Mukaddes Vazife By: sumeyye Date: 24 Haziran 2010, 17:57:04
Mukaddes Vazife
Bugün Allah rýzasý için yapýlacak dünya kadar iþ var Öyle bir iþ ki, dünyevî cihetle bin defa Ýstanbul’un fethine takaddüm eder; gavsiyetten, kutbiyetten çok önce gelir Bu iþ, O’nun aleme tanýtýlmasý, Hz Muhammed aleyhisselam’ýn muhtaç ruhlara duyurulmasýdýr Öyleyse, býrakalým büyük iddialarý, boþ laflarý da bu vazifeyi yapmaya çalýþalým Dinimizi doðru bir þekilde baþkalarýna duyurma yollarý arayýp bulalým Allah’ýn bize nasip ettiði bu eþsiz hakîkatleri çocuðuyla genciyle, kadýnýyla erkeðiyle bütün dünyaya birden nasýl duyurabiliriz, bunun derdiyle dertlenelim Onun için, “En önemli mesele müslümanlarda yeniden bir kere daha Ýslamî heyecan uyarmaktýr” dedim kendilerini unutacak ve sadece beþerin ebedî saadetini düþünecek kadar, bir kere daha dinî heyecan uyarmak Zaten sadece nefsimiz için yaþýyor ve kendimizi hatýrlýyorsak, hatýrlanmasý gerekli olaný hatýrlayamayýz Bizi mahveden de yalnýzca kendi nefsini düþünen insanlarýn kabalýklarý deðil midir?
Ayrýca, yapmamýz gereken iþin keyfiyeti çok önemlidir Biz Allah’ýn rýzasýný kazanmak için î’la-yý kelimetullah vazifesinde bulunmaya çalýþýyoruz Yeryüzünde bundan daha yüce ve daha mukaddes bir vazife de bilmiyoruz Bu vazife cennetlere tercih edilir Birinin hidayetine vesile olacaðýmýz zaman cennet kapýlarýnýn yedisi, sekizi birden açýlsa, bize “içeriye buyurun” dense, teþrifatçýlar bizi istikbâl etse arkada hidayeti söz konusu olan o þahsý düþünüp, “biraz durun, ben þununla bir müddet meþgul olayým, sonra gelirim oraya” diyebileceðimiz kadar mukaddestir bu vazife Bu sözü daha ileriye de götürebilirim Yani; herkesin O’na doðru koþtuðu, uçtuðu Cemâlullah’ý müþâhede meselesinde bile “Ya Rab! Tek gelmemek için þunu da yanýmda getirmek istiyorum, bana bir dakika müsaade buyur” desek sezâdýr Gerçi, vuslata karþý dayanma aþýðý ölümüdür Bir dakika müsaade et” demek bu mesleðin yolcularý için bir ölüm olsa da, onlar “hele biraz daha yanayým” der ve bir insanýn daha imanýnýn kurtulmasýný herþeye tercih ederler
Bir-iki kiþi tanýyýp kabul etse ne olacak, diyemeyiz Bu vazifeyi yaparken anlattýklarýmýzý insanlarýn kabul edip etmemesi ya da “evet” diyenlerin sayýsý da bizi çok alakadar etmez Ardýna düþtüðümüz þey sadece hayalimize yerleþtirdiðimiz yüksek idealimiz ve gayemizdir, Allah’ýn rýzasýdýr Ýnsanlarýn gönüllerine girip kabul ettirmek bizim elimizde deðildir Ne var ki, Cenab-ý Hakk’ýn izin ve inayetiyle damlalar bir araya gelir, zamanla bir çaya, bir çaðlayana dönüþür Þimdiye kadar da hep öyle olmuþtur
Vazife çok büyük Ýsterseniz “Biz o iþin eri deðiliz” deyin O da meselenin ayrý bir derinliði Hiçlikten varlýða yürümek O kutlu Zat da, “Hiç ender hiç olan bu kardeþiniz” diyor Evet, kendini “hiç” olarak görmek çok önemlidir; ayný zamanda bu, meselenin en derin yanýdýr Ben’in (enaniyetin) burnunu kýran bir balyozdur o Ve hepimizin böyle bir balyoza ihtiyacý var Ene’nin burnunu kýrdýðýmýz zaman “hüve-O” görünür
Allah sizi çaðýn Ebû Bekirleri yapsýn, baþka ne diyeyim Cenab-ý Hak her birinizi tutup bir yere koymuþ Baþkasýný deðil sizi tutmuþ, baþka yere deðil bulunduðunuz mekana koymuþ Öyleyse düþünmek lazým, “Bizi hangi hikmete binâen buraya koydu Abes iþ yapmayacaðýna ve her iþinde hikmetler bulunduðuna göre, acaba ne istiyor bizden?” Sekizinci Söz’de dendiði gibi: “Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtýna düþtüm, Sana dehalet ediyorum ve Sana hizmetkarým Senin rýzaný istiyor ve Seni arýyorum” Ey bizi bu gurbete atan Allahým, bundan muradýn ne ise onu benim vicdanýma duyur Ve sadece duyurmakla kalma, beni o duyguyla doyur Bu iþin hakkýný vermeye, bu vazifenin gereðini yapmaya muvaffak eyle, demeli Hiçbir þey öyle tesadüf ve raslantý gibi görünmüyor Belli ki her hadiseyle kendini anlatan biri var O bizi çölün ortasýna da atsa bizimle bir þey yapmak istiyordur; bizden bir muradý vardýr Öyleyse þaþkýnlýða düþmemek, O’na sýðýnmak ve bizden istediðini yerine getirmek lazýmdýr
