Fil yavrusu By: ezelinur Date: 25 Aðustos 2010, 21:33:08

Belki iþitmiþsindir:[1] Hindistan’da ârif bir adam, dostlarýndan birkaç kiþinin, uzak bir yolculuktan aç ve çýplak bir halde geldiklerini gördü. Ýrfandan kaynaklanan merhameti ve sevgisi coþup, onlara hoþça bir selam verip[2] gül gibi açtý[3]. Dedi ki: “Biliyorum, mideniz bomboþ, çok açsýnýz. Açlýktan âdeta Kerbelâ’ya düþmüþ[4], bu yüzden zahmetlere, sýkýntýlara uðramýþsýnýz. Fakat ne olursa olsun dostlar, ALLAH aþkýna olsun, sakýn fil yavrusu yemeyin. Þimdi gideceðiniz yolun üzerinde fil yavrularý var. Öðüdümü candan, gönülden dinleyin de fil yavrusuna dokunmayýn. Onlarý avlamak gönlünüze pek hoþ gelir.[5] Çünkü onlar çok körpe, latif ve semizdir. Fakat analarý pusuya yatmýþ, onlarý gözetmektedir. Her ana gibi, ana fil de yavrusuna çok düþkündür. Gereðince yavrusunun arkasýna düþer, anlayýp inleyerek yüz fersah yol alýr. Âdeta hortumundan ateþler saçar, dumanlar savurur. Yavrusuna merhameti çoktur. Sakýn ha yavrusunu avlamayýn.”
Nasihatçi dedi ki: “Bu nasihatimi tutun da gönlünüz, canýnýz belâlara düþmesin. Bitki ve yapraklarla yetinin de, fil yavrularýný avlamaya varmayýn. Ben vazifemi yaptým, nasihat borcumu ödedim.[6] Öðüdü tutanýn sonu, ancak selamettir. Ben sizi piþmanlýktan kurtarmak için elçiliðimi yaptým ve aldýðým haberleri size teblið ettim. Kendinize gelin, sakýn açgözlülük yolunuzu kesmesin, yiyecek hýrsý sizi kökünüzden koparmasýn.”[7] Bunlarý söyledikten sonra, “ALLAH hayýrlar versin” diyerek onlarý uðurladý, gitti.
Onlar, yolda kýtlýða düþtüler, susuzluklarý artýkça arttý.[8] Ansýzýn yolda yeni doðmuþ, semiz bir fil yavrusu gördüler. Sarhoþ kurtlar gibi baþýna üþüþtüler. Onu kestiler, piþirdiler, tamamýyla yiyip ellerini yýkadýlar.
Yol arkadaþlarýndan birisi, fil yavrusunun etinden yemedi. Onlara da yememeleri için öðüt verdi.[9] Çünkü yolda kendilerine öðüt veren kiþinin sözleri hatýrýndaydý. O söz, adamýn o fili kebap edip yemesine engel oldu. Eski ve tecrübeli bir akýl, sana yeni bir baht baðýþlar.[10] Fil yavrusunu yiyenlerin hepsi yattýlar, uyudular. O aç adam ise, sürüyü bekleyen çoban gibi uyanýktý. O, birdenbire kýzgýn, korkunç bir filin geldiðini gördü. Fil, önce o uyumayan adama gelip çattý. Onun aðzýný üç kere kokladý, fakat aðzýndan hiçbir kötü koku gelmedi. Birkaç kere etrafýnda dönüp dolaþtý, sonra gitti. O iri fil, adama hiç dokunmadý. Sonra uyuyanlarýn hepsinin aðýzlarýný kokladý; hepsinden de yavrusunun kokusunu alýnca hemen onlarý birer birer öldürdü. Onlardan hiç ürkmüyor, korkmuyordu. Yavrusunun intikamýný almak için onlarýn her birini havaya kaldýrýp yere vurarak parçaladý.[11]
Ey oðul! Ortada olsun ya da olmasýn, evliya[12] de Hakk’ýn çocuklarý gibidir. Onlar ortada olsun, olmasýn, ALLAH, onlarýn mallarýný ve canlarýný korur, onlarýn durumundan haberdardýr. Sakýn onlarýn noksanlarýný bulup da aleyhlerine gýybet etme. Çünkü onlarýn öcünü ALLAH alýr.[13] ALLAH dedi ki: “Bu veliler benim çocuklarým gibidir. Gariplik âlemindedirler, eþleri yoktur. Halký imtihan için hor ve yetim halde görünürler, fakat hakikatte dostlarý da benim, yardýmcýlarý da.[14] Hepsi de benim korumama güvenmiþtir. Sanki onlar, benim cüz’lerimdir. Sakýn, sakýn! Bu abâ giyenler benim velîlerimdir. Zahiren yüz milyondurlar, fakat hakikatte hepsi bir vücuttur.”
