Tasavvuf By: neslinur Date: 19 Haziran 2010, 04:21:05
TASAVVUF
SORU: Tasavvuf mutlaka gerekli midir?
CEVAP: Evet, gereklidir. Çünkü:
(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ) buyruluyor ayet-i kerimede... "Nefsini terbiye eden felâh bulacak; terbiye etmeyen mahvolacak, periþan olacak!" O zaman terbiye etmek mutlaka gerekli!..
Terbiye nerde oluyor?.. Torna tezgâhýna mý sokacaðýz, marangoz hýzarýna mý vereceðiz?.. Hayýr!.. Tekkeye gelecek, kötü huylarý atacak, iyi huylarý alacak, iyi insan olacak!.. O halde tasavvuf gerekli...
SORU: Tasavvufu, "Nafile ibadetlerin organize edilmiþ bir þeklidir." diye tanýmlayabilir miyiz?
CEVAP: Hayýr! Tasavvuf, nafile ibadetlerin organize edilmiþ bir þekli deðildir. Bazan nafile ibadeti bile býrakýr mutasavvýf... Bizim büyüklerimiz diyor ki: "Ýnsana hizmet bahis konusu olduðu zaman, nafile ibadeti terkederiz. Çünkü, nafile ibadet insanýn ferdî kazancýdýr. Ama, baþkasýna hizmet topluma kazançtýr; bunun sevabý çoktur."
Ýbrâhim (AS) Kâbe'yi binâ ettiði zaman, dört köþesinde biner rekât namaz kýlmýþ. Demiþ ki:
"--Ýbadet ettim. Bunu beðendin mi yâ Rabbi?.. Sana yapabileceðim bundan daha sevgili bir ibadet var mý?.."
"--Evet yâ Ýbrâhim! Bir fakirin kursaðýnda bir lokma ekmek..." buyurmuþ.
Demek ki, þahsen sen ibadet ediyorsun, faydasý sana... Ama baþkasýna faydalý bir þey yaptýðýn zaman, onun kýymeti daha yüksek oluyor, nafile ibadetten önce geliyor.
Onun için, tasavvufta hizmet esas olduðundan, hürmet esas olduðundan, böyle bir nafile ibadetlerin organize edilmiþ þekli diyemeyiz. Aksine, gece gündüz çok nafile ibadet eden insanlar vardýr, onlara âbid diyor mutasavvýflar... Ama âbidlik, tasavvufun aþaðý mertebesidir. En aþaðý mertebesi âbidlik mertebesi... Ondan sonra, zâhidlik mertebesi geliyor, ondan sonra âriflik mertebesi geliyor, ondan sonra aþýk-ý sâdýklarýn mertebesi geliyor. Allah'ý seven, Allah tarafýndan sevilenlerin mertebesi... Yüksek mertebe bu oluyor.
SORU: Tasavvufta tebliðe bakýþ açýsý nedir; misallerle açýklar mýsýnýz?
CEVAP: Teblið demek; Ýslâmiyet'i birisine anlatmak, onun müslüman olmasýný saðlamak... Tasavvufun en mühim faaliyetlerinden birisi budur. Ýrþâd ve teblið... Zâten tasavvufun büyüðü olan þeyhe, mürþid derler. Yâni, irþâd eden kimse...
Misâl istiyorsanýz Yesevî derviþleridir, Horasan erenleridir. Horasan'ý býrakmýþlar, bu diyarlarý müslüman etmiþler. Ýslâm'ý bu diyarlara yaymýþlar. Savaþmak gerektiði zaman savaþmýþlar, anlatmak gerektiði zaman anlatmýþlar, öðretmek gerektiði zaman öðretmiþler.
Bizimkilerin prensibi þudur: Gündüz çalýþmak, kazanmak, hizmet vs. Gece ibadet... Bu tarzda gayret göstermiþlerdir. Biliyorsunuz Ýmam-ý Gazâlî tasavvufun meþhurlarýndan birisidir. Bir medresesi vardý; orada profesörlük yapýyordu, talebe yetiþtiriyordu. Medresesinin karþýsýnda da tekke vardý; orda da tasavvufî eðitim yapýyordu. Böyle olmuþtur.
