Kemiyet ve keyfiyet By: ehlidunya Date: 10 Aðustos 2010, 13:23:49
Kemiyet ve keyfiyet ne demektir?
“Kemmiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok.”
Mektûbat
“Cenâb-ý Hakk’ýn rýzasý ihlâs ile kazanýlýr. Kesret-i etba ile ve fazla muvaffakiyetle deðildir.”
Lem’alar
Kemiyet, “miktar, sayý , nicelik.” demektir. Keyfiyet ise, “kalite, nitelik” manasýna gelir.
Bir tek çiçekteki hayat þerefini, milyarlarca taþta bulamayýz. Ayný þekilde, bir böcekteki hayat, bütün bitkiler âlemini fazlasýyla tartar.
Gerçek bu iken bir mü’minin þerefi dünyalar dolusu müþrikle, yahut ateistle nasýl kýyas edilebilir?.
Birinci misâlimizde “hayat” keyfiyettir, ikinci misâlimizde ise “iman”.
Yeryüzünde bir tek ümmeti olan, yahut hiç ümmeti bulunmayan peygamberlerin yaþadýðý dönemler de olmuþ. O dönemlerde de yine bu Kâinat’ýn Malik’i, o bir yahut iki sevgili kulundaki keyfiyetin hürmetine, nice kemiyetlere hayat hakký tanýmýþ, dünyayý baþlarýna yýkmamýþ.
Ýlim de bir keyfiyettir; bir âlimi milyonlarca cahille mukayese edemeyiz. Söz keyfiyetindir, o tek âlimin dediði olur.
Biz, “vazifeni yap, vazife-i Ýlâhîye karýþma” düsturundan hareketle, bütün gücümüzle kemiyetlere iman hizmetini ulaþtýrmaya çalýþýrýz. Teblið hususunda kemiyet-keyfiyet münakaþasýnýn çok uzaklarýnda dururuz. Ýman ve Kur’an hakikatleriyle tanýþacak olan kalabalýklardan kaç kiþinin, keyfiyet yönüyle, diðerlerinden daha ileri gideceðini bilemeyiz.
“Karþýmda müthiþ bir yangýn var” diyerek insanlarýn imanýný kurtarmaya koþan Üstad Hazretlerini düþünelim. O yananlarýn hepsi kemiyettir. Ama yangýn söndürülebilirse o kemiyetten çok keyfiyetler çýkacaktýr.
Yananlar Allah’ýn kullarý. Kimi sefahat ateþinde, kimi gaflet, kimi dalâlet ateþinde yanýp kavrulmakta, ebedî saadetlerini kaybetmekteler. Onlara acýmak ve o periþan ruhlara iman ve Kur’an hakikatlerini ulaþtýrmaya çalýþmak en büyük bir vazifedir.
Bunu ne dünyevî ikbâl için, ne de uhrevî saadet için deðil, sadece ve sadece Allah’ýn rýzasý için yapmak esastýr. Bu niyetle çok insanlarýn yardýmýna koþtuðumuz halde ancak birkaç tanesine söz geçirebilsek, iþte o zaman, “Cenâb-ý Hakk’ýn rýzasý ihlâs ile kazanýlýr. Kesret-i etba ile ve fazla muvaffakiyetle deðildir” sözünü hatýrlar ve teselli buluruz; hizmetimize þevkle devam ederiz. Yoksa bu sözü, “bir iki kiþi ile ilgilenip diðer yananlarý görmezlikten gelme” þeklinde anlamak, kanaatimizce, doðru deðil. Nur hizmetinin dört büyük esasýndan birisi olan þefkat, buna müsaade etmez.
Bir baþka açýdan:
Ayný ulvî davaya ayný safta, yahut deðiþik cephelerde çalýþan insanlar, bazen bir rekabet içine girebilir ve hizmet yarýþýný “benlik kavgasýna” dökebilirler.
Bu cümleyi, hizmet yarýþýnda diðer arkadaþlarýndan daha fazla baþarý gösteren ve çok daha ileri hedeflere ulaþan kiþi söylemeli. Yani, “Ben bu kadar baþarý elde ettim ama, bunlarýn hepsi Rabbimin ihsaný. Benim gibi çalýþan fakat benden daha az muvaffak olan insanlardan kendimi daha üstün tutamam. Çünkü, “Cenâb-ý Hakk’ýn rýzasý ihlâs ile kazanýlýr. Kesret-i etba ile ve fazla muvaffakiyetle deðildir.” demeli.
Nefsimizin tembelliðini keyfiyet sayamayýz. Kimin keyfiyetçe daha ileri olduðu bir kalp meselesi, bir ihlâs meselesidir. Bunun tayinini insafsýz nefsimize býrakamayýz.
“Ýnsan herkesi kendisinden üstün bilmelidir!” düsturuna uyarak, kendimizi kemiyet bilmemiz kanaatimce en selâmetli yoldur.
radyobeyan