Teslimiyet By: sumeyye Date: 27 Aðustos 2010, 13:57:47
Teslimiyet
Tasavvufta terakki edebilmenin þartlarý arasýnda önemli bir þey vardýr ki oda teslimiyettir. Teslimiyetin þekli kýsaca bu kapýnýn büyükleri tarafýndan þöylece özetlenmiþtir. "Ölünün, ölü yýkayýcýsýna teslimiyeti gibi müridde mürþide teslim olmalýdýr." Bu kapýda olabilecek bütün ilerleme ve faydalar ancak böyle teslim olmakla ele geçer. Teslimiyetin zýddý ise itirazdýr. Ýtirazýn kaynaðý ise kendini büyük, mürþidini küçük görmektir. Hocasýný küçük bilen ondan nasýl faydalana bilir?
Teslimiyet ve Ýslâmiyet ayný manayý ifade ederler. Ýslâmiyet Allah'a teslim olmadýr. Allah'a teslim olmak ise Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) efendimize inanmayý, teslim olmayý gerektirir. Bu durumda akýllý olana þu düþer ki kendi aklýndan geçer, bilgili olana þu düþer ki önceki bilgilerinden geçer. Çünkü artýk konuþan; aklýn, objektif ve sübjektif bilginin üstündeki vahiy'dir. Yani artýk Muhammed (s.a.v.)'in aðzýndan konuþan Allah (C.C.)'týr. Necm suresi ayet 1'de: "O (Muhammed) kendiliðinden konuþmamaktadýr. Onun konuþmasý ancak indirilen bir vahiy iledir." buyruluyor.
Ýslâm'ýn emirlerinin nazil olmaya baþladýðý insanlýðýn karanlýk günlerine dönelim. Arap yarýmadasýnda ki insanlarýn kafalarýnda semavi dinlerden kalma doðru bilgilerin yanýnda bir sürü de hurafe ve efsane kaynaklý þeytani ve nefsanî bilgilerde doluydu. Bu arada Kur'ân, suyun aslýný bozmadan içindeki pisliklerden arýtan damýtma cihazý gibi doðru bilgileri de yanlýþlýklardan temizleyen bir bilgi anlatma cihazý vazifesi yaptý. Ýnsanlýk vahiy olmadan kesinlikle kuru bir akýlla, bu bilgi kaosundan kurtulamazdý. Bu bilgi karýþýklýðýndan kurtulmanýn birinci þartý ise þüphesiz Peygambere inanmak ve ona teslim olmakla gerçekleþebilirdi.
"Resul size ne verirse onu alýnýz, sizi nehyettiði þeylerden vazgeçiniz" (Haþr-7) ayeti ile "Öyle deðil, Allah hakký için onlar arasýnda çýkan anlaþmazlýklarda seni hakem kýlmadýkça, verdiðin hükümden dolayý hiç bir sýkýntý duymadan sana bütün teslimiyetleriyle baþ eðmeden iman etmiþ olamazlar" ayetleri bu manayý ifade ederler.
Akidesi bozulmuþ, ibadeti bozulmuþ, ahlaký bozulmuþ insanlýðýn, içinde bulunduðu karanlýklardan çýkabilmesi nasýl ki elinde Kur'ân meþalesi olan Allah Resulünün rehberliði ve önderliði ile mümkünse, o günlerden pek az farký olan bugünde bidat hurafe, vesvese dolu bilgi bataklýðýndan Ýslama ait gerçek bilgileri almak Resulullah'ýn varisi durumundaki alimlere teslim olmadan mümkün deðildir.
Çok þükür ki bugün biz onlardan çok þanslý durumdayýz. Çünkü elimizde Kur'ân vardýr. Yine elimizde gerçekten güvenebileceðimiz sahihlikte Hadisi Þerif Külliyatlarý vardýr. Maalesef birçoðumuzu da aldatan nokta bu noktadýr ki oda onlar elimizde Kur'ân ve sünnet varken âlime teslim olmaya ne gerek vardýr derler. Hatta bazýlarý âlimlere uymayý þirke kadar götürürler. Bu onlarýn Kur'ân ve sünnet bilgilerinin yetersizliðidir. Yahutta bu alýþtýðýmýz oyunlardan, Siyonistlerin oyunlarýndan bir oyundur. Müslümanlarýn arasýna böyle bir fitneyi sokmaya çalýþan art niyetli deðilse mutlaka cahildir. Cahil olmasaydý Kur'ân'daki þu ayeti bilir böyle konuþamazdý. "Bilmiyorsanýz zikir ehline sorunuz" (Enbiya-7)
'Büyük tefsir alimi Kadý Beydavi; "Dini hükümlerde peygamberlere ve alimlerin doðru, saðlam delillerle bildirdiklerine uymak, hakikatte onlara uymak deðil, Allah-ü Teâla’nýn indirdiðine uymaktýr." diyor. "Ýþte onlar Allah'ýn hidayete mazhar ettiði zatlardýr. Onlarýn hidayet yoluna uy!” (En'am- 90) Ayet-i Kerîmesi ve "Din alimleri Peygamberlerin varisleridir." "Talebesi arasýnda alim, ümmeti arasýnda Peygamber gibidir." Hadis-i þerifleri de Peygamberlerin vefatýndan sonra gitmemiz ve sýðýnmamýz gereken kapýlarýn Peygamberlerin varisleri olan alimler olduðunu açýk açýk göstermektedir.
