Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir By: ezelinur Date: 27 Aðustos 2010, 21:04:32
Ey gaflete dalýp ve bu hayatý tatlý görüp ve âhireti unutup, dünyaya talib bedbaht nefsim! Bilir misin neye benzersin? Deve kuþuna… Avcýyý görür, uçamýyor; baþýný kuma sokuyor, tâ avcý onu görmesin. Koca gövdesi dýþarda. Avcý görür. Yalnýz o, gözünü kum içinde kapamýþ, görmez.
Ey nefis! Þu temsile bak gör: Nasýl dünyaya hasr-ý nazar, aziz bir lezzeti, elîm bir eleme kalb eder.
Meselâ; þu karyede (yâni Barla’da) iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksandokuz ahbabý Ýstanbul’a gitmiþler. Güzelce yaþýyorlar. Yalnýz birtek burada kalmýþ. O dahi oraya gidecek. Bunun için þu adam Ýstanbul’a müþtaktýr, orayý düþünür. Ahbaba kavuþmak ister. Ne vakit ona denilse “Oraya git”, sevinip gülerek gider. Ýkinci adam ise, yüzde doksandokuz dostlarý buradan gitmiþler. Bir kýsmý mahvolmuþlar. Bir kýsmý, ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuþlar. Periþan olup gitmiþler, zanneder. Þu bîçare adam ise, bütün onlara bedel yalnýz bir misafire ünsiyyet edip teselli bulmak ister. Onunla o elîm âlâm-ý firaký kapamak ister.
Ey nefis! Baþta Habibullah, bütün ahbabýn kabrin öbür tarafýndadýrlar.
Burada kalan bir-iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup, baþýný çevirme. Merdane kabre bak,dinle ne taleb eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak ne ister. Sakýn gafil olup ikinci adama benzeme.
Ey nefsim! Deme: “Zaman deðiþmiþ, asýr baþkalaþmýþ, herkes dünyaya dalmýþ, hayata perestiþ eder. Derd-i maiþetle sarhoþtur.” Çünki: Ölüm deðiþmiyor. Firak, bekaya kalbolup baþkalaþmýyor. Acz-i beþerî, fakr-ý insanî deðiþmiyor, ziyadeleþiyor. Beþer yolculuðu kesilmiyor, sür’at peyda ediyor.
Hem deme: “Ben de herkes gibiyim.” Çünki herkes sana kabir kapýsýna kadar arkadaþlýk eder. Herkesle musîbette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafýnda pek esâssýzdýr. Hem kendini baþýboþ zannetme. Zira þu misafirhane-i dünyada nazar-ý hikmetle baksan; hiçbir þey’i nizâmsýz gayesiz göremezsin. Nasýl sen nizâmsýz, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vâkýalar olan þu hâdisat-ý kevniyye, tesadüf oyuncaðý deðiller. Meselâ: Zemine nebâtat ve hayvanat enva’ýndan giydirilen birbiri üstünde, birbiri içinde, gâyet muntâzam ve gâyet münakkaþ gömlekler; baþtan aþaðýya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez olduklarýný gördüðün ve gâyet âlî gayeler içinde kemâl-i intizâm ile meczup mevlevî gibi devredip döndürmesini bildiðin halde, nasýl oluyor ki, küre-i arzýn benî-Âdemden, bâhusus ehl-i îmândan beðenmediði bir kýsým etvâr-ý gafletin sýklet-i mâneviyyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele gibi (Haþiye) mevt-âlûd hâdisat-ý hayâtiyyesini; bir mülhidin neþrettiði gibi gayesiz, tesadüfî zannederek bütün musibetzedelerin elîm zâyiatýný bedelsiz hebâen-mensur gösterip, müdhiþ bir ye’se atarlar. Hem büyük bir hatâ, hem büyük bir zulüm ederler. Belki öyle hâdiseler, bir Hakîm-i Rahîm’in emriyle ehl-i îmânýn fâni malýný, sadaka hükmüne çevirip ibka etmektir ve küfran-ý nimetten gelen günahlara keffarettir. Nasýlki bir gün gelecek, þu müsahhar zemin yüzünün zîneti olan âsâr-ý beþeriyyeyi þirk-âlûd, þükürsüz görüp, çirkin bulur. Hâlýk’ýn emriyle büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ýn emriyle ehl-i þirki Cehennem’e döker. Ehl-i þükre “Haydi, Cennet’e buyurun” der.
Sözler- Bediüzzaman Said Nursi