Bizim tasavvuf büyüklerinin çoðu, ayný zamanda büyük müderristir, profesördür. Meselâ, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî müderristi. Ýmam-ý Gazâlî müderristi. Sonra, Ankara'lý Hacý Bayrâm-ý Velî müderristi; þimdi müze olarak kullanýlan medresede müderrislik yapýyordu. Ondan sonra tasavvufa intisab etti. Hepsi ayný zamanda öðretmendir, profesördür, ilimle meþgul olan insandýr. Kur'an tefsiri yazmýþtýr, hadis kitabý yazmýþtýr, fýkýh kitabý yazmýþtýr. Dinde bilgili insanlardýr, üstad insanlardýr. Gerçekten deryâ gibi bilgisi olan insanlardýr.
Yusuf-u Hemedânî Hazretleri --rivâyet ediliyor ki-- doksanbin mecûsîyi müslüman etmiþ. Kapý kapý gidermiþ, Ýslâm'ý anlatýrmýþ; mecûsîyi, ateþperesti Ýslâm'a çekermiþ. Fuat Köprülü'nün Ýlk Mutasavvýflar isimli eserinde vardýr Yusuf-u Hemedânî... Ahmed-i Yesevî Hazretleri'nin hocasý oluyor.
Ahmed-i Yesevî Hazretleri de tarikatý ondan aldýktan sonra bütün Türkistan ve Sibirya bozkýrlarýndaki göçebelere, Türkçe konuþan kavimlere Ýslâm'ý yaymýþtýr.
Sonra, Çeþtî Tarikatý Hindistan'a yaymýþtýr Ýslâmiyeti... Hindularýn müslüman olmasýna sebep olmuþtur. Sunûsî Tarikatý Afrika'da, Sudan'da yaymýþtýr. Bir çok gayrimüslimin Ýslâm'a gelmesinde en büyük emeði olan, en büyük katkýyý saðlayan mutasavvýflardýr.
SORU: Bir kiþinin imanýna vesîle olmak, binlerce feyz ve zevke göre daha üstün müdür?
CEVAP: Bir kimse, bir insanýn imana gelmesine sebep oldu mu, onun yaptýðý sevaplarýn misli kendi defterine yazýlýyor. O bakýmdan iyidir. Þahsen, ferdî olarak çalýþmak yerine, baþka insanlarýn doðru yola gelmesine çalýþmak, büyüklerimizin bize emridir. Hizmet diyoruz biz buna... Müslümanlara her yönden hizmet etmek; onlarýn imana gelmesine, Ýslâm'ý öðrenmesine, maddî mânevî sýkýntýlarýnýn çözümlenmesine koþmak çok sevaptýr. Bunu, tasavvuf olarak biz söylüyoruz.
Amma, bunu tasavvufa karþý bir tez olarak ortaya koymak çok yanlýþtýr, þeytânî bir þeydir. Yâni:
--Sen mutasavvýf olma!..
--E, ne olacak?..
--Baþkasýnýn imana gelmesine çalýþ!..
Yok öyle þey!.. Oldu mu þimdi?.. Ýnsan neden mutasavvýf oluyor?.. Ýyi müslüman olmak için... Niye tasavvuf yoluna giriyor?.. Takvâ sahibi olup, kalbini nurlandýrýp iyi müslüman olmak için... Ýyi müslüman, müslümanlara daha faydalý iþler yapýyor. Tarih boyunca böyle olmuþ. Kendisi iyi olmadýðý zaman baþkasýna da faydalý olmuyor, zararlý oluyor.
Tasavvufî bir eðitim görmedi mi; insanýn cihadý da cihad olmuyor, irþâdý da irþad olmuyor. Kendisi saðlam olmuyor çünkü...
--Briketten gökdelen yapýldýðýný duydunuz mu?.. Var mý bir bilen?..
--Yok!..
--Var mý bir gören?..
--Yok!..
--Neden?..
--Briket yük taþýmaz hocam!..
--Pek gökdeleni neyle yapýyorlar?..
--Çelik konsrüksiyonla yapýyorlar. Çelikleri birbirlerine baðlýyorlar; yukarýya doðru ölçülü, hesaplý, saðlam çelik kontrenlerle gökdeleni yapýyorlar 115, 120 katlý... Beton bile yapmýyor.
Onun için, saðlam müslüman olmadan faydalý iþ yapmak mümkün olmuyor.
Pakistan'ýn alimlerinden Mevdûdî vardý. O bir kitabýnda yazmýþ diyor ki: "Biz bu ülkede iyi yetiþmemiþ müslümanlardan çok zarar gördük." diyor. Çünkü, yarým yamalak yetiþtiði için, abuk sabuk olur. Bizim Türkiye'de de böyle... Dergilerde, gazetelerde lise tahsilli, Arapça bilmez, Ýslâmî bilgisi derin deðil... Herkes çýkmýþ, Ýslâm hakkýnda bir þey yazýyor. Yalan yanlýþ þeyler yazýyor, kendisi de sapýtýyor, halký da saptýrýyor.