Bugün içinde bulunduðumuz yanýlgýlardan birisi de þüphesiz Ýslâmý öðrenmeyi ve yaþamayý basite almamýzdýr. Niye basite alýyoruz? Çünkü bize göre kulaktan duyma bilgilerle Ýslâm yaþanabilir sanýlýyor. Ýslâmý öðretende ehliyet aranmamasý da bunu gösteriyor. Herkesin bu konuda konuþmaya kendini selahiyetli görmesi ise aslýnda Ýslâmý küçük gördüðümüzün bir baþka delili olarak da karþýmýzda duruyor. Evet, Ýslâm dini inanan herkesin dini olduðuna göre herkes onu öðrenmek ve uygulamak hususunda bir hoca gibi kendini mesul hissetmeli. Ama onu anlatmak ve insanlarý manevî hastalýklarýndan kurtarmak noktasýna gelince o iþi ancak ehli olan yapmalý. Basit bir örnekle bu konuyu açýklamaya çalýþalým. Diyelim ki hastayýz. Bir dahiliye uzmanýna gittik. Doktor rahatsýzlýðýmýzý sordu, biz cevap verdik. Aðrýyan yerlerimizi sordu, uykumuzu sordu, yemeklere karþý iþtahýmýzý sordu. Ve teþhisi koydu. Þimdi bu belirtilerden kendi kendimize biz teþhis koyabilir miydik? Ya ilaç verebilir miydik? Hayýr! Hiç kimse bu durumda canýndan olma tehlikesi varken ne kendi kendine teþhis koyabilir, ne de kendi kendine verdiði ilaçlara itibar edebilir. Ýnsan canýna verdiði kýymeti imanýna da verirse iþte o zaman Mürþid-i Kamil dediðimiz alimlerin önemi ve onlara teslim olmanýn gereði kendiliðinden ortaya çýkar.
Tedavi olmak için doktora, ilim sahibi olmak için alime teslim olmamýz gerektiðini Kur'ân-ý Kerîm'daki Hýzýr Aleyhisselam ve Musa (a.s.) arasýnda geçen olayla da çok açýk bir þekilde görmek mümkündür.
Özetle Kehf suresi Ayet 60 ile 82 arasýnda þöyle bir olay anlatýlýr: Allah-u Tealâ katýndan kendisine ilim verdiði bir zat olan Hýzýr'a Musa (a.s.)'ýn yanýna gitmesini ve onda olan ilimden öðrenmesini ister. Musa (a.s.) ile Hýzýr (a.s.) bir yerde buluþurlar. Musa (a.s.) Hýzýr'a kendisinde olan ilimden öðretmesi için onun arkadaþý olmayý teklif eder. Hýzýr (a.s.) bu teklifi Musa (a.s.)'ýn kendisine teslim olmasý, yaptýklarýna karýþmamasý þartýyla kabul eder. Musa (a.s.) bu teklife razý olur ve arkadaþlýklarý baþlar.
Birgün bir yolun kenarýnda oynayan çocuklara rastlarlar. Hýzýr çocuklardan birini öldürür ve yola devam eder. Musa (a.s.)'ýn bu iþ garibine gider ve Hýzýr'a bu masum çocuðu öldürdüðü için itiraz eder. Hýzýr (a.s.) Musa (a.s.)'ya baþta yaptýklarý sözleþmeyi hatýrlatýr. Musa (a.s.) özür diler. Yollarý bir limana rastlar ve orda bir gemiye binerek yolculuklarýna devam ederler. Bu arada Hýzýr, gemi giderken geminin dibinde bir delik açar. Musa (a.s.) yine þaþýrýr ve duruma müdahale etmekten kendini alamaz. Hýzýr, Musa (a.s.)'a baþtaki sözleþmeyi tekrar hatýrlatýr. Ve bir daha müdahale eder, kendisine yaptýklarý hususunda teslimiyet göstermezse arkadaþlýklarýnýn kesinlikle sona ereceðini bildirir. Musa (a.s.) tekrar özür diler. Yollarýna devam ederlerken bir kasabaya uðrarlar. Yorgun ve açtýrlar. Kasabada kimse onlarý misafir etmez. Oradan yorgun bir þekilde çýkarken yýkýk bir bahçe duvarý görürler. Hýzýr; gel þu duvarý tamir edipte gidelim der. Musa (a.s.) bu duruma yine müdahale eder. Hýzýr; "gel þu duvarý tamir edelim, herþeyin sýrrýný sana anlatayým. Ama bu arada arkadaþlýðýmýz da sona ermiþtir" der. Ve olaylara þöyle açýklamalar getirir: "Çocuðu öldürdüm, çünkü o ilerde zalim birisi olacaktý. Annesi Babasý ise salih insanlardýr. Ýstedim ki Allah onun yerine salih bir evlat versin. Gemiye hasar yaptým. Çünkü ilerde saðlam gemilere el koyan korsanlar var. Ýstedim ki bu gemiyi gasbetmesinler.
