Sizden Gelenler (Tasavvuf)
Pages: 1
Tasavvufta beyat By: sumeyye Date: 25 Temmuz 2010, 15:43:12
Tasavvufta beyat

Kimi sufiler, tasavvufu; içinde bulunulan zamaný en iyi deðerlendirme ilmi olarak anlatmýþlardýr Dün geçmiþtir, düne ait iþlerde yapýlabilecek ve düzeltilebilecek bir þey yoktur Yarýn ise muhaldir, yani belirsizdir Ýþte bu sebeple, içinde bulunulan vakti en iyi þekilde deðerlendirmek, boþa vakit harcamamak gerektiði üzerinde durmuþlardýr Tasavvufi terbiye, kalpten kalbe aksetme ile gerçekleþtirildiðinden, hayatta olan kamil ve ehil bir mürþide beyat etme mecburiyeti vardýr
Bey’at’ kelimesi lügatte ‘kabullenmek, onaylamak’ gibi manalar içeren Arapça bir kelimedir Günümüz mutasavvýflarý tarafýndan ‘inabe, biat etme, el alma, tevbe etme’ gibi muhtelif ve deðiþik þekillerde ifade edilen bey’at, tasavvufta derviþ ile þeyh arasýnda yapýlan bir nevi mukaveledir, sözleþmedir

Bu iki taraflý ahitleþmede; þeyh müridin terbiye ve ýslahýný taahhüt edip üzerine alýrken, derviþ veya sofi de ona ittiba ve emir/tavsiyelerine uymakla mükellef olur Beyat ile derviþ, Ýslam'ý yaþama, Sünnete uyma ve nefsin afetlerinden kurtulmada mürþidi kendisine rehber ve delil edinmiþ olur Emirleri hoþuna gitsin veya gitmesin, beyat eden derviþ þeyhine ittiba etmek ve sadýk kalmak ile mükelleftir

Burada þunu ifade etmekte fayda var ki, beyatýn konusu ferdin dinini yaþamasýyla alakalýdýr Þeyhin müridine emir ve tavsiyeleri de tabii olarak bu sahadadýrGörülmektedir ki, bazý kesimler bu iliþkiyi kulluk alanýnýn dýþýnda, toplumu ilgilendiren, siyaset, ideoloji veya ticari gibi sahalarla irtibatlandýrmaktadýrlar Bundan dolayý da bir müridin mürþidine olan teslimiyetinden kuþkuya düþmektedirler Oysa düþünülmelidir ve kabul edilmelidir ki, mürþid de bir sofidir ve tasavvuf kurumu tamamen kulluðun icaplarý ve incelikleriyle ilgilidir Bunun dýþýndaki sahalar, diðer sahalarla iþtigal eden hizmet erbabý Müslümanlarýn ilgi alanýna girer

Beyat Kur’an, Sünnet-i Seniyye ve icma ile sabit bir ameldir Nitekim Kuran-ý Kerim'de Resulullah Efendimize (sav) hitaben: "Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler Allah'ýn eli onlarýn ellerinin üzerindedir Kim ahdi bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuþ olur Kim de Allah'a verdiði ahde vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir " (Fetih / 10 ) buyrulmuþtur Efendimize (sav)'e yapýlan beyat, Allah'a söz vermek olarak kabul edilmiþ ve müfessirlerin icmasý ile beyat edene Allah'ýn kuvveti ve yardýmý vaad edilmektedir Bu ayet, Hudeybiye'de aðacýn altýnda beyat edenler hakkýndaysa da müfessirler umuma þamil olduðunda müttefiktirler

Yani, Resulüllahýn manevi ilminin varisleri olan mürþidler, yine onun adýna, ümmetin manevi sahadaki beyatlarýný kabul etmektedirler

Bey'atu'r Rýdvân

‘Andolsun o aðacýn altýnda (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razý olmuþtur Kalplerinde olaný bilmiþ, onlara güven indirmiþ ve onlarý pek yakýn bir fetih ile mükâfatlandýrmýþtýr’ (Fetih,18)

