Sizden Gelenler (Tasavvuf)
Pages: 1
El ibriz 3 By: sumeyye Date: 23 Temmuz 2010, 14:45:59
El-Ýbriz 3

37. Seyyid Mansur Hazretleri kutup olduðu için onun levh-i mahfuzdaki akibetini gördü yalaný. (S.354-55)

Ýþte onun için fark perdededir. Velilerde perde yok-tur. Allah'ýn emri ile alýyor, belki ona faydasý vardýr. Hýrsýz ise perdelidir. Sýrf kendi menfaati için alýr. Seyyidi Mansur Mevlâna îkiz Hz.lerinin yanýna girdi. Seyyid Beyazýd Bekâri'yi ziyafet ediyordu. Onun malýný alýp çýktý. Seyyid Mansur Hz.leri kutup olduðu için onun Levhi Mahfuzdaki akýbetini gördü, Hak Teâlâdan emri telakki etti. Onun üzerine malýný almasý helaldir. Nasýl mümkün olursa alýr. Hýrsýz ise mahcubdur. Rabbýndan gafildir. Onun için onun alýþý suçtur. Seyyid Abdurrahman Terzuk Hz.lerinin talebeleri bir gün bir öküz bulup getirmiþler. O da "kesin öküzü" dedi ve yedi. Yanýnda Seyyid Yusuf Fâsi Hz.leri vardý. O yemedi. Biraz sonra öküzün sahibi olan kimse geldi ki, o da Abdurrahman Merzuk Hz.leri-nin müridlerindendi; "Efendim, onu zaten size sadaka olarak ayýrmýþtým" dedi. Seyyid Beyazýd Hz.leri de Seyyid Mansur Hz.leri ona "Etinden kes, ver" dese, keser verirdi. Hiç çekinmezdi.



38. a) Resulullah Efendimizle uyanýkken alameti nedir bilelim yalaný. (S.359-61)

b) Müþahede makamýna yükselince önce dünya ve onda olanlarý, sonra denizlerde olanlarý, 7. kat arza kadar görür; ruhlerý ahirette olan iþleri görür yalaný. (S.361-364)

c) Allah fetih nasip eder, keþfini açarsa her cihetten ona yardým eder, onun etini de kemiðini de yakar yalaný. (S. 364-659)

O zahir hocasý A. Debbað Hz.lerinden yine sordu ki:

-Öyle Þeyhler görüyoruz ki, Resulullah Efendimiz'i yakazada uyanýkken görüyorum. Sorduklarýmýza cevap veriyor diyorlar. Halbuki ârif-i billâhlar demiþler ki: Böyle bir idiya yapanýn iddiasý kabul olunmaz. Ancak beyyine getirmesi lâzýmdýr. Onun da isbatý 3000 makamý geçmiþ olmaktýr. Efendim, Allah seyyidliðinizi idame ettirsin, bunlarý bize hiç deðilse remizle olsun beyan edin de, Resulullah Efendimizle uyanýkken konuþanlarýn alâmeti nedir, bilelim.

A. Debbað Hz.leri cevap verdi:

-Herkesin vücudunda 366 damar, sinir vardýr. Herbir sinir Cenab-ý Hak ne için yaratmýþsa o hassayý hâmildir. Basirt sahibi arif ise bu 366 siniri ziyalý, ýþýk ve-ren bir nur olarak görür. Yalanýn da, hasedin de, riyanýn da, ücûb, kibir v.s. nin de her birinin birer damarý ve ýþýðý vardýr. Arif olan bir kimse insanlara baktýðý vakit her bi-rini, üzerinde 366 fener asýlmýþ, ýþýklandýrýlmýþ bir âlem gibi görür. Her bir lâmbanýn kendine has rengi vardýr.

Sonra bu hassalarýn her birinin de kýsýmlarý vardýr. Sonra bu hassalarýn her birinin de kýþýndan vardýr. Meselâ, mal þehvetinin aynbir kýsmý vardýr. Mansýb, mevki þehvetinin de ayrý birer kýsýmlarý vardýr. Bir kimsenin bütün bu damarlardan, kýsýmlarýyla birlikte ilgisi kesilmedikçe keþfi açýlmaz. Allah bir kuluna hayýr murad ettikçe, onu keþfe ehil görürse, o kulunu yavaþ yavaþ bunlardan keser. Meselâ, yalan söylemek hassasýný kesince, o zaman doðruluk makamýna erer. Ondan sonra daha ilerliyerek tasdik makamýna gelir. Mal þehveti hassasýný kestiði vakitte zühd, zahidlik makamýna girer. Günah þehvetini kesince tövbe makamýnda yer tutar, iþte böylece Cenab-ý Hak bu kötü hassalardan kurtarýp, ona fetih nasib edip, zatine sýrrý da koyunca, o zaman âlemleri müþahede makamlarýnda yükselir. Ýlk göreceði þey topraða mensub olan ecramdýr. Ondan sonra ulvi, yüce cürümleri görür. Sonra mura-ni cürümleri görür. Sonra nurani cürümleri görür. Sonra Cenab-ý Hakk'ýn ef’ali mahlûkata nasýl nüfuz ediyor, onlarý görür. Topraða ait müþahede de derece derece olur. Evvela arz ve onda olanlarý, sonra ikinci arzý, sonra 3. cü kat arzý, sonra ilâ 7. ci kat arza kadar görür. Ondan sonra birinci kat gök ile kendi arasýndaki boþluðu, semayý görür. Sonra 1. ci kat semayý, sonra hakeza yerdeki tertip üzere böylece göklerde yükselir. Ondan sonra berzahý görür ve oradaki ruhlarý görür. Sonra melekleri, hafaza meleklerini ve âhirette olan iþleri görür. Kulun bu gördüðü müþahedelerde rabubbiyet haklarýndan bir hakký müþahede vardýr. Ubudiyet edeplerinden edep de vardýr. Bu müþahedelerde türlü manialar ona arýz olur. Allahü Teâlâ'nýn bu zayýf kullara rahmeti olmasa en ahmaklar derecesine rücû eder, þaþýrýr. Bu müþahede makamlarýný, onlarýn korkulu yerlerini geçmek, nefislerin hassalarý makamlarýný geçmekten daha zordur. Çünkü böyle havas, nefsin hassalarý makamatýnýn geçilmesi batýnidir. Onun için ancak fetihten sonra bilir. Daha önce göremez. Halbuki bu müþahede makamlarý zahirdir, gözü ile görür. Eðer görüþü safi, basiret nuru tamam olmuþ ise, sonunda þekavet olmayan bir rahmetle Allah ona rahmet etmiþse, o zaman Cenab-ý Hak ona Seyyidil evvelin vel ahirin olan Resulullah (s.a.s.) Efendimizin rü'yetini nasib eder. Resulullah Efendimizi açýkça görür, uyanýkken müþahede eder. Resulullah Efendimizi gördükte Allah'tan ona öyle imdat, ruhani feyiz gelir ki, gözlerin görmediði, kulaklarýn iþitmediði ve insanýn hayal edemiyeceði nimetlere, saadetlere erer. Resulullah Efendimizi görmek saadetine erdiði vakitte sevinç ve afiyet makamýna erer, ona müjdeler olsun. Ýþte bütün bunlar o nefis hassalan ve bütün müþahede makamlarýnýn hepsini geçtikten sonra olur. Resulullah Efendimizin þemaili mutahharesi ümmeti mütahharesine gizli deðildir. Nitekim ulema yazmýþlardýr. Her kim uyanýkken Re

364 ncü sayfa MEVCUT DEÐÝL !!!!









defalar yýkar, suvarýr. Resulullah Efendimizden gelen bu nurlarýn bir þubesi de rahmet þubesidir ki, o zulmeti yakar. Böyle olunca o kimse Resulullah Efendimizin zatý þerifini görmek imkânýný elde eder. Kulun vücudunda kara noktalar kaldýkça zatý kara olur. O zaman Resulullah Efendimizin zatý þerifini görmeðe takat getiremez, göremez. Bununla, yâni o zatý þerifeden suvarýlmak, o kimse zatý þerife gibi kemal bulur, demek istemiyoruz. Aslî hilkatinde kabiliyeti ne kadar ise o kadar alýr. Resulullah Efendimizin o nurlu þubelerinden sulanmakla Resulullah Efendimizdeki nurlar boþalýr da o kimseye geçer demek deðildir. Ýþte bu müþahede mertebesine erene kadar sayý-lamayacak makamlarý geçer. Öyleyse 2000 veya daha fazla mertebeyi geçerse Resullah Efendimizi görür, diyen kimse kendi halinden haber vermiþtir. Kendinde daha ha-lan kalmýþtýr. Çünkü daha bir þube kalmýþ da müþahede hasýl olmuþsa kemal mertebesini bulmamýþtýr. Vallahü âlem