Duvarý tamir ettim. Çünkü bu duvarýn sahibi yetim bir çocuk olup bu duvarda onun için saklý altýn vardýr. Duvar yýkýlarak o altýnýn ortaya çýkmasýný ve baþkalarýnýn onu almasýný engelledim." der. Açýkça bu hikayede Musa (a.s.)'a teslim olmasý þartý koþulmuþtur. Bu olay mürîd iliþkisinde tasavvuf ehli alimlerce örnek bir olay olarak gösterilir ve ibret alýnmasý gerekir. Nakþibendî hazretleri ile müridi arasýnda geçen bir hadise de þöyledir: Bahaeddin Nakþibendî Hz.'leri bir gün sofilerden birisine: "Ben senden ne istesem yapar mýsýn?" diye sorar. Müridi: "Yaparým efendim" der.
Peki, hýrsýzlýk yap desem de yapar mýsýn?
Sofi düþünür, düþünür. Yapamam efendim. Ýçki iç desen içerdim. Ama hýrsýzlýkta iþin içerisine kul hakký giriyor. Kul hakký ise kul affetmezse affedilmez. Diye kendince mantýklý mazeretler getirir. Sofinin itirazýna caný sýkýlan Nakþibendî Hz.leri onu yanýndan kovar. Nakþibendî Hazretleri yanýndaki diðer sofilere bir ev tarif eder. Gidin o eve duvarý delin, orda bir top kumaþ var. O kumaþý alýn gelin der. Sofiler emredileni yapýp oradan uzaklaþýrken o evden gelen bir takým sesler üzerine olay yerine giderler. Meðerse onlar kumaþý aldýktan sonra o eve hýrsýzlar girip ne var ne yok çalmýþlardýr. Kumaþý sahiplerine iade edip duasýný alýrlar. O arada Nakþibendî Hazretlerinin bu kerameti de sofilere büyük bir ders olmuþtur. Bu rivayet Ýslam Alimleri Ansiklopedisinde Bahaeddin Þah-ý Nakþibend ile ilgili bölümde anlatýlmýþtýr. Bu ve buna benzer olaylara evliyanýn kerametleri hususunda pek çok rastlanýr. Bu olaylarý sezebilmekte müridin hastalýklarýný sezerek tedavi çareleri söylenmekte þüphesiz ki kuru bir bilgi ile deðil yakin nuru ile farkedilen þeylerdir. Teslim olunabilecek alim de yukarýdaki gibi kendisinde yakin nuru olan ve þu hadis-i kudsînin iþaret ettiði alimlerdir: "Kulum benim farz kýldýðým þeyleri yaparak azabýmdan kurtulur. Nafilelerle ise bana yaklaþýr. Bana yaklaþýnca ben onu severim ve onun gören gözü, iþiten kulaðý, tutan eli olurum. O benimle görür, benimle iþitir, benimle tutar." (Riyazüs Salihîn) Yine burada belirtilen alim þu Hadis-i Þerifte iþaret edilen alimdir: "Mü'minin ferasetinden sakýnýn. Zira o Allah'ýn nuru ile bakar."
Allah'ýn nuru ile bakan, onunla gören, onunla iþitene birçok gayp perdelerinin açýlacaðý ortadadýr. Müride ait, müridin kendisinden dahi farketmediði manevî hastalýklarýnýn yine bu ferasetin sahibi olan zatýn gözünden kaçmayacaðý ortadadýr. O yüzden teslim olunmasý istenen alimler de bu alimlerdir. Peygamberlerin varisi konumunda olan ama gerçek ve genel manada varisi durumunda olan alimler de bu alimlerdir.
Bazý dallarda veya branþlarda peygamberlerden kalan ilime varis alimlerle bu alimleri kesinlikle karýþtýrmamak lazýmdýr. O tür alimlerin de Ýslâmý hakiki manada yaþayabilmeleri için yine yukarýda belirttiðimiz alimin terbiye ve eðitimine ihtiyaçlarý vardýr.
Nefis muhasebemizi iyi yapalým. Bir an önce Musa (a.s.)'ya Hýzýr (a.s.) konumunda olan teslim olabileceðimiz vasýfta bir alime teslim olalým. Dünya ve ahiret faydalarýna kavuþalým. Esseyyide Neslihan Rufaioðlu