Herkes Mutlu Olabilir By: Halis_52 Date: 09 Aðustos 2010, 15:44:53
HERKES MUTLU OLABÝLÝR
Herkes mutluluktan söz edip durur. Sýk sýk duyarýz: “O kadar mutluyum ki...” , “Bundan daha iyi mutluluk olmaz!” , “Sýnýfýmýz geçtim, sevincimden uçuyorum.” , “Sýkýntýlar hep beni mi buluyor! Hiç mutlu olamayacak mýyým hayatta?” , Bir türlü mutlu olamýyorum.” , “Yaþamaktansa ölmek daha iyi...” Mutluluk ve mutsuzluðun ifadesi olan bu ve buna benzer sözler, mutluluk için çýrpýnmanýn iþaretleri.
Mutluluk, sevinçli olmadýr. Gönlün huzur ve neþeyle dolmasýdýr. Ruhun doyuma ulaþmasýdýr.
Mutluluk, parada,pulda, makamda, mevkide, evde, arabada, baðda, bahçede, yakýn veya uzakta mý?
Goethe, “Eðer su kaynaðý senin kendi ruhundan fýþkýrmazsa susuzluðunu dindiremezsin,” der. Bunun gibi, mutluluk da insanýn içinden fýþkýrmalý. Mutluluk orada burada, þunda, dýþýmýzda deðil; içimizde, kendimizdedir.
Gustav Droysen’in dediði gibi, insan çoðu kere burnunun üstündeki gözlüðü arayan dalgýnlar gibi mutluluk arar. Oysa insan eþeðin üzüntüdeyken eþek arayan Nasreddin Hocanýn durumuna düþmemeli. Iþýkta kaybettiði iðneyi karanlýkta arama tuhaflýðýný iþlememeli.
Mutluluk elimizdedir. Dünyasýný karartanda, aydýnlatan da insanýn kendisidir.
Mutluluk her þeyden önce düþünce meselesidir. Ýnsan düþünce ve anlayýþýyla mutluluk ortamýný kurabilir. O kadar ki en küçük baþarýlarýndan bile mutlu olmanýn yolunu bulabilir.
Para, mal, mülk mutluluk vesilelerinden ancak biri olabilir. Fakat yegane mutluluk kaynaðý deðildirler. “Parayla saadet olmaz,” sözü bu gerçeði ifade eder. Alabildiðine maddi imkanlara sahip olan birçok kiþinin mutlu olamayýþý bunun en güzel ispatýdýr.
Heraklites, “Mutluluk maddi sevinçlerden ibaret olsaydý, çayýra kavuþan öküzleri mutlu saymamýz gerekirdi,” derken mutluluðu maddede aramanýn yanlýþlýðýný dile getirir.
Mutluluk gönül meselesidir. Gönlü zengin olan mutludur. Varlýkta da mutludur, darlýkta da. Peygamberimiz “Asýl zenginlik gönül zenginliðidir,”buyurmuþtur. Ýþte insaný mutlu eden asýl zenginlik budur.
Ýyi not alan öðrenci, para kazanan tüccar, bol ürün elde eden çiftçi mutludur. Ama bunlar geçici mutluluklardýr. Halbuki mutluluk devamlý olmalý, sonsuza kadar dayanmalý.
Bizi sonsuza kadar mutlu edecek bazý esaslarý sayalým:
ÝNANCIMIZI KAYBETMEYELÝM
Ýman hayat iksiridir. Hayat onunla canlanýr ve renklenir. Dünya onunla aydýnlanýr. Ýnsan onunla güçlenir.
Ýnanç mutluluk kaynaðýdýr. Hem de mutluluðun temelidir.
Ýmanla zindanlar saray, çöller vaha olur.
Mevlana, “ALLAH ile olunca ölümde hoþtur, ömür de hoþtur,” der “Narýn da (ateþ) hoþ, nurunda hoþ,”diyen Yunus Emre iman gözlüðüyle gördüklerini söylemiþtir.
Her þey inanan insanýn eli altýndadýr. O, yeryüzünü bir saray, güneþi bir avize, ay’ý bir takvim, baharý da bir halý, kendisini de o sarayýn efendisi olarak görür. “Yeryüzü benim bahçemdir.” Diyebilir.
“ALLAH’ý bulan her þeyi bulur. Onu bulamayan ise hiçbir þeyi bulamaz. Bulsa da baþýna bela bulur” diyen Hikem-i Ataiyye bu gerçeði ne güzel dile getirmiþtir.
Rauf Denktaþ, baþarýnýn ve saadetin kazanýlmasýnda inançlý olmanýn önemini þöyle dile getirir:
“Pusulasýz gemi er geç karaya oturacaktýr. Ýnsanoðlunun pusulasý ilimdir, dindar ve imandýr. Dinsiz ve imansýz kiþi pusulasýz gemiye benzer; er geç karaya oturacak, baþýný taþlara çarpacaktýr.”
Ýnançsýzýn geçmiþi karanlýk, geleceði karanlýk, bugünü karanlýktýr. Geçmiþin ýzdýraplarýyla yanar, kavrulur. Geleceðinden endiþe içindedir. Bugünü ise ýztýraplarla doludur.
Ýnançsýzýn gözünde mazi, sevdiklerini yutmuþ bir mezarlýk; gelecek, kendisini ve bütün dostlarýný asacak idam sehpasýdýr.
Ýnançsýzýn gözünde her þey baþýboþ, her þey zavallý, her þey yaslýdýr. Kendisi de onlarýn üzüntülerini yüklenen bahtsýz!
Ýnançsýzýn gözünde dünya bütün lezzet, zevk ve tantanasýna raðmen ýztýrap küpüdür. Öyle ya, daraðacýna asýlmak için bekleyen bir insanýn hayattan lezzet almasý düþünülebilir mi? Daraðacýný altýnla, yakutla, zebercetle, en kýymetli taþ ve zinet eþyalarýyla süsleseniz; sonra da idamlýðýn önüne en nefis yemeklerle donatýlmýþ bir sofra kursanýz ve ona, “Gerçi bir müddet sonra asýlacaksýnýz, ama siz yine de yemenize içmenize bakýn!” deseniz; bu onu kýzdýrmaktan baþka bir iþe yaramaz. Onun zevk ve lezzet almasýný saðlayabilir misiniz? :Korku ve endiþesini yok edebilir misiniz?
ALLAH’a ve ahirete inanmayan insanýn gözünde dünyanýn bu tablodan farký yoktur. Ölüm her þeyi yok edip tüketecekse, hayatýn ne manasý kalabilir.?
Demek, hayat imanla mana kazanýyor.
Gençlik bu imanla hayata baðlanýr, ümitle yaþar, huzur ve saadet zembereði haline gelir.
Bir çekirdek ALLAH’a dayanmakla koca bir aðaç olur. Karýnca Ona baðlanmakla kocaman Firavun’a karþý çýkar. Sinek o imanla Nemrud’a kafa tutar. Gençlik de imandan aldýðý nur, þuur ve kuvvetle dünyanýn daðlar gibi engellerine karþý dayanýr., hayat yolunda metanetle ilerler.
Yine o inançla gençlik felaket ve ýztýraplara karþý tükenmez bir teselli kaynaðý bulur. Gayesizlik, çaresizlik, baþýboþluk, havailik, gevþeklik ve uyuþukluktan kurtulur.
Gençlik imanýn verdiði sorumlulukla çalýþkan, hamleci, ideal sahibi; vatana, millete ve insanlýða yararlý hale gelir.
Kalbinizi ALLAH’a imanla, Onun sonsuz sevgisiyle doldurunuz. Size insanlýðý ve sevdiðiniz her þeyi Vereni, sevgiye en çok layýk Olaný sevmek ise Ona karþý gelmemekle, emirlerine sarýlmakla olur.
En birinci meselemiz imanýmýzý korumak, güçlendirmek, taklitten tahkike ulaþtýrmak olmalý. Bunu saðlayacak kaynaklara dört elle sarýlmalýyýz. Dünya ve ahiret mutluluðumuz buna baðlýdýr.
En büyük kayýp ise imaný yitirmektir. Kaybedilen bu cevherin yerini hiçbir þey dolduramaz. Dünya da, ahiret de zindana döner.
BAÞKALARININ MUTLULUÐU ÝÇÝN ÇIRPINALIM
Diderot, “Baþkalarýna mutluluk saðlayabilen adam mutludur.” Der. Siz de öyle yapmaz mýsýnýz? Bir kimsenin boðulduðunu görseniz koþmaz mýsýnýz? Yanmakta olan birini kurtarmak istemez misiniz? Haksýz yere öldürülen bir masum için çýrpýnmaz mýsýnýz? Maksadýnýza ulaþýnca da en büyük mutluluðu duymaz mýsýnýz?