39. Þeyh öldükten sonra müridine yardým eder iddiasý . (S.366)

A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Þeyhi kâmilin himmeti onun Allahü Teâlâ'ya iman nurudur. O iman nuru ile müridini terbiye eder, müridini bir halden diðer hale terakki ettirir. Eðer mürid Þeyhini iman nurundan dolayý seviyorsa o zaman Þeyh ister hazýr olsun, ister olmasýn, hattâ ölmüþ olsun, hatta ölümünden seneler geçmiþ olsun, yine o himmet eder, fayda verir. Onun için bütün asýrlarýn bütün velîleri Resulullah Efendimizin iman nurundan medet alýr, fayda görür. Resulullah Efendimiz bütün velileri terakki ettirir. Çünkü o velilerin Resulullah Efendimize olan sevgileri saf, halis iman nurundandýr. Þayet müridin þeyhini sevmesi vücudundan olur da, iman nurundan olmazsa o zaman huzurda olduðu vakit istifade eder, olmayýnca da imdat kesilir. O zaman kusur müriddedir. Vallahü âlem.







40. Muhyiddin-i Arabi dedi ki: “ Þeytan Sehl Ýbni Abdullah-i Tusteri Hz.’ne hocalýk yaptý yalaný. (S.373)

Benim rahmetim her þeyi kaplamýþtýr. Bu âyet-i ke rime umumidir. Allah takyid etmemiþtir, takyid eden kullardýr, dedi. Þeyh Muhiddini Arabi Hz.leri dedi ki, "Þeytan Sehl Ýbni Abdullah-i Tusterî Hz.lerine hocalýk yaptý. Bu hususta onun muallimi oldu" Ben bunu anlayamadým. Allah sizi me'cur etsin, bana bunu izah edin?

(Ahmed Ýbni Mübarek Hz.leri suali biraz daha þöyle açýlýyor): Ýblis lânetullahialeyh ile Sehl (r.a.) arasýndaki bu muhavere þöyle geçti: Ýblis dedi ki: "Allahü Tâlâ Kur'an'ýnda benim rahmetim her þeyi kapladý" diyor. Ben de bir þey'im. Öyleyse ben de rahmete dahilim. Sehl Bin Abdullahi Tusteri cevap verdi ki: "Be lâinj dedi. CE-nab-ý Hak bu âyetin hemen altýnda þöyle buyuruyor:

Ben bu rahmetimi müttekilere yazacaðým.







41. Bu konuya Debbað’ýn verdiði indi teviller. (S.373-375)

Sen o müttekilerden deðilsin. Her þeyi diye umumi olan rahmetini, altýnda, müttekiler diye takyid etmiþtir. O zaman Ýblis de: "Oradaki takyid sizin sýfahmzdýr, Allahü Teâlâ'nýn sýfatý deðildir" dedi. O zaman Sehl durdu. Bu suale cevap vermedi. Muhiddini Arabî Hz.leri buyurdu ki: "Selh'e Ýblis Þeyhlik yaptý." Þeyh Þarani Hzleri bu hikayeyi zikretti. Fakat cevap vermedi. Bu usmadan, suali soran, þeytanýn söylediði doðrudur zannetti. Onun için müþkilâta düþtü. Halbuki takyid Allah'tandýr, Sehl'den deðildir.

A. Debbað Hz.leri cevap verdi. Buyurdu ki:

- Âyetteki takyid Allah'tandýr, halktan deðildir. Þeytan ise bu sualiyle bâtýl bir delil irad etti. Doðrusu Sehl'in cevabýndadýr. iblisinki doðru deðildir, îblis lânetullaha rahmet nasib olmayacaktýr. Þeytanýn diliyle söylenilen bu sözde gerek Sehl Hz.leri, gerekse îbni Arabi Hz.leri þeytanýn anlamadýðý birtakým incelikler sezdiler. Bu sýrlar þeytanýn hatýrýna bile gelmedi. Þeytan bu sözü söylemekle Abdullahi Tusteri Hz.lerinde sakin olan bir noktayý herekete getirdi. Uyuyan bir damarýný uyandýrdý. Allahü Teâlâ'nýn marifetinden büyük bir müþahedeyi anladý. Þeytanýn bu sözü onlara daha büyük bir ders, hocalýk oldu. Çünkü sofiler keþif nasib olduktan sonra Allah'ý hakikiyle bilirler. Fakat keþiften önceki hallerine baktýklarý vakitte, nefislerini sayýlamayacak kadar takyidat ile baðlý bulurlar. Allah'ý hakkýyle bilemediklerini görürler. Þeytanýn, takyid senin sýfatýndandýr. Allah'ýn sýfatýndan deðildir, sözünden Sehl'e iki halde de ittifat hasýl oldu. Her ne kadar þeytan bu mânâyý murad etmemiþti. Böyle olacaðýný bilse hiç onu söylemezdi, Ýþte bu, meþayihin iþitmelerinin ince bir noktasýdýr. Nitekim bir Þeyh müridinin evine gelir, kapýyý çalar, durur. Müridden baþka da evde kimse yoktur. Mürid o zaman der ki: "kim o kapýyý çalan? Evde benden baþka kimse yok." Bunu Þeyh iþitince, baðýrarak yere düþtü. Mürid bundan bir þey anlamadý. Þimdi bir kimse dese ki, bu mürid "Evde benden baþka kimse yok" sözüyle Þeyhine ustalýk, hocalýk yaptý; bunda bir darlýk yoktur, þeyhine hizmet etmiþtir, iþte bundan þeytanýn sözünün bâtýl olduðu, meþayihin de böyle sözlerden iþaretler almasýnýn doðru olduðu anlaþýldý.



42. Þeyh evinde kýzýna “kýzým Fatma” dese, mürid de evinde “ ya Fatma “ diye baðýrýrdý yalaný. (S.380)

Yine Þeyh Hz.leri buyurdu ki:

- Böyle bir muhabbet mürid ile þeyh arasýnda olmasý lâzýmdýr. Çünkü bunun çok faydasý vardýr. Bu muhabbet bazen fayda, bazen zarar verir. Çünkü muhabbet ateþi parladýðý zaman onu bir þey red edemez, mâni olamaz. Bazý þeyhlerin müridi þeyhini çok severdi. Þayh müridin düþüncesinden hiç çýkmazdý. Öyle ki, Þeyh evinde bir iþ iþlese mürid onu hikâye ederdi, onlarý görürdü. Meselâ Þeyh evinde kýzýna kýzým Fatma dese, mürid de evinde ya Fatma diye çaðýrýrdý. Þeyh evinde þunu yapýn dese, mürid de evinde þunu yapýn diye aynen tekrar ederdi. Þu muhabbet sebebiyle bu mertebeye eriþen onun mânevi mirasýna konar.



43. Mürid gebe kadýnlar gibi Þeyhine hamile olur yalaný. (S.382)

Ben(Ibni Mübarek) dedim ki:

-Þeyh müridi ile beraber, müridin zatýnda olur,
orada yerleþir diyorlar?

A. Debbað Hz.leri buyur du ki:

-Bu doðrudur. Mürid þeyhini sevdi mi, Þeyh müridinin kalbine yerleþir. Çünkü müridin muhabbeti kuvvetlendiði vakitte þeyhi cezbeder. Ö zaman þeyh onun vücuduna yerleþmiþ mertebesine gelir, müridin vücudu þeyhine mesken olur. Herkes meskenini süsler, ziynetlendirir. Mürid þeyhini kâmil bir muhabbetle severse, þeyh mürid ile beraber, müridin zatýnda yerleþir. O zaman mürid gebe kadýnlar gibi þeyhine hamile kalýr.

