Kalbe Giden Yol By: ezelinur Date: 11 Temmuz 2010, 18:25:18
Beþ yýl önceydi. Eþiyle gördüðü rüya ve emir telâkki ettiði bir tavsiye üzerinde istiþare etmiþler ve kararlarýný vermiþlerdi: Göç edeceklerdi. Nihat Bey, mühendis olarak çalýþtýðý bilgisayar firmasýndan ayrýlmýþ; mimar olan eþi de elindeki projeleri tamamlayýp, iþ hayatýndan elini-eteðini çekmiþti. Mobilya ve beyaz eþyalarýný, borçlarýný henüz ödedikleri evlerini ucuz-pahalý demeden satmýþlar; geride kalan diðer eþyalarý da, muhitlerindeki fakirlere vermiþlerdi.
Eþ-dost, hýsým-akraba kim varsa, onlarý kararlarýndan vazgeçirmeye çalýþmýþtý: “Deli misiniz? Buradaki iþ-güç, ev-bark býrakýlýp yaban ellere gidilir mi? Nasýl yaþayacaksýnýz orada? Çocuklarýnýzý hangi okullarda okutacaksýnýz? Hem çocuk bekliyorsunuz…’’ Ama onlar, Mecnûn, Leylâ’yý bulmaya; Ferhat, daðý delmeye ne kadar kararlýysa, o kadar kararlýydýlar. Evet, belki burada rahatlarý bozulacak, huzurlarý kaçacaktý; ama olsundu. Yumuþak döþeklerde, mükellef sofralarda da rýza aranmazdý ya.
Kendilerini uðurlamaya gelenler arasýnda kimler yoktu ki? Aileleri, iþ arkadaþlarý, gönül dostlarý, komþularý… Gelebilecek herkes Yeþilköy Hava Alaný’ndaydý o gün. Cenazeleri olsa, ancak o kadar insan toplanýrdý.
Nermin Haným’ýn babasýyla vedalaþmasý, orada bulunanlarý hüzünlendirmiþti. Babasý, Nermin’in iki elinden tutmuþ ve gözlerinin içine baka baka þöyle demiþti: “Kýzým, gidip de dönmemek, dönüp de görmemek var. Þöyle doyasýya bakalým birbirimize…’’ Ama tamamlayamamýþtý yaþlý adam sözlerini. O hiç sarsýlmaz, aðlamaz sanýlan adam aðlýyordu iþte.
Gittikleri diyarda onlarý karþýlayacak kimseleri bulunmuyordu. Ne bir tanýdýk, ne bir referans… Yanlarýnda bir buçuk can, iki valiz kitap, birkaç valiz eþya ve birkaç ay yetecek para…
Önce uygun bir ev bulup yerleþmiþler sonra da iþ aramaya baþlamýþlardý. Aradan günler, haftalar hattâ aylar geçmiþ; ama ne Nihat, ne eþi iþ bulabilmiþti. Kapýsýný çalýp borç isteyecek kimseden de mahrumdular.
Bu çaresizlik içindeyken, Nermin’e, az buçuk tanýþýp selâmlaþtýklarý komþusu, çocuðuna bakýcýlýk yapmasýný teklif etmiþ ve o da bunu kabul etmiþti. Kendi bebeði Nisa henüz kundaktaydý; onunla birlikte baþka bir bebeðe de bakacaktý.
Bu hâdiseden birkaç hafta sonra Nihat da iþ bulmuþtu: Benzin istasyonunda pompacýlýk yapacaktý. Böylece aylar, aylara eklenmeye baþlamýþtý.
Vatan hasreti, aile özlemi içten içe yakmaya, kavurmaya baþlamýþtý onlarý. Ara sýra ümitleri sönüyordu. Ama uzun ömürlü olmuyordu böyle anlar. Böyle zamanlarda gözlerinin önünde, ‘aðlayan bir adam’ silueti beliriyor ve: “Onlar benim imanýmý artýrýyorlar.’’ diyordu. Hâl böyleyken geri dönmek olur muydu?
Vize alýrken yaptýklarý sözleþme gereði, beþ sene boyunca bulunduklarý ülkeden ayrýlamayacaklardý. Hasretlerini yüreklerine gömmüþ, ‘sabýr!’ demiþlerdi.