Peki, bir insanýn dünyasý bir yana, ebedi hayatý mahvolsa yüreðiniz sýzlamaz, elinizden gelse kurtarmak için çýrpýnmaz mýydýnýz?
Ýmansýzlýk sadece dünyayý deðil, sonsuz hayatý da karartýr. Bu ebedi kaybýn yerini hiçbir þey dolduramaz.
Bu korkunç felaket ve yangýn karþýsýnda vicdaný olan herkes titrer, söndürmek için koþmaya baþlar.
“Teessür(üzüntü) ve ýzdýrap karþýsýnda kalpden bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuþ haberi karþýsýnda o kalbin atom zerratý adedince param parça olmasý lazým gelir.” Diyen Zübeyir GÜNDÜZALP, imansýzlýðýn doðurduðu fecaatý ifade eder. Türk gençliðinin bu fecaat içerisine yuvarlanma tehlikesiyle yüz yüze olduðunu gören ve islamýn derdinden baþka hiçbir derdi olmayan Bediüzzaman Hazretleri de,
“Karþýmda müthiþ bir yangýn var. Alevleri göklere yükseliyor. Ýçinde evladým yanýyor, imaným tutuþmuþ, yanýyor. O yangýný söndürmeye, imanýmý kurtarmaya koþuyorum....
“Ben cemiyetin imanýný kurtarma yolunda dünyamý da feda ettim, ahiretimi de... Cemiyetin imaný, saadet ve selameti yolunda nefsimi, dünyamý feda ettim. Gözümde ne cennet sevdasý var, ne cehennem korkusu. Cemiyetin, 25 milyon (þimdi 51 milyon) Türk cemiyetinin imaný namýna bir Said deðil bin Said feda olsun. Kur’ an ’ýmýz yer yüzünde cemaatsiz kalýrsa cenneti de istemem; orasý da bana zindan olur. Milletimizin imaný selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razýyým. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur,” diyor, önündeki engellere aldýrmadan koþuyor, koþuyordu.
Ýnsanlýða iman yönünde hizmet etmek kadar büyük bir hizmet ve mutluluk düþünülemez. Mükafatýnýn yerini de hiçbir þey tutamaz. ALLAH Resulü, “Senin vasýtanla bir kimsenin imana kavuþmasý, dünya ve dünya içindeki þeylere sahip olmadan daha hayýrlýdýr,”buyurmuþtur.
Asrýn en müthiþ hastalýðý olan imansýzlýk karþýsýnda imanlarý kurtarma harekatýna katýlmaktan baþka yol yok! Mutluluðunu baþkalarýnýn mutluluðunda arayan insanlar için en büyük ve ideal hizmet yolu budur.
YÜKSEK ÝDEALLERÝN ADAMI OLALIM
Maneviyat dünyasýnýn önde gelen isimlerinden Cüneyd-i Baðdadi’yi büyükler kervanýna katan sýrrý biliyor muydunuz? Sýradan bir insandý Cüneyd-i Baðdadi. Ýsmi cismi duyulmamýþtý. Bir gün yolda karþýlaþtýðý bir olay onun ruh dünyasýný deðiþtirdi:
Bir kedi duvarýn dibinde sinmiþ vaziyette beklemekte. Alabildiðine sesiz ve hassas...
Ýþte bu hadiseydi Cüneyd-i deðiþtiren, mesafe aldýran, Belki” Bunda ne var?” diyeceksiniz! Hiç karþýlaþmadýðýmýz bir hadise deðil ki!
Önemli olan olay deðil, olayýn sebep olduðu deðiþiklikti. Cüneyd þöyle düþünmüþtü:
“Kedi nihayet bir hayvan! Avý ise bir fare. Gayesine hedefine ulaþabilmek için nasýl da titizlikle bekliyor. Ben ise en üstün bir yaratýðým. Benim gayem, idealim, hedefim ise daha yüce olmalý ve o yüce gayeme bütün varlýðýmla yönelmeliyim.
Ýþte bu düþünceden sonradýr ki, cüneyd kendisini hak yoluna adamýþ, o yolun kara sevdalýsý olmuþ, aþýlmazlarý aþmýþtý.
Üstün bir yaratýlýþta olan insanýn elbet ideali de yüce olacak E.Hölnl, “yüksel idealleri olmayan insanlýk, basit bir çaba içindeki karýnca topluluðundan farklý deðildir.,”der.
Yüce Ýdealler için yaþayan insanlarýn her saniyeleri de deðerlidir. Davalarýnda “fani” olurlar. Geceleri gündüzleri o yüce davanýn düþüncesiyle dolar. Þahsi menfaatlerinden çok insanlýðýn menfaatlerini düþünürler. Toplumlarý milletleri için yaþarlar.
Böyle insanlar bütün milleti kucaklarlar. Bediüzzaman’ýn ifadesiyle, “kimin himmeti (gayreti) milleti içinse o tek baþýna bir millettir.”
Milletin yükselmesi, vatanýn yücelmesi uðrunda canlarýný vermekten çekinmezler. “Ben ölsem bile milletim saðdýr,” derler.
Kendilerini yok, milletleri vardýr. B.Auerbach’ýn da belirttiði gibi, onlar büyük düþüncelerin sahibidirler ve bu düþünceleri uðruna kendilerini bile unutmuþlardýr.
Milletin için yaþayan, milletinin refahý, mutluluðu için çýrpýnan insanlardan meydana gelen toplumlar topla tüfekle sindirilemezler; onlarý hiçbir güç yýkamaz.
Gaye nefisten öte, her þey den yüce...
Vatana, millete hizmet çalýþmakla olur, gayretle olur, azimle olur.
Ayný ALLAH’a ayný Peygambere, ayný kitaba, ayný bayraða, ayný topraða sahip olan bu vatanýn çocuklarý, kardeþlik, birlik ve beraberlik içerisinde olduklarý müddetçe, en güçlü ordularýn karþýsýnda duramaz.
Akif’in dediði gibi,
“Deðil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acý bir, gaye ayný, vicdan bir;
Deðil mi sinede birdir vuran yürek... yýlmaz!
Cihan yýkýlsa, emin ol, bu cephe sarsýlmaz!’’
Gayeye gayretle ulaþýr. Bunun zevki baþka bir þeyde bulunmaz.
Ýdealsiz insan hayattan zevk de alamaz. Böyle insanlarla yaþamak da güçtür.
Yüksek idealler uðruna didinip mücadele verenler milletin iftihar vesileleridir.
Ýdeal yoluna adanan her þey kýymetlidir. Küçük büyük her þey deðerlidir. Bunun dýþýndakiler küçüktür, deðersizdir. La Rochefoucauld, “Yapýlan iþ ne kadar parlak olursa olsun, yüksek bir gayenin sonucu deðilse büyük sayýlmamalýdýr,” der.
Milletin inancýna, ahlakýna, maddeten ve manen yükseliþine hizmet edenler doðru yoldadýrlar.
HAK ÝÇÝN YAÞAYALIM
Hak her þeyden yüce, her þeyden üstün, her þeyden büyük. “Hakkýn hatýrý alidir(yücedir). Hiçbir hatýra feda edilemez.”
Hak yüce ALLAH’ýmýzýn bir ismidir. Gerçek ve doðru olan, deðiþmeyen her hak Ona dayanýr. Her hakkýn hakiki sahibi Odur.
Ýnsan hep Hak için yaþamalý, Hak için .......... Onun yolunda olmalý.
Ýnsan böylece deðer kazanýr bu suretle yükselir.
Hak için yaþamak demek, ALLAH’ýn rýzasýný düþünmek demektir. Onun rýzasýyla insanlar da razý olur. O sevince insanlar da sever; onlara da sevdirir.
Her yaptýðýmýz harekette düþüncemiz þu olmalý:
“Acaba bu hareketimden ALLAH razý olur mu?
Ýnsan yaptýðýný þunun bunun için deðil, ALLAH için yapmalýdýr. ALLAH için yapýlmayan, çýkar gözetilen iyiliklerin bile kýymeti yoktur.
ALLAH’ýn sevdiði davranýþ, sadece kendi rýzasý için yapýlan davranýþtýr.
Ýnsan çalýþýr, yer içer, yatar kalkar, iyilik yapar, yoksullarýn elinden tutar.
Acaba kimin için?
Nefsi içinse, gösteriþ için yapýyorsa bunun deðeri yoktur. ALLAH için ise küçük de olsa büyüktür, deðerlidir. Öyleyse, “ALLAH namýna vermeli, ALLAH namýna almalý, ALLAH namýna baþlamalý, ALLAH namýna iþlemeli.”
Hak için çalýþma insaný baþarýya götürür, sýkýntýlardan kurtarýr, mutlu eder.
Her þeyin dizgini elinde ve her þeye gücü yeten bir yaratýcýya dayanarak yapýlan iþ büyüktür. O yolda her þey deðerlidir.