Hicretin altýncý senesinde, Resulullah (sav) ve sayýlarýnýn bin dört yüze balið olduðu bildirilen sahabe, umre maksadýyla Mekke'ye gidiyorlardý Hudeybiye’ye geldiklerinde, Mekkelilere gönderdiði ilk elçinin dövülerek edilerek geri gönderilmesi üzerine, Hz Osman (ra) ikinci elçi olarak gönderildi Hz Osman Mekkeliler tarafýndan göz hapsine alýnýnca, Sahabe arasýnda Hz Osman'ýn þehit edildiði þayiasý yayýlmasý üzerine, Resulullah bir haberci tayin ederek, ashabýna þöyle dedi: "Haberiniz olsun ki Resulullah'a Ruhu'l-Kudüs indi Ona bey'atý emretti" Ve ashabý Resulullah'a bey'ata davet etti

Bütün Ashab, Allah adýna ona bey'at ettiler Bey'atleþme, Semire Aðacý altýnda olmuþtu Resulullah, aðacýn altýnda oturmuþ, ashabýndan bey'at alýyorduAshab, Hz Peygamber'e, "Ölmek pahasýna da olsa savaþtan kaçmamak ve asla çekinmemek üzere söz verdiler" Resulullah onlara þöyle dedi: "Siz bugün yeryüzündekilerin en hayýrlýsýsýnýz "

Ashabýndan savaþtan kaçmamak üzere bey'at alan Resulullah (sav) en sonunda sað elini öbür eli üzerine koyup; "Bu da Osman'ýn bey'atý" demesi Hudeybiye'deki müminleri çok heyecanlandýrdý (1) Elmalýlý Hamdi Efendi'nin Behyaki'nin Delail'inden yaptýðý nakle göre, bey'at Efendimiz (sav)'in elini tutmak suretiyle yapýlmýþtýr

Burada þu duruma dikkat etmelidir ki; Hudeybiye'ye beyatýna bakarak, bey'atin yalnýz devlet baþkaný olan ‘ulul emr’e veya halifeye olacaðýný savunanlar, Ýslam tarihinde ilk beyatin Akabe'de gerçekleþtirildiðini unutmamalýdýrlar Akabe Bey'ati, Mekke devrinin sonlarýnda gerçekleþtirilmiþ; hicretin önünü açmýþ bir olay olduðu gibi beyat gerçekleþtirildiðinde, Resulullah (sav) devlet reisi de deðildi

Nübüvvetin on ikinci yýlýnýn Hac Mevsiminde, on iki Medinelinin Mekke'de Akabe mevkiinde, Resulullah'a (sav) yaptýklarý beyata baktýðýmýzda; temel esasýn Ýslam'ý yaþama ve Efendimize (sav) sadakat ve emirlerine uyma olduðunu görüyoruz Özellikle Birinci Akabe Beyatý, ümmetin maneviyat/tasavvuf büyüklerine delil teþkil etmiþ ve asýrlar boyu kendilerine tabi olanlardan bu beyatý almýþlardýr

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin Eðer herhangi bir þeyde anlaþmazlýða düþerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanýyorsanýz, onu Allah ve Resulüne arz edin Bu, daha iyidir ve sonuç bakýmýndan da daha güzeldir” (Nisa,59)

Müfessirlerin ekserinin fikri; bu ayette kast edilen ‘ulu’l emr’in, alimler olduðu þeklindedir

Bu noktada beyat edilecek kiþi önem taþýmaktadýr Günümüz toplumu, arýya bile glikoz içirip sahte bal yaptýrdýðý gibi maalesef ‘sahte mürþitler’ de piyasayý kaplamýþ vaziyettedir Hakiki mürþit etrafýna gül rayihalarý saçarken, sahteleri ise maalesef insanýmýzý istismar etmektedir Osmanlý devrinde bu iþ, Meclis-i Meþayihin kontrolünde olduðu için ‘sahte þeyhler’ yok denecek seviyedeydi Günümüzde ise maalesef bazý ehil olmayan ellerde, ümmetin namusundan ruh saðlýðýna ve en önemlisi de imanýna kadar her alaný birer muazzam tehlike altýndadýr Bu durumdan en çok muzdarip olan da tabiatiyle samimi tasavvuf ehlidir

