Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Ne idik ne olduk By: sumeyye Date: 01 Temmuz 2010, 15:59:14
Ne Ýdik Ne Olduk

Bir zamanlar bizim dünyamýzda her þey çok renkli ve çok derindi; öyle ki, bu âlemde her zaman saðlam bir dünyevîliðin yanýnda engin bir uhrevîlik göze çarpardý Onun atmosferine girenler, idrak seviyelerine göre burayý ötelerle beraber yaþar ve kendilerini bir enginliðin üveyki gibi görürlerdi Bazen umumî hava bir kýsým olumsuzluklarla kararsa da, onun atmosferinde hiçbir zaman rahatsýz edici bir sis ve duman görülmezdi Hele þimdilerde olduðu ölçüde bir kirlilik asla söz konusu olmazdý bazen ufkumuzda bir kýsým bulutlanmalar ve içtimaî kýrýlmalar müþahede edilse de, arkasýndan hemen bu tür menfîliklere sebebiyet veren þiddetler, hiddetler, öfkeler diner ve yeniden gönüller arasý rûhî münasebetler teessüs eder, derken her þey bir kere daha yerli yerine otururdu

O zamanlar ilhad ve küfür bu kadar açýk, bu kadar saygýsýz, baðnazlýk ve taassup da bu kadar derin deðildi Hemen herkeste ve her kesimde tam olmasa da þöyle-böyle insan olarak yaratýlmýþ bulunma þuuruna vâbeste bir merhamet ve þefkat hissi hâkimdi Yer yer bu insanlarda da belli sebep ve sâiklere baðlý bir kýsým hýrçýnlýklar ve feveranlar meydana gelse de, biraz sonra havaya hemen “hilm u silm” duygusu hâkim olur; sabýr o güçlü tesirini ortaya koyar; derken biraz önceki taþkýnlýklar, feveranlar da yerlerini sýmsýcak bir mülâyemete býrakýrlardý

Bu böyleydi, zira bu dünya insanlarý, hemen herkesi kendileri gibi düþünür, baþkalarýndan bekledikleri saygý ölçüsünde ve daha fazlasýyla onlara karþý saygýlý olmaya çalýþýr; bir adým daha atarak onlarýn elem ve lezzetlerini paylaþýr ve arzu eden herkese kalblerinin kapýlarýný ardýna kadar açarlardý Ýnsaflýydý onlar; adalete önem verir ve hakký tutup kaldýrmada adeta yarýþýrlardý Evet onlar, önce kendi millet ve vatandaþlarýna, sonra da bütün insanlýða karþý fevkalâde âdil ve merhametliydiler; baþlarý sýkýþtýðýnda kurt-kuþ gelip onlarýn þefkatlerine sýðýnýrdý Ne kendi aralarýnda ne de baþkalarýna karþý kat’iyen hýr-güre sebebiyet vermez ve hýr-gür çýkaranlarý da önce diplomasiyle sonra da insanî bir zecirle yola getirmesini çok iyi bilirlerdi

Baðrýnda yetiþtikleri kültür ortamýnýn yanýnda, kendi ruh ve mânâ köklerine dayanmalarý, an’ane, gelenek ve dinî deðerlerinden beslenmeleri sayesinde çok defa kendilerini cennetlikler arasýnda ve Cennet koridorlarýnda yürüyor gibi görür, hep öteler mülâhazasýyla yaþar, ufuklarýna akan mâverâîliklerle kendilerinden geçer ve tali’lerine tebessümler yaðdýrýrlardý Aslýnda onlarýn böyle güzel görüp güzel düþünmeleri en olumsuz þeylerin arka planýnda dahi bazý güzelliklerin bulunabileceði inançlarýndan kaynaklanmaktaydý Bu itibarla da onlar, gidip gidip çirkinliklere takýlma yerine, elden geldiðince her þeyin güzel yanlarýný görmeye gayret eder, topluma zarar vermeyen çirkinliklere göz yumar, þunun-bunun ayýplarýyla uðraþma saygýsýzlýðýna girmez; sürçen ve düþenlerin elinden tutar ve bir kýblenümâ gibi herkese insanî ufkunu göstermeye çalýþýrlardý Böyle davranýrlardý, zira onlar, þimdilerde bazýlarýmýzda görüldüðü gibi özlerinden kopmamýþ ve kendi deðerlerine karþý da yabancýlaþmamýþlardý Onlarýn nazarýnda madde-mânâ, dünya-ukbâ týpký bir ruh ve ceset gibiydi; birinden bakýnca öbürü, ondan bakýnca da beriki görünürdü

Evet onlar, o ruhî ve fikrî zenginlikleri sayesinde asla ikilem yaþamaz; ilim-din ayrýlýðýyla uðraþmaz, fizik ve metafiziði birbirine zýt mütalaa etmez ve din ü dünya farklýlýðýna takýlmazlardý Aksine bunlarýn hepsini, ayný hakikatlerin farklý yüzleri gibi görür ve her þeyi, herkesi barýþtýrmaya açýk aydýnlýk ufuklarýnýn enginliðinde hep huzurla soluklanýrlardý Bakýþ açýlarý bu kadar geniþ o temiz vicdanlar, varlýk, eþya ve hadiseleri her zaman doðru yorumlamalarý neticesinde, görüp duyduklarýndan, duyup deðerlendirdiklerinden gönüllere akan mânâ ve mazmunlarla rengarenk dantelalar örgüler ve hep mâverâî derinliklerde dolaþýrlardý; dolaþýr ve her þeyin, herkesin dilinden farklý türküler dinler ve varlýðýn baðrýnda köpürüp duran bir þiir ve bir sevgi tufanýyla kendilerinden geçerlerdi