44. Bütün sevgini Þeyhe hasredeceksin iddiasý. (S.384-85)

Yine A. Debbað Hz.lerinden iþittim. Buyurdu ki:

-Müridin vücudundan sýr talep eden kýsmý, onun toprak olan zatýdýr. Þeyhten de sýrrý veren onun toprak olan zatýdýr. Fakat müridin vücudu, þeyhinin bütün esrarýný severse o zaman muhabbetli yalnýz turabi olan vücuda inhisar etmez, bütün esrarýna muhabeti gider. Onun için bir mürid bütün cehdini bir kýsma hasretmemeli, þey hinin bütün varlýðýna muhabbet etmeli ki, o zaman çok feyiz alýr.

Bir gün Fas'ýn Ýbni Amr denilen yerinde Þeyh Hz.leri ile beraberdik. Bana dedi ki:

-Bu, kutup olan Seyyid Mansur Hz.leriyle konuþup tanýþmak ister misin?

-Evet, dedim. Sevgiyle, kerametle isterim. Kutup ile tanýþmaðý nasýl istemem?

O zaman buyurdu ki:

-Peki, sen bana ne dersin? Farzedelim ki, senin baban ve annen senin gibi yüz tane daha sana benzer evlâd doðursa ben bu yüz evlâddan bir tek seni seviyorum. Diðer 99 unu halk gibi telâkki ederim, gözümde yoktur.

Deyince, o zaman gafletimden uyandým. Bütün muhabbetini bana hasredeceksin demek istediðini anladým. Bildim ki, ben bir þey yapmamýþým, muhabbet þerik kabul etmez!



45. Þeyh 20 sene kötü yollarda devam etse mürid þeyhini sevmeye devam etmelidir iddiasý. (S.387-88)

Bir gün A. Debbað Hz.leriyle Fas'ýn Halid kapýsý yakýnýnda beraberdik. Yanýmýzda bazý kimseler de vardý. Onlar þeyhe çok hizmet ediyorlar, adeta musahhar olmuþ gibiydiler. Þeyh Hz.leri onlardan birine dedi ki:

-Beni ihlâs ile, Allah rýzasý için seviyor musun?

-Evet, seni Allah'ýn vechi rýzasý için halis muhabbetle seviyorum, ne riya, ne gösteriþ vardýr, dedi.

-Beni bu kadar sevdiðini zannediyorsun. Þayet Cenab-ý Hak þimdi beni selbetse, verdiði feyizleri alsa, sükut etsem yine bu muhabbette devam eder misin?

-Evet, devam ederim, dedi o kimse.

-Yine deseler ki, ben bir çöpçü oldum, düþtüm. Yine muhabbetinde daim kalýr mýsýn?

-Evet, dedi.

-Yine iþitsen ki, ben iyi halimi býrakmýþým da kötü yollara düþmüþüm, boyuna günah iþliyorum. Bu halde de muhabbetinde devam eder misin?

O kimse yine. Evet, dedi.

-Peki bu kötü halde 20 sene devam etsem, yine sevmekte devam eder misin?

-Evet, muhabbetime þek ve þüphe girmez,devam ederim,dedi. Bunun üzerine Þeyh Hz.leri o kimseye "Þu halde ben seni imtihan edeyim" dedi. Ben ise o adama



"Sakýn imtihana giriþme, mahvolursun" dedim. Þeyh Hz.lerine de imtihan etmemesi için yalvardýk. Allah'ýn sýrrýna herkes takat getiremez.





46. Þeyh müridinin anasý ile bir Yahudi’nin iliþki kurduðunu biliyordu yalaný . (S.391-93)

Diðer bir vak'a olarak A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Bir þeyhin sadýk bir müridi vardýr. Bir gün o müridi imtihan etmek istedi ve ona sordu:

-Beni sever misin?

-Evet severim, dedi müridi.

-Beni mi çok severdin, yoksa babaný mý çok seversin?

-Efendim, seni çok severim, dedi.

-Peki sana desem ki, git babanýn kellesini kes getir,



itaat eder misin?

-Efendim, nasýl itaat etmem, derhal yaparým, emredersen bu saatte keser getiririm.

O zaman þeyhi tekrar:

-Peki hemen git babanýn baþýný kes getir, dedi. Herkes uykuya varmýþtý. Evin duvarýndan çýktý.Anasý ile babasýnýn yattýðý odaya girdi ve gördü ki, babasý anasýnýn üstündedir. Babasý iþini bitirsin diye beklemedi. Hemen o halde iken babasýnýn baþýný kesti, baþý alýp þeyhinin huzuruna getirdi önüne attý. Þeyhi dedi ki:

-Allah, Allah, hakikatse baþýný mý getirdin? Ben inanamýyorum!

-Evet, efendim, iþte bu babamýn baþý deðil mi, babam anamýn üstünde iken kestim getirdim.

-Beni aldatýyor, lâtife ediyorsun. Herhalde baþka bir baþý aldýn getirdin, dedi. Mürid o zaman:

-Efendim, dedi. Ben sizin bütün emirlerinizi ciddiye alýrým. Lâtife etmem. Bunun üzerine þeyh:

-Bak bakalým babanýn baþý mýdýr? dedi.

Mürid baþý alýp baktý, bir de ne görsün, babasýnýn baþý deðildir! Dikkatle baktý ve:

-Efendim, bu bizim mahallemizdeki bir gavur var dýr, onun baþýdýr,dedi.

Hakikaten o gün müridin babasý baþka bir yere yolculuða gitmiþ, annesi kocasýna ihanet etmiþ, bu gâvuru yataðýna almýþ, zina ediyordu. Þeyh efendi bunu keþfen anlýyor ve ona meydan vermeden, hadi babanýn baþýný kes getir, diyor. O zaman mürid anladý ki, þeyhi daðlardan büyük bir daðdýr. O zaman þeyhinin sýrrýna, bu sadakatýndan dolayý vâris oldu. (v.â.)









47. Yarýn kýyamette bana þefaat etmen için sizi süzüyorum iddiasý. (S.398)

Yine A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Bir kimse bir velinin yanýna geldi ve onu þöyle baþtan aþaðýya bir süzdü. O zaman velî dedi ki: "Nedir oðlum muradýn, isteðin nedir?" O Þahýs da dedi ki: "Efendim seni ben ganimet biliyorum. Yarýn Kýyamet'e Cenab-ý Hakk'ýn huzurunda bana þefaat etmen için sizi süzüyorum." Þeyh Hz.leri bunun üzerine "Bu adam büyük kazanç kazandý" dedi. Bu hikâyeyi zikretti de ihvanlar dediler ki, bu ümmette bunlar var mýdýr? Elhamdülillah.





48. Bir velinin keþfi açýlýrsa kendisini hiçbir mezheple baðlamaz iddiasý. (S.408-409)

Sen bil ki: Cenab-ý Hak bir velinin keþfini açmýþsa O, hak nedir, bâtýl nedir, sevap nedir, bilir. Kendini hiçbir mezheple baðlamaz. Bütün mezhepler hepsi iptal edilse o velîler tekrar þeriatý ihya eder, bütün kitaplan yazarlar. Nasýl yazmasýn ki, Resulullah Efendimiz'i göz açýp yumana kadar kendisinden kaybetmez. Hiçbir an Cenab-ý Hakk'ý müþahededen dýþarý çýkmaz. O halde böyle kâmil bir veli baþka mü'minlere hüccettir. Fakat baþkalarý ona hüccet olamaz. O halde keþfi açýk bir velinin yaptýðý bir hareketi kabul etmeyip inkâr eden ya þeriatý bilmiyor; (Nitekim þimdiki münkirler hep cahildir, kördür. Körler gözü açýk olana hiçbir zaman itiraz edemez.) yahut da kendi mezhebini biliyor, diðer mezheplerden haberi yoktur. Böyle bir kimse de öyleyse inkâr etmemeli. Ancak bütün mezhepleri biliyor da hakikat kendi mezhebindedir diye itikad ediyorsa o zaman, eh tenkid etsin. Hiçbir tasvip eden kimse de bu itikatte olamaz. Tasvip edenler her mezhebi hak bilir. Fakat dört mezhebi bilmekle beraber diðer mezhepleri bilmiyorsa o da inkâr edebilir. Çünkü o da cahildir. Nitekim dört mezhepten baþka taraftan kalmayan daha çok mezhepler vardýr: Süryani Sevri Hz.lerinin mezhebi, Evzai, ata, îbni Cüreye, Ikrime, Buharî, Mücahid hep hak mezheplerdir. Binaenaleyh keþfi açýlmýþ velilerin yaptýðý hareketleri inkâr edip, onlarý tenkid ile meþgul olacaðýna kendini düzeltsin.





