Nefis Terbiyesi By: neslinur Date: 26 Haziran 2010, 18:43:05
NEFÝS TERBÝYESÝ
Bismillâhir rahmânir rahîm.
Elhamdü lillâhi rabbil àlemîn... Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ küllî hâlin ve fî külli hîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ muhammedinil mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin ilâ yevmil cezâ... Emmâ ba'd.
Allah'ýn selâmý rahmeti, bereketi üzerinize olsun... Allah CC hem dünyada, hem ahirette sizleri hayýrlarla karþýlaþtýrsýn, bahtiyar eylesin... Cennetiyle cemâliyle müþerref eylesin...
Bu dünya, bu hayat, þu günler, þu ömürler gelip geçicidir; kalýcý deðildir, çok deðildir, kýsadýr, muvakkattir, sonludur, sönümlüdür, ölümlüdür. Asýl hayat ve asýl bitmeyen zaman ahirettedir, öldükten sonraki hayattadýr. O ebedîdir, bu fânîdir. Asýl ona hazýrlanmak gerekir.
Ýslâm'ýn, imanýn bize gösterdiði hakîkat budur. Peygamber SAS Efendimiz bu fikirle yaþamýþtýr. Dünyaya deðer vermemiþtir, bel baðlamamýþtýr, gönlünü kaptýrmamýþtýr. Ahireti kazanmaða, Allah'ýn rýzasýný kazanmaða bizleri teþvik etmiþtir. Kendisi de ahiretin þevki ile, özlemi ile yaþamýþtýr.
(Mâ lî ve lid dünyâ) "Benim dünya ile ne iþim var?.. (Ýnnemâ ene kerâkibün istezalle tahte zýlliþ þecereh) Ben bir aðacýn altýnda biraz nefes alýp, gölgesinde gölgelenip dinlenen bir yolcu gibiyim." buyurmuþtur. "O aðaç benim esas mekâným, makamým, hedefim deðil ki..." mânâsýna...
Biz de bu büyük hakîkate göre hayatýmýzý ayarlamak, tanzim etmek, düzenlemek planlamak zorundayýz. Elimizden geldiðince de öyle yapmaða çalýþýyoruz. Ýbadetlerimizi yapmaða çalýyoruz, Allah'ýn emirlerini tutmaða çalýþýyoruz. Haramlardan günahlardan kaçýnmaða çalýþýyoruz. Ahireti kazanmanýn yolu budur diye, bu yolu tutturmuþuz.
Kimisi bunu güzel yapýyor, kimisi de zar ve zor yapýyor, zorlanarak yapýyor. Bazan günahlara bulaþýyor, bazan haramlarý irtikâb ediyor, bazan sevaplý iþlere pek gayret gösteremiyor, tenbelleniyor...
Tabiî, bu hallerinin, davranýþlarýnýn da hepsi defterine yazýlýyor. Kirâmen kâtibîn amel defterine yazýyor. Bunlarýn da bir hesabý, sorgusu suali olacak ahirette....
(Femen ya'mel miskàle zerretin hayran yerah. Ve men ya'mel miskàle zerretin þerran yerah.) "Zerre kadar hayýr iþleyen onun karþýlýðýný görecek. Öyle yapmayan, þer iþleyen, kusurlu günahlý iþleri yapan, yaþayýþý Allah'ýn rýzasýna uygun olmayan da cezalara uðrayacak."
Bu Allah'ýn rýzasýný kazanma yoluna takvâ yolu derler, ihsân yolu derler. Takvâ yolu denmesi, insanýn günahlardan, haramlardan, Allah'ýn hoþuna gitmeyecek iþlerden kendisini korumasýndan dolayýdýr. Takvâ korunmak demek, kendi kendisini korumasý demek... Onun için takvâ yolu deniliyor.
Yâni, caný istese bile günahlý, haramlý iþleri yapmamak için kendini tutacak, kollayacak. Caný istemese bile sevaplý, hayýrlý iþleri yapacak da, sevabý kazanacak, kendisini cehenneme düþmekten koruyacak, kollayacak. Allah'ýn gazabýna uðramaktan korunacak.
O halde iþ takvâdýr, takvâ zihniyetiyle hareket etmektir, korunma zihniyetiyle hareket etmektir. Burda da nefisle çatýþma vardýr. Nefis günahlarý seviyor ve arzu ediyor. Eðlenceyi, keyfi. çalgýyý, düðünü, yatmayý, gezmeyi, tozmayý seviyor. Sevaplý iþlere de tenbelleniyor. Hayýrlý, sevaplý iþleri de yapmakta zorlanýyor; kaçmaða çalýþýyor, kaytarmaða çalýþýyor.
