Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Zaruriyat ve Fuzuliyat By: sumeyye Date: 05 Temmuz 2010, 12:34:25

Zaruriyat ve Fuzuliyat


Günümüzde bir çok þey gibi insanýn dünya ve ukba hayatý adýna deðer vermesi gerekli olan þeyler maalesef olmasý gereken konumda deðil Her nedense insanlar en çok düþünmeleri gerekli olan þeyleri en az düþünüyor, en önemli þeyleri en sonda bir yere koyuyorlar Fýkýh Usulü diliyle ifade edilecek olursa, “zaruriyat” gerilerin gerisinde, “hâciyat” onun önünde, “tekmiliyat” ve “tahsiniyat” kadem kadem hâciyatýn önünde ve iþin en garibi “fuzuliyat” hepsinin önünde Öte taraftan onlar bu gerçeði fark etmiyor, fark etmeme bir yana yaptýklarýna mutlaka bir bahane, bir neden bulup bu düþüncelerini, inançlarýný ve onlara baðlý olarak yaptýklarý amellerini meþru bir mekana oturtmaya çalýþýyorlar

Halbuki önemli olan Allah’ýn öncelikleridir, O’nun bize önem verin dediði þeyleri yine O’nun sýralamasý içinde kabullenmedir Bu sýralamaya önem vermek, Allah’ý tazim demektir Onun için ayette buyurulur ki; “Kim Allah’ýn þeâirini tazim ederse, þüphe yok ki bu, kalblerin takva duygusundandýr (yani Allah ile olan irtibatýndandýr)” (Hac, 22/32) Takva kelimesi “vikâye”den gelir ki bu Allah’ýn himayesine sýðýnma demektir Demek bu sýralamaya önem vermeme, yerlerini deðiþtirme Allah’ýn himayesinden çýkma manâsýný taþýr
Evet, kanaat-i acizanemce biz her þeyi altüst ediyor, kendi heva ve hevesimize baðlýyoruz Din yine ortada aslî hüviyeti ile duruyor ama bizim bu terk-i mevkilerle (durulmasý gereken yerleri terketmekle), izhar ettiðimiz dindarlýðýn murad-ý ilahiye uygun olduðunu söylemek çok zor olsa gerek

Dinde halk arasýnda imanýn þartlarý olarak bilinen altý esasa inanmak temeldir Bu temeller üzerinde fazla teferruata dalýnmasý, aralarýnda siyah-beyazý yansýtacak ölçüde derin ve farklý yorumlara girilmesi çok doðru deðildir Yalnýz bu demek deðildir ki farklý yorumlar olmayacak Hayýr, olabilir Mesela Zât-ý Ulûhiyet’le alâkalý tasavvufçularýn bir kýsým farklý mütalâalarý, hakikî ulûhiyet telakkisine dokunmuyorsa onlar mazur olabilirler Veya Fahrüddin Râzî ve Ýmam Gazâlî örneðinde olduðu gibi haþir mevzuunda küçük yorum farklýlýklarý her zaman olabilir; ancak bir tek þartla: “Temellerin sarsýlmamasý” Fakat temel esaslara taalluk ettiði zaman her ne kadar küçük de olsa söz konusu farklýlýklarý ve tartýþmalarý bazý ulema dalâlet kategorisi içinde saymýþlardýr Çünkü imana müteallik meseleler, nazarî de olsa inanýlmasý, öylece kabul edilmesi lazým gelen þeylerdir Bunlar olmazsa olmaz hakikatlerdir, yani zaruriyattýr