Bu duygularla hareket eder, yaptýklarýmýzý bir sorumluluk olarak yerine getirir ve bütün baþarýlarýmýzý O’ndan bilirsek, iþin kaynaðýný bulur ve berekete ereriz Yoksa, kaynaða karþý gaflet, onun etrafýnda dönüp durduðumuz halde bizi susuzluktan öldürür Önemli olan O’nu bulmak, kendimizi nazara vereceðimize “O” demektir Niye öyle küçük þeylere dayanacaðýz ki? Kevn ü mekanlarý evirip çeviren, kabza-yý tasarrufunda tutan, tesbih taneleri gibi döndüren Sonsuz Kudret varken, kýskançlýk ve öldüren bir hýrs derecesinde O’nu nazara vermek varken, niye sinek kanadý mahiyetindeki nefislerimizden bahsedeceðiz ki? O sinek kanadý yok deðil, var; ama o kanadý da yine O yaratmýþÖyleyse hep O’nu söylemeli, O’ndan bahisler açmalýyýz Mecnun’a deseniz ki, “Gel seninle sohbet edelim” Baþlasanýz söze; güllerden, çiçeklerden dem vursanýz; o hayret içinde kalacak, “Bunlara ne oluyor ki, Leyla varken baþka þeyden bahsediyorlar” diyecektir O halde, niçin biz bütün gönüllerin Leylasýna karþý gafil yaþayalým O herþeyle gürül gürül kendini ifade ediyor Bize de, kendisini duyacak kulak, sezecek gönül ve kitabýný okuyacak göz vermiþ Niye gaflet edelim, neden bakýþý, duyuþu ve seziþi deðerler üstü seviyeye yükseltmeyelim ki! O’nu nâmütenâhî deðerlendirme mümkünken ve nâmütenâhîye baðlý olan herþey sonsuzluk kazanýyorken biz niçin meseleyi kendi deðersizliðimize baðlayalým?
Bu düþüncede olunmazsa dünya hayatý yaþanmaya ve ebedî bir hayat varken burada kalmaya da deðmez Ýnsan kýymetli þeyler yapmalý Her gün bir kere daha Cenneti kazanmalý Her gün bir kere daha Rabbini tanýmalý Her gün bir kere daha deðiþik buudda mehâfet ve mehâbet atmosferi içinde bulunmalý ki, yaþamaya deðsin Hayat O’nunla irtibatlý götürülürse hayattýr Yoksa cismen ölü olmayanlara da Kur’an ölü nazarýyla bakýyor “Ýnneke lâ tüsmiu’l mevtâ - Ölülere duyuramazsýn” diyor O’nu duymayan gönüller ölüdür O’nunla beraberlik arkasýna düþmeyenler, her gün bir adým daha kendini O’na yakýn hissetmeyenler ölüdür Hayatýný O’nun rýzasýna baðlý götürmeyenler, O’nun huzurunda duruyor gibi davranmayanlar -derecelerine göre- ölüdür
Ayrýca, dünya hayatý itibarýyla bazý þeylerden mahrum yaþamak da çok önemli deðildir Bazen insanýn aklýna yurt-yuva, köþk-kasr gelebilir, bence bu konuda da Yunus gibi davranmalý ve “Bana Sen’i gerek” demeli Hatta, “nasýl olsa ötede verirler” gibi bir beklenti ve telakkî bile, bir makama göre, O’na karþý saygýsýzlýk olur O ister verir, ister vermez Velâyet talebinde bulunmak bile O’nunla olan münasebetimize olumsuz tesir eder Bizim duygu ve niyazýmýz “Senin sürekli teveccüh buyurduðun ümmî, aciz, zavallý, fakir, muhtaç ve fakat Sana müþtak bir abd eyle” þeklinde olmalýdýr Cenâb-ý Allah, tebcil makamýnda “Sübhanellezî esrâ bi abdihî” diyerek Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu’nu bir abd, kul olarak tavsif etmiþtir Hz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) kul peygamberdir, melik deðil
Hüsn-ü Zan ve Ýhtiyat
Bir müslüman, baþkalarý hakkýnda kötü þeyler düþünmemeli, ulu orta konuþmamalýdýr Onun, diðer müslümanlar hakkýnda söylenenlere, uydurulan haberlere inanmamasý, ihtiyatlý davranmasý lazýmdýr Baþkalarý “falan þöyle yaptý, böyle yaptý” dese, hak-hukuk gözetmeyen bazý gazeteler bunu yazsa da bir mümin aceleci davranmamalý, dedikodulara ve gýybetlere girmemelidir Eþyada ibaha esas olduðu gibi, insanlarda da masûmiyet esastýr O halde insan, aslýndan emin olmadýðý iddialarla baþkalarýný hemen mahkum etmemelidir
