Nurdan Damlalar
Pages: 1
Ey nefisperest nefsim By: ezelinur Date: 27 Aðustos 2010, 21:12:06



Birinci Meyve: Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaþým! Muhabbet, þu kâinatýn bir sebeb-i vücududur. Hem þu kâinatýn rabýtasýdýr. Hem þu kâinatýn nurudur, hem hayatýdýr. Ýnsan, kâinatýn en câmi’ bir meyvesi olduðu için, kâinatý istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeði olan kalbine dercedilmiþtir. Ýþte þöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyýk olacak, nihayetsiz bir kemal sahibi olabilir. Ýþte ey nefis ve ey arkadaþ! Ýnsanýn havfe ve muhabbete âlet olacak iki cihaz, fýtratýnda dercolunmuþtur. Alâküllihal o muhabbet ve havf, ya halka veya Hâlýk’a müteveccih olacak. Halbuki halktan havf ise, elîm bir beliyyedir. Halka muhabbet dahi, belalý bir musibettir. Çünki sen öylelerden korkarsýn ki, sana merhamet etmez veya senin istirhamýný kabul etmez. Þu halde havf, elîm bir beladýr. Muhabbet ise, sevdiðin þey, ya seni tanýmaz, Allah’a ýsmarladýk demeyip gider. -Gençliðin ve malýn gibi.- Ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecazî aþklarda yüzde doksandokuzu, maþukundan þikayet eder. Çünki Samed âyinesi olan bâtýn-ý kalb ile sanem-misal dünyevî mahbublara perestiþ etmek, o mahbublarýn nazarýnda sakildir ve istiskal eder, reddeder. Zira fýtrat, fýtrî ve lâyýk olmayan þeyi reddeder, atar. (Þehvanî sevmekler, bahsimizden hariçtir.)

Demek sevdiðin þeyler ya seni tanýmýyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor. Senin raðmýna müfarakat ediyor. Madem öyledir; bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfýn lezzetli bir tezellül olsun. Muhabbetin, zilletsiz bir saadet olsun. Evet Hâlýk-ý Zülcelal’inden havf etmek, onun rahmetinin þefkatýna yol bulup iltica etmek demektir. Havf, bir kamçýdýr; onun rahmetinin kucaðýna atar. Malûmdur ki, bir vâlide, meselâ bir yavruyu korkutup sinesine celbediyor. O korku, o yavruya gayet lezzetlidir. Çünki þefkat sinesine celbediyor. Halbuki, bütün vâlidelerin þefkatleri, rahmet-i Ýlahiyenin bir lem’asýdýr. Demek havfullahta bir azîm lezzet vardýr. Madem havfullahýn böyle lezzeti bulunsa, muhabbetullahta ne kadar nihayetsiz lezzet bulunduðu malûm olur. Hem Allah’tan havf eden, baþkalarýn kasavetli, belalý havfýndan kurtulur. Hem Allah hesabýna olduðu için, mahlukata ettiði muhabbet dahi firaklý, elemli olmuyor.

Evet insan evvela nefsini sever. Sonra akaribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahluklarý, sonra kâinatý, dünyayý sever. Bu dairelerin herbirisine karþý alâkadardýr. Onlarýn lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki þu herc ü merc âlemde ve rüzgâr deveranýnda hiçbir þey kararýnda kalmadýðýndan bîçare kalb-i insan, her vakit yaralanýyor. Elleri yapýþtýðý þeylerle, o þeyler gidip ellerini paralýyor, belki koparýyor. Daima ýzdýrab içinde kalýr, yahut gaflet ile sarhoþ olur. Madem öyledir, ey nefis! Aklýn varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, þu belalardan kurtul. Þu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin, o vakit bütün eþyayý onun namýyla ve onun âyinesi olduðu cihetle ýzdýrabsýz sevebilirsin. Demek þu muhabbet, doðrudan doðruya kâinata sarfedilmemek gerektir. Yoksa muhabbet en leziz bir nimet iken, en elîm bir nýkmet olur.