Hâciyat olan þeylere gelince -ki bunlar bir ölçüde dini siyanet adýna dýþ kale, dýþ surlar gibi þeylerdir- bunlarda iþ biraz daha esnekliðe müsaittir Ýnsana geniþ sayýlabilecek ölçüde düþünme alaný tanýnmýþtýr burada Meselâ sýfât-ý sübhaniye, esma-i ilahiye mevzuularýnda, onlarýn hakikatleri ve yeryüzündeki tecellileri adýna mütalaada bulunma gibi Yalnýz bu alanda dahi olsa yorumlamalarda bulunurken takýnýlacak tavýr çok önemlidir Kaldý ki bu tavýr ilgili kiþinin imaný ile doðrudan alâkalýdýr Biz selef-i salihinden býrakýn bir ayet hakkýnda yorum yapmayý, o ayete kendini muhatap gördüðü için okuduðu an kendinden geçen ve sonra da farklý mütalâalara kapalý kalýp bir türlü ikna olmayan yüce ruhlarý biliyoruz Mesela bunlardan birisi, “Ve in minküm illâ vâridühâ kâne alâ Rabbike hatmen makdiyyâ - Sizden hiç kimse yoktur ki cehenneme varmasýn Bu Rabbinin katýnda kesinleþmiþ bir hükümdür” (Meryem, 19/71) ayetini okuyunca tir tir titremiþ ve ayetin gerisini okuyamamýþÇevresindekiler; “Devamý var bunun” deyip ayeti okumuþlar: “Sümme nüneccillezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ - Sonra Allah’tan korkup fenalýklardan sakýnan müttakileri kurtararak zalimleri diz üstü çökmüþ vaziyette orada býrakacaðýz” (Meryem, 19/72); ama tavrý deðiþmemiþ “Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehüm bi zulmin ülâike lehümül emnü ve hüm mühtedûn - Ýman edip imanlarýna zulüm bulaþtýrmayanlar var ya, iþte korkudan emin olma onlarýn hakkýdýr, doðru yolda olanlar da onlardýr” (En’am, 6/82) ayeti söz konusu olduðunda da ayný tavrý sergilemiþler çoklarý: Bu ayeti okuyan sahabeler Efendimiz’e gelmiþler ve tahassür içinde “hangimiz zulme bulaþmamýþtýr ki?” demiþlerdir Zira, zulüm geniþ bir kavram Nefsine zulmetme, mahiyetine zulmetme, zamanýna zulmetme, Allahýn tayin-takdir buyurduðu hayata zulmetme vs Haddini bilmemek, ona tecavüz etmek, aþýrý gitmek zulmün baþka göstergeleri “Þimdi zalim miyim ben? Aþýrý gidiyor muyum? Zalim olmadýðýma, aþýrý gitmediðime kim teminat verecek?” demiþler Buna karþýlýk Efendimiz ayetteki zulümden maksadýn þirk olduðunu beyan ederek onlarý rahatlatmýþtýr

Kur’an’da Allah’ýn azab ve te’dib ile alâkalý ortaya koyduðu meseleler küllî þeylerdir Meselâ; “Yevme yefirru’l-mer’ü min ahîh, ve ümmihî ve ebîh, ve sâhibetihi ve benîh Liküllimriin minhüm yevmeizin þe’nün yuðnîh - Ýþte o gün kiþi kardeþinden, annesinden ve babasýndan, eþinden ve evlâtlarýndan bile kaçar O gün onlardan her birinin baþýndan aþkýn derdi ve tasasý vardýr” (Abese, 80/34-37) veya “Yevme tübles serâir, femâ lehû min kuvvetin velâ nâsýr - Gün gelir, bütün gizli haller ortaya dökülür O gün insanýn ne bir kudreti, ne de bir yardýmcýsý kalýr” (Târýk, 86/9-10) ayetleri bu hakikate iki küçük örnek Fakat þu da unutulmamalý; hiç bir umumî hüküm yoktur ki onun içinden hususî bir þey istisna edilmiþ olmasýn Dolayýsýyla yukarýdaki ayetler kafir-mü’min ayýrdetmeksizin herkesi içine alýr Ancak istisnai mahiyette -enbiyâ-i izam gibi- Cenab-ý Hakk’ýn siyanet buyurduðu bazý kimseler olabilir Zira onlar masum ve ayný zamanda masûndur Ama buna raðmen onlarýn da meselenin küllîliði karþýsýnda endiþe taþýdýklarýný görüyoruz Kýyamet sahnelerini anlatan hadis-i þeriflere bakýn Bütün enbiya-i izam mahþerde “Allahümme sellim, sellim” diyorlar Sýratta ayný þeyi söylüyorlar Cennet’e adýmlarýný atacaklarý ana kadar bu duayý tekrar ediyorlar

Demek meseleyi umumî olarak kabul ediyorlar

Evet, ahirette herkes bu hakikati þöyle ya da böyle duyacak Nitekim bir hadis-i þerifte Cenab-ý Hak kulunu karþýsýna alýr, günahlarýný itiraf ettirir: “þunu, þunu yaptýn ama bunlarý ketmettin, fâþ etmedin Yani fasýk u facir deðildin, günahlarýnýn hicabýný yaþýyordun” der “O gün sen setrettin, ben de bugün seni affediyorum”