Resulullah(a.s.m.) hak için çýrpýnmýþtý. Hz.Musa’nýn (a.s.) mücadelesinde o vardý.Hz.Ýbrahim(a.s.) o sayede ateþten kurtulmuþtu.
Zaferden zafere koþan Celaleddin Harzemþah’a sormuþlar:
Yine muzzaffer olacaksýn, yine galip geleceksin. Bu gayret niye?...
“Ben” demiþ, “yaptýðýmý sadece Hak için yaparým. Onun rýzasýndan baþka bir þey düþünmem. Üzerime düþeni yapar, gerisine karýþmam. Muzaffer edip etmemek Ona aittir.”
Bu sýrdan dolayýdýr ki, Celaleddin Harzemþah girdiði bütün savaþlarda muzaffer olmuþ.
Evet, Hak için yaþamak, sadece ve sadece Onun rýzasýný düþünmek, baþarýnýn anahtarýdýr. Baþarýnýn olduðu kadar, huzurun ve mutluluðun da birinci þartýdýr.
Çünkü en büyük, Cenab-ý Haktýr. Onun yolunda didinmek kadar büyük bir þey olamaz. Bu yüce gaye uðruna atýlan adýmdan baþka insaný mutluluða götüren ne olabilir?
“Ben kimin yolundayým? Yaptýðýmý niçin yapýyorum?” sorusuna vereceðimiz “Hakkýn rýzasý için,” cevabýndan daha büyük bahtiyarlýk düþünülemez.
Hak yolunda olmak, gerçeklerin peþinde koþmayý da gerektirir.
Bunun içindir ki konuþtuðumuz daima gerçek olsun. Yaptýðýmýz gerçek olsun. Gerçek yolunda kalalým ve gerçekçi olalým.
Hayal gerçeðe hizmet ettiði müddetçe deðerlidir. Hayalsiz dünya karardýðý gibi, gerçeksiz dünya büs bütün yok olur.
“Hayallerinizi yitirdiðiniz an, hayatýnýz sona erdi demektir,” de Mark Twain. Hayalin gerçekle ne ilgisi var, diyeceksiniz. Allen’in de þu sözleri var:
“Dünyanýn gördüðü her büyük baþarý, önce bir hayaldi. En büyük bir çýnar bir tohumda, en büyük bir kuþ bir yumurtada gizliydi.”
Gerçekler önce hayal dünyasýnda yer bulur, sonra hayattaki yerlerini alýrlar.
Ama asýl olan gerçektir. Gerçeði yakalayabilmek, onun yolunda olabilmektir.
Ýnsan gerçekçi olduðu müddetçe baþarý olur.
Gerçek her zaman kolay elde edilmez.
Gerçek her zaman bal gibi tatlý da olmaz. Bazen acý ilaçtýr. Katlanabilenler için ise þifadýr.
Yaþadýðýmýz, gördüðümüz, iþittiðimiz, konuþtuðumuz hep gerçek olsun.
Gerçek bir olur. Herkese göre gerçek olmaz. Hz. Ali, “Gerçeði insanlarýn ölçüleriyle deðil, insanlarý gerçeðin ölçüsüyle taný,” derken gerçeðe ayak uydurmamýzý dile getirir.
Acaba ne ölçüde gerçekçiyiz?
FAZÝLET ÖRNEÐÝ OLALIM
Ýnsanlýk tarihinde öyleleri vardýr ki baþtan aþaðý fazilet örneðidirler. Pýrýl pýrýl bir hayat sürmüþ; yaþadýklarý çaðýn insanlarýna olduðu kadar, çaðlar sonrasýna da ýþýk tutmuþlardýr. Baþta Peygamberler olmak üzere, Gazali’ler, Rabbani’ler Yunus’lar, Mevlana’lar, Bediüzzaman’lar hep bu sýnýftandýr.
Fazilet, ilimden, irfanda, ahlakta, iyilikte, deðerde, hünerde, meziyette, olgunlukta ve faydalý olmada en üst seviyede olma demektir.
Hz.Ali “Ýnsanlarla öylesine geçin ki, ölümünde düþmanlarýn bile aðlasýnlar,” der. Mark Twain de, “Öylesine yaþamalýsýn ki, öldüðün zaman tabutçu bile matem tutsun!”demekten kendisini alamaz.
Fazilet örneði insanlar hep böyledir. Onlarý düþmanlarý bile takdir etmekten kendilerini alamamýþ, ölümlerine aðlamýþlardýr.
Fazilet yücedir, eþsizdir. Hiçbir þey fazilet kadar yüce olamaz. Sevilmeye en layýk olan da odur.
Peygamberimiz öyle yaþardý ki, dostu düþmaný onu hayranlýkla seyreder; dost takdir ederken, düþman da dost olurdu. Ona kin ve düþmanlýk duygusuyla dop dolu olanlar bile bu eþsiz fazilet örneði karþýsýnda bir bir dize gelmiþlerdi.
Kim herkesin sevdiði, hoþlandýðý, aradýðý, memnun olduðu bir insan olmak istemez? Yüzü görülmek istenmeyen, sevimsiz bir tip olmak kadar kötü ne vardýr?
Pýrlanta gibi olun ki, herkes kýymetinizi bilsin.
Kendi kendimize daima soralým:
“Nasýl biriyim? Sevimli mi, sevimsiz mi? Annem, babam, ailem, arkadaþlarým, öðretmenlerim ve birlikte çalýþtýðým insanlar beni nasýl karþýlýyorlar? Tenkit edilen yanlarým neler?”
Bu sorulara vereceðimiz cevap, hayatýmýzý þekillendirecektir. Müspet davranýþlarýmýzý daha da geliþtirmek, yanlýþ hareketlerimizi de düzeltmek fýrsatýný böylece bulacaðýz.
Epictetus. “Ýyi olmanýzý istiyorsanýz, önce iyi olmadýðýnýza inanýnýz,” der. Çünkü bu anlayýþ davranýþlarýmýzý düzeltme, iyiye yönelme ve fazilet olmada bize yardýmcý olacaktýr. Ýyiliðine ve olgunluðuna inanan insanýn düzeltebileceði neyi olabilir? Dolayýsýyla, onun yükselmesi de söz konusu deðildir.?
Ýnsanýn kendi hatasýný görmesi kadar büyük fazilet yoktur. Ýnsan vicdanýn sesini dinleyebildiði ölçüde faziletlidir.
Konfüçyüs’ün dilinde, “En büyük fazilet insanýn iyiliðe doðru çaba göstermesi ve vicdanýnýn sesini dinlemesidir,” þeklinde ifadesini bulan bu gerçek, fazilet yarýþýnýn da bir simgesidir.
Fazilet dini duygularýn güçlülüðünden kaynaklanýr. Dine baðlýlýkta titizlik göstermek, faziletli olmaya aday olmak demektir. “Dinime baðlý olmasaydým gençliðimdeyken kötülük iþlemekten beni kimse alýkoyamazdý.” Diyen Mehmet Akif, bir beyitinde þöyle de:
“Çünkü milletlerin ikbali için evladým”
Marifet, bir de fazilet; iki kudret lazým.”
Fazilet kadar deðerli bir sermaya düþünülemez. Kur’an’ýn “güzel ahlak üzerinde olduðunu” belirttiði yüce Peygamber. Faziletin içerisinde toplandýðý güzel ahlaký öðütlüyor; “Ben güzel ahlaký tamamlamak için gönderildim,” buyuruyor. O, yeryüzünde adeta melekler gibi dolaþan bir insanlýk tablosu ortaya çýkardý. En zor anlarda bile birbirlerini düþünen, hak ve hakikat için yaþayan fazilet abideleri yetiþtirdi.
Doðrudur, denilebilen insanlar faziletli insanlardýr. Faziletli insan gençken de, ihtiyarken de, öldükten sonra da baþlar üstündedir.
Paranýn, pulun, malýn, mülkün insanlarýn gözünde deðerli olduðunu kimse inkar edemez. Fazilet hepsinin de üstünde bir mevkiye sahiptir. Üstelik faziletli insanýn elinde para da, pul da, mal da, mülk de çok daha deðerlidir; vatanýn, milletin, insanlýðýn hizmetindedir.
Fazilet iman aðacýnýn meyvesidir. Ýman ne kadar güçlüyse insan o nispette faziletlidir.
“Din nedir?” sorusuna, “Güzel ahlaktýr,” cevabýný veren ALLAH Resulü bizlere fazilet ufuklarýný gösterir.
Fazilet ufuklarýný gösterir.