49. Mürþid þeyhine aþýrý derecede baðlanýnca Þeyh zina ederek müridin aþýrýlýðýný önler iddiasý. (S.410-411)

Yine Abdülaziz Debbað Hz.lerinden iþittim. Buyurdu:

- Velinin zahirine bakmak ve ölçüyü ona göre yapmak lâyýk deðildir. Çünkü bu ölçüyle dünya ve âhirette aldanýlýr. Zira velilerin bâtýn yüzünde çok acaip ve garip haller vardýr. Sadýk bir velinin sadýk bir müridi vardý. Þeyhini çok severdi. Cenab-ý Hak onu þeyhinin velayet sýrlarýna da muttali kýldý. O zaman þeyhine muhabbeti ifrad dereceye vardý. O kadar ki, nerede ise þeyhini peygamberlik derecesine çýkaracak! O zaman Cenab-ý Hak o þeyhi zahiren, sureten bir zina günahýný irtikap eder gösterdi. Mürid bunu görünce, itikadýndaki ifraddan döndü ve þeyhini tekrar kulluk mertebesine indirdi. O zaman Cenab-ý Hak müridin keþfini açtý. Mürid eðer bu zina suretini görmeseydi, Hak yoldan sapan kâfirlerden olurdu. Resulullah(s.a.s.) Efendimiz'e zahir olan bir çok iþlerin sýrlarýndan birisi budur. Hurmalarýn aþýlanmasý hadisesi gibi. Yine Resulullah Efendimiz bir gün bu gece rüyamda mescidi harama saçýmýzý sakalýmýzý traþ ederek giriyoruz müjdesini vermiþti. Fakat müþrikler mâni oldular, o sene giremediler, ertesi sene girdiler. Rüya gecikti. Bunun gibi. Cenab-ý Hak bunu niçin geciktirdi? Sebebi, eshabýn resulullah Efendimiz'i ulûhiyet mertebesine çýkartmama-sý içindi



50. Bir veli kedinin önünde secdeye varmasý iftirasý. (S.417-18)

Hattâ birinde þu hal vâki oldu ki, bir kediyi görmüþ kaþýnýyor. O zaman veli sel gibi göz yaþý dökmeðe baþlamýþ, kedinin önünde secdeye kapanmýþ.

A. Debbað Hz.lerine bunun sýrrý nedir? diye sordum. Buyurdu ki: -Ruh Cenab-ý Hakk'ý müþahede eder ve kedideki hareketi yapanýn Cenab-ý Hak olduðunu görür, ef'al onundur. Onun için Cenab-ý Hakk'ýn huzurunda tevazu ediyor, secdeye kapanýyor, aðlýyor. Zat ruhun yaptýðýný yapýyor. Halbuki insanlar zannederler ki, bu velî kediye secde ediyor! Bu büyük velîere daima hasýl olur. Aklýndan kayýp olduðu vakitte ruh dalgalanýr. Fakat aklýný kaybetmezse akýl ruhun bu taþkýnlýðýna zahirini muhafaza için mâni olur. Onun için büyükler derler ki: Beni efendim taþla dövse, o benim için meyvadan daha azizdir.

Yine buyurdu ki:

-Allah bir kulun keþfini açtýðý vakitte, o keþfi açýldýðý anda ne halde ise o halde kalýr. Keþfi açýldýðý vakitte, beðenilmeyen bir halde ise, yine o beðenilmeyen hal ve sanatta kalýr. Çünkü o hali, o san'atý terk etmek, halka iyi görünmek hoþ görünmektir. Bu ise keþfi açýlmýþ olanlar yanýnda raký içmekten kötüdür. Þam civarýnda Remle þehrinde idim. Orada birini tanýyorum ki, keþfi açýldýðý anda halkýn ona bakýp güldüðü bir halde idi. Keþfi açýldýktan sonra da o halde baki kaldý. Vaziyetini deðiþtirmedi. Yine bir kimse biliyorm ki, keþfi açýlmadan evvel davulcu idi. Keþfi açýldýktan sonra yine davulculukta kaldý.

Bu bahiste Abdülaziz Debbað Hz.lerinden çok azîm, kesir esrar iþittim. Bu esran bu kitaba emanet etmek lâyýk deðildir. Vallahü âlem.







51. Debbað, talebelerinin bütün hallerine vakýftý yalaný. (S.431-33)

Þeyh Abdülaziz Debbað Hz.lerinin talebelerinin talebeleri ise, A. Debbað Hz.lerini tanýdýklarýndan beri baþkalarýndan kalpleri söðüdü ve baþkalarýný ziyaret etmez oldular. Hattâ bazýlarý kendilerinin bu ziyaretlerden men edildiklerini hissettiler. Bir müridi anlatýyor:

Bir gün þeyhim A. Debbað Hz.lerini ziyarete geliyordum. Yolda bazý arkadaþlara rastladým. Bana dediler ki, meþhur Seyyidi Kasým'ýn türbesine gidiyoruz, sen de gel. Onlara gitmem demeðe utandým. Birlikte gittik. O zatýn türbesine gelince benim karnýma bir aðrý geldi, içeri girdik. Karnýmýn aðrýsý gittikçe arttý. Arkadaþlar sabaha kadar orada kaldýlar. Ben de yanlamadým ve sabaha kadar bu sancýyý çektim. Ne vakit ki, sabahleyin türbeden çýktýk, sanki hiçbir þey yokmuþ gibi sancým kalmadý, hemen kesildi. O zaman bir kaç tecrübemle de anladým ki, bütün bunlar Abdülaziz Debbað Hz.lerinin tasarrufudur. Ben (A. Ibni Mübarek) derim ki: A. Debbað Hz.leri-nin âdeti idi ki, talebeleri kendine geldiði vakit, yolda baþlarýndan neler geçti, neler konuþtular, ne gibi hadiselerle karþýlaþtýlar, hepsini söylemeden kendilerine haber verirdi. Hattâ onlarýn içinden geçenleri bile boylerdi. A. Dabbað Hz.lerinin bazý müridlerine bunlardan daha büyük bazý kerametleri görüldü. Þeyh Hz.lerinin o kadar kuvvetli tasarrufu vardý ki, bazý kerre kendisine intisab edecek müridlerini, daha intisablanndan yedi sene evvel onu baþkalanna gitmekten men ederdi. Bu hususta A. Debbað Hz.leri dedi ki:

- Þu vazodaki gülü görüyor musun? Bu gülün sahibi her önüne gelene verip koklatýr mý? Çünkü o koklar, o koklarca gül sorar, porsur, atýlýr.

iþte bana intisab edecekleri bildiðim için baþkalarýna býrakmadým, koklatmadým, dedi.







52. Gördüðün bütün bu adem benim göðsümün içindedir yalaný. (S.434-435)

(Ahmed Ibni Mübarek Hz.leri diyor ki): Þeyh Hz.leri vefat ettikten sonra kabrini ziyarete gitmek isterdim, fakat fýrsat bulamazdým. Bir gün rüyamda gördüm. Bana dedi ki:

Benim ruhum kabirde hapis deðildir. Belki bütün âlemleri dolaþýrým, gezerim. Sen beni nerede istersen bulursun. Hattâ bir mescidin; direðine yaslanýp da Cenab-ý Hakk'a tevessül etmek istersen, beni yanýnda bulursun, Cenab-ý Hakk'ýn huzuruna beraber gideriz. Sonra bütün âleme iþaret etti ve ben bütün âlemle beraberim, beni nerede ararsan, nerede istersen bulursun dedi ve ilâve etti. Fakat sakýn beni Rabbýn zannetme! Cenab-ý Hak gayri mahsurdur. O bütün âlemleri ihata eder. Onu kimse takyid edemez. Ben ise onun bir mahlûkuyum ve ben mahsurum dedi. îþte rüyada da Abdülaziz Debbað Hz.lerinden iþittiðim budur. Yine A. Debbað Hz.leri haya týnda buyurmuþtu ki: Gördüðün bütün bu âlem benim göðsümün içindedir. Bazý kerre derdi ki: Bu gördüðün yedi kat gökler ve yerlerin mü'min kulun nazarýnda ne kýymeti var? Bunlarýn hepsi ovaya atýlmýþ çocuklarýn çenberi gibidir.



