Kafir, hayattan lezzet alabilir mi? By: ehlidunya Date: 09 Aðustos 2010, 14:11:36
Kafir, hayattan nasýl lezzet alabilir?
SEKÝZÝNCÝ ÝÞARET
Sual: Sabýk iþaretlerde ispat ettiniz ki, dalâlet yolu kolay ve tahrip ve tecavüz olduðu için, çoklar o yola sülûk ediyorlar. Halbuki sair risalelerde kat’î delillerle ispat etmiþsiniz ki, küfür ve dalâlet yolu o kadar müþkilâtlý ve suubetlidir ki, hiç kimse ona girmemek gerekti ve kabil-i sülûk deðil. Ve iman ve hidayet yolu o kadar kolay ve zâhirdir ki, herkes ona girmeliydi.
Küfür ve dalâlet iki kýsýmdýr. Bir kýsmý, amelî ve fer’î olmakla beraber, iman hükümlerini nefyetmek ve inkâr etmektir ki, bu tarz dalâlet kolaydýr. Hakký kabul etmemektir; bir terktir, bir ademdir, bir adem-i kabuldür. Ýþte bu kýsýmdýr ki, risalelerde kolay gösterilmiþ.
Ýkinci kýsým ise, amelî ve fer’î olmayýp, belki itikadî ve fikrî bir hükümdür. Yalnýz imanýn nefyini deðil, belki imanýn zýddýna gidip bir yol açmaktýr. Bu ise bâtýlý kabuldür, hakkýn aksini ispattýr. Bu kýsým, imanýn yalnýz nefyi ve nakîzi deðil, imanýn zýddýdýr. Adem-i kabul deðil ki kolay olsun. Belki kabul-ü ademdir. Ve o ademi ispat etmekle kabul edilebilir. kaidesiyle, ademin ispatý elbette kolay deðildir.
Ýþte, sair risalelerde imtinâ derecesinde suubetli ve müþkilâtlý gösterilen küfür ve dalâlet bu kýsýmdýr ki, zerre miktar þuuru bulunan, bu yola sâlik olmamak lâzýmdýr. Hem bu yol, risalelerde kat’î ispat edildiði gibi, o kadar dehþetli elemleri var ve boðucu karanlýklarý var ki, zerre miktar aklý bulunan, o yola talip olmaz.
Eðer denilse: Bu kadar elîm ve karanlýklý, müþkilâtlý yola nasýl ekser insanlar gidiyorlar?
Elcevap: Ýçine düþmüþ bulunuyorlar, çýkamýyorlar. Hem insandaki nebâtî ve hayvânî kuvveleri, âkýbeti görmedikleri, düþünemedikleri ve o insandaki letâif-i insaniyeye galebe ettikleri için, çýkmak istemiyorlar ve hazýr ve muvakkat bir lezzetle mütesellî oluyorlar.
Sual: Eðer denilse: Dalâlette öyle dehþetli bir elem ve bir korku var ki, kâfir, deðil hayattan lezzet almasý, hiç yaþamamasý lâzým geliyor. Belki o elemden ezilmeli ve o korkudan ödü patlamalýydý. Çünkü insaniyet itibarýyla hadsiz eþyaya müþtak ve hayata âþýk olduðu halde, küfür vasýtasýyla, mevtini bir idam-ý ebedî ve bir firâk-ý lâyezâlî ve zevâl-i mevcudatý ve ahbabýnýn vefatlarýný ve bütün sevdiklerini idam ve mufarakat-i ebediye suretinde, gözü önünde, daima küfür vasýtasýyla gören insan nasýl yaþayabilir? Nasýl hayattan lezzet alabilir?
Elcevap: Acip bir maðlâta-i þeytaniye ile kendini aldatýr, yaþar. Sûrî bir lezzet alýr zanneder. Meþhur bir temsille onun mahiyetine iþaret edeceðiz. Þöyle ki:
Deniliyor: Devekuþuna demiþler, 'Kanatlarýn var, uç.' O da kanatlarýný kýsýp 'Ben deveyim' demiþ, uçmamýþ. Fakat avcýnýn tuzaðýna düþmüþ. Avcý beni görmesin diye baþýný kuma sokmuþ. Halbuki koca gövdesini dýþarýda býrakmýþ, avcýya hedef etmiþ. Sonra ona demiþler, 'Madem deveyim diyorsun, yük götür.' O zaman kanatlarýný açývermiþ, 'Ben kuþum' demiþ, yükün zahmetinden kurtulmuþ. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcýlarýn hücumuna hedef olmuþ.
Aynen onun gibi, kâfir, Kur’ân’ýn semâvî ilânâtýna karþý küfr-ü mutlaký býrakýp meþkûk bir küfre inmiþ. Ona denilse:
'Madem mevt ve zevâli bir idam-ý ebedî biliyorsun. Kendini asacak olan daraðacý göz önünde. Ona her vakit bakan nasýl yaþar, nasýl lezzet alýr?' O adam, Kur’ân’ýn umumî vech-i rahmet ve þümullü nurundan aldýðý bir hisse ile der:
'Mevt idam deðil; ihtimal-i beka var.' Veyahut, devekuþu gibi baþýný gaflet kumuna sokar-tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasýn ve zevâl-i eþya ona ok atmasýn!
Elhasýl, o meþkûk küfür vasýtasýyla, devekuþu gibi mevt ve zevâli idam mânâsýnda gördüðü vakit, Kur’ân ve semâvî kitaplarýn îmânün bi’l-âhiret’e dair kat’î ihbârâtý ona bir ihtimal verir; o kâfir o ihtimale yapýþýr, o dehþetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse, 'Madem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaþamak için tekâlif-i diniye meþakkatini çekmek gerektir.' O adam þekk-i küfrî cihetiyle der: 'Belki yoktur. Yok için neden çalýþayým?' Yani, vaktâ ki o hükm-ü Kur’ân’ýn verdiði ihtimal-i beka cihetiyle idam-ý ebedî âlâmýndan kurtulur ve meþkûk küfrün verdiði ihtimal-i adem cihetiyle tekâlif-i diniye meþakkati ona müteveccih olur; ona karþý küfür ihtimaline yapýþýr, o zahmetten kurtulur.
Demek, bu nokta-i nazarda, mü’minden ziyade bu hayatta lezzet alýr zannediyor. Çünkü tekâlif-i diniyenin zahmetinden ihtimal-i küfrî ile kurtuluyor ve âlâm-ý ebediyeden, ihtimal-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz. Halbuki bu maðlâta-i þeytaniyenin hükmü gayet sathî ve faydasýz ve muvakkattir.
Ýþte, Kur’ân-ý Hakîmin küffarlar hakkýnda da bir nevi cihet-i rahmeti vardýr ki, hayat-ý dünyeviyeyi onlara cehennem olmaktan bir derece kurtarýp bir nevi þek vererek, þek ile yaþýyorlar. Yoksa, âhiret cehennemini andýracak, bu dünyada dahi mânevî bir cehennem azâbý çekeceklerdi ve intihara mecbur olacaklardý.
Ýþte, ey ehl-i iman! Sizi idam-ý ebedîden ve dünyevî ve uhrevî cehennemlerden kurtaran Kur’ân’ýn himayeti altýna mü’minâne ve mutemidâne giriniz ve Sünnet-i Seniyyesinin dairesine teslimkârâne ve müstahsinâne dahil olunuz, dünya þekavetinden ve âhirette azaptan kurtulunuz.
Lem'alar
radyobeyan