Ne var ki, fazilet kolay elde edilemez. Doðuþtan da getirilmez. Ýnsan gayretle, çabayla onu elde eder. Ýyiye yönelme azmi ve gayreti içerisinde olursak, yanlýþ, kusurlu, hatalý davranýþlarýmýzý düzeltme yoluna girersek, biz de faziletli olabiliriz. Hayvanlarýn bile eðitildiði günümüzde, insanýn kendisini baþýboþluðun akýntýsýna býrakmasýnýn mazereti olamaz. Ahlaki olgunluða ulaþtýrýcý görüþ ve düþüncelerle dolmalý, fazilet örneði insanlarýn hayatlarýný okumalý ve onlar gibi olmaya özenmeliyiz.
DOÐRULUKTAN AYRILMAYALIM
Ýnsan hayatý doðrulukla yeþerir, güzel meyveler verir.
Doðruluk hayat düðümüzdür.
Güzel huylarýn kaynaðý doðruluktur.
Ýnsanlýk doðrulukla hayat bulur.
Gösteriþ, dalkavukluk, iki yüzlük, münafýklýk ve nihayet inkarcýlýk büyük bir yalancýlýktýr.
Gösteriþ yalancýlýktýr. Dalkavukluk alçakça bir yalancýlýktýr.
Ýki yüzlülük, münafýklýk ise en büyük ve en zararlý yalancýlýktýr. Her þeyin doðruluk üzerine kurulduðu kainatta yalana yer yoktur. Yalan temelleri doðruluk üzerine atýlan dinde de yer bulamaz.
Ýnkar ise her çeþidiyle yalancýlýktýr. Kainatta inkarcýlýktan daha büyük yalancýlýk yoktur. Kainatýn bütün zerratýyla haykýrdýðý sayýsýz birlik delillerini inkar etmek kadar büyük yalancýlýk olabilir mi? Eskiden doðruluk denilince müslüman hatýra gelirdi. Doðrulukla yalan arasýnda doðuyla batý kadar mesafe vardý. Müslümanýn hayatýnda yalan barýnamazdý. Bütün söz ve hareketleri doðruluk üzerine kurulmuþtu. Yüzünden doðruluk okunurdu. Bu ruhu doðruluk peygamberinden almýþtý.
Resulullahýn bu doðruludur ki, daha peygamber olmadan bile “ güvenilir insan” manasýnda “ el Emin” diye çaðrýlmasýna sebep olmuþtu. Onun doðruluðunu görenler bir bir gelip Ýslam halkasýna girmiþlerdi. Büyük bir Yahudi bilgini olan Abdullah bin Selam daha yüzüne bakar bakmaz , “Vallahi bu yüzde hile olmaz, yalan olamaz!” deyip kelime-i þehadet getirmiþti.
Doðruluða hayatýný adayanlar, doðruluk için canlarýný verenler, hep onun gösterdiði yoldan gittiler.
Ýnsan kendi kendisine sormalý: “Acaba ben doðru yolda mýyým* Sözlerim, davranýþlarým doðru mu?” Doðru yoldaysa, doðruluðu prensip edinmiþse hiçbir þeyden çekinmemeli. Þairin, “doðru yolda tek baþýna da olsa ilerleyeceksin!” dediði gibi, kimsenin tenkidinden, yadýrgamasýndan, kýnamasýndan çekinmeden alný açýk, baþý dik olarak yürümeli. Hücumlardan, engellerden korkmamalý, yýlmamalý. Meyveli aðacýn taþlanacaðý bir gerçek. Kimse meyvesiz aðaca taþ atmaz.
Olsun o taþlar bize gül gibi gelir. Çünkü ALLAH, “Siz doðru yolda olduðunuz müddetçe sapýðýn sapýklýðý size zarar vermez,” buyurmuþtur.
Hz. Musa(a.s) Firuvun’a doðru yolu gösterdiði için baskýlara uðramamýþ mýydý? Hz. Ýbrahim(a.s) bunun için ateþe atýlmamýþ mýydý? Hz. Ýsa(a.s) bunun için öldürülmek istenmemiþ miydi? Peygamberimizin ayaklarý bunun için kanlar içerisinde kalmamýþmýydý?
Ama neticede zafer doðru yolda olanlarýn olmuþtu. Doðru yoldaysanýz üzülmeyin, telaþlanmayýn.”ALLAH bizimle beraberdir.”
Ya yanlýþ yoldaysak? Kimseyi deðil, sadece kendimizi aldatmýþ oluruz. Deðerden düþer, kötü nam kazanýr, itimadý kaybederiz. Baþkalarýna deðil, kendimize zarar vermiþ oluruz.
Söz davranýþýn dilidir. Doðruluðun bir parçasýdýr. Davranýþlarýmýz kadar sözlerimiz de önemli. Peygamberimiz, “Ya hayrý söyle veya sus!” buyurur. Ayrýca sözü borç gibi kabul eder, sözde durmanýn önemi üzerinde durur.
Sözde durmak doðruluðun esasýdýr. Ve imanýn meyvesidir. Sözde durmamak ise münafýklýðýn iþaretleri arasýnda sayýlmýþtýr.
“Her dediðin doðru olsun. Ama her doðruyu her yerde demek doðru deðildir.” Diyen Bediüzzaman yeri gelince susmanýn önemini anlatýr. Bazen doðruyu konuþmanýn ters tepki yapabileceðine dikkat çeker. Harpte düþmana karþý doðruyu, gerçeði söylüyorum diye pot kýrmaya, zarar vermeye, üzmeye, incitmeye hakkýmýz yok. Söylenmesi gerekiyorsa usulünce söylenmeli.
DÜÞÜNEREK YAÞAYALIM
“ Düþünüyorum, o halde varým.” Diyen Descartes, düþüncesizce yaþanan hayatý yoklukla eþ tutar. A.W. Hare de düþünceyi rüzgara benzetir: “Ýnsan bir kayýk, bilgi yelken, düþünce de onu yürüten rüzgardýr.” Düþünerek hareket edenler doðruyu kolay bulurlar. Onlarýn yanýlma ihtimali azdýr. Piþmanlýk duymazlar.
Düþünce ýþýktýr.
Düþünce harekettir.
Düþünce Rehberdir.
Düþünce mutluluk davetçisidir.
Düþünce gözün görmesi, kulaðýn iþitmesi, dilin konuþmasý ve tad almasý kadar tabidir, fýtridir. Onu dizginlemek veya hapsetmek mümkün deðildir. Ellere kelepçe, ayaklara pranga vurulabilir, ama düþünceler hiçbir zaman kelepçelenemez, prangalanamaz. Düþünceyi yok etmek mümkün deðildir.
Önemli olan, düþünmeyi bilmektir. Düþünerek yaþamak, söz ve hareketleri onun çerçevesinde yürütebilmek baþarýnýn da anahtarýdýr.
Düþünceden çok duygularýnýn boyunduruðuna girme eðilimindeki gençler, düþüncelerini duygularýna hakim kýlabilirlerse baþarýlý olurlar. Düþünerek hareket eden genç, düþüncesizce yaþayan yaþlýdan çok üstündür.
Düþünceyi hayalle karýþtýrýlmamalý. Hayaller düþüncemize yardýmcý olabilir., ama her hayal gerçek deðildir. Faydalý olan düþünceler hemen uygulamaya konulmalý. Hayaller dünyasýnda apartmanlar kurmaktansa gerçekler dünyasýnda kulübe yapmak daha iyidir.
Ýyi bir düþünce saðlýklý olmanýn ifadesidir. Boþuna, “Saðlam kafa saðlam vücutta bulunur” dememiþler. Ruh ve beden saðlýðýnýn, saðlýklý düþünmedeki rolü inkar edilemez.
Ýnsan düþünebildiði, iyi düþüncelerle yaþayabildiði ölçüde deðer kazanýr. Ýnsan neyse, düþüncesi de odur. Düþünce kiþinin aynasýdýr. Dil de ona tercümanlýk eder:
Ýnsan geçmiþini, geleceðini ve yaþadýðý dakikayý düþünüp deðerlendirmesini yapabildiði ölçüde geleceðe güvenle bakabilir. Geçmiþinden ders alamayýp, bulunduðu aný gerektiði gibi deðerlendiremeyenlerin, gelecekle ilgili planlarý, projeleri olmaz. Geçmiþten ibret alabilenler geleceðe hazýr olurlar. Ancak yaþadýklarýný saniyelerin hesabýný verebilecek olanlar, istikbale ümitle bakabilirler. “Ne olacaðým?” ýn cevabýný, bugünü hakkýyla deðerlendirebilenler verir.
Düþüncenin insan hayatýndaki önemindendir ki,Kur-an bir çok ayetinde, “Düþünmezler mi?”; “Akýl etmezler mi?;” “Bunda düþünen akýl sahipleri için ibretler vardýr.” Gibi beyanlarýyla düþünceyi gündeme getirir, düþünmeye teþvik eder.