53. Yavru kuþun yuvaya sýðýndý gibi , müritler de Þeyhin meclisine sýðýnýr iddiasý. (S.440-41)

Yine kaside sahibi diyor ki: Ey Mürid! Þeyhin huzurunda seccadeni serip de oturma. Çünkü bunda maksadýna münafi bir hâl vardýr. Zira senin maksudun þeyhe hizmettir. Fakat seccadeni serip oturdun mu, bu senin rahat istediðini iktiza eder. Þeyhinle derecede müsavi olduðunu zannettirir. Halbuki müridin seccade mahalli oturduðu evdir, þeyhinin meclisi deðildir. Yavru kuþun yuvaya sýðýndýðý gibi, müridler de þeyhin meclisine sýðýnýrlar. Þeyhin meclisinde nasýl seccadeni serip oturamazsan, onun yanýnda senin ayrýca meclisin de olmayacaktýr. Çünkü bunda da sui edeb vardýr. Þeyhe âsi olmak vardýr. Ancak senin de terbiyen kemal bulmuþ, sana icazet zama-ný yetiþmiþ ve þeyhin sana diðerlerini terbiye etmek için izin ve istiklâl vermiþse iþte ancak o zaman sen de ayn bir meclis kurabilirsin. Lâkin bunu da þeyhinden ayrýldýktan, baþka bir yere gittikten sonra yapabilirsin. Çünkü kasidede (yuvadan uçmuþsa) diye kinaye ile söylemesi buna delâlet eder. Avârifi Maarif sahibi Þeyh Sühreverdi Hz.le-ri buyurdu ki: Müridlerin zahir edeblerindendir ki, þeyhinin bulunduðu yerde mürid seccadesini açýp oturamaz.





54. Divan ehlinden olan Ebul Hasan Ali Sadra Cenab-ý Hakk bana mahlukatýn kaza ve kudretini de, mahlukatdaki fiilin esrarýný da beni mutlak kýldý iftirasý. (S.446-448)

Bu mevzuda Þeyh Hz.lerinden garip bir vak'a da iþittim. Buyurdu ki'.

- Mekke'de Hindistanlý Ebu'l Hasan Ali Sadra ile konuþtum. Onu garip bir halde buldum. Yürürken adýmýný atacaðý vakitte ayaðý havada titrer, tekrar olduðu yere býrakýr. Sonra yine kaldýrýr, tekrar iade eder. Bunu böyle gören zanneder ki, bu delidir! Keza aðzýna bir lokma koymak istese götürür, getirir, eli titrer, lokmayý bir türlü aðzýna sokamaz. Onun bu halini görenler acýr. Yatarken de bu halde tereddütler geçirir. Her halinde, hattâ göz kapaðýný açýp kapamasýnda bile bu hal vardýr. Ben de bu haline çok acýdým, sordum: Ey Ebu'l Hasan, nedir bu halin? Halbuki Allah seni has kullarýndan bir velî kýlmýþ. Büyük sâri kullarýndan, ehli divandansýn. Vücudun da sað ve sýhhatli! Dedi ki: Anlatayým. Allahü Teâlâ mahlûkatýnda fiilinin müþahedesine beni muttali kýldý. Allah'ýn mahlûkatýndaki fiilinin sâri olduðunu açýkça görüyorum. Hiçbir þey benden kaybolmuyor. Bundan daha ileri derecede Cenab-ý Hak bana mahlûkatýnýn kaza ve kaderini de, mahlûkatýndaki fiilinin esrarýna da beni muttali kýldý. Bunlarý görüyorum ve niçin bunlarý böyle yapýyor, kaza ve kaderini de biliyorum. Bundaki kader sýrlarýný da biliyorum. O esrardan bir þey bana gizli kalmýyor! Ondan sonra da bendeki fiiline bakýyorum. Bendeki fiilindeki esrarýný Cenab-ý Hak benden gizliyor, perdeliyor. O zaman bende þu zan nasýl oluyor ki Cenab-ý Hak, benim bir þerrim var ki, bana bir gadap edecek ki, bu fiiline gadabýný mukarrin kýlacak diye bundan sakýnýyorum. Acaba benim hangi fiilimde helakim olacak diye þaþýp kalýyorum! Onun için adým atarken acaba bunda mý, diye çekmiyorum, bana mensub olan ihtiyari fiillerimden hepsin korkar oldum. Onun içinden bâtýn ve zahirimle Allah'a tazarru eder ve diyorum ki: Ya Rabbi, bu yaptýðým fiiller helakime sebep olmasýn.





55. Debbað müridine beni bir dakika hatýrýndan çýkarýrsan iþte en büyük günah odur. Dinine ve dünyana zarar verecek günah budur iftirasý. (S.456-58)

Yine Þeyh Hz.lerinden iþittim. Þeyp, müridi için ( La ilahe illallah Muhammedün resulûllah ) kelime-i tevhidi derecesinde mühimdir. Ýmaný ona baðlýdýr. Basireti, keþfi açýk olan zevat bunu açýkça müþahede eder. Þeyh Hz.leriyle çok kerre beraber dolaþýrdýk. Ben onun derecesini bilemezdim. Bana dedi ki:

-Senin benzerin, þehrin surlarýnýn en yükek yerlerinde yürüyen gölgelenmiþ kiþi gibidir.

Ben bu sözün mânâsýný anlayamazdým. Ancak nice zaman sonra anladým da bu sözü hatýrýma geldiði zaman beni büyük bir korku ve titreme tutardý. Bir gün kendisi-ne dedim ki:

-Ýþlediðim iþlerden dolayý Allah'tan korkuyorum.

-Nedir o iþlediðin iþler, dedi.

Ben de o sözünü ve ondan korkarak ürpetiye tutulduðumu anlattým. O zaman A. Debbað Hz.leri bana dedi ki:

- Bunlardan korkma. Fakat senin hakkýnda en büyük günah nedir biliyor musun? Beni bir dakika hatýrýndan çýkanrsan iþte en büyük günahýn odur. Dinine ve
dünyana zarar verecek günah budur.

Bir gün ben de kendisine: Efendim, ben hayýrdan uzaðým dedim. Bana cevaben:

- Bunu kalbinden at. Sen benim yanýmdaki menziline bak. Sen ona göre taþýnýrsýn, dedi.

Hakikaten bize ehemmiyetli, ehemmiyetsiz ne arýz olursa onu A. Debbað Hz.lerine anlatýrdým. Aynen onu bizden yüklenirdi ve hatýrýmýz hoþ olurdu.

Yine A. Debbað Hz.leri bizimle lâtife eder, gülüþür,

bizden utanmaðý giderirdi. Kalbimize gelip sormak istediðimiz þeyleri, daha biz ona sormadan o bize açardý. Bizeder ki:

- Beni þeyh makamýnda tutmayýn, ben sizinle kardeþ menzilesindeyim. Çünkü þeyh olarak kabul ederseniz þeyhin edeblerini yerine getirmeðe takat getiremezsiniz. Ben size müsamaha ediyorum. Ben size bütün haklarýmý helâl ediyorum. Beni kardeþ mesabesinde tutun ki, aramýzda sohbet devam etsin. Allah A. Debbað Hz.lerini en büyük mükafatla mükâfatlandýrsýn. Vallahü âlem.



56. Türbelerden beklenen þifalarýn yalaný. (S.462-64)

Abdülaziz Debbað Hazretleri buyurdu ki:

-On velîden feyiz aldým. Seyyid Ömer ibni Muhammed-ül Havari Hz.leri birincisidir ki, Seyyid Ali ibni Harzem Hz.lerinin kabrinin türbedan idi. Diðeri Abdullahi Bernavi idi ki, kutuplardandýr. (Bu zata nasýl mülâki olduðu kitabýn baþtarafýnda anlatýlmýþtý.)

A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Benim þeyhim Abdullahi Bernavi Hz.leri 70 küsur Esma-i Hüsna'dan, onlarýn nurlanndan uvanldý.

Diðer bir þeyhi de yine kutup olan Seyyid Yahya Hz.leridir ki, gerek zahirinde, gerek bâtýnýnda, Resulullah Efendimiz'in þeriatýna þiddetle tâbi idi. Bütün salih mevtalarý ziyaret edenlerin hepsinde tasarruf eder, tevelli eder, ziyaret edenlerin ihtiyaçlanna dikkat ederdi. Allah onlarýn hacetlerinden neyi kaza ederse onlan yerine getirirdi.

