnda insaný motive edici, psikolojisini düzenleyici olduðu görülür. Allah’u Teâlâ Kur’an-ý Kerim’de sýrat-ý müstakimden, orta yolculuktan bahseder. Tefrit ve ifrat noktasýnda olmaktan insanlarý sakýndýrýr.
Bu, aksiyon boyutunda insanýn hayatýný þekillendirmesinde çok önemlidir. Mümin vakar sahibidir, gururu sahiplenmez. Tevazu sahibidir, zillete düþmez. Mümin hüzünlenir, kasvetlenmez. Nasýl ki çok cesaretli birinin, yoldan hýzla geçen arabanýn önüne atlamasý aptallýk sýnýrýnda ise, manen de Allah, kitabýnda her þeye bir ölçü ve sýnýr koymuþtur. Allah aþýrýya gidenleri sevmez. Ýþte kiþiye düþen, belirtilen sýnýrlar dairesinde ve müspet iç itmeleriyle -ki biz buna fýtrat diyoruz- dengeyi kurmasýdýr. Kiþinin en büyük psikolojik rahatsýzlýklarýnýn sebebi, bu dengeli yaratýlýþla bir dengeyi yakalayamamasýdýr. Ve bu da beraberinde psikosomatik dediðimiz, kökeni psikolojik olan birçok fiziksel rahatsýzlýðý beraberinde getirir. Zaten ahlaki dengeyi yakalama özürlü olan insanýmýza bir de alelade ahlaksýzlýklar gösterilip, yetmezmiþ gibi ahlaksýzlýðýn avukatlýðý yaptýrýlarak sunulmasý, büsbütün kafalarý ve içsel dengeleri “çorba” yapmýþtýr. Böylelikle duygusal kaosa insanlarý sürüklemektedir. Bu konuda Kur’an ve hadislerle Allah’u Teâlâ ve peygamber efendimiz “Kötülüklerinizi meþrulaþtýrmayýn” diyor. Efendimiz ise “Ýþlediði günahlarý açýða vuranlar dýþýnda ümmetimin tamamý affedilmiþtir .” buyuruyorlar. Böylelikle menfi güçler empoze ettikleri dengesizlik sayesinde, bizlerin affedilme þansýný da daraltmaya baþlamýþlardýr. Her günah bir dengesizlik olduðu gibi, meþrulaþtýrma sayesinde dengesizlik halkasý her geçen gün büyümektedir.
Allah kuluna çok deðer vermesine raðmen, kulun egolarý ile kendi dengesini kurmaya çalýþmasý ne boþ ve hayýrsýz bir iþtir. Bu “Ben varým”ýn yanlýþ ölçüsü ve dengesizliði olan, temeli hiçbir yere dayanmayan bir paradokstur. Buradaki denge Allah’ýn rýzasýyla var olma bilincidir. Her insanýn parmak izi birbirinden farklý ve orijinal olduðu gibi, þahsiyet ve ruhlar da o kadar orijinaldir. Günümüzde bu orijinalliðin farkýna varamayan, Hz. Ýnsan olduðunu algýlayamayan insanýn bir de yetmezmiþ gibi marjinal olma fikri devreye girince, hem þekil hem de fikriyat anlamýnda bir sürü ucube tip ortaya çýkmaktadýr. Asýl orijinal ve bu marjinal olmayý, dengede yakalamak önemli. Örneðin týpta okuyan bir insanýn doðal olarak doktor olmasý beklenir. Kiþinin kalkýp da hiç alakasý olmayan bir meslekle uðraþmasý onun bocalamasýna ve mutsuzluðuna zemin hazýrlar. Kulluk da týpký bunun gibidir.
Kiþi kul olma sýfatýyla donatýlmýþ ve yaratýlmýþtýr. Ýnsan bu fýtri deðerleri yok gibi sayarak kul olma bilincinden uzaklaþtýðý için bocalamalar, sendelemeler ve bunalýmlar yaþar.
Görmediðimiz ya da görmek istemediðimiz asýl gerçek, maddeye güç ve anlam veren Allah’u Teâlâ’nýn her alandaki tasarrufu ve dengesidir. Göz görmez, ayak yürümez, ya da dil tad almaz, çünkü vücudu oluþturan Proteinlerin, Karbonhidratlarýn, minerallerin ne görme ne duyma ne tad alma yetenekleri vardýr. Maddenin ötesindeki bu hikmetler de yaratýcý olan Allah’u Teâlâ ile kurulan baðdan ileri gelir. Her þey Efendimizin “ Ya Rabbi bana eþyanýn hakikatini göster” sözündeki deruni anlamda gizlidir. Görünen her þey sahtemidir ki? Allah’u Teâlâ “ Ben malý istediðime, ilmi ise isteyene veririm” buyuruyor. Gerçek anlamda ilmi anlamak terakkiye baðlýdýr. Tefekkür de bu ilim boyutunu meþrulaþtýrýr ve kiþiyi denge merkezi olan kulluða taþýr.
Allah’a ulaþmayan ve Allah’la baðdaþmayan hiçbir denge meþru bir denge deðildir.
Derya TOKSÖZ