Muhakeme düþüncesiyle olur. Muhakemesiz hayatýn ise hayvanca yaþamaktan farký yoktur. Dünya okulunda eðitim gören insanýn ilk cevabýný bulmasý gereken sorular arasýnda, “Ben neyim?”nereden gelip nereye gidiyorum? Vazifem nedir?” sualleri yer alýr. Ýnsan bunlara düþüncesiyle cevap arar. Sýnýrlý düþüncesi onu bunlarýn cevabýný bulabileceði rehbere götürü. O rehber dindir, peygamberdir, kitaptýr.
Ruhlar aleminden gelip ebedi bir hayata gideceðini oradan öðrenir. Dünya bir misafirhanedir. Ýnsan ise bir yolcudur., vazifeli bir memurdur. Vazifesi de her þeyden önce sahibini tanýmak, onun emirleri doðrultusunda hareket etmektir.
Ýþte insan hayatý, düþünce sistemini bu gerçekler çerçevesinde kurabildiði ölçüde mana kazanýr. Baþýboþluktan, hadiseler seli önünde yuvarlanýp gitmekten kurtulur. Ýnsan düþünerek hareket ettiði ve sözü edilen ölçülere uyduðu nispette niyetine ulaþýr. Aksi halde, iyilik zannýyla kötülük de yapabilir.
Ýþlerimizi yapmadan önce iyice düþünmeliyiz. Yerine göre, bilenlerle istiþare etmeliyiz. Unutmamalýyýz ki, herkesten daha akýllý olan ALLAH’ýn Peygamberi her zaman istiþare ederdi. Sonra da karar verip emin adýmlarla neticeye varmalý.
Bir çalýþmaya oturmadan önce, neyi, nasýl ve hangi yollarla yapacaðýmýzý, bunun için neler gerektiðini çok iyi düþünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz.
Her gece yatmadan önce, geçirdiðimiz günün muhasebesini yapmalýyýz. “Neler yaptýk? Ne derece baþarýlý olduk? Karda mýyýz, zararda mý? Baþkalarýna ne derece faydalý olabildik?” Baþarýlarýmýz için þükretmeli, baþarýsýzlýklarýmýzýn sebebini araþtýrýp ayný hataya düþmemek için gayret göstermeliyiz.
Sabahleyin kalkar kalkmaz da neler yapacaðýmýzý planlamalý, en kestirme yollardan maksada nasýl ulaþacaðýmýzý hesaplamalý ve bu plan içerisinde iþlerimizi yürütmeliyiz. Sözlerimizde de düþüncenin yeri büyüktür. Düþüncesizce söylenmiþ sözleri görünce bunun önemini daha iyi kavrarýz.
“Bin düþün, bir söyle” demiþler.
Söz, insanýn iç dünyasýnýn konuþmalarýdýr. Ýnsan sözleriyle deðer kazanýr. Söz oka benzer. Aðýzdan bir defa çýktý mý geri döndürmek mümkün olmaz. Söz bir çok insaný ölünden kurtardýðý gibi, ölümlerine de sebep olabilir. Söz yarasý kýlýç yarasýndan daha tesirlidir. Zararlý, ürkütücü ve kaçýrýcý olur. Sonu piþmanlýkla neticelenir.
Onun içindir ki, insan konuþmadan önce çok düþünmeli, sonra konuþmalý. Yoksa susmayý tercih etmeli. Çok konuþan çok hata yapar.
Söz vermeden önce de iyi düþünmeli. Yapabileceksek söz vermeliyiz. Yoksa mahcup olur, yalancý çýkarýz.
Bir tenkit ve ithamla karþýlaþtýðýmýzda da hemen mukabeleye geçmemeliyiz. Düþünmeli, yapýlan tenkit ve ithamlar haklý ise kendimizi düzeltmeli, haksýzsa ileride böyle bir eleþtiri ve suçlama yapýlabilir düþüncesiyle dikkatli davranmalýyýz. Tenkitlere açýk olmayan insanlar noksan kalýr. Tekamül edemezler.
Olaylarýn sebep ve sonuçlarýný düþünüp muhakeme yürütebilmeli, olup bitenlerden ders almayý bilmeliyiz. Tabiattaki düzen bize bir çok gerçekleri haykýrýr.. Güneþin doðup batýþý, mevsimlerin geliþi, gece ve gündüzün birbirini takip ediþi, kuþlarýn uçuþu, yaðmurun yaðýþý, bitkiler ve hayvanlar ibretlerle dolu manzaralar sergilerler. Onlarda ki manayý ve gerçeði yakalayabilmek ancak düþünceyle mümkündür. Düþüncenin kullanýldýðý en verimli alanlardan biri budur. Hadiste zikredilen “ bir saat düþüncenin 60 sene nafile ibadetten (farz ve vacibin dýþýnda yapýlan ibadet) hayýrlý oluþu,” düþüncesinin böyle kullanýlýþýnda olsa gerek.
HALÝMÝZE ÞÜKRETMESÝNÝ BÝLELÝM
Þükür halden memnunluktur. Kanaat, tutumluluk, halden memnun olma ve hýrstan, israftan, hürmetsizlikten kaçýnma, þükrün ifadesidir. Helal-haram tanýmayanlar þükürsüzdürler. Þükreden insanlar mutludurlar. Þükre iten sebepler çok, þükürsüzlüðe sebep olan bahaneler ise gerçekte yoktur. Þükürsüzlüðe götüren her hareket insaný mutsuz eder. Þükrü ölçü edinenler için ise mutsuzluða hiçbir sebep yoktur.
Epiktetos, “Mutlulukla istek bir arada olmaz,” der. Çünkü insanýn sonsuz arzularý vardýr. Ýhtiyacý bitmez, tükenmez. Onun yaradýlýþýnda öylesine bir hýrs vardýr ki, dünyayý verseler doymaz. Bu yaradýlýþtaki bir insan eðer mutluluðunu bu arzularýna ulaþmada arýyorsa, mutlu olmasý imkansýz olur. Çünkü onlarý elde edebilecek ne gücü vardýr, ne de sermayesi.
Eðer insan elde ettiði ve elinde olan her þeyde mutluluðu bulabiliyorsa, onu en ufacýk þeyler bile mutlu eder. Demek ki, mutluluk kafa iþi, gönül iþi, inanç iþi. Ýnsan çalýþýp çabaladýktan sonra eline geçene kanaat edebiliyorsa mutludur.
Hýrs göstermiyorsa mutludur. Daha kötü þartlarý düþünüp haline þükrediyorsa mutludur. Ýnsaný mutsuz eden, elindekilere þükretmeyip daha çok þeyler istemesidir. Ýstekler bitmeyeceðine göre, yine mutlu olamayacaktýr. Halbuki sahip olduklarýmýzý düþünebilsek, bunlar bizi fazlasýyla mutlu etmeye yetecektir.
Nasýl mý?
Sahip olduðumuz nimetleri bir bir gözümüzün önüne getirelim. El, ayak, göz, kulak, dil, akýl, kalp, hayal...
Bunlar bizi mutlu etmeye yetmez mi?
Bize,
“Al, sana bir milyar lira, ellerini ver!” deseler verir miydik?
“Dili için iki milyar lira” kim verirdi?
“Beþ milyar lira gözleriniz için.” Her halde vermeyiz.
“Her halde az buldunuz; alýn, size yüz milyar lira; aklýnýzý veriniz.”
“Hayýr, hayýr, vermem!”
Milyarlarca lira ile deðiþtirmeyeceðimiz bu kýymetli nimetlere beþ kuruþ verip de sahip olmadýk.
Teneffüs ettiðimiz hava, ýsý ve ýþýðýndan faydalandýðýmýz güneþ, bizi bir elbise gibi saran atmosfer için bizden para istenseydi, bütün sermayemizi de versek, hayatýmýzý devam ettirebilir miydik?
Sadece saðlýðýmýz dünyalara bedel.
Son derece kýymetli bunca nimetlerle donatýldýðýmýzý düþünüp mutlu olmamýz gerekmez mi?
Eti biz yeriz, kemiðini köpek.
Karpuzun içi bizim kabuðu hayvanlarýn.
Hayvanlar ot yer; biz sütlerini içer, etlerini yeriz.
Bütün bunlara raðmen hayvanlar hayatlarýndan memnun, bizse deðiliz.
Kimin mutlu olmasý lazým; hayvanlarýn mý, bizim mi? Gerçeðe bakýlýrsa, en mutlu yaratýðýn insan olmasý gerekir. Çünkü en üstün yaratýk o. Halbuki biz, Schopenhauer’in dediði gibi elimizde olan þeyleri çok seyrek, eksik olanlarý ise her zaman düþündüðümüz için mutluluk kapýlarýný kendimize kapýyoruz. Gözümüz hep yukarýlarda. Oysa aþaðýdakileri görebilsek hep mutlu olacaðýz.