Kamil mürþid her þeyden önce kendisi terbiye olmuþ; nefsini tezkiye etmiþ; kalbi ve ruhi hastalýklardan kurtulmuþ, her fiili, kavli ve ameli Resulullah (sav) Efendimizinki gibi olup, aykýrý ve aksi hareketi kabul etmesi mümkün deðildir (2) Nakþi-Halidi kolunun temel kaynaklarýndan biri olan Adab-ý Fethullah'ta zikredildiðine göre, þeyh olanlarýn hem þeriat alimi (alim-i þeriat) olmalarý hem de þeriatla amel (amil-i þeriat) ediyor olmalarý gerekmektedir Hem dini ilimlerde yetiþmiþ bir alim olacak, hem de tahsil ettiði ilimleri bizatihi kendi nefsinde tatbik edecektir

Onlar öyle kimselerdir ki; “Huzuruna varýldýðý zaman gamýn, kederin gider, içinde bir ferahlýk uyanýr” (3) Nitekim Resulullah (sav): "Salih meclis arkadaþý, misk sahibine benzer Kokusundan sana vermese bile onun (üzerindeki) kokusundan sana (yine de) isabet eder" (4) buyurmuþtur

Kendi kalbinden masivayý uzaklaþtýrmýþ; dünyevi hiçbir korku ve üzüntünün olmadýðý bir kalp sahibinin meclisinde bulunanýn, kalbindeki gam ve kasavetin gideceði bu hadisi þeriften beyan olmaktadýr

Yine ‘Miftahul Kulûb'de Ahmed Þemdseddin Marmaravi Hazretleri (ks) kamil mürþidin alametlerini sayarken "Ziyaretine gelen herkes, büyük veya küçük genç veya ihtiyar, hatta devlet reisi bile olsa, elini öpmeye mecbur ve hayýr duasýný niyaz ile mesrur olurlar" buyurmaktadýr Çünkü Hadis-i þerifte buyruldu ki: "Evliyaullah o kimselerdir ki görüldükleri zaman Allah hatýrlanýr" (5)


Hakiki þeyh ile sahtesi nasýl ayýrt edilir?

Osmanlý devrinde Meclis-i Meþayih (Þeyhler Meclisi) bu iþle alakadar olurdu Ýcazet (diploma) müessesi, bu meclisin en önem verdiði husustu Bununla beraber, icazeti olup da Ýslam'ý yaþamada farz ve haramlar noktasýnda gevþeklik gösterenler veya mensuplarýný harama yöneltenler ‘postniþin’likten atýlýrdý Bu uygulamadan da anlaþýlacaðý üzere, þeyhlik iddiasýnda olanlarýn; farzlarýn edasýnda ve haramlardan sakýnmakta gevþeklik içerisinde olduklarý dikkate alýnmalýdýr

Özellikle hanýmlar ile münasebetlere dikkat edilmemesi ve mahremsiz onlar ile görüþmek, bizler için birer ipucudur Bir diðer nokta da maddi iliþkilerdir Çünkü uyulmasý gereken kiþiler irþad ve ýslah faaliyetleri neticesinde hiçbir ücret talep etmeyenlerdir (6) Tarikat-ý Aliyye'nin adabýna uymayan davranýþlar ve edebe muðayir hareketler de bizler için birer numunedir

Hayatta olan bir mürþide beyat etmenin lüzumu

Ýnsanýn kendi nefsindeki hastalýklarý gösterecek, tedavi yollarýný tavsiye ve izah edecek, yeri geldiði zaman içine düþtüðü manevi sýkýntýlarý atlatma çarelerini tavsiye edecek, hayatta olan bir insan-ý kamile ihtiyacý vardýr Gerçekten de kendi nefsini terbiye etmiþ, nefsin ve þeytanýn hilelerini ve kurtuluþ yollarýný bilen bir rehbere ihtiyaç vardýr Ýþte þeyhe beyatin lüzumu da bu noktadadýr