Onun için saðlam müslüman olmak lâzým!.. "Ben halký irþad edeceðim!" diye, tasavvuftan kaçmak olmaz; kendisi adam olmayýnca, baþkasýný adam etmek mümkün olmadýðýndan...
Böylece asýl kendisini kurtaracak ilaçlardan kaçmýþ oluyor.
SORU: Said-i Nursî (Rh.A), devrin tasavvuf devri deðil de imaný muhafaza ve kurtarma devri olduðunu müteaddit defalar zikretmiþ; bunu yorumlar mýsýnýz?
CEVAP: Said-i Nursî merhûmun, bizim Gümüþhâneli Ahmed Ziyâeddîn Hazretleri'ne üstadým dediðinin þahitleri var... Sað þahitleri var: Samsun'da Mustafa Baðýþlayýcý, Eskiþehir'de Abdülvahabýn babasý... Bizzat Said-i Nursî'yle görüþüp anlattýklarý þeyler var...
Meselâ, Gümüþhâne'lidir söylediðim þahýs... "Nerelisin evlât?" demiþ Said-i Nursî merhum kendisine... "Gümüþhâne'liyim!" deyince, "Hocamýn memleketindensin..." diyerek açýkça Gümüþhâneli Hocamýz'a baðlý olduðunu söylemiþ.
Benim hocam Mehmed Zâhid-i Bursevî'ye de, bir muhakemesi olduðu zaman gelmiþ olduðunu hocam bana nakletmiþti. "Hocam, ben de Evrâd-ý Bahâiyye'yi --Bahâeddîn-i Nakþýbend Hazretleri'nin evradýný-- okuyorum." dediðini; "Bana dua edin, bugün mahkememiz var!" dediðini söylüyorlar.
Ayrýca Mustafa Baðýþlayýcý'nýn da, baðlý olduðuna dair hatýralarý var... Kendisinin tasavvufa baðlýlýðý vardýr; bir... Ýkincisi imaný kurtarma ve muhafaza, ma'rifetullah'a ermek, mü'min-i kâmil olmak, zâten tasavvufun iþidir.
O bakýmdan ya bu sözü söylemedi üstâd; ya da söylediyse, "Þu sýrada böyle bir þeyhe baðlanmayýn da, benim tavsiyelerimi tutun! Çok acil bir durum içindeyiz. Þu risâleleri okuyun, yazýn; böyle bir çalýþma yapalým!" demiþ olabilir.
SORU: Tasavvufun modernizasyondan etkilenmesi ne derecededir? Sizin tasavvufu modern dünyaya adapte ettiðiniz söyleniyor; bu ne derecede doðrudur?
CEVAP: Tasavvufta modernizasyon diye bir þey sezmiyorum ben, tasavvufun içinde... Tasavvufun kendisi ter ü tâzedir, bayatlamamýþtýr, bozuk deðildir ki, modernizasyonu olsun.
Yalnýz, biz daha ziyâde Nakþî, Kadirî, Çeþtî, Sühreverdî, Kübrevî Tarikatlarý yoluyla gelmiþ bir an'aneye baðlýyýz. Bizim yolumuzda, Kur'an-ý Kerim'e ve sünnet-i seniyyeye baðlýlýk çok önemlidir. Biz tasavvuf içinde sünnet-i seniyyeye baðlýlýðý etkili hale getirmeye çalýþýyoruz. Bid'atlere karþý, sünnet-i seniyye'ye gelmeye yönelik çalýþmalara önem veriyoruz.
Bazýlarý da bizi bu yönden suçluyor. Meselâ, Hürriyet Gazetesi'nin çýkardýðý tarikatlar ve tasavvufla ilgili küçük bir kitap var; herhalde Yaþar Nûrî Öztürk yazmýþ. Orda Bektâþîliði medhediyor: "Güzeldir, kadýn erkek bir aradadýr. Ýçki hususunda ve sâirede de müsamahasý vardýr... Mevlevîlik güzeldir, mûsikîye müsaade etmiþtir. Dönüyorlar, bir çeþit dans yapýyorlar. Raks vs. câiz gibi oluyor. Ney var, çalgý var..." filân diye. Ama bizim Nakþîliðe filân biraz çatmýþ: "Bunlar yobazdýr, gericidir. Ýnkýlaplara karþý çýkan falan þahýs, filânca þahýs bunlardandýr." gibi sözler söyler söylüyor.