Saðlamsak, sakat olanlara bakalým.
Sakatsak, daha kötü durumda bulunanlara, yatalaklara, kötürümlere, delilere bakalým. Evimiz barkýmýz, baðýmýz, bahçemiz varsa, olmayanlara bakalým. Evimiz, barkýmýz, baðýmýz, bahçemiz varsa, olmayanlara bakalým.
Sýcak çorba içebiliyor, karnýmýzý doyurabilecek ekmek bulabiliyorsak, bunlarý bulamayanlara bakalým. Herhalde bunlar bizi mutlu etmeye yetecektir.
Bu konu da Rauf Denktaþ da þöyle diyor: “Kendinizi mutsuz, bahtsýz addettiðiniz an elinize bir kaðýt alýnýz ve ALLAH’a þükretmenizi gerektirecek mutluluklarýnýzý sýralayýnýz.
“Listenize bir bakýnýz ve derhal neþeleniniz. Yeni ayakkabýsý olmadýðý için üzülen bir kiþinin, ayaksýz, fakat yine de mutlu bir kiþiyi gördüðünde duyacaðý utancý düþününüz.
“ALLAH’a þükür mutluluðun anahtarýdýr. Kötülükleri sayacaðýnýza iyilikleri, güzellikleri sayýnýz ve mutlu olmanýz için mevcut nedenlerin karþýsýnda size üzüntü veren tek nedeni ortada kaldýrýnýz.”
Peygamberimiz de herkes için hayat boyu lazým olacak bu mutluluk ölçüsünü þöyle koymuþ:
“Dünya iþlerinde kendinizden aþaðýda, ahiret iþlerinde de kendinizden yukarýda olanlara bakýnýz.” Ýncir kabuðunu doldurmayan basit meselelerden dolayý canýnýz sýkýlmasýn. Küçük meselelerden dolayý canýnýz sýkýlmasýn. Küçük meselelerde bile mutluluðu tatmayý bilelim.
Þikayetçiliði alýþkanlýk edinmeyelim.
Kýskançlýk ve çekemezliðe düþmeyelim.
Daima iyi þeylere imrenelim.
Geçen geçmiþtir. Ah vah etmeyelim. Gelecek henüz gelmemiþtir, onun için de endiþelenmeyelim. Ömrümüzü bulunduðumuz an bilip, o anýn zevkini tadalým, o aný en iyi þekilde deðerlendirelim.
Þüphe, korku, endiþe, evham ve telaþa hayatýmýzda yer vermeyelim.
ÝYÝMSER OLALIM
Yarýsýna kadar su dolu bir bardaðý iki kiþiye göstermiþler. Verdikleri cevaplardan, birinin iyimserliðine, diðerinin de kötümserliðine hükmetmiþler.
Ýyimser, bardaðýn iyi tarafýný görmüþ; “Yarýsýna kadar suyla dolu,” demiþ.
Kötümser ise boþ tarafýna bakmýþ ve “Yarýsýna kadar boþ” cevabýný vermiþ.
Her iki cevap da doðru olmasýna doðru, ama bir bakýþ, bir görüþ açýsýný ortaya koyma açýsýndan önemli. Bu bakýmdan, iyimserliði mutluluðun þartlarýndan birisi olarak görmek lazým.
Herkes kainatý kendi aynasýnda görürmüþ. Aynasý düzgün olan düz, eðri olan eðri, renkli olan renkli seyreder. Ýnsanýn kalp aynasý nasýlsa olaylar da o renge bürünür. Sevinçli bir insan her þeyi sevinçli, üzüntülü bir insanda her þeyi üzüntülü görür. Ýyi insanýn da kainatý iyi ve sevimli görmesi kadar tabii bir þey olamaz. Ona göre, her þey manalý, her þey görevli, her þey cana yakýn, her þey dost. Bütün varlýklar bayram havasý içinde, sevinç çýðlýklarý atýyor. O da onlarýn sevincine ortak olur. Bir de iç dünyasý kap karanlýk olan bir insanýn kainata bakýþýný görün. Onun için her þey yabancý, her þey düþman, her þey soðuk ve donuk, her þey baþýboþ ve baþýbozuk, sahipsiz ve hamisi. Karamsarlýk ve kötümserliðinde adeta kendisine ortak arar. Kendi periþanlýðý gibi her þeyi de periþan zanneder.
Ýnsan inancýný saðlamlaþtýrmak ve arttýrmakla iyimserlik burcuna ulaþýr, kötümserlik ve karamsarlýðýn sýkýntýlarýndan kurtulur. Hayatta herkes için lüzumlu ve faydalý olan bir düstur var. Bediüzzaman þöyle der:
“Güzel gören güzel düþünür. Güzel düþünen hayatýndan lezzet alýr.”
Havarileriyle birlikte yolda giderlerken bir hayvan ölüsüne rastlayan Hz.Ýsa (a.s) havarilerinin “Ne kadar pis!” diye burunlarýný týkayýp kaçtýklarýný görünce, “Ne kadar beyaz ve güzel diþleri var,”demiþ dikkatlerini leþin iyi yanýna çekmiþ.
Cemiyet hayatýnýn da iyi ve kötü yönleri vardýr. Ýyisine bakýp kötüsünü atan insan mutlu olur. Her olayda böyledir. En kötü görülen olaylarýn bile iyi taraflarý vardýr. Belalar, felaketler, musibetler de böyledir. Ders almasýný bilenler için ibretlerle doludur. Hayatýn bu korkunç hadiseleri gök gürlemesine benzer. Görünen yüzüyle dehþet saçar. Ama o gürültünün arkasýndan rahmet damlalarý akar.
Ýyimser olmak kötüyü iyi görmek deðil, olaylarý iyi yorumlama demektir. Mesela, zayýf alan bir öðrencinin bu hareketini elbette sevimli kabul edemeyiz. Ama tembelliðin acý sonucunu görmesi, çalýþmaya kamçý olmasý bakýmýndan iyimser gözle bakýlabilir. Hadiseden ders alan öðrenci ikinci bir imtihanda zayýfýný kurtarýr.
Ýyimserliði kendinize alýþkanlýk edininiz. Olaylarý bu gözle deðerlendiriniz. “Dünyayý pembe gören de, belki kara gören kadar yanýlmýþtýr. Ama, ondan daha mutlu yaþar,” diyen H.Newman bu güzel sözüyle iyimserliðin mutluluðumuzdaki rolünü anlatmaya çalýþmýþ.
Burada 1907’de Nobel Edebiyat Armaðaný alan Rudyard Kipling’in iyimserliði yansýtan ve “Eðer...” diye baþlayan 18 maddelik þaheserini aynen alýyoruz.
“Eðer bütün etrafýndakiler þaþýrýp kabahati sana attýklarý zaman, sen aklýný ve soðukkanlýlýðýný muhafaza edebilirsen;
“Eðer sana kimse inanmazken bile, sen kendine güvenir ve onlarýn inanmadýklarýný bile hoþ görebilirsen;
“ Eðer bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan; yahut iftiraya uðrar da, sen iftira ile mukabelede bulunmazsan, ve yine de fazla iyi görünmeye çalýþmaz ve þikayet edip konuþmazsa;
“Eðer hayal edebilir ve gayelerini yalnýz düþüncede býrakmamaya çalýþýrsan;
“Eðer felaketle saadeti bir tutabilir, bu iki hilekarý ayný þekilde karþýlayabilirsen;
“Eðer gerçek olan sözlerin, ahmaklarý aldatmak için alçaklar tarafýndan deðiþtirildiðini duyar da katlanabilirse; yahut, bütün ömrünü uðruna harcadýðýn þeylerin yýkýldýðýný görür de hemen koþup yorgun argýn ellerinle onu tekrar yapabilirsen;
“Eðer bütün varýný bir yýðýn yapýp da gereðinde onu tek bir gaye uðruna kurban edebilir ve zararýn hakkýnda hiçbir söz etmeden tekrar ve yeniden baþlayabilirsen;
“Eðer dermaný çoktan tükenmiþ olan kalp ve sinirlerine bir emirle yeniden güç verebilirsen; ve sana “Mukavemet et” diyen iradenden baþka hiçbir þeyin kalmadýðý zaman ayakta kalabilirsen;
Eðer, ayak takýmý ile görüþebilir ve yine de faziletini koruyabilirsen; yahut krallarla dolaþtýðýn halde, gururlanýp benliðinden kaybetmezsen;
Eðer, ne düþmanlarýnýn ve ne de seven dostlarýnýn sözü seni incitmezse;
“Eðer her þeye önem verir, fakat kimseye olduðundan fazla deðer vermezsen;
Eðer, her dakikanýn 60 saniyesini deðerince kullanabilirsen;
“Ýþte o zaman dünya da, içindeki her þey de senin olur, ve hatta daha da fazlasý, adam olursun oðlum!”