Bir çocukta bunu güzel görüyoruz: Annesi babasý zorlamazsa namaz kýlmýyor. Hattâ annesini babasýný kandýrmaða çalýþýyor. Yalancýktan abdest aldým diyor, yalan söylüyor. "Namazý kýlmýþtým ben..." diyor ama, kýlmadý. Neden?.. Zor geliyor. Halbuki sevaplý bir þey... Sevaplý bir þey zor gelebiliyor, günahlý bir þey de çok þiddetle arzu edilebiliyor.
O halde Allah'ýn rýzasýný kazanmanýn yolu, nefse muhalefet etmekten geçiyor. Ýþte bu da takvâ yolunun esasý, tasavvufun belkemiði... Nefsini yenebilecek ki insan, istemediði þeyi ona, "Sevaplýymýþ, faydalýymýþ, hayýrlýymýþ." diye zorla yaptýrabilecek; istediði þeyi de, "Günahtýr, haramdýr, Allah'ýn sevmediði iþtir." diye frenleyip tutabilecek. O halde nefisle mücadele etmekten geçiyor, Allah'ýn rýzasýný kazanmak...
Onun için, tasavvuf, tarikat dediðimiz nefsi terbiye etme yolu en kýymetli yol oluyor; Ýslâm'ýn hakîkatý oluyor, özü oluyor. Tabii, bunlarý anlamayanlar, þu kýsa cümlelerle izah ettiðim þeyi bilmeyenler, çeþitli þekillerde itiraz ediyor. Kâfirler bir yönden itiraz ediyor, münafýklar bir baþka yönden itiraz ediyor. Nefsinin esiri olan, nefsine tapan, hevasýna tapan insanlar bu iþe yanaþamýyor. Þeytana uyan, þeytana tapan insanlar gelemiyorlar. Ama iþin doðrusu iþte anlattýðýmýz gibi...
O halde biz, nefsimizi ýslah edecek bir yol tutturmalýyýz. Nefsimizi yenebilecek bir eðitimden geçmeliyiz. Sevaplarý öðrenmeli ve onlarý zor da olsa yapabilmeliyiz. Günahlarý, haramlarý bilmeli, canýmýz istese bile onlardan kendimizi korunabilmeliyiz, sakýnabilmeliyiz.
Çok iyi derviþ, bana mektup yazýyor, mahrem... Diyor ki: "Hocam, elinizi öperim, ayaðýnýzý öperim!" diyor. Ayaðýmýzýn altýný öpeceðini söylüyor. Tamam öper de, samîmî... "Fakat benim bir kusurum var, ben harama bakmaktan kendimi alýkoyamýyorum!" diyor.
Demek ki, bu iþ bayaðý zor... Çocuk iyi çocuk, derviþ, tarikata girmiþ, yaptýðý iþin günah olduðunu da biliyor ama, harama bakmaktan kendisini alýkoyamýyor. Televizyonda haram var, çarþýda pazarda haram var, günah var... Gazetede mecmuada haram var...
Tabii, bu sadece bakýþtan meydana gelen bir durum... Ayný þekilde kulaktan günahlar kazanýlabilir, ayný þekilde dilden günahlar kazanýlabilir, ayný þekilde nefsin baþka arzularýndan günahlar kazanýlabilir. Çok caný istiyor, midesi arzu ediyor, iþtihasý kabarýyor, komþunun meyvasýný çalýyor. Ýþte o da bir nefsini yenememek...
Kendisine helâl deðil, Allah haram kýlmýþ, baþkasýnýn malýný almamasý lâzým!.. Ama tutamýyor kendisini... Caným çok erik istedi diyor, erik çalýyor... Elmalar çok güzel kýrmýzý olmuþ diyor, elma çalýyor... "Kavunlar karpuzlar büyümüþ, hava da çok güzel, þurdan bir tane alayým!" diyor, býçaðý vuruyor, haram þeyi yiyor.
Bunu kademe kademe baþka noktalara da götürebiliriz, baþka misaller sayabiliriz. Burdan anlaþýlýyor ki, insanýn nefsi insana düþman adetâ... Nefsi kendisi demek, insanýn kendisi kendisinin kötülüðünü istiyor. Sanki içinde bir düþmaný var, kendi aleyhe çalýþýyor. Sanki kalenin içine casus girmiþ, kaleyi içten fethetmeðe çalýþýyor.