Onlarýn da bir çeþit þahitliðidir bu sözleri ki, biz sünnet-i seniyyeye uygun hareket etmek istiyoruz. Yapmak istediðimiz budur. Yoksa, Ýslâm'dan gayri bir tesiri tasavvufun içine getirmekten, modernizasyon veya reform adý altýnda böyle bir þey yapmaktan Allah'a sýðýnýrýz. Biz Rasûlüllah (SAS)'in hayatýnýn ana esaslarýna göre yaþamayý istiyoruz, onu uygun görüyoruz. Kur'an'a göre yaþamayý uygun görüyoruz.
SORU: Tasavvufta Yunan ve Hint etkisi hakkýnda ne dersiniz?
CEVAP: Felsefî tasavvufta, iþin sözünün edilmesinde, kitaplarda yazýlmasýnda bunlardan bahsediliyor. Olabilir. Hindistan'daki bazý tarikatler, Türkistan'daki bazý tarikatlar þamanizmden, brahmanizmden, budizmden etkilenmiþ olabilirler. Baþka yerlerdeki bazý tarikatlar hristiyanlardan filân bazý etkiler almýþ olabilirler, mümkündür. Ama bunlar mevziîdir, münferit olaylar tarzýndadýr.
Almýþsa bile mahzuru olmayan þeyleri almýþtýr. Çünkü o da tepeden týrnaða batýl deðildir. Belki hristiyanlýðýn aslî tarafýndandýr, veya yahudiliðin aslî tarafýndandýr. Ýnsanlara þefkattir veya nefsi terbiye etmek için bir metoddur. Metod kullanýlabilir. Ýlim Çin'de bile olsa alýnacaðý için, nefsin terbiyesi için bir metod belki kullanýlmýþ olabilir. Bizde yoktur. Bizim yürüdüðümüz yolda, biz hadis-i þerife uygun, Kur'an-ý Kerim'e uygun olan þeyi yapmaða, onun dýþýndaki þeyleri yapmamaða ve böyle bir etki varsa onu ayýklamaða çalýþýyoruz.
Bu Hint etkisi meselâ Kalenderîlik'te vardýr. Kalenderîler dört þeyi kesiyor: Saçý kesiyor, cascavlak kalýyor... Kaþý kesiyor, býyýðý kesiyor, sakalý kesiyor. "Ýþte bu Kalenderîler Hindistan'dan etkilenmiþ, ordan gelmiþ." diyorlar. Olabilir. Peygamber Efendimiz'in böyle bir þey yapmasý yok... O halde bir etkilenme olabilir.
Alevî-Bektâþî gruplarýnýn içinde týrnak uzatmak, saçý, býyýðý uzatmak görülüyor. Adetâ bir tasavvufî bir þey verilmiþ ona... Ýlle kâsenin içine girecek, içerken yüzecek filân diye... Bunlar tabii Ýslâmî görünmüyor. Belki, þamanizmden gelmiþ bazý þeyler...
Veya giyim kýyafette boynuna baðladýðý bir takým þangur þungur malzeme ve sâire bazý þamanist etkileri anlatýr. Ama bunlar küçük, mevziî olaylar...
SORU: Ýslâm tasavvufunda yeniden doðuþ, reenkarnasyon düþüncesine yer var mýdýr?
CEVAP: Yoktur. Bu Hindistan'dan gelmedir. Ýslâm'a aykýrýdýr. Ýnanan kâfir olur, Ýslâmî inanç bakýmýndan... Çünkü, her insanýn þahsî sorumluluðu vardýr. Bu dünyadaki hayatýndan, rûhen ve bedenen ahirette mükâfat veya mücâzât görecektir. Bu fikir, Hindularýn nirvana'ya ulaþma yolunda bir düþünce tarzýdýr. Batýl bir düþüncedir. Böyle bir þeye ihtiyaç yoktur.
Ben lâtife ediyorum, diyorum ki: Allah-u Teâlâ Hazretleri ruh sýkýntýsý mý çekiyor da kullanýlmýþ ruhlarý tekrar tekrar kullanýyor?.. Böyle þey olur mu yâni?.. Kullanýlmýþ bir ruh, öbür tarafa göçmüþ; onu tekrar bu tarafta kullan... Ancak böyle þaka ederek reddediyorum.