Geçen zaman içinde Nermin birkaç çocuðun daha bakýcýlýðýný üstlenmiþti. Aileler ona güveniyorlardý. Hattâ bazen çocuklarýný almaya gelen ebeveynleri eve davet ediyor; hazýrladýðý börekleri, çörekleri, pasta ve tatlýlarý onlara ikram ediyordu. Nermin’in yemekleri çok beðeniliyordu, hattâ bazýlarý ondan yemek yapmayý öðreniyordu. Yeme, içme faslýnda yapýlan sohbetlerle diyaloglar ilerliyordu.
Nermin izzet-ikram iþini gün geçtikçe ilerletmiþti. Bakýcýlýðýný üstlendiði çocuklarý ve ailelerini özel günlerinde (doðum günü, evlilik yýl dönümü) evine yemeðe davet ediyordu. Ramazan ayýndaysa tanýdýklarýný iftara çaðýrýyordu. Hâliyle iftar sofralarýnýn konusu oruç oluyordu. Ýnsanlar, bir þey yiyip içmeden, akþama kadar durabilmeyi, hem de bunu otuz gün sürdürebilmeyi anlamakta zorlanýyorlardý. Ama bu insanlar zamanla buna alýþmýþlardý. Çoðu iftara geleceði gün -Müslüman olmamasýna raðmen- oruç tutmaya, orucun kazandýrdýklarýný tecrübe etmeye baþlamýþtý. Sonraki yýllarda iþ tersine dönmüþ ve Ramazan ayýný dört gözle bekleyen bu insanlar, onlarý iftara çaðýrýr olmuþlardý.
Bir gün Nermin Haným’la Nihat Bey’in aklýna yemek kursu açma fikri geldi.
Bunu fiiliyata geçirmek zor olmamýþtý. Zaten mutfaklarý bu iþ için kullanýlýyordu. Geriye sadece adýný ‘kurs’ koymak kalmýþtý: ‘Türk Yemekleri Kursu.’ Nermin Haným aþçýbaþý, Nihat Bey yamaktý. Sekizine giren Tarýk’ýn elinden de artýk bazý iþler geliyordu.
Kurs çeþitli hayýrlara vesile olmuþtu. Bu sayede onlarca insanla tanýþmýþ, kendilerini tanýtma imkâný bulmuþlardý. Aralarýndaki sevgi-saygý, çocuklarýna gösterdikleri itina ve dinî vecibeleri yerine getirmedeki hassasiyetleri kursiyerlerin dikkatini çekmiþti. Kursiyerler, Ýslâmiyet’le ilgili soru soruyor, cevaplarý da saygýyla dinliyorlardý.
Sohbetin yönü bazen Anadolu’ya kayýyordu. Evin muhtelif yerlerine çerçeveletilip asýlan Türkiye’nin çeþitli güzel yerlerinin fotoðraf ve kartpostallarýný gören kursiyerler, bu güzel yerleri yakýndan görmeyi çok arzuluyordu. Bu mülâhazalarla Türkiye’ye ziyaret organize edildi.
…
Uçaða bineli altý saat olmasýna raðmen, zihninde uçuþan bir sürü düþünce sebebiyle Nihat bir türlü uyuyamamýþtý. Gurbeti vatan belleyen çocuklarý, rüya ülkesini gezinmeye çoktan baþlamýþlardý.
Kocasýnýn sol tarafýnda oturan Nermin enginlere dalmýþtý, istikbâle uzattýðý merdivene týrmanmaya çalýþýyordu. Hava alanýnda kendilerini bekleyen manzaralarla süslüydü basamaklar.
Annesi onlarý nasýl karþýlayacaktý? Çocuklarýný tanýyabilecek miydi? Nisa gurbette doðduðundan, annesi onu hiç görmemiþti. Beþ yýl aradan sonra ne hissedecekti? Ya kendisi? Ne diyecekti annesine? Nasýl teselli edecekti onu? Gözünde o sahne canlandýkça ayaklarý geri gidiyordu; ama yüzleþecekti mecburen. Gittiklerinden bir sene sonra almýþlardý babasýnýn vefat haberini. Baðrýna taþ basmýþtý. Þimdi gitmeli ve babasýnýn kabrinin baþýna dikmeliydi o taþý.
