Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Hakikatin iktiza etmesi By: sumeyye Date: 19 Temmuz 2010, 16:01:58
Hakikatin iktiza etmesi


Hakikat kat’iyyen iktiza eder ve hikmet yakinen ister ki, zemin gibi, semavatýn dahi sekeneleri bulunsun ve ziþuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semavata münasip bulunsun (Sözler) Cümlesini açýklarmýsýnýz?


Þu görünen âlemde nice görünmez kuvvetler, kanunlar, ýþýnlar iç içe vazife görüyorlar Nurdan yaratýlmýþ lâtif varlýklar olan melekler ise bunlarýn hepsinden daha lâtif

Iþýnlardan çok daha kesif olan havayý bile göremeyen insanoðlunun, “Görmediðime inanmam” diyerek melekleri inkâra sapmasý çok tuhaf

Zevkle seyrettiðimiz bir aðaçta, yarý canlý dediðimiz bir hayat tecellisi var Biz bu hayatý göremeyiz, ama aðacýn her yapraðý ve her çiçeði bize o hayatý âdeta haykýrýrlar Güneþin câzibe kuvvetini de göremeyiz ama, dünyamýzýn güneþ etrafýndaki seyahatinde o kuvvetin varlýðýný seyreder gibi oluruz

Gözümüz yeryüzünün taþýnda topraðýnda dolaþýrken bunlarýn arkasýnda bir çekim kuvvetinin var olduðunu da çok iyi biliriz

Gerçeði bulmada görmeyi tek ölçü kabul edenler, diðer duyu organlarý yanýnda, akýl ve vicdanýn vazifesini de göze yüklemiþ olurlar

Bilim adamlarýmýza göre, insan gözü þu âlemde mevcut ýþýnlarýn çok az bir kýsmýný görebiliyor Demek ki insan, görmeyi tek ölçü kabul etse, þu görünen âlemin bile yüzde doksanýndan fazlasýný inkâr edecektir

Melekler ve ruhaniler þöyle dursun, böyle noksan ve kýsýr bir deðerlendirme ile insan, görmediði ve âþina olmadýðý bütün hayvanlarý da inkâr yoluna girer Hiç balýk görmemiþ birisine, sürekli olarak suda yaþayan ve havaya çýktýðýnda boðno argo! bir canlý türünü nasýl kabul ettireceksiniz?



MELEKLERÝN YAZISI

Karþýnýzda tereddüt dolu bir çehre Bakýþlarda hayret ve þaþkýnlýk iç içe Bir sorusu olduðunu hemen anlar ve kendisine fýrsat verirsiniz “Bir noktayý merak ediyorum da” der ve sorusunu yerleþtirir:

“Melekler bizim amellerimizi nasýl yazýyorlar?”

O söylemese de siz, bu sorunun arkasýnda, “Acaba meleklerin kâlemleri ne marka?”, “Mürekkepleri ne renk?”, “Amelleri daktiloyla mý yazýyorlar, bilgisayarla mý?” gibi bir mânâ hissedersiniz Ve kendisine meleklerin ayrý bir canlý türü olduðunu, insanlara benzemediklerini, yazmalarýnýn ve kaydetmelerinin de bizim tahminlerimizin çok ötesinde olduðunu anlatýrsýnýz Ve kendisine biraz ýþýk tutmak niyetiyle, teyp bandýndan, fotoðraf makinesinden, kara kutudan söz edersiniz “Bunlar da kaydediyorlar, ama ne kâlemle, ne de daktiloyla” diye eklersiniz

Bir þey anlamýþ olmanýn ümit ýþýklarý gözlerinde hafifçe belirmiþ olarak yanýnýzdan ayrýlýr

Ve siz kendi iç âleminizde meselenin muhasebesini yaparsýnýz :

Bundan önceki asýrlarda ne bant vardý, ne fotoðraf makinesi, ne televizyon, ne de kara kutu Ama o asýrlarýn insanlarý, amellerini meleklerin kaydettiðine bu asrýn insanýndan çok daha fazla inanýyorlardý Bunun sebebi ne idi?

Sorunuza deðiþik cevaplar verir ve þu cevabýnýzý, sanýrým, daha tatminkâr bulursunuz:

Onlar, “Nefsini bilen Rabbini bilir” sýrrýna ermiþlerdi Ve bu sorunun en güzel cevabýný da yine kendi nefislerinde bulmuþlardý; hafýzalarýný dikkate alarak

Ýnsan hafýzasý da sesleri, görüntüleri zapt ederken bizim sözünü ettiðimiz âletlerin hiçbirini kullanmýyordu Hafýzanýn rahatlýkla yaptýðý bir iþi, Allah’ýn vazifeli bir meleði de yapabilirdi

Meleklerin bir anda birçok yerde bulunmalarý ve farklý iþleri birlikte görmeleri de çokça sorulan sorulardan Bu sorunun kaynaðýnda da yine insanýn kendi kabiliyetini tek ve þaþýrmaz ölçü kabul etmesi yatýyor

Sözler’den On Altýncý Söz, bir yönüyle de bu sorunun en güzel cevabý

Bu risalede, kesif ve maddî bir varlýk olan insanýn bir anda birçok aynalarda birlikte tecelli ettiði, ama kendisindeki sýfatlarýn, özelliklerin o görüntülerde bulunmadýðý dikkate sunulduktan sonra, maddî-nuranî olan güneþin aynalardaki görüntülerinde güneþin ziyasýndan, hararetinden, renklerinden bir cilvenin mevcut olduðu nazara verilir Nuranî varlýklar olan meleklerin ise bir anda, çok yerlerde bizzat bulunabilecekleri akla havale edilir

Ayný anda çok yerde bizzat bulanmaya ise, ayný eserin Lemaât kýsmýnda harika bir misâl verilir: Kelime

Aðýzdan çýkan bir kelimenin nice kulaklarda ayný anda iþitilmesi, güneþin aynalarda tecelliyle iþ görmesinden çok daha ileri bir mazhariyetBurada kelime, kulaklara tecellisini göndermiþ deðil; her kulaða giren bizzat kendisi

Bu harika misâllerle melek hayatýna uzaktan uzaða bakabiliriz Uzaktan diyorum, çünkü, gözümüz önündeki hayvanlarýn bile ruh dünyalarýný gereðince bilemediðimiz halde, hiç görmediðimiz melekleri, o nuranî varlýklarý tam mânâsýyla nasýl anlayabiliriz?!

Konuyu, yine Nur’lardan bir cümle ile noktalayalým:

“Akl-ý beþer anlamaz, melek olmayan bilemez”


Prof Dr Alaaddin Baþar

 


radyobeyan