Günümüzde, haberdar olma hakký, haber alma hürriyeti gibi bahanelerle insanlarýn iffetlerine ve þahsiyetlerine saldýrýlýyor Kim vermiþ ki iffetlerle, ismetlerle oynama hakkýný? Kur’an’da mý yazýyor, Sünnet mi söylüyor bunu? Bize iffetleri, ismetleri sýyanet düþer Hukuk açýsýndan bakýldýðýnda da, bir cürüm delilleriyle sübut bulacaðý ana kadar maznun masum sayýlýr Cenab-ý Allah bizleri insanlarýn hata, kusur ve günahlarýný ortaya çýkartmak için görevlendirmedi Bilakis, tecessüsü, insanlarýn gizli hallerini araþtýrmayý yasakladý Ýnsan kendi nefsini daima sorgulamalý, fakat baþkalarý hakkýnda da hüsn-ü zan kapýlarýný ardýna kadar açýk býrakmalýdýr Allah (cc) insanlara, baþkalarý hakkýnda kötü düþünme, elin-alemin eksiðini, kusurunu görme þeklinde bir sorumluluk yüklememiþtir Efâl-i mükellefîn (bir müslümanýn yapmasý gereken fiiller) arasýnda “Falan þahýs –özür dilerim- zina etmiþti, hýrsýzlýk yapmýþtý, neden bunu teþhir etmediniz, gidip þahitlik yapmadýnýz, gidip adamýn canýna okumadýnýz” diye hesap sorulacak bir yükümlülük yoktur Zina, hýrsýzlýk ve benzeri suçlarda suçluyu bulma ve cezalandýrma ancak devletin yapacaðý bir iþtir Devlet denen, toplum denen müesseseler vardýr, onlara karþý cinayet iþleniyorsa bu âmme hakkýdýr Amme hakký Allah hakký demektir, bu hakla alakalý yapýlacaklarý da sorumlu, vazifeli kimseler yaparlar
Malum hadis-i þerifte geçen “elle, dille müdahale” meselesi de sadece emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l münker hususunda umum için geçerlidirBelki belli ölçüde anne-baba kendi evlatlarýna, muallim kendi talebelerine bu hadis zaviyesinden müdahalede bulunabilir Fakat, elle müdahalenin asýl mercii devlettir Dille müdahale herkes için olabilir; ama orada da üslup çok önemlidir Kimse dinden soðutulmamalý, kaçýrýlmamalý, rencide edilmemeli, herkesin konumuna, durumuna, seviyesine uygun þeyler anlatýlmalýdýr Hadis-i þerifte kalbten buðz etme maddesi de vardýr ki bunu, yapýlan bir kötülüðe katýlmama, kalben taraftar olmama, kötülüðü yapanla alakayý kesme þeklinde anlayabilirizKendini insanlýðýn hidayetine adayanlar kalbî müdahaleyi dua etme, “keþke þu insan hidayete erse, kötülüklerden vazgeçse” diye içinden geçirme þeklinde de anlayabilirler
Berika’nýn müellifi Konyalý Ýmam Hâdimî, “Bir mümini zina halinde bile görsen, yanlýþ gördüðünü düþün Dön bir kere daha ‘o mu’ diye kontrol et O ise, ‘ihtimal yine yanlýþ gördüm’ de Sonra da, ‘Ya Rabbi! Onu bu çirkin halden kurtar, beni de böyle bir þeye düþürme’ deyip çek git” diyor Hz Ýmam’a çok hürmetim var ama o sözünü fazla buluyorum Bence, gördün ki, bir mümin bir yerde böyle bir haldedir; tecessüs etmeden sýrtýný dön; ‘Allahým günahkar kullarýna hidayet et, beni de affeyle’ de ve gördüðünü unut
Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem), bizzat itiraf edene dahi “Dön, git, tevbe et Allah’ýn affetmeyeceði günah yoktur” buyuruyorken insanlara ne oluyor ki, baþkalarýnýn en mahrem hallerini araþtýrýp teþhîr ediyorlar! Acaba onlarýn kendi ayaklarý kaysa, ayný duruma düþseler, haklarýnda nasýl muâmele yapýlmasýný arzu ederler? Hata ve kusurlarýnýn ortaya dökülmesini, sýrlarýnýn açýlýp saçýlmasýný mý isterler?
Evet, en çok zikredeceðimiz isimler Gaffâr ve Settâr olmalý; günahlarýmýzý baðýþlasýn ve bizi utandýracak þeyleri setretsin, mahþerde bizi rüsvay eylemesin! Kalbimizden geçen þeylerden dolayý dahi bizi sigaya çekerse ne yaparýz?
Yunus gibi “Senin ismin Gaffâr iken ya ben kime yalvarayým” deyip O’na iltica etmeli
Fethullah Gülen