Fil, yavrusunu kim kebap edip yemiþse, bularak intikam almak, kuvvetini göstermek için onlarýn her birinin aðýzlarýný koklar, hepsinin midelerinin etrafýnda dönüp dolaþýr. Sen de Hakk’ýn kullarýnýn etlerini yemekte, onlarý çekiþtirip günah kazanmaktasýn.[15] Kendinize gelin, sizin aðzýnýzý koklayan da ALLAH’týr. Doðru olandan baþkasý, canýný nasýl kurtarabilir?
Kabirde Münker yahut Nekir’in aðzýný kokladýðý adamýn vay haline! O büyük meleklerden ne aðýz kokusunu gizlemeye imkân var, ne de güzel kokularla iyi bir hale getirmeye çare… Mezara giren bir kiþi, o meleklere yaltaklanamaz. Akýl, fikir için hileye sapmasýna yol yoktur. Meleklerin gürzü, saçma sapan konuþanlarýn (gýybet eden ve hezeyan söyleyenlerin) baþlarýna ve arkalarýna iner.[16]
Azrail’in sopasýný ve demirini gözünle görmesen de gürzünün eserine bak! Bazý zamanlar Azrail’in âlâtý suret bakýmýndan da görünür, fakat onu yalnýzca can çekiþen hasta görür. O can çekiþen hasta, “Dostlar! Bu tepemin üstünde duran kýlýç nedir?” der. Dinleyenler de, “Biz öyle bir þey görmüyoruz. Bu bir hayal olmalý” derler. Hâlbuki ne hayali, göçme zamaný bu! Ölüm haline gelen hastanýn önünde gürzlerle kýlýçlar his âlemine girdiler, göründüler. O, bu kýlýçlarýn kendisine çekildiðini görür, fakat ondan baþka, düþmanýn da dostun da gözü baðlýdýr, bunlarý göremez.
Ey halkýn kanýný emen zâlim! Bu iþten vazgeç, halkýn kaný seni savaþa düþürmesin, senden intikam almasýn.[17] Bil ki halkýn malý, onlarýn kaný gibidir. Çünkü mal güçle, kuvvetle, çalýþmayla ele geçer. O fil yavrularýnýn analarý kan güder, fil yavrusu yiyenden öç alýr, öldürür.[18] Ey rüþvet alan kiþi![19] Sen, fil yavrusu yemektesin. Sana düþman olan fil, kökünü kazýr, seni mahveder. Aðzýndaki haram lokma kokusu, hileciyi rezil eder. Çünkü fil, yavrusunun kokusunu bilir.
Bizim aðzýmýzdaki iyi kokular da kötü kokular da göklere yükselmektedir.[20] Ey gâfil! Sen uyuyup duruyorsun, fakat yediðin veya iþlediðin bir haramýn kokusu, þu yeþil renkli gökyüzüne yükselir durur. Senin çirkin, kötü nefeslerinle birlikte o haram kokusu göklere yükselir. Gökyüzünde o kokularý kontrol etmekle görevlendirilmiþ olan meleklere kadar gider.[21] Kibir, hýrs, açgözlülük kokusu, söz söylerken soðan gibi kokar. Yemin eder de, “Ben onlarý ne zaman yedim? Soðandan da çekinmekteyim, sarýmsaktan da” dersen, o yalan yemini ederken nefesin gammazlýk yapar. Kokusu, seninle beraber oturanlarýn dimaðýna vurur (caný pâk olanlara yansýr). O koku yüzünden dualar reddedilir. O eðri kalp, sözle kendisini gösterir. O duaya “Sesinizi kesin”[22] cevabý gelir. Her azgýnýn cezasý, onu reddedip kovan sopadýr. Fakat sözün eðri, özün/mânân doðru olursa, o sözün/lafzýn eðriliði ALLAH’a makbuldür.[23] (Cilt: III, beyit nu: 69-171)
AÇIKLAMALAR
[1] Molla Câmî, Nefehatü’l-üns adlý kitabýnda, Mevlânâ’nýn naklettiði bu hikayenin benzerini, Ebu Abdullah el-Fâsî adlý bir zâtýn baþýndan geçen hadise olarak kaydetmiþtir. (Tahirü’l-Mevlevi, Mesnevî Þerhi, IX, 41)
[2] Ârif zât, yolcularý selâm ve güler yüzle karþýlamýþtýr. Nitekim atalarýmýz da “Önce selâm, sonra kelam” demiþtir. Yani, birisiyle konuþmaya baþlamadan önce onunla selâmlaþmak gerekir. “Selâm” Yüce ALLAH’ýn isimlerindendir, yani esma-i hüsnadandýr.