A. Debbað Hz.leri buyuruyor ki:

-Seyyid Yahya Hz.leriyle bazý ölmüþ büyüklerin hali, sâný hakkýnda konuþtuk. Çünkü insanlar onlan ziyaret ediyor ve faydalan zahir oluyor. Ziyaret edenlerin hastalan þifa buluyor.

Seyyid Yahya Hz.leri bana dedi ki:

- Ümmeti Muhammed'in Allahü Teâlâ yanýnda büyük kýymeti vardýr. Bunun için bu ümmet, hiç kimse defnedilmemiþ bir türbede toplansa, orada büyük bir zatýn yattýðý kanaati olsa, Cenab-ý Hak sür'atle icabet eder ve onlarýn duasýný kabul eder.

Seyyid Yahya Hz.leri bunu söylediði vakitte onun tasarrufu tecelli ediyordu. Ölüler hakkýnda olduðu gibi, diri velîler hakkýnda da bu vâki olur. Bir kimsenin halk indinde veliliði meþhur olsa, bu diri velîyle Allah'a tevessü edenin Allah ihtiyaçlarýný yerine getirir. Halbuki o kimsenin velayette hiç nasibi olmasa bile. O dua eden halktan kiþinin haceti, zamanýn kutbu olan, tasarruf ehli olan velîler, o velî olmayan kimseyi velî suretine ikame ederler. Sebebi de bütün zulmet ehli onun etrafýna toplansýn, dualarý kabul ediliyor diye ibadet ve dua etsinler, kurtulsunlar, diye. Misali þu ki: O kimseyi, yâni velî olmayan kimseyi, tasarruf ehli velîler korkuluk kabul ederler. Bir bostan tarlasýndaki korkuluktan kaçan kargalar gibi, hakikatte bostan sahibinin yaptýðý fiilinden kaçtýklarý gibi, oraya dikerlerse zulmet ehlini oraya toplarlar. Orada tasarruf edeni, halk o kimse zannederler, esasý bilmezler Onlara bunun esasý bildirilemez, çünkü buna takat getiremezler.





57. Debbað’ýn þeyhi Seyyid Mansur denizleri yönetirdi yalaný. (S.464)

Onlara bunun esasý bildirilemez, çünkü buna takat getire-mezler.

A. Debbað Hz.lerinden iþittim. Buyurdu ki:

-Böyle hakiki kýymeti olmayan bir kimeyi kendineþeyh edinen bir kimse geldi. Gece kendisine tuzak kurulan bir yerden geçmek istiyordu. Þeyhine dedi ki: Efendim, Resulullah (s.a.s.) Efendimiz hürmetine sana geldim. Bu yoldaki tehlikeden beni kurtar. Beni kurtarýrsan sana bir hediye de yapmaðý vaad ediyorum. A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Bu adamýn bu yalvarmasýný bazý tasarruf ehli velîler iþittiler. Resulullah Efendimiz'in ismi þerifine tazim ettiler. Buna hürmeten bize muhakkak bunun isteðini yerine getirmek borçtur dediler ve tasarruf sahibi velî, o adamla bizzat gitti ve onun kalbine ünsiyet verdi, o yoluberaber katettiler. Adam o tasarruf sahibi velîyi görmüyordu. O eþkiyalarýn da kalbine Allah korku ve uyku ver di, ona bir þey yapamadýlar. Bu hal üzerine müridin þüp hesi kalmadý ki, onu kurtaran þeyhi zannetti. Vaktaki yoldan döndü ve þeyhine vaad ettiði dört miskal altýný da hediye etti.

A. Debbað Hz.lerinin þeyhinin birisi de CebaK Ha-did ehlinden ve kutuplarýndan olan Seyyid Manur Ýbni Ahmed idi. Deniz iþlerinde tasarruf ederdi.



58. Her velinin müridi de kendi bayraðý altýnda toplanacaktýr yalaný. (S.468-9)

A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

- Evliyaullahtan ehli irfan olan zatlar, mahcup olan halka baktýklarý vakit onlann içinde zatý tahir ve verilecek sýrrý taþýmaða kabiliyetli olan birini görünce ona devamlý terbiye ve zikir telkin eder ve ona teveccühten hiç geri kalmazlar. Yüzlerce müridi ona yine yalnýz o sim taþýyacak olaný kasdeder. Diðerlerine kulak asmaz. Þeyhe böyle sýrra takat getiremeyecekleri biri gelip de ders istese þeyh ondan da imtina etmez. Çünkü kimseyi kafi olarak kestirip atamaz. Binaenaleyh þeyhler her gelene telkin verir. Bu ders verme ve almanýn baþka bir faydasý daha vardýr ki, o da âhirette meydana çýkacaktýr. Âhiretteki faydasý da âhirette Resulullah (s.a.s.) Efendimiz'in elinde (iman nuru) olan Livail Hamd olacaktýr. Bütün mahlûkatta Resulullah Efendimiz'in arkasýndadýr. Keza diðer peyhamber-ler de hep arkasýndadýr. Diðer ümmetler kendi peygamberlerinin bayraðý altýndadýr. Diðer peygamberlerin bayraklarý da hep Resulullah Efendimiz'in Liva-i Hamd'in-den yardým ve imdad alýr. Bu, bütün diðer peygamberlerin ümmetleri Resulullah Efendimiz'in bir omuzunun arkasýnda ve ümmeti mutahhare olan ümmeti Muhammed de diðer omuzu arkasýnda dururlar. Resulullah Efendimiz'in arkasýnda bulunan ümmetinin velîleri, diðer peygamberler adedincedir. O velîlerin de bayraklarý vardýr. Her velînin müridi de kendi bayraðý altýnda toplanmýþtýr. Hepsi de imdadý Resululluh Efendimiz'den alýrlar. Keza müridleri de diðer peygamberler gibi imdadý ondan alýrlar. Þimdi mürid, intisabtan hilâfet alamayacak dahi olsa kendine telkin yapan þeyhi sebebiyle âhirette dehþetli fayda görür.





59. Debbað Allah’ý müþahede için bir veliye müracaatý. (S.474-76)

A. Debbað Hz.leri müþahede hakkýnda konuþtu ve müþahedenin hali, emri çok büyüktür, dedi. Mahlûkatýn çoðu müþahededen acizdir. Sebepleri þunlardýr diye zikretti ve buna ait kendi nefsinden bir hikâye anlattý. Buyurdu ki:

- Yirmi yedinci sene sonunda Allah'ýn bazý velîlerine mülâki oldum. Dedim ki: Efendim, bana dua et Is Allah müþahedesini bana nasip etsin. O veli dedi ki: Onu býrak, Allah'tan bunu isteme, tâ ki Allah sen istemeden versin. Çünkü bu takdirde Allah sana yardým eder, müþahedeye takat getirecek hale getirir ve sana öyle verir. Fakat sen daha olgunlaþmadan bunu istersen ve ýsrarla dua edersen, Cenab-ý Hak dua edeni mahrum etmez, senin istediðini verir, fakat korkarým ki, o müþahededen aciz kalýrsýn. Dedim ki: Sen bana iste, ben takat getiririm. O zaman velî bana dedi ki: O halde insanlar âlemine bak. Bütün bu insanlarýn hepsini iki gözünün arasýna topla, oraya sýðsýn. Evet, dedim; topladým. Þimdi de keza bütün cinleri ayný yere topla. Evet, topladým dedim. O zaman velî bütün âlemleri saymaða baþladý. Sonra cennet âlemini, oradaki bütün mahlûkatý zikretti ve keza cehennem âlemini ve mahlûkatýný zikretti. Bunlarý da iki gözünün arasýna topla, dedi. Onlarý da topladým. Ondan onra dedi ki: Þimdi iki gözünün arasýna topladýðýn bu mecmua bak. Þimdi gayret et, bir bakýþta bu topladýðýn mahlûkatýn hepsini teker teker görebiliyor musun? Buna kadir olamadým. O zaman bana dedi ki: Sen þimdi bütün bu mahlûkatý müþahedeye takat getiremedin. O hal de buhlan halk eden Halik Sübhane ve Teâlâ'yý nasýl müþahede edeceksin? Bunun üzerine hakikati anladým. Kalp gözüyle aðladým.