SORU: Tasavvufu Osmanlý Ýmparatorluðu'nun resmî ideolojisi olarak kabul edebilir miyiz?..
CEVAP: Osmanlý Ýmparatorluðu'nun resmî ideolojisi yoktu. Serbestti esas itibariyle, demokratikti. Hürriyete önem veren bir yapýsý vardý. Osmanlý kültürünün yapýsý öyleydi. Ama, ekseriyet mutasavvýftý. Padiþahlar, vezirler, münevverler ekseriyet tasavvuf erbâbýydý. Baþkalarýna da hayat hakký, yaþama hakký vardý.
SORU: Derviþlerin Kurtuluþ Savaþý'ndaki etkileri hakkýnda ne söyleyebilirsiniz?
CEVAP: Hem Kurtuluþ Savaþý'nda, hem baþka bütün cihadlarda, iþi caný fedâ etmeðe, malý vermeðe kadar gelmiþ gördüðünüz zaman, ortada dâimâ mutasavvýflarý görürsünüz. Çünkü fedâkârdýr, Allah için ölmeðe râzýdýr.
Bugün Bosna-Hersek'te de öyledir. Benim temas halinde olduðum gruplar Kadirîdir, Nakþîdir, tekke erbabýdýr. Orda ayrý bir müslüman tugay kurmuþlardýr. Geçen gün gazete yazýyordu; Sýplar'ýn da en çok kortuðu insanlar onlardýr. Çünkü, ölümden korkmazlar.
Þeyh Þâmil Kafkasya'da çok meþhur; mücadelesini biliyorsunuz. Ýdris Sunûsî Hazretleri'nin Libya'da Ýtalyanlarla mücadelesini biliyorsunuz. Sudan'daki o erbâb-ý tarikatýn mücadelesini biliyorsunuz. Sonra kitaplara geçti, "Sûfi ve Komiser" diye; Orta Asya'da Ýslâm'ýn korunmasýnda, benliðin korunmasýnda ve Rus tesirlerinin azaltýlmasýnda tarikatlarýn rolünü biliyorsunuz.
Afrika'ya Ýslâm'ýn yayýlýþýndaki etkisini biliyorsunuz. Bugün Amerika'ya Avrupa'ya Ýslâm'ýn yayýlmasýndaki tesirini görüyorsunuz. Yâni, çok büyük etkisi var...
SORU: Türkiye Cumhuriyeti, Türk cumhuriyetleriyle iliþkilerinde tasavvufu birleþtirici unsur olarak kullanabilir mi?..
CEVAP: Zâten mecbur... Kültürün bir unsuru olduðu için mecburdur. Ýster istemez öyle oluyor. Onlarýn Orta Asya'da bildikleri bir tek þey var, Ahmed Yesevî Hazretleri var... Muazzam bir muhabbet besliyorlar. Biz de besliyoruz. Onun için Ahmed Yesevî Yýlý ilân etmiþiz.
Yunus Emre günleri dolayýsýyla, dün Eskiþehir'e Özbekistan'dan yetkili bazý þahýslar gelip, Yunus Emre'nin ordaki etkilerini kendi dilleriyle anlatacaklardý.
Mutlaka büyük faydasý vardýr.
SORU: "Tasavvuf insanýn rûhî ihtiyacýný karþýlýyor." dediniz. Bu ihtiyaç nereden kaynaklanýyor? Nasýl bir ihtiyaçtýr, neye karþý bir ihtiyaçtýr; açýklar mýsýnýz?
CEVAP: Ýnsan maddî bakýmdan ne kadar tatmin olsa, rûhî bir takým þüpheleri, endiþeleri, düþünceleri, fikirleri, korkularý kalýyor ortada... Acaba benim ahiretim ne olacak?.. Acaba Allah beni seviyor mu?.. Acaba Allah benden râzý mý, hoþnut mu?.. Ýþte bu rûhî sorularýn cevaplarýnýn verilmesi, insaný tatmin edecek bir takým çalýþmalarýn yapýlmasý gerekiyor.
SORU: Tasavvufta Hakk'a yakýnlaþma çizgisi ne olmalýdýr? Hallâc-ý Mansur gibi "Enel hak" demek ölçüyü zorlamak mýdýr?
CEVAP: Hallâc-ý Mansur'un ölçüyü zorladýðý mutasavvýflarýn çoðu tarafýndan kabul edilir. Enel hak sözü üzerinde de çeþitli yorumlar yapýlmýþtýr. Birisi þöyle cevap veriyor: "Enel hak demeseydi de, enel bâtýl mý deseydi? Yâni, ben hak deðilim, ben bâtýlým mý deseydi?.."