Bununla beraber Cenab-ý Hakk’ýn kahrý, te’dibi, lütuflarý adýna, istisnalarý olabileceðini hatýrdan çýkarmadan meseleleri küllî olarak ele almak lazým Onun için her mü’min ben de o müstesnalardan biri olabilirim ümidini taþýmalýdýr Týpký hadiste anlatýlan insan örneðinde olduðu gibi: Bir zat Cehennem’e çok yakýn bir yerde durduruluyor Yüzü Cehennem’e müteveccih “Ya Rabbi! Yüzümü bir döndür de Cennet’e bakayým” der “Daha ötesini istemeyeceðine dair söz ver bana” diyor Cenab-ý Hakk Yüzü çevrilince; “Ya Rabbi! Az yaklaþtýr” diyor Yine söz alýyor Allah (celle celâlühü) baþka bir þey istemeyeceðine Az yaklaþýyor oraya Ýçeriyi müþahade ediyor kapýdan Ýçerde baþ döndüren güzellikleri, hadisin ifadesiyle “Mâ lâ aynün raet ve lâ üzünün semiat ve lâ hatara ala kalbi beþer - gözlerin görmediði, kulaklarýn iþitmediði ve hiçbir beþerin aklýndan bile geçirmediði” güzellikleri bütün ihtiþamýyla, gözleri kamaþtýracak þekilde görünce; “Ya Rabbi! Ýçeriye koyar mýsýn?” diyor Çünkü tahammül edilecek gibi deðil Bir tarafta dünyanýn binlerce sene mes’ûdâne hayatýnýn, dakikasýna mukabil gelmediði bir Cennet hayatý, beri tarafta Cehennem var Hadisin ravisi olan Hazreti Ebu Hureyre diyor ki: “Cenab-ý Hak, “Pekala sen de gir içeri!” der ve tebessüm eder Tebessüm, Allah’ýn münezzehiyeti, mukaddesiyeti, mübecceliyeti, muazzamiyeti içinde bir tebessüm
Evet, herkes bu istisna ben olabilirim demeli Çünkü kat’iyen ihraz edeceðimiz yerler hakkýnda rahmet-i ilahiye ve O’nun hakkýndaki recamýzýn dýþýnda hiçbir sermayemiz yok Kaldý ki Cennet istihkak alaný deðildir O Cenab-ý Hakk'ýn fazlýdýr, ihsanýdýr Cehennem’e gelince orasý istihkak alanýdýr Ýnsan yaptýðý amelleri ile hakeder orayý Dolayýsýyla herkes Cehennem’le yüz yüze geleceði gerçeðini hatýrýndan çýkarmamalý O günün, o anýn endiþesini taþýmalý ve korkmalý Korkmuyorsa bir insan, öyle bir endiþesi yoksa akýbetinden endiþe edilir onun Ýçinde duygularýna hakim böyle bir korku yoksa korkulur ondan Gerektiði gibi inanmamýþtýr denebilir bu tip insanlar için Bir baþka ifadeyle bunlar, “eslemnâ” çerçevesinde dolaþýyor, “âmennâ” ufkuna ulaþamamýþ demektir
Bu ufka ulaþmak ise bilmeye baðlýdýr Ýnsan bilgisi ölçüsünde umar, ümit eder, beklenti içinde olur Yine bilgisi ölçüsünde korkar Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem “Lev ta’lemûne mâ a’lem, le dahiktum kalîlen vele bekeytum kesirâ – Benim bildiðimi bilseydiniz az güler ve çok aðlardýnýz” diyor Sahabinin derciyle, “yumuþak yataklarýnýzý terkeder, daðlara çýkar, yýrtýlýrcasýna aðlardýnýz” diyor Demek ki lâubaliliðimiz, kendimizi salývermemiz, bilmediðimizden, cehâletimizden kaynaklanýyor Fakat bu öyle bir cehalet ki affedilir gibi deðil Fiziði, kimyayý bilmemekle insan dünya adýna bazý þeyler kaybedebilir, fakat bu, ahiret adýna bir kayýp sayýlmayabilir Ama Allah’ýn murad ettiði þeyler çok daha önemlidir Ýnsan bu mevzuda bilmesi gerekli olan þeyleri mutlaka bilmeli ki hayat dengelenebilsin Ýnsanýn ahiretle alâkalý hayatýnýn dengelenmesi o mevzudaki malûmatýyla mebsûten mütenasiptir Ne kadar biliyorsa o kadar dengeli yaþar, tavýrlarýnda ve hareketlerinde Allah o kadar nümâyân olur, her hâlinden Allah’a ait manâlar dökülür


Fethullah Gülen


radyobeyan