60. Bütün alemler ona keþf olursa o zaman ruhun hakikatýný anlar yalaný. (S.476-7)

Abdülaziz Debbað Hz.leriyle, kendisiyle ilk mülâki olduðum zamanlarda Ruh hakkýnda konuþmuþtuk da demiþti ki:

-Ruhu akýllý bir kimse ihata edemez. Mahiyetini bilemez. Ancak bütün âlemler ona keþfolursa o zaman ruhun hakikatim anlar. Fakat bazý âlemleri keþfetti de bazýlarýný keþfetmemiþ olursa yine fitneye düþer. Necib bir âlimle otursam ve bana ruh'tan sual etse, ben de onun suallerine cevap versem böyle 4 sene otururuz da ruh hakkýnda ne suali biter, ne.de benim cevabým biter. Çünkü ruhun þekilleri o kadar çok, o kadar incelikleri vardýr ki, bitmez.

Yine A. Debbað Hz.lerinden iþittim:

-Kul Allah'ýn kibriya ve azametiyle nasýl olduðuna dair marifetine takat getiremez. (Bunun sebebini bir misalle bize anlattý) : Topraktan yapýlmýþ bir testiye Allah akýl verse de konuþsa ve ona "Seni bu hale getiren, yapan kimdir, onun aklý, idraki, iþitmesi, görmesi nasýldýr?" denilse o testi buna cevap verebilir mi? Onun için hiçbir mahlûk da asla kendi sânii olan Cenab-ý Hakk'ý zatý üzerine bilemez. Bu acizlik bir hadisin diðer bir hadis hakkýn-dadýr. O halde biz hadisiz. Cenab-ý Hak kadîmdir ve sânimizdir. Onu nasýl bilebiliriz! Ne dünyada, ne ahirette hiçbir mahlûk Cenab-ý Hakk'ý hakkýyle ebeden bilemez. Vallahü âlem.





61. Bir velinin Esma-i Hüsna’nýn nurlarý suvandýðý iddiasý. (S.479-80)

Yine A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Bir velîye en güçken çetin olan zaman, Esma-i Hüsna'nýn nurlarýyle suvarýldýðý zamandýr. Çünkü onun vücudu, Esma-i Hüsna'nýn tesiriyle müzdarip olur. Zira her isim diðerinin hilafýný iktiza eder. Bazý velîler vardýr ki, yalnýz bir esmanýn nuru ile suvarýlýr ve o isim aðlatýcý ise daima aðlar. Güldürücü ise daima güler. Bazý velîler de vardýr ki, iki isimle suvarýlýr. Bazýlarý da daha çok esmanýn nuru ile.

-Efendim, siz ne kadar esmanýn nurlarýyle suvarýldýnýz? diye sordum. Buyurdu ki:

-Ben 97 Esma ile suvarýldým.

-Þu halde 99 Esma-i Hüsna!

-Çünkü 99'u 100'e tamamlayan ise Esma-i Hüsna'dan sayýlmaz. Çünkü insanlar o ism-i Azîm-i Azama dayanamazlar. Bu sebeple ALLAH ismi, esaslara dahil deðildir. Ýsm-i Azîm-i Âzam olan ALLAH ismi ile dua edilirse Cenab-ý Hak icabet eder. O isim hakkýyle istenirse, Cenab-ý Hak verir.

Yine A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Benim suvarýldýðým Esma adediyle kimse suvarýlamaz. Ancak bir kiþi müstesna!

-O halde, o da Gavs'týr, dedim.

-Bu esmanýn nurlanyle suvarýlmak iki kýsýmdýr. Birisi ruh makamýnda suvarýlýr. Velîlerin bir kýsmý bir esma ile bir kýsmý daha fazla esma ile suvarýlýr. Ruh makamýn-da 100 Esma ile suvarýlmak ancak Gavs'a mahsustur. Ýkinci kýsým suvarýlmak ise sýr makamýnda olur. Sýr makamýn-da 100 Esma ile suvarýlmayý mahlûkattan kimse ikmal edemez. Ancak seyyid'ül vücud Resulullah (s.a.s.) Efendimiz suvanlmýþtýr.





62. Cezbeler, hareketler 4. asýrda zuhura geldi iddiasý. (S.482-4)

Yine Abdülaziz Debbað Hz.leri cezbenin sebebi hakkýnda da buyurdu ki: -Eshabý kiram (r.a.) zamanýnda bu cezbeler, sallanmalar yoktu. Tabiin ve tebe-i tabiin zamanýnda da yoktu. Bu üç karin asýrlarýn en hayýrlýsýdýr. Hadis-i þerif de buna þehadet eder.

Þeyh Hz.leri dedi ki: Ben bunu açýk bir surette söylemi doðru bulmadým. Çünkü ben ümmiyim, dedi. Fakat ben sordum:

-Efendim, bu meseleyi bu günün ulemâsý da soruyor. Resulullah Efendimiz de bunu yaptý mý? Yapmadý derseniz Hz. Ebu Bekir (r.a.) yaptý mý? O da yapmadý ise Hz. Ömer (r.a.) yaptý mý? O da yapmadý ise Hz. Osman (r.a.) yaptý mý? Yapmadý ise Hz. Ali (k.v.) yaptý mý? O da yapmadý ise eshabý kiramdan biri yaptý mý? Onlar da yapmadý ise tabiinden, tebe-i tabiinden yapan var mý? Onlar da yapmadý ise o halde bu üç karinin yapmadýðýnda hayýr yoktur, deyip çýkacaðýz, diye sordum.

O zaman buyurdu ki:

-Bu cezbeler, hareketler dördüncü karinde zuhura geldi. Bunun da sebebi keþfi açýlmýþ dördü veya beþ velî, müridleri ile birlikte idiler. Bu velîler bazý kere Allah'ýn melek ve cinlerini görüyorlardý ki, o esnada hem dilleriyle zikrediyor, hem de vücutlarýyla saða sola, öne arkaya sal lanarak zikrediyorlardý. Meleklerin halleri bu velîlerin hayretini mucip oluyor ve meleðin zati hareket ettiði gibi o velîlerin de zatleri harekete baþlýyor, taklid ediyor. Me leði böyle gören velî Cenab-ý Hakk'ýn müþahadesînde kendinden fani oluyor, þuursuz olarak melek gibi hareket ediyor. Müþahedeleri zayýf olan müridleri de þeyhlerinin bu hallerini görerek ona tâbi oluyor ve taklid ediyorlar. Sonra bu beþ þeyh vefat ediyorlar. Fakat diðer ehli olanlar bu hallerini devam ettiriyorlar. Ýþte böylece kuþaktan kuþaða zamanýmýza kadar intikal edip gelmiþtir. Þimdi bildin ki, bu iþ zikredilen þeyhlerin zâfýdýr. Vallahü âlem.





63. a) Kalp gözüyle bakýþta 366.000 cüz vardýr yalaný. (S.484-6)

b) Kutup 360.000 göz ile bakar yalaný. (S.484-6)

c) Abdulkadir Geylani, Ahmet Rufai, Ýbrahim Dussuki melekut aleminde toplantý yaptýlar yalaný. (S.484-6)

d) Ben daha büyük veliler gördüm ki bütün mahlukat, hayvanlar, haþarat, yýldýzlar ve mahluklarý, bütün alem küresinin hepsi o veliden imdat alýrlar yalaný.

e) Bu veli kainattaki bütün mahlukatýn sesini iþitir. Bir anda hepsini anlar, hepsine de muhtaç olduklarý imdadý verir yalaný.

f) Debbað gavstýr yedi kutup debbaðýn altlarýndadýr yalaný.

g) Yedi kat gökleri , yedi kat yerleri, arþý bu vücudumun bir tarafýnda görüyorum yalaný.

Yine Abdulaziz Debbað Hz.leri buyurdu ki: - Kalp gözüyle bakýþta 366.000 cüz vardýr. Bu cüzlerden birisi zahir görüþünün bakýþýndadýr. Diðer cüzler arif vâris-i peygamber olan arifin zatýndadýr. Arifler olan zat, bu 360 bin küsur gözü ile sanki bizim bu bir gözümüzle baktýðýmýz gibi bu kadar kuvvetli görür. Bu bakýþ ancak Gavs'a mahsustur ki, onun altýnda yeti kutup vardýr. Abdülvehhab Þarani Hz.leri zikrediyor ki, bir kerre melekût âleminde Abdülkadir Geylani Hz.leri, Ahmed Hüseyin Rufai Hz.leri, Seyyid ibrahim Dussuki Hz.leri toplanmýþlar. Oradan dönüþte ibrahim Dussukî Hz.leri Mýsýr'da kendi meclisinde bunu anlattý. Hazýr olanlar buna itiraz ettiler. O da (Beraber bulunduðum bu iki zat þeha-det ederler, öyle deðil mi?) deyince Baðdat'ta bulunan Geylâni ile Rufai Hz.leri hemen orada hazýr bulunuyorlar; evet dediði doðrudur. Biz melekût âleminde toplantý yaptýk diyorlar ve tekrar" kayboluyorlar. O zaman teslim ediyorlar ki doðrudur.