CESUR OLALIM
Hayat yolu zikzaklýdýr, iniþli ve çýkýþlýdýr. Uzundur, çetindir, engebelidir. Düþmanlarý çoktur. Cesaretlerini kaybedenler bu yolun aðýr yükü altýnda ezilir,emaneti son ana kadar rahatça götüremezler.
Cesaret, gözü budaktan esirgememek demektir. Zorluklar, sýkýntýlar, ýztýraplar cesaretle göðüslenir. Cesaretlerini kaybedenlerin dayanabilecekleri nokta kalmaz. Büyük edebiyatçý Goethe,”Malýný kaybeden sadece bir þeyini kaybetmiþtir. Þerefini kaybeden her þeyini kaybetmiþtir,”der.
Hayat cesaretle omuzlanýr. Cesaretini kaybeden insan peþin peþin maðlubiyeti hak etmiþtir. Mücadele verebileceði bir þey yoktur.
Cesaret zaferdir. Cesaretin yenemeyeceði kuvvet yoktur. Cesaret baþarýdýr, ümittir.
Cesur insanlar ölümden bile korkmazlar. Onu da gülerek karþýlarlar.
Cesaret imanýn meyvesidir. Bütün güzel huylar gibi o da imandan kaynaklanýr.
ÝYÝLÝK ÝÇÝN ÇIRPINALIM
Bir zaman zenginin birisi onulmaz bir hastalýða tutulmuþ. Bedeninde hiçbir rahatsýzlýk olmadýðý halde, kalbini bir sýkýntý sarmýþ. Ne yaptýysa kurtulamamýþ doktorlarda çare bulamamýþlar.
Derken, yediði içtiði boðazýndan geçmemiþ, iðne iplik olmuþ. Sonunda uðradýðý bir maneviyat adamý onu bu sýkýntýlardan kurtarmýþ. Reçete þuymuþ:
“Ýyilik yapýn”
Meðer ki, adam cimriymiþ. Maneviyat adamý da bu manevi hastalýðýný bildiði için ona bu tavsiyede bulunmuþ. Gerçekten, adam bir müddet sonra sýkýntýdan kurtulmuþ. Baþlangýçta vermekte biraz güçlük çekmiþ, ama sonradan alýþmýþ. Ýyilik yaptýðý yoksullarýn yüzlerindeki sevinci görünce gönlünü bir mutluluk sarmýþ. Ýyilik yaptýkça yapmýþ ve tamamen sýkýntýdan kurtulmuþ.
Maneviyat adamý bunun sebebini þöyle açýklamýþ:
“ALLAH her iyilik içine bir lezzet koymuþtur. Cimrilikte ise manevi bir huzursuzluk vardýr. Ýyiliðin lezzeti, ateþi söndüren su gibi huzursuzluk vardýr. Ýyiliðin lezzeti, ateþi söndüren su gibi cimriliðin sýkýntýsýný yok eder.
Bu lezzet istinasýz bütün iyilikler için geçerlidir. Maddi ve manevi bütün iyiliklerde bu manevi zevk gizlidir. Ýnsan bu zevke erince hep iyilik için koþar. Kur’an da bizleri iyilik yarýþýna çaðýrýr, “Ýyilikte yarýþanlar yarýþsýnlar!” buyurur.
Bu yarýþýn en güzelini ilk Müslümanlar vermiþlerdir. Hz.Ömer yoksullarý araþtýrýrken kenar bir semtte yaþlý birini bulmuþ. Düþkün ihtiyarýn ihtiyaçlarýný karþýlamaya baþlamýþ. Bir de ne görsün, her gittiðinde ihtiyaçlarý karþýlamaya baþlamýþ mý? Þaþýrmýþ “Kim bu hayýr sahibi ki, benden önce davranýyor?” Sonunda öðrenmiþ ki, Hz.Ebu Bekir’miþ.
Ýnsan menfaatlerini aþabildiði, baþkalarýnýn yardýmýna koþabildiði ölçüde insanlýkta yükselir. Menfaatinden baþka bir þey düþünmeyen insanlar küçüktürler. Menfaatlerini ayaklarý altýna alabilenler ise büyüktürler. Cenap Þehabettin, “Menfaatler sandalyeye benzer. Baþýnda taþýrsan seni küçültür, ayaðýnýn altýna alýrsan seni yükseltir,” der.
Menfaat insaný her kýlýða sokar, her dilden konuþturur.
Gösteriþ ve iki yüzlülüðün kuklasý yapar.
Zenginlik menfaat için deðil, iyilik için çýrpýnmaktýr. Peygamberimiz, “Bir kimsenin gerçek zenginliði, dünyada yaptýðý iyiliklerdir.” Ve, “Asýl sermayen ahirete gönderdiklerindir.” Buyurmuþtur.
“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadýðý takdirde dünyada býraktýðýn eserlere de kýymet verme” diyen Bediüzzaman da, gerçek sermaye edinmenin önemini belirtir.
Ýnsan gerçek sermayesini arttýrmada o derece gayretli olmalý ki, iyilik duygusu kan ve damarlarýna kadar iþlesin. O seviyeye gelmeli ki, kötülüðe bile iyilikle karþýlýkta bulunabilsin. Hz. Peygamber öyleydi. Kendisine bin bir türlü kötülüðü reva görenleri bile affetmiþti.
Kur’an-ý Kerim, kötülüðü en iyi þekilde karþýlamayý emreder. Düþmanlýklar bu suretle yok olur. Zaten Kur’an da bu emir verildikten sonra, “bir de bakarsýn ki, seninle aranýzda düþmanlýk olan o kiþi senin yakýn bir dostun oluvermiþtir.” Buyurulur.
Bu hakikat Hz.Ýsa’nýn dilinde þöyle formülleþir:
“Kötülüðü kötülükle deðil, iyilikle yen.”
Hz.Ali de iyi insanla kötü insanýn farkýný belirtirken bu gerçeði dile getirir:
“Ýnsanlarýn en iyisi, kötülüðe karþý iyilik yapabilen, en kötüsü de iyiliði kötülükle karþýlayandýr.”
Bu iþ belki zor. Kýymetli oluþu da bundan ya! Ne demiþler: “Kötülüðe kötülük her kiþinin karý, kötülüðe iyilik er kiþinin karý.”
SEVGÝ, SAYGI VE ÞEFKATLE DOP DOLU OLALIM
Sevgi. Kainatýn mayasý. Varlýða sebep.
Sevgi ýþýk. Sevgi canlýlýk
Kainat sevgiyle ayakta duruyor.
Bir çiçek, bir kelebek, bir kuzu, bir çocuk, bir meyve, bir dað, bir deniz ne kadar güzel yaratýlmýþ. Hepsi de sevimli.
Kainatý seviyoruz, tabiatý seviyoruz.
Dünyayý, insanlarý, annemizi, babamýzý, arkadaþýmýzý, kardeþimizi... seviyoruz.
Ama unutulmamasý gereken bir nokta var: Her þeyden önce sevme duygusunu Vereni sevmek! Çünkü herkesten çok sevgiye layýk olan Odur. Önce Onu sevmek sonra da sevdiklerimizi Onun adýna sevmek. Yunus Emre’nin dediði gibi, “Yaratýlaný severiz, Yaratandan ötürü.”
Sevgi kalbin gýdasý. Mutluluk kaynaðý.
Kalp ne nispette Yaratýcýsýna sevgiyle dop dolu olur, baþkalarýný Onun adýna severse, insan o nispette mutlu olur.
ALLAH’a sonsuz sevgi besleyelim. Onun adýna insanlarý sevelim. Onlara sevgi ve saygýyla davranalým. Bu insanlýðýn da gereðidir. Peygamberimiz, “Küçüklerimizi sevmeyen, büyüklerimizi saymayan bizden deðildir,” buyurmuþtur. Ýnananlarý, sevgi karþýlýklý baðýþlama ve þefkatte bir vücuda benzetmiþ, vücudun bir yerindeki rahatsýzlýktan dolayý bütün vücudun rahatsýz olacaðýný belirtmiþtir.
O sevgiyle insan, daima insanlarýn yardýmýna koþar.
O sevgiyle canlý cansýz bütün yaratýklarý sever.
O sevgiyle güçlükler yenilir, Ýþlerin üstesinden gelinir.
O sevgiyle insan hayata baðlanýr.
Yerinde kullanýlan sevgi insaný baþarýya ulaþtýrýr.
Nerede bulunursak bulunulalým; sevgiyle yaþayalým, sevgiyle davranalým, sevelim sevilelim.
Þefkat de sevgi kadar önemli. Hz. Ömer, çocuklarýna sevgi ve þefkat göstermeyen bir vali adayýný vali yapmaktan vaz geçmiþtir. Ýnsan sevmeli, saymalý, acýmalý ve þefkat duymalý.