Her zaman kendi millî çizgilerini koruyan ve kendileri olarak kalmada kararlý bu gökçek yüzler, atalarýndan tevârüs ettikleri deðerlerle o kadar içli-dýþlý olmuþlardý ki, geçmiþi, içinde bulunduklarý zamanla beraber yaþar, hâli bir sermaye gibi deðerlendirir, geleceði de ümit, iman ve azimlerine emanet ederek gerçek bir mevcut gibi görürlerdi

O günler bizim altýndan günlerimizdi ve gecesiyle-gündüzüyle, baharýyla-yazýyla, sonbaharýyla-kýþýyla her þey millî ruh yörüngeliydi Bize ait o günlerde her mevsim farklý bir güzellikle gelir ruhlarýmýzý okþar, her gün ve gece de bir þölen canlýlýðýyla hissiyâtýmýz üzerinde tüllenir dururdu

Eyvâh ki o günler bir bir karardý, o güzellikler de peþi peþine sararýp soldu ve dört bir yan yeni bir bahara emanet gidip hazana teslim oldueyvâh ki garip bir “Bâd-ý hazân esti baðlar bozuldu / Gülistanda katmer güller kalmadý / Þecerler kýrýldý bârlar döküldü / El atacak dahi dallar kalmadý!” (M Lütfî Efendi) Biz, bilinmedik þekilde bir nazara mý çarpýldýk, yoksa bir kere daha þeytanýn oyununa mý geldik! Geldik de, deðiþtirme, dönüþtürme gibi bir misyonumuz olmasýna raðmen korkunç bir deðiþim ve dönüþüme mi uðradýk?! Dimaðlarýmýz þeytanî kurgularla lebâleb; dillerimizde yabancý türküler ve ayný zamanda ifadelerimiz de fevkalâde kirli Doðrusu çok ciddi þekilde yabancýlaþarak kendimizden uzaklaþtýk ve “eski-yeni” deyip birbirimizin kurdu haline geldik; öyle ki düþüncelerimiz sürekli kin ve nefret üretiyormülâhazalarýmýz þeytanýn vesveselerine denk kararlarýmýz da tam ona göre Oturup kalkýp her zaman nifâka, þikâka kürek çekiyoruzetrafýmýzý yakýp yýkmayý marifet sayýyor ve hesaplarýmýzý hep ihtilaf ve iftirak yörüngesinde götürüyoruz Yok özbeöz kardeþlerimize insafýmýz, olduðu kadar can düþmanlarýmýza yok en küçük bir þefkatimiz öz vatandaþlarýmýza Öyle ki, bazen en küçük menfaat mülâhazasý veya makam, þöhret sevdasý gibi bir his, en sevdiklerimize karþý münasebetlerimizi kesip atmamýza yetiyor

Çoklarýmýz için bugün demagoji en mergup metâ ve geçerli akçe diyalektikte ise doðrusu üzerimize yok Öyle bir ifade tarzýmýz ve üslubumuz var ki, aðzýmýzý her açýþýmýzda bir sürü çam deviriyor ve bir sürü de ruhun kanýna giriyoruz Bazýlarýmýzca din ve mukaddesâtýn hafife alýnmasý ahvâl-i âdiyeden kimisi, rahatlýkla -yüz bin kere hâþâ- Allah’a saldýrabiliyor; Peygamber’e dil uzatýp O’nu küçük görebiliyor-tabiî onun densizliði- Kâbe, Ravza deyip ulu orta konuþabiliyor Bu açýdan da denebilir ki, eski tiranlar bile dine-diyânete saygýsýzlýkta bu kadar ileri gitmemiþlerdi evet, firavunlar, nemrutlar bile hiçbir zaman bu ölçüde bir seviyesizliðe düþmemiþlerdi Eski-yeni diktatörlerin, tiranlarýn aðýzlarý hiçbir zaman bu kadar yýrtýk, düþünceleri bu kadar kirli ve beyanlarý da bu kadar saygýsýzca olmamýþtý Dahasý, geçmiþin o cebbar sîmâlarý, bazýlarý itibarýyla ulûhiyet iddiasýnda bulunduklarý halde her zaman hasýmlarýna kendilerini ifade etme imkânýný vermiþ ve onlarý dinleme centilmenliðinde bulunmuþlardý

Keþke içimizdeki bir kýsým Allah Peygamber düþmanlarý da bu kadar insaflý olabilselerdi ve keþke bu endâzesiz aðýzlar çaðýmýzýn bir kýsým despotlarý yerine þanlý geçmiþimizin aydýnlýk þahsiyetlerini örnek alabilselerdi! Ama kim bilir belki de bunca inhiraf ve kaymalardan sonra bir gün biz de kendi millî yörüngemizi bulur ve yeniden kendi derinliklerimize uyanýrýz!

“Âbisten-i safâ vü kederdir leyâl hep,

Gün doðmadan meþîme-i þebden neler doðar” (Rahmi)



ALINTI

radyobeyan