Doðru... Peygamber Efendimiz de öyle buyurmuþ: En büyük düþman nefis!.. Çünkü, iþte o iþleri yaptýrtýyor.
Ýnsan düþünüyor, taþýnýyor, aklýyla bir þeyi düþünüyor, öyle yapýyor. Bankayý soyan da aklýyla yapýyor, soygunu yapan aklýyla yapýyor. Aklýný kullanýyor herkes ama, aklýný hangi istikamette kullandýðý mühim...
Onun için, Ýslâm'ýn özü, hakîkatý, esasý, can damarý, belkemiði tasavvuftur, nefsin terbiyesidir. Nefis terbiye olacak, insan kendisini frenleyebilecek... Nefis terbiye olacak, insan kötü huylarý atacak, iyi huylarý alacak... Nefis terbiye olacak, insan Allah'ýn istediði iþleri yapmaða koþan, hayýrlý faydalý bir insan olacak.
O halde tasavvufa itirazlar Kur'andan, hadisten, fýkýhtan nasibsiz insanlarýn itirazlarýdýr.
--Yok hocam! Bazýlarý da var Ýlâhiyatta hoca, veyahut Suudî Arabistan'da din adamý... Veyahut tarihte filânca kitaplarý yazmýþ filânca alim, kitap yazan yazar, müellif bir insan... O da itiraz ediyor.
Onlarýn da itirazlarýný incelerseniz, nesine itiraz ediyor: Ya tasavvufu bilmediði için, tasavvuf þöyledir, binâen aleyh kötüdür diye bilmeden ona yanlýþ bir sýfat yakýþtýrýyor, ondan tenkid ediyor. Ya da ben mutasavvýfým diye onun etrafýnda dolaþan, onun gördüðü insanlara bakýyor, "Tasavvuf buysa, tasavvuf iyi bir þey deðil gàlibâ?" diye kötü misallerden dolayý tasavvufa karþý oluyor.
Biz de tasavvuf ehliyiz, tarikat ehliyiz; öyle tasavvufa biz de karþýyýz. Ben de karþýyým, siz de karþýsýnýz. Kur'an'ý okuyorsunuz, hadisi okuyorsunuz; içki haram mý?.. Haram... Birisi hem tarikattenim diyor, hem de içki içiyor. Buna karþý olunmaz mý?.. Karþý olunmazsa, müslümanlýk nerde kalýr?.. Elbette karþý olacaðýz.
Arnavutluk baþmüftüsü geldi, evimize misafir oldu. "Arnavutluðun %40'ý Bektâþî Tarikatý'ndandýr; raký içerler bunlar." dedi. Ben de duydum, biliyorum. Gazeteler bir röportaj yapmýþtý, ordan biliyoruz. Raký içen bir tarikat kabul edilemez, tarikat deðildir o!.. E, tarikatým diyor... Sapýtmýþtýr. Ne tarikatýymýþ?.. Bektâþî Tarikatý...
Ben Hacý Bektâþ-ý Velî'yi tanýyorum. Hacý Bektâþ-ý Velî içkinin aleyhinde... Bu içkiyi içiyorsa, demek ki sapýtmýþ. Hacý Bektâþ-ý Velî'nin dahi yolunda gitmiyor. Çünkü Hacý Bektâþ-ý Velî diyor ki: "Bir kuyunun içine bir damla içki damlasa, suyunu dýþarýya çýkartsalar. Kova ile çýkartýp çýkartýp kuyuyu boþaltsalar temiz olsun diye, dökseler suyu... Dýþarýsý ýslandý. Islandýðý yerde ot bitse, o otu koyun yese; o koyunun etini yemem!" diyor.
Neden?.. Su þaraplýydý. Ot þaraplý sudan büyüdü. Koyun þaraplý suda büyümüþ otu yedi. Onun için etini bile yemem diyor.
Bu neyi gösteriyor?.. Buna mübalaða sanatý derler. Bir þeyin kötülüðünü kesin olarak göstermek için mübalaða sanatý yapýlýr bazen... Yâni, o koyunun eti aslýnda temiz... O ot da temiz... Ot þarabý emmiyor ki, suyunu emiyor, þarabý almýyor topraktan...
Ama, çok kesin olarak biliyoruz ki, Hacý Bektâþî Velî içkinin aleyhinde... Þimdiki Bektâþî, Bektâþî Tarikatý'ndayým diyen Arnavutluk'taki adam içkiyi içiyor. Demek ki Hacý Bektâþ'ýn yolunda deðil... Demek ki, Bektâþî adýný bile almaða hakký yok...