Tabii, Allah tarafýndan yaratýlmýþ, müstesnâ, eþref-i mahlûkat olmak dolayýsýyla insanda ilâhî bir yön vardýr. Sonra insan zikirle kendi varlýðýndan geçtiði zaman, kendi varlýðý kalmýyor ortada... O bir vasýl hâli, Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne vuslat hâli, fenâ fillâh hâli oluyor. O zaman, kendisini görmediði zaman böyle bir söz söylenmiþ olabiliyor. Bunu yaþamayan insanlar anlayamýyorlar, onlara anlatmak da biraz zor oluyor.
Yâni, "Enellah" demiyor, "Ben Allah'ým, ben tanrýyým" demiyor, "Enel hak" diyor, "Ben hakkým" diyor. Bu söz yorum kaldýran bir sözdür. Ama söylediði söz dolayýsýyla, biraz yanlýþ anlaþýlmalara sebep olacak bir söz söylediði için, þer'î bakýmdan cezâlandýrýlmýþtýr. Mutasavvýflarýn bazýlarý savunuyorlar, "O bu sözü þu maksatla söylemiþtir." diyorlar, yorumlama yapýyorlar.
SORU: Tasavvufa intisab için olgunluk þart mýdýr? "Ýyi müslüman olmak için, zeki olmak þarttýr." dediniz; açýklar mýsýnýz?
CEVAP: Zeki insan inceliklerini anlar, sevaplarý iþleri bulur, Allah'ýn rýzâsýný kazanýr. Aptal oldu mu, bilemez bunlarý, ilerleyemez. Ýyi müslüman olmak, olgunlaþmak, kemâle ermek için bayaðý bir zekâ gerekiyor.
Tasavvufa herkes girer. Kapýmýz herkese açýktýr. Girer ama, kimisi kýrk yýl olduðu yerde durur, yerinde sayar; kimisi de kýsa zamanda ilerler. Bu, kitaplarda da böyle yazýlýyor, sadece benim söylediðim bir söz deðildir. Kimisi gelir tarfetül aynde, bir anda irþad olur, gönül gözü açýlýr, gider. Kimisi de bir türlü anlamaz. Çünkü, teslimiyeti yoktur, muhakemesi eksiktir, itirazlarý vardýr vs. kusurlarý vardýr.
Tasavvufa intisab için, olgunluk þart deðildir. Ýnsan olgunlaþmak için tasavvufa giriyor. Herkes gelsin!.. Onun için ne diyor þiirde:
Bâzâ bâzâ her an çi hestî bâzâ
"Gel, dön, geriye gel! Gittiðin yanlýþ yolu býrak, buraya gel!.. Ne olursan ol, bin defa tevbeni bozmuþ olsan yine gel!.." Zâten, tasavvufun ilk adýmý tevbe etmektir. Adam günahkârdýr; olgun deðildir, üstelik günahkârdýr. Tevbe edecek de ordan vaz geçecek.
O bakýmdan, tasavvufa giriþ için olgunluk þartý yoktur. Olgun olduktan sonra ne diye girsin?.. Diplomasý varsa, niye bir daha okulda okusun?.. Olgun olmak için, ham gelecek ki, olgunlaþacak.
SORU: Tasavvuf hakkýnda hiç bir þey bilmiyoruz. Tasavvufu her þeyiyle gönlümüze sindirmek, öðrenmek ve yaþamak istiyoruz. Bize hangi kitaplarý okumamýzý ve ne yapmamýzý tavsiye edersiniz.
CEVAP: Risâle-i Kuþeyriyye'yi okuyun! Ýmam Kuþeyrî, tasavvufta imamdýr. Ýmam, önder demek... Ondan sonra bizimle görüþün!
SORU: Tasavvufu reddenlerin durumu ve fýkhî hükmü nedir?
CEVAP: Tasavvufu reddeden Kur'an-ý Kerim'in ayetlerinin, dinin emirlerinin bazýlarýný reddetmiþ olur. Çünkü, Allah'ý zikretmek ayetlerde geçiyor. Nefsi terbiye etmek, ayetlerde geçiyor. Ma'rifetullahý tahsil eylemek, irfaný elde etmek, tavsiye ediliyor.