Bir cihet kaldý ki, en mühimi de odur ki, ey nefis! Sen, muhabbetini kendi nefsine sarfediyorsun. Sen, kendi nefsini kendine mabud ve mahbub yapýyorsun. Herþeyi nefsine feda ediyorsun, âdeta bir nevi rububiyet veriyorsun. Halbuki muhabbetin sebebi, ya kemaldir; zira kemal zâtýnda sevilir. Yahut menfaattýr, yahut lezzettir veyahut hayriyettir, ya bunlar gibi bir sebeb tahtýnda muhabbet edilir. Þimdi ey nefis! Birkaç Sözde kat’î isbat etmiþiz ki; asýl mahiyetin kusur, naks, fakr, acizden yoðrulmuþtur ki; zulmet, karanlýðýn derecesi nisbetinde nurun parlaklýðýný gösterdiði gibi, zýddiyet itibariyle sen, onlarla Fâtýr-ý Zülcelal’in kemal, cemal, kudret ve rahmetine âyinedarlýk ediyorsun. Demek ey nefis! Nefsine muhabbet deðil, belki adavet etmelisin veyahut acýmalýsýn veyahut mutmainne olduktan sonra þefkat etmelisin. Eðer nefsini seversen, (çünki senin nefsin lezzet ve menfaatin menþeidir, sen de lezzet ve menfaatin zevkine meftunsun.) o zerre hükmünde olan lezzet ve menfaat-ý nefsiyeyi, nihayetsiz lezzet ve menfaatlere tercih etme. Yýldýz böceði gibi olma. Çünki o, bütün ahbabýný ve sevdiði eþyayý karanlýðýn vahþetine gark eder, nefsinde bir lem’acýk ile iktifa eder. Zira nefsî olan lezzet ve menfaatinle beraber bütün alâkadar olduðun ve bütün menfaatleriyle intifa’ ettiðin ve saadetleriyle mes’ud olduðun mevcudatýn ve bütün kâinatýn menfaatleri, nimetleri, iltifatýna tâbi’ bir Mahbub-u Ezelî’yi sevmekliðin lâzýmdýr. Tâ, hem kendinin, hem bütün onlarýn saadetleriyle mütelezziz olasýn. Hem Kemal-i Mutlak’ýn muhabbetinden aldýðýn nihayetsiz bir lezzeti alasýn.

Zâten sana, sende senin nefsine olan þedid muhabbetin, onun zâtýna karþý muhabbet-i zâtiyedir ki, sen sû’-i istimal edip kendi zâtýna sarfediyorsun. Öyle ise nefsindeki eneyi yýrt, hüveyi göster ve kâinata daðýnýk bütün muhabbetlerin, onun esma ve sýfâtýna karþý verilmiþ bir muhabbettir. Sen sû’-i istimal etmiþsin, cezasýný da çekiyorsun. Çünki yerinde sarfolunmayan bir muhabbet-i gayr-ý meþruanýn cezasý, merhametsiz bir musibettir. Rahmanürrahîm ismiyle, hurilerle müzeyyen Cennet gibi senin bütün arzularýna câmi’ bir meskeni, senin cismanî hevesatýna ihzar eden ve sair esmasýyla senin ruhun, kalbin, sýrrýn, aklýn ve sair letaifin arzularýný tatmin edecek ebedî ihsanatýný o Cennet’te sana müheyya eden ve herbir isminde manevî çok hazine-i ihsan ve kerem bulunan bir Mahbub-u Ezelî’nin, elbette bir zerre muhabbeti, kâinata bedel olabilir. Kâinat onun bir cüz’î tecelli-i muhabbetine bedel olamaz. Öyle ise o Mahbub-u Ezelî’nin kendi Habibine söylettirdiði þu ferman-ý ezelîyi dinle, ittiba et: اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّهُ


24 Söz. 5.Dalin 1.Meyvesi


radyobeyan