Þefkat sözden daha tesirlidir. Çoðu zaman sözün baþaramadýðýný baþarýr. “Þefkat, öyle bir dildir ki, saðýrda iþitebilir, kör de okuyabilir,” der. Gönül almanýn, tesirli olmanýn yolu þefkatli olmaktan geçer.
Þefkat asileri bile yola getirir. Büyüklerin þefkati nicelerini bataklýktan kurtarmýþtýr. Dale Carnegie ne güzel ifade etmiþtir:
“Zekanýn karþýsýnda insan eðilir. Ýyi davranýþ ve þefkat karþýsýnda ise diz çöker.”
Gönüllerde taht kurmak istiyorsak her zaman þefkatle davranmalýyýz.
ÖNCE KENDÝMÝZÝ DÜZELTMEYE ÇALIÞMAYA
Ýmam-ý Azam’ýn bal hikayesi meþhurdur. Adamýn biri gelip oðlundan dert yanmýþ. “aman hocam, ne olur, þu çocuða bir þeyler söyleyin de bal yemeyi terk etsin! Bu gidiþle kendisi de hasta olacak, bizi de iflas ettirecek.”
Ýmam-ý azam “40 gün gün sonra gelin,” demiþ. Gelmiþler: “Evladým bundan sonra bal yemeyeceksin, oldu mu?” demiþ Ýmam-ý Azam.
Çocuk da,
“Olur amca!” cevabýný vermiþ ve gerçekten de ondan sonra bal yememiþ. Çocuðun babasý hem þaþýrmýþ, hem de sevinmiþ. Ýmam-ý Azam’a gelip,
“Hocam, sözünüz bu kadar tesirliydi de, niye bizi 40 gün beklettiniz?”
“Ýlk geldiðinizde ben de bal yiyordum. Yaptýðým bir þeyi yapma demenin tesiri olmayacaktý. 40 gün bal yemedim. Ondan sonra çocuða “Bal yeme. Sebebi bu olsa gerek.”
Bu hikaye, bize baþkalarýna tesir edebilmek için önce kendimizi düzeltmemiz gerektiðini anlatýr. Kendisini düzeltmeyen baþkalarýný düzeltemez. Ýþte kendimizden baþlamalýyýz.
Öyle kusurlarýmýz, öyle hatalarýmýz vardýr ki, Baþkalarý bizi bizim kadar tanýmadýðý veya çoðu kere muhatap olmadýklarý için pek bilmezler.
“Ýnsanýn kendisini bilmesi kadar büyüklük olmaz,” demiþler. Yinebu güzel sözlerden birisi de þu:
“Kendisini bilip haddini aþmayana ne mutlu!”
Cenap-ý Hakkýn Hz. Ýsa’ya emirlerinden birisi þuydu:
“Ey Ýsa! Ýnsanlara anlatmadan önce kendine anlat!”
Kur’an da, kendi yapmadýðý halde insanlara öðüt verenleri kýnar, “Yapmadýðýmýz þeyi niçin söylersiniz?” buyurur.
“Lisan-ý hal lisan-ý kalb den daha tesirlidir.” Demiþler. Yani, dilinle söylemektense halinle ve davranýþlarýnla göstersen daha tesirli olursun. Söz, davranýþýn doðrulayýcýsý olmalý.
Kendimizi düzeltmek, hal ve hareketlerimizi kontrol etmek, sadece baþkalarýna tesirli tesirli olabilmek için deðil, kendi tekamülümüz için de gereklidir.
Olgunlaþmak, yükselmek istiyorsak, kendimize eðilmeliyiz. Ýnsan hangi konuya daha çok eðilirse o noktada daha baþarýlý olur. Çoðu zaman biz kendimizi unutur, baþkalarýyla uðraþýrýz. Eðer kendi noksan, kusur ve hatalarýmýzla ilgilenip onlarý düzeltme çabasý içine girseydik, baþkalarýnýn kusurlarýyla uðraþmaya vakit bulamazdýk.
Düþman evimizin içine girseydi, ondan kurtulmak için her türlü çareye baþvururduk. Ýçimizde nefis gibi büyük bir düþmanýmýz var. Dýþ düþmanlarýn yapamayacaðý kadar büyük darbeleri bize indirmeye çalýþýyor. Ýçimizdeki bu düþmaný yola getirmek, tehlikelere sürüklenmesinden kurtulmak söz konusu olunca, elbette ilk önce kendimize bakacaðýz.
Nefis daima kötülüðü ister. Yusuf Peygamber (a.s) bile onun kötülüðünden ALLAH’a sýðýnmýþ, Onun merhametini dilemiþtir.
Ýnsan nefsini sever. Ama bu sevgisi hiçbir zaman kötülüklerine göz yumma, onlarý hoþ görme þeklinde belirlememelidir. Çocuðunu seven bir baba, nasýl onun her arzusunu yerine getirmiyor, sakýncalý isteklerini göz ardý ediyorsa, nefsin akýl ve dine ters düþen isteklerine de” Evet” denilmemelidir.
Hayvanlarýn bile eðitilip insanlar gibi iþler yaptýrýldýðý günümüzde nefsin düzeltmeye, kendisini eðitmeye yönelmeyen insan ne kadar gaflettedir. Ýnsanlar atlarýný, köpeklerini eðittikleri, bedenleriyle meþgul olduklarý kadar nefislerinin terbiyesiyle ilgilenseler, dünyamýzda hiçbir problem kalmazdý.
Sýnýr altýna alýnmamýþ duygularýmýz irademizle biz yönlendireceðiz. Onlarý baþýboþ býrakamayýz. Yoksa baþýmýza bela olurlar. Duygularýmýz bize deðil, biz duygularýmýza hakim olmalýyýz.
Baþkalarýný edepsizlik, terbiyesizlik, nezaketsizlik ve kabalýkla suçlayanlar, acaba nefislerinin de en az onlar kadar bunlardan korunmaya muhtaç olduðunu düþünüyorlar mý?
Kendi kusurlarýmýz baþkalarýyla uðraþmaya fýrsat býrakmamalý. Gerçekten düzeltmemiz gereken bir kusur varsa, onu da sert bir þekilde deðil, tatlýlýkla, incitmeden düzeltmeye çalýþmalýyýz.
Küçük kusurlarýmýzý büyük, baþkalarýnýn büyük kusurlarýný ise küçük görmeye alýþmalýyýz. Baþkalarýný affetmeli, ama kendimizi asla affetmemeliyiz.
Hatasýz kul olmaz. Önemli olan, hatayý kabul edip düzeltmek, onda ýsrar etmemektir. Hatayý kabul edip düzeltmek, onda ýsrar etmemektir. Hatayý kabul etmek fazilettir. Hatalarýný göremeyen veya görmemekte direnenler daima noksan kalýr, olgunlaþma imkaný bulamazlar.
Hata, kusur ve noksanlarýný düzeltme yoluna girmeyenler, yýrtýk elbiseyle dolaþan insanlara benzerler.
Kusur arayýcý olmayalým. Nefsimiz bizi aldatýrda, kendimizi kusursuz, baþkalarýný kusurlu görüp beðenmemeye baþlarýz. Arkadaþlarýmýzýn ve diðer insanlarýn kusurlarýndan çok iyilikleri bulunduðunu düþünüp o iyilikler hürmetine onlara saygý duyalým.
Tenkitlerimizde kýrýcý olmayalým. Ýnsafsýz tenkit ve suçlamalara girmeyelim. Büyüklerin örnek hayatýndan ders alalým.
Hatayý yüze vurmayalým. Baþkalarýna da anlatmayalým. Düzeltmemiz gerekliyse kalabalýkta deðil, sessizce ve gücendirmeden usulünce anlatalým.
Akýll
Ynt: Herkes Mutlu Olabilir By: Mevlüde Date: 25 Aðustos 2016, 12:26:01
Allah razi olsun..mutlu olmanin yollari neden olamadigimiz hatalarimiz cok guzel aciklanmia.Rabbim tesirli kilsin inslalah..
Ynt: Herkes Mutlu Olabilir By: ceren Date: 25 Aðustos 2016, 15:00:48
Aleykümselam.Allahýn rýzasý dairesinde yaþayan ve Allahýn verdiklerine þükür edip onunla yetinmeyi bilen ve mutluluðu küçük þeyler ile yakalayýp mutlu olan kullardan olalým inþallah...
Ynt: Herkes Mutlu Olabilir By: Bilal2009 Date: 29 Aðustos 2019, 18:50:43
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Herkes Mutlu Olabilir By: Sevgi. Date: 30 Aðustos 2019, 02:06:32
Rabbim bizleri herzaman rýzasýna uygun þekilde yaþýyan ve þükredip mutlu huzurlu olanlardan eylesin inþaAllah
radyobeyan