Nefsin belki de en büyük hastalýðý kendini beðenmektir Kendini beðenen ve mükemmel sayan bir nefsin diðer hastalýklarý görme ihtimali var mýdýr? Kendini beðenen bir nefis samimi olarak "Bende riya vardýr" diyebilir mi? Bu soruya ‘evet’ diyebilecek insan yoktur Çünkü kendini beðenen kiþi, kendinde hata görseydi, zaten kendini beðenmeyecekti O zaman mecburdur ki nefsini terbiye ve tezkiye etmiþ bir þeyhe beyat etsin, O'nun manevi terbiye halkasýna dahil olsun
Bir insan týp kitaplarýný okuyabilir Týpta belli bir uzmanlýk elde edebilir Hatta bu kitabi bilgisi ile grib gibi birtakým basit hastalýklarý tedavi de edebilir Ancak apandisit gibi basit bir ameliyatý yapmaya kalkýþtýðýnda, hastayý operasyonun daha ilk dakikalarýnda öldüreceði kesindir Yalnýz kitap okumak suretiyle kimse doktor olamaz, doktorluk iddiasýnda bulunamaz Mecburdur ki týp fakültesine gitsin, eðitim alsýn ve uzman bir doktor olduðuna dair üniversitedeki hocalarýndan diploma alsýn
Þeyhe beyat etmeden, manevi terbiyesine girmeden, tek baþýna kitaplar okuyarak kendi nefsini terbiye etmeye kalkanýn hali de böyledir Bu yolda bir ömür sarf etse bile, bir arpa boyu yol alamayacaðý aþikardýr Nefis tezkiyesi ve ahlak tezhibi, kiþinin tek baþýna yapabileceði bir iþ deðildir

Nefis mücahedesinin ne kadar tehlikeli ve dolambaçlý olduðu meþayýhýn eserlerinde tafsilatlý olarak anlatýlmýþtýr Yola kendi baþýna çýkanlarýn halleri, aðlanacak durumdadýr Nitekim bu hususta en ibret verici örneklerden birisi Gulam Ahmed Kadýyani'dir Ýslam'ýn Budizm’e üstünlüðünü ispat etmek için riyazet ve mücahede yoluna giriþmiþ, ancak yolun sonuna varamadan kendisini maalesef ‘nebi’ (peygamber) ilan etmiþtir Dikkatle bakýldýðýnda, benzer örnekler, ülkemizde de görülmektedir

Ýþte, bu tür neticelere maruz kalmamak için girift ve dolambaçlý yollardan kendimizi salimen geçirecek bir güvenilir mürþide, tecrübeli bir rehbere beyat etmek mecburiyeti vardýr
Nasýl diðer dini ilimlerini; itikadý, fýkhý, tefsiri, hadisi ve kelamý bir alimden öðrenmek gerekiyorsa, tasavvuf ilmini de ehlinden öðrenmek zorunluluðu açýk bir hakikattýr

Bunun böyle olduðunu biz deðil, tasavvuf ilmini saðlam bir zincirle Sahabe’den öðrenen tasavvuf alimleri beyan ediyorlar Her ilim veya meslekte, söz sahibi olan, o mesleðin erbabý ise tasavvuf sahasýnda da itibar edilip itimat edilecek otoriteler onlardýr Sahabe-i Kiram nasýl Resulullah Efendimiz tarafýndan ýslah ve terbiye edildiyse, her Müslüman da böyle bir yardým almak durumundadýr Ancak, þunu da ekleyelim, hiç kimse bir baþkasýný bu konuda zorlayamaz, tasavvuf tamamen gönüllülük esasýna dayalýdýr



Dipnotlar:
1- Ahmed Ýbn Hanbel, Müsned, II, 120
2 Miftahul Kulub
3 Miftahul Kulub
4 Ebu Davud Edeb, 19
5 Nesai Tefsiri 6/362
6 Yasin Suresi, 21

ALINTI
 



radyobeyan