Selâm vermek sünnet, almak ise farzdýr.
Selâm vermek için “Esselâmü aleyküm” veya “Selâmün aleyküm” demenin, “ALLAH’ýn korumasý senin üzerine olsun”, “ALLAH seninle olsun” “ALLAH’la beraber olasýn” manasýnda bir dua olduðu belirtilmiþtir. Bazýlarý âlimler ise derler ki: Selâm, “selâmet” demektir. Dolayýsýyla, selâm veren kimse, selâm verdiði kiþiye þöyle demiþ olmaktadýr: “Sen benden selâmettesin, benden sana bir zarar dokunmayacaktýr, korkmayasýn!”
Verilen selâma, “Ve aleyküm selâm” denilerek mukabele edilir. Verilen selâma iþaretle mukabelede bulunmak yeterli olmaz, hattâ bundan sakýndýrýlmýþtýr.
Hikmetli Kur’ân’da Yüce ALLAH þöyle buyurur: “Size bir selâm verildiði zaman, ondan daha güzeli ile veya ayný selâmla karþýlýk verin. Þüphesiz ALLAH her þeyin hesabýný gereði gibi yapandýr.” (Nisa Sûresi, 86) Buna göre; “Esselâmü aleyküm” diyene, “Ve aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berakütühü” denilmesi gayet güzel ve sevab kazanmayý saðlayýcý bir davranýþtýr.
Müslüman’ýn; kendi evine girdiðinde eþine ve çocuklarýna (Nûr Suresi, 61; Tirmizî, Ýsti’zân: 10. Kütüb-i Sitte, hadis nu: 3375), yabancý bir eve girerken o ev halkýna (Nûr Sûresi, 27), bir meclise girerken ve çýkarken (Tirmizî, Ýsti’zân 15; Ebû Dâvud, Edeb 150. Kütüb-i sitte, hadis nu: 3373), iþyerinde arkadaþlarýna, yolda karþýlaþtýklarýna selâm vermesi ALLAH’ýn hoþnutluðuna vesile olur.
Gençler yaþlýlara, binek üzerinde olan yürüyene, yürüyen oturana, yukarýdan gelen aþaðýdan gelen, dýþarýdan gelen içerdekine, sayýca az topluluk çok olan topluluða selâm verir. Durumlarý ayný olanlar, mesela yayalar karþýlaþtýklarý zaman, önce selâm veren daha makbuldür.
Selâma mukabele edemeyecek durumda olanlara selâm vermek mekruhtur. O sebeble; Kur’an okuyana, ezan okuyana, kamet getirene, abdest alana, hutbe okuyana, namaz kýlana, yemek yiyene selâm verilmemelidir.
Kâfirler, münafýklar, Ýslam düþmanlýðý yapanlar, açýktan günah iþleyenler, yaptýklarý günahlarý açýktan anlatanlar, rastlandýðýnda günah iþlemekte olanlar, selâma lâyýk olmadýklarý için, bu gibilere selâm verilmez.
Fitneye sebep olacaðý endiþesi ile, genç ve yabancý kadýnlara selâm verilmez. Onlarýn selâmýna sesli cevap verilmez.
Selam konusundaki hadisler için bkz. Kütüb-i Sitte, hadis nu: 3373-3388