Kaldý ki, diyelim ki Hacý Bektâþ-ý Velî de içki içmiþ olsa; Hacý Bektâþ-ý Velî Peygamber Efendimiz'den yedi asýr sonra yaþamýþ bir insan... Bizim örneðimiz, nümûnemiz, nümûne-i imtisâlimiz Peygamber Efendimiz... Bizim kitabýmýz Kur'an-ý Kerim... Bizim dinimizin hükümleri Kur'an-ý Kerim'den, hadis-i þeriflerden çýkýyor. Birisinin þöyle böyle yapmasý, þöyle böyle demesi, bize dinî bakýmdan delil olmaz. Ýçen günahkâr olur, bize örnek olamaz. O içmiþ, ben de içeceðim diyemeyiz.
Bunun fýkýhta kaidesi nedir: "Batýl makîsün aleyh olamaz!" Yâni, "Kötü, aslý yanlýþ, batýl olan bir þey esas alýnarak, örnek alýnarak ona uygun olarak iþ yapýlamaz!" demek... Bâtýl makîsün aleh olamaz, hak makîsün aleyh olur. Peygamber Efendimiz þöyle yapmýþ, o halde ben böyle yapayým diyebilirsin. Ama Ebûcehil þöyle yapmýþ, ben de öyle yapayým diyemezsin; çünkü Ebûcehil bâtýl yoldadýr.
Bâtýla uyulamaz, bâtýl örnek alýnamaz, esas alýnamaz. Bu aklýn ve hukukun ve þeriatýn kanunudur.
Onun için, tasavvufu bilmeyenler ya tasavvufu bilmediklerinden aleyhinde konuþuyorlar; ya da etrafýnda gördükleri kötü insanlardan ibaret sanýyorlar tasavvufu, ondan saldýrýyorlar.
Biz de onlara düþmanýz. Biz de ayný þekilde düþünüyoruz. Çünkü, esas olan Allah'ýn rýzasýný kazanmaktýr, Kur'an-ý Kerim yolunda yürümektir, Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sýmsýký sarýlmaktýr. Bizim yolumuz budur.
Biz de, birisi þeriata aykýrý hareket ederse, hemen kaþýmýzý çatarýz. Falanca adam varmýþ, kadýnlarla erkekleri bir arada oturtuyormuþ. Kadýnlara elini öptürtüyormuþ, ziyan etmez diyormuþ... "Hadi ordan, palavracý sen de..." deriz, hemen kýzarýz.
Falanca adam çok iyi adammýþ da, cumaya gitmezmiþ... "Hadi ordan, cumaya gidilmez mi?.. Allah-u Teâlâ Hazretleri:
(Ýzâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes'av ilâ zikrillâh) buyuruyor. Allah'ýn sözünü dinlemiyor; kaþýmýzý çatarýz, derhal tavrýmýzý alýrýz. Falanca adam yediði þeyin haramlýðýna helâlliðine dikkat etmiyor. Haramý yiyor, haramý içiyor, haramdan kazanýyor... Hemen kaþýmýzý çatarýz. Bu adamýn baþýnda kavuðu var, sýrtýnda cübbesi var, elinde asâsý var diye onu hoþ görmeyiz.
Neden?.. Kýyafet mühim deðildir; amel mühimdir. Amelleri þeriate aykýrý diye tavýr koyarýz. O halde, aslýnda onlarla ihtilâf halinde deðiliz.
Nitekim meselâ, Ýbn-i Teymiye diye bir kimse vardýr, hep tasavvufun karþýsýnda bir kimse olarak gösterilir. Halbuki kendisi mutasavvýftýr, kendisi tasavvuf erbabýdýr. Ýbn-i Teymiye'de Tasavvuf diye Türkçe'ye de kitaplar çevrilmiþtir. O bizim anladýðýmýz mânâdaki tasavvufa karþý deðil, bizim karþý olduðumuz tasavvufa karþý...
Onun için, Ebül Hasen-i Nedvî sellemehullah, Allah ömür versin, iyi bir alim; "Bu tasavvuf kelimesi hak yolda gidenlerin de, batýl yolda gidenlerin kullandýðý bir isim oldu. Keþke buna bir baþka isim versek de, karýþýklýk olmasa þu sebepten dolayý..." diyor. "Baþka bir isim verelim!" diyor.