Onun için tasavvufu reddedenin sözüne bakýlýr. Hangi tasavvufu reddiyor?.. Ne biliyor tasavvuf hakkýnda?.. Hani böyle batýl mezhebler görmüþ de, batýl tarikatler görmüþ de, haram iþler iþleyen kimseler görmüþ de, ondan mý reddiyor; yoksa, iþi kökünden mi reddediyor?..
Kökünden reddeden, ayetlerde olan þeyleri reddettiði için kâfir olur. Bir ayeti bile inkâr etse, kâfir olur. Kökünden reddetmeyip, "Aslý vardýr ama, ehli azdýr. Þu adamlar kötüdür, bu adamlar kötüdür..." diyorsa; eðer isabet etmiþse, ne alâ, doðruyu söylemiþ olur. Ýsabet etmemiþse, iftira etmenin cezâsý olur.
Ýbn-i Teymiye gibi pek çok kimsenin, gerçek tasavvufun Kur'an'ýn bir olgusu olduðunu, bir emri olduðunu, dinin bir esasý olduðunu ifade ettiklerini biliyoruz. Suudlularýn, baþka kimselerin, selefiyecilerin itibar ettikleri bir kimse olduðu halde, "Gerçek tasavvuf vardýr." diyorlar.
Dini bilip de, gerçek tasavvufu inkâr etmek mümkün deðildir. Ya cahillikten inkâr ediyordur, ya da gördüðü misaller kötüdür. Meselâ, kadýn erkek bir arada olan veya içki içip de, "Biz bunu þu maksatla içiyoruz." diyenlerden dolayýdýr.
SORU: Tasavvufa girmenin hükmü nedir, günümüzün müslümanlarýna gerekli midir?
CEVAP: Tasavvuf, bütün müslümanlarýn mecbûrî öðrenmesi gereken bir ilim dalýdýr. Çünkü tasavvuf, nefsi terbiye konusunu iþler. Nefs-i emmâre dediðimiz nefsi terbiye etmenin yollarýný gösterir.
(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ.) "Nefsini terbiye terbiye eden kimse kurtulmuþ, onu fenâlýklara gömen kimse de ziyana uðramýþtýr." diye, ahlâký güzelleþtirmek Kur'an-ý Kerim'de emrediliyor; bunun için þart...
Ondan sonra, bir yolda giden insanlarýn birisine bey'at etmesi, imam seçmesi lâzým gelir. Camide namaz kýlan insanlarýn, bir tanesini imam yapýp da arkasýnda ona uymalarý gibi... O bakýmdan þart...
Sonra:
(El'ulemâü veresetül enbiyâ') "Alim-i muhakkikler, peygamberlerin varisleridir." Onlar halkýn irþâdýyla meþgul oluyorlar. Peygamber Efendimiz'e bey'at gerekli olduðu gibi, zamanýndaki bey'at edilmesi gereken kimseyi de bulup, bey'at etmek herkese gerekiyor.
Daha baþka þeyler de sayýlabilir. O bakýmdan bu ilmi mutlaka herkes öðrenmeli, herkes bu yola girip, nefsini terbiye edip, güzel huylu olup, insan-ý kâmil olup, salih bir kimse olup, Allah'ýn rýzasýnýn yolunca yürümeli!..
SORU: Bazý kimseler, "Zamanýmýzda tasavvuf olur mu? Tasavvuf Yunus Emre zamanýndaydý." diyorlar; bu konuyu açýklar mýsýnýz?
CEVAP: Bu söz kâfirliðe kadar gider. Neden kâfirliðe gider?.. Çünkü tasavvufta nefis terbiyesi var; Kur'an-ý Kerim'den... Zikir var; Kur'an-ý Kerim'den... Ahlâký güzelleþtirmek var; Kur'an-ý Kerim'den... Yunus Emre'nin mutasavvýf olmasý dindarlýðýndan... Yâni, o zaman dindarlýk var da þimdi dindarlýk yok mu?.. O zaman Allah'ýn emrine, Kur'an'a uymak var da þu devirde yok mu?.. Þu devirde daha fazla muhtacýz.
Bu edepsizlikler, bu þuursuzluklar, bu terbiyesizlikler ondan oluyor. Hattâ müslümanlar camileri dolduruyor gibi görünüyor; tam müslüman olmamalarý tasavvuf eksikliðinden... Eksik olan o malzeme... Tasavvuf olmadýðýndan edepsiz... Tasavvuf olmadýðýndan küstah... Tasavvuf olmadýðýndan böyle...