-A. Debbað Hz.leri bu hikâyeyi anlatarak buyurdu ki:

-Bu hikâyeyi velîlerin en zayýfý yapar. Ben daha öyle büyük velîler gördüm ki, bütün mahlûkat; hayvanlar, haþerat, yýldýzlar ve mahlûklarý, bütün bu âlem küresinin hepsi o velîden imdad alýrlar. Bu velî kainattaki bütün mahlûkatýn seslerini iþitir. Bir anda da hepsini anlar. Hep sine de muhtaç olduklarý imdadý verir. Sonra Cenab-ý Hak o velîye rahmet eder, bir de bakar ki, kendinden bütün mahlûkata daðýlan imdad kendinden deðil de Resulullah Efendimiz'den geliyormuþ! Onu görür. Bunu müteakiben de görür ki, Resulullah Efendimiz'e gelen imdad da Cenab-ý Hak'tan geliyor. Bunu anlayýnca o büyük velî nefsini sanki bir kurbaðacýk görür.

(Ibni Mübarek diyor diyor ki) îþte bu sýfat þeyhimin (k.s.) sýfatýdýr. Zamanýn Gavs'idir. Yedi kutup A. Debbað Hz.lerinin altýndadýr. Bir kerre yalnýzken bana söyledi: Yedi kat gökleri, yedi kat yerleri, arþý bu vücudumun ortasýnda görüyorum. Arþýn üstündeki 70 hicabý ve her bir hicabda 70 bin âlem, her iki hicab arabýnda da 70 bin âlemin üstünde de âlemi bek'a vardýr. Bütün bu muaz zam âlemlerdeki mahlûkat hepsi þeyhimin fikrinde bir yeri iþgal etmez. Nerede kaldý ki, azalarýný teþkil etsin! Allah ona rahmet etsin. Allahü Teâlâ bu velîlerin rýzasýný bize de rýzýklandýrsýn, bizi de onlarýn zümresinden kilsin. Âmin. Yâ Rabbel Âlemin.

Abdülaziz Debbað Hz.lerine sordum:

-Resulullah Efendimiz'in mevrusu olan 124 bin zatvardýr ki, böyle olunca Gavs hakkýnda ne olacaðýný anlatýr mýsýnýz? dedim.

Þeyh Hz.leri buyurdu ki:

-Resulullah (s.a.s.) efendimiz'in takat getirdiðine hiçbir kimse, Gavs dahi dayanamaz. Gavs'liðin Resulullah Efendimiz'in vârisi olmasýnýn mânâsý, Resulullah Efendimizde ne fazl-ý kemal var ise aynen ona intikâl etmiþtir, demek deðildir. Yani Resulullah Efendimiz'den aldýðý imdada kadar, kimse Gavs kadar, onun gibi imdada alamaz demektir. Vallahü âlem.



64. Resulullah Efendimizin isminin zikri bereketiyle bu kainat vücuda geldi yalaný. (S.487-88)



(Abdülaziz Debbað Hz.lerinin, evliyaullahýn bize müþkil

olan kelâmlarýndan bazýlarýnýn tefsiri hakkandadýr.)

Bu sebeple Þeyh (r.a.) Hz.leri kutb-u kâmil-i vâris-i vasýl olan Mevlâna Abdüsselâm îbni Meþiþ (r.a.) Hazretleri'nin salâvatý þerifesinden bize þerh etti:

Allahümme salli âlâ men minhü inþakkatil esrar.

-Allahým! Sol zate salâvat et ki, ondan bütün sýrlar inþikak etti demektir. (Þeyh Hz.leri salâvat-ý þerifenin böyle-sini þAbdülkerim Basravi Hz.lerinden naklen þerh etti.) Ce-nab-ý Hak vaktaki yerdeki bereket ve sýrlan meydana çý-karmak istedi. Nasýl ki, pýnarlar, kuyular, aðaçlar, meyva lar, çiçekleri meydana çýkardýðý gibi. Bunun gibi 3 kerre 70 bin melâikeyi arza indirdi. Bu melekler arzý tavaf ettiler. Birinci 70 bin dolaþýrken Resulullah Efendimiz'in ismi þerifini zikrederek dolaþýyorlardý. Ýkinci 70 bin ise Resulullah Efendimiz'in Cenab-ý Hak indinde yakýnlýðýný, yüceliðini zikrediyorlardý. Resulullah Efendimiz'in isminin zikri beretiyle bu kainat vücuda geldi. Arz istikrar peyda etti, göklere zikrettiler, gökler de yükseldi. Âdem oðlunun mafsallarý üzerine Resulullah Efendinizin ismini okudular. O zaman Cenab-ý Hakk'ýn izniyle mafsallar vücuda geldi. Göz mevzilerine zikerttiler, göz çýktý açýldý, iþte Abdüsselam Ýbni Meþiþ Hazretlerinin Inþakkatil esrar lâfzýnýn mânâsý budur.

Ben dedim ki:

- Bu mânâ, delâil-i hayratta geçen þu salâvatlann da mânâlarýnýn aynýdýr. Delâil-i hayratta, Ya Rabbi, gece üzerine va'z ettiðin isim sebebi hakký için ki, o ismi gece üzerine va'z ettiðin zaman gece sükûnet buldu. Yine þol isim hakký için ki, o ismi gündüz üzerine koyduðun zaman gündüz nurlandý. O ismi gökler üzerine va'z ettin, gökler yükseldi. Arz üzerine va'z ettin, arz istikrar buldu. Daðlar üzerine koydun, sýra daðlar teþekkül etti. O ismi denizler üzerine koydun, denizler kaynadý. Pýnarlar üzerine koydun, pýnarlar patladý. O ismi bulutlar üzerine vaz ettin, yaðmur yaðdý diyor.



65. Resulullah’ýn nuru, Mart ayýnda 3 defa hububat üzerine estiði için mahsul verir iddiasý. (S.489-490)



A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

-Evet, iþte O isim Resulullah, Muhammed (s.a.s.)Efendimiz'in ismidir. Bü^isim bereketiyledir ki, kâinat meydana geldi. Vallahü âlem.

Gavs olan Seyyid Ahmed Ýbni Abdullah Hz.leri müridine buyurdu ki: Ey evlâdým, seyyidimiz Muhammed (s.a.s.)'m nuru olmasaydý, arzýn sýrlarýmdan bir sýr meyda-na çýkmazdý. Bir pýnar yeryüzüne çýkýp akmazdý. Ey evlâdým, Resulullah Efendimiz'in nur, Mart ayýnda üç defa hububat üzerine estiði için mahsul verir. Bu nur olmasa hiç bir mahsul meyva vermez. Evlâdým, iman itibarýyle insanlarýn en azý sol kimse ki, imanýný zatý üzerine daðlar gibi büyük görür. Diðerlerini buna kýyas et. Ýþte iman yü-kü aðýr olduðundan imaný taþýmaktan yorgun düþer. Bu sebaple imaný tamamen sýrtýndan atmak ister. Resulullah Efendimiz'in nuru þerifi imdada yetiþir, ona üfler, kuvvet bulur ve iman onu süsler, güzelleþtirir. Vallahü âlem.

Yine bir kerre A. Debbað (r.a) buyurdu ki:

-Resulullah Efendimiz olmasaydý, cennet ve cehennemde insanlar derece derece olmazlardý. Çünkü Cenab-ý Hakk'ýn ilmi ezelisinde sebkat etti ki, insanlar Resulullah Efendimiz'in nurunu kabulde tefavüt edecekler. Onlarýn üzerine de bu zuhur etti. Ýþte mertebelerin böyle deðiþik almasý ve birbirine mübayin olmasý, Resulullah Efendimiz'den esrarýn inþikak etmesinin mânâsýdýr. Vallahü âlem.

 

radyobeyan