Tamam, olur, verelim: "Ýhsân yolu, takvâ yolu" diyelim. Takvâyý anlattýk, ihsan yolu ne demek?.. Peygamber SAS Efendimiz bir hadis-i þerifinde buyurmuþ ki:
"--Allah'a onu görüyormuþçasýna samîmî ibadet et! Sanki karþýndaymýþ, sanki sen Allah'ý görüyormuþsun gibi, öyle candan, öyle samîmî, öyle içten, öyle duygulu ibadet et!" Neden?.. "Çünkü her ne kadar sen onu görmesen bile, o seni görüyor."
Bir görme iþlemi var, o seni görüyor. Her yerde hàzýr ve nâzýr... O seni görüyor, içini dýþýný biliyor. Sen de onu görüyormuþ gibi ibadet et!.. Ýþte tasavvuf, Allah'ý görüyormuþ gibi ibadet etmektir.
Baþka bir hadis-i þerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Ýmanýn en yüksek derecesi, Allah'ý görüyormuþ gibi ona inanmak ve ona ibadeti öyle yapmaktýr. O halde mahkemeye müracaat edip isim deðiþikliði yapalým!..
Bizim yolumuz ihsân yolu... Yâni, Allah'ýn bizi gördüðünü bilerek, biz de sanki Allah'ý görüyormuþuz gibi, ona hâlis muhlis ibadet etmek yolu diyebiliriz.
Peygamber Efendimiz hadis-i þerifinde buyuruyor ki: "Bir insan bir günahý, iman içinde iken iþlemez!"
--E ne olur?..
Ýman o anda ondan ayrýlýr, öyle iþler. Katil öldürme iþlemini mü'minken yapmaz. Sarhoþ, þarap içme fiilini mü'minken yapmaz. Ýman çýkar, aklý durur, gözü perdelenir, gönlü kararýr, öyle yapar. Hýrsýz hýrsýzlýðýný mü'minken yapmaz, yapamaz! Mü'min olan insan yapamaz!..
Ýmaný çýkýp gidiyor, gözü kararýyor, düþünemiyor. "Düþünemedim, aklým ermedi, kendime hakim olamadým... Bilmem ne..." diye ondan sonra hakimin karþýsýnda mâzeret...
Demek ki, bizim yolumuz, Peygamber Efendimiz'in zamanýnda, Kur'an-ý Kerim'de, hadis-i þeriflerde, sahabe-i kirâmýn bildiði isimle bizim yolumuz ihsân yoludur. Allah'ý görüyormuþ gibi ibadet etme yoludur. Bizim yolumuz takvâ yoludur. Kur'an-ý Kerim'de kaç yerde takvâ kelimesi geçiyor. Saymadým ama, yüzün üstünde yerde geçiyor takvâ kelimesi...
Bizim yolumuz takvâ yoludur. Biz takvâ ehli müslüman olacaðýz. Her iþimizi Kur'an'a uygun yapacaðýz. Bizim yolumuz Kur'an-ý Kerim yoludur. Bizim yolumuz, Peygamber SAS Efendimiz'in ahlâkýna ahlâkýmýzý uydurma yoludur. Rasûlüllah'ýn ahlâkýyla ahlâklanma yoludur. Rasûlüllah Efendimiz'in ahlâký neyse, onunla ahlâklanmak, o ahlâka sahib olmak, öyle yaþamak yoludur.
Bizim yolumuzun adlarý çýktý ortaya.. Hani Peygamber Efendimiz'in nice isimleri var... Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin nice esmâ-ü hüsnâsý var... Bizim yolumuzun da çeþitli adlarý var: "Tasavvuf yoludur, takvâ yoludur, ihsân yoludur, Kur'an yoludur, Rasûlüllah'ýn ahlâkýyla ahlâklanma yoludur, cennet yoludur." diyebiliriz.
Allah-u Teâlâ Hazretleri bizi, dinimizin hakîkatlerini öðrenen ve hayatýnda o bildiklerini uygulayarak, ilmiyle âmil olarak takvâ üzere yaþayan, ömrünü bereketli, hayýrlý, sevaplý geçiren, huzur-u Rabbil Ýzzet'e sevdiði razý olduðu kul olarak; güzel, alný açýk, eli ibadetlerle dolu, kalbi pýrýl pýrýl varan kullarýndan eylesin...
Onun için, buyurun beraberce bir güzel tevbe edelim:
13. 6. 1996 - Özelif / ANKARA
radyobeyan