Ýki sene evvel aðabeyi kalb ameliyatý olmuþtu. Hep iyiyim diyordu telefonda. Ama sesi pek inandýrýcý gelmiyordu. Kýz kardeþi geçen yýl evlenmiþ ve bir çocuðu olmuþtu. Adýný Nermin koymuþlardý. Her dakika ailelerine bir adým daha yaklaþýyorlardý. Birkaç saat sonra ülkelerinde olacaklardý. Vuslat yaklaþtýkça Nermin Haným’ýn içinde tarifi imkânsýz duygular dönüp duruyordu.
Nermin düþüncelerinden ön sýralardaki bir bayanýn, yanýna gelmesiyle sýyrýlabildi. Gözlerindeki nemliliði fark eden bayan onu yalnýz býrakmak için geri dönüyordu ki, Nermin elinden tuttu. Elinin tersiyle gözlerini silerken, kadýna: “Beþ yýldýr ilk defa ailemi göreceðim de… Beni nelerin beklediðinden emin deðilim.’’ diyebildi.
Yanýna gelen bayan elindeki katalogu göstererek: “Buraya da gidecek miyiz?’’ dedi. Gösterdiði Mevlâna türbesiydi. “Evet” dedi Nermin. “Yeterince vaktimiz olacak. On beþ gün boyunca adým adým gezeceðiz Anadolu’yu.’’
Yemek kursuna katýlanlardan on altý kiþi onlarla Anadolu’nun camilerini, güzelim insanlarýný, tabiî güzelliklerini görmeye geliyorlardý. On beþ günlük tatillerinin tamamýnda misafirleriyle beraber olacak, vakitlerini onlarý gezdirerek geçireceklerdi.
Hava alanýna onlarý karþýlamaya kalabalýk bir grup gelmiþti. “Yavrum!’’ diyerek kendisine ulaþmaya çalýþan yaþlý annesini görünce Nermin’in dizlerinin baðý çözüldü. Annesinin yaný baþýndaki aðabeyi sýhhatli görünüyordu. Kerime, kýzýný gösteriyordu ablasýna…
Bir düðünlerinde olmuþtu böyle konvoy, bir de þimdi… Yabancý misafirler böyle bir ilgi beklemedikleri için þaþkýndýlar. Konvoy, Ýstanbul’un caddelerinden hýzla akarak evlerine ulaþtýrdý onlarý.
…
On beþ gün göz açýp kapayýncaya kadar geçmiþti. Beþ sene öncesi gibi dönüyorlardý yine. Bu sefer onlarý uðurlamaya daha kalabalýk bir grup gelmiþti. Ama engellemek isteyen yoktu.
Nihat Bey’le Nermin Haným’da piþmanlýktan eser yoktu. Vakýa, gözleri yaþlýydý. Bakýþlarý hüzünlüydü. Fakat baþka bir þeydi bu… Bilerek, isteyerek, þevkle koþuyorlardý vazifelerinin baþýna.
Onlarý hicret mahallerine yeniden götürecek olan uçak gürültüyle havalandý. Nihat, kendisine bakan eþine: “Deðdi mi Haným?’’ dedi. Her þeyi terk edip sýfýrdan baþlamaya deðdi mi? Çektiðimiz bunca sýkýntýya deðdi mi?
Nermin, yan koltukta oturan misafir çifti iþaret etti: “Deðmez mi hiç? Görmüyor musun Anna’yla eþini? Bak, merakla Yusuf Aleyhisselâm’ýn kýssasýný okuyorlar.”
Biraz sonra Anna’nýn eþi Tomy heyecanla Nihat’in yanýna gelip, “Buldum! Buldum Nihat Bey!” diye seslendi. “Adýmý buldum. ‘Yusuf’ olsun benim adým da…’’
Nihat hýçkýrýklarýna hâkim olamýyordu. Vatandan ayrýlýþa deðil, hicretin meyvesine aðlýyordu.
Ynt: Kalbe Giden Yol By: ceren Date: 26 Nisan 2015, 13:45:10
Esselamu aleyküm.Kalbe giden yol insanýn Allaha olan sevgisinden,karþýsýnda ki kiþiye duyduðu sevgiden,saygýdan geçer.