Onun için, tasavvuf sadece bizim ümmetimiz zamanýnda da deðil, tâ Hazret-i Adem zamanýndan beri ilm-i ahvâlil kulûbdür; yâni, gönlün ahvalinin ilmidir. "Allah insanlarýn þekline, þemâiline, dýþýna bakmýyor; kalbine nazar ediyor." diye hadis-i þerif var... Nazargâh-ý ilâhî olan kalbi ýslah etme ve tanzim etme ilmidir. O bakýmdan, farzlardan önce farzdýr. Biz bunu dergilerimizde açýkladýk.
Ben üniversite profesörüyüm, dinî edebiyat prefesörüyüm. Ýstesem üniversitede kalabilirdim, orda devam edebilirdim. Bu yol en önemli yol olduðu için, bu yola geldim. Bu yol iþin aslý, özü olduðu için, dinin temeli, ruhu bu olduðu için bu yola geldim. Bu olmadan, tasavvuf olmadan olmaz. Yunus Emre de, Mevlânâ da, Sahabe-i Kiram da, tabiin de, tebe-i tabiin de, bu asrýn insaný da, bundan sonraki kýyamete kadar insanlar da buna muhtaçtýr.
Bu iþ zahirle bitmez, ille iç terbiyesi de olacak!.. Ýç terbiyesi de tasavvuf demek olduðuna göre, ilm-i tasavvuf olduðuna göre, bu farzdýr. Bunun bu þekilde olduðunu bildiði halde inkâr eden, kâfir olur.
Ama çok cahil, bilmeden, yanlýþ bir kanaatten dolayý tasavvuf yok sanýyorsa, o zaman cahilliðinden dolayý cezayý yer ama, belki kâfir olmaz. Ama bile bile, yok böyle bir þey derse kâfir olur.
Biz bunu kendimiz söylemeyelim de dedik, kim fýkýhta yüksek bilgi sahibi, kim müftü, kim âlim, onlara sordurttuk. Tasavvuf erbabý olarak tanýnmýþ deðil de, fakih olarak, fýkýh alimi olarak tanýnmýþ kimselere sordurttuk. Seneler önce dergilerimizde dergilerimizde neþrettik. Bu sayýda da --Ýslâm Mecmuasý'nda-- yine gitmiþler, sormuþlar; ki, bu hususta bizim dýþýmýzdaki insanlarýn, fakihlerin bilgisi alýnsýn diye...
Suudî Arabistan'da Mýsýr'ýn çok büyük bir alimi var... Onun talebesi olan kardeþlerimiz, "Hocalarýmýzýn içinde en çok beðendiðimiz odur." diyorlar. Ebüs Sünne diye tanýnýyor, herkes itibar ediyor. Profesör, Hanefî fýkhýný çok iyi bilen bir kimse... Gittik ona sorduk, onun da röportajý var Ýslâm Mecmuasý'nýn bu sayýsýnda... Tasavvufu hepsi kabul ediyor.
Tasavvuf yok diyen çok cahil bir adam, hattâ çok tehlikeli bir durumda, belki küfre düþmüþ durumda...
Bizim göbeðimiz oraya buraya baðlý deðil ki; Kur'an ne demiþse, Allah neyi emretmiþse onu söylüyoruz. Bak burda biz bir tasavvufî cemaatiz, bir tekke mensubuyuz, hadis kitabý okuyoruz. Hadis kitabýný okurken de yeri geldikçe, "Bak, büyüklerimiz ne kadar doðru söylemiþler, iþin aslý buymuþ, þuymuþ..." diye hadis-i þeriflerinden, ayet-i kerimelerden delilleri gösteriyoruz. Bir delil yeterken, bir parmak izi bir mahkûmu idama götürürken, biz binlerce delil getiriyoruz. Ama halâ tasavvuf yok da yok diye hop hop zýplýyor. Güneþ balçýkla sývanmaz ki...
Böyle insanlara belki cevap da vermemek lâzým! Çünkü muhatap alýnacak kadar bile bir bilgi sahibi deðil...
Ýbn-i Teymiye'yi ileri sürerler. ÇÝbn-i Teymiye'de TasavvufÈ diye kitaplar bile neþredildi. Ýbn-i Teymiye tasavvufu reddetmiyor ki... Bazý bid'at ehli insanlarýn yaptýðý þeylerin sünnete uygun tasavvufa uymadýðýný söylemiþ kitaplarýnda...
Ýþin aslýný böylece bilmek lâzým!..
SORU: Tarikate ve bir hak mezhebe uymamak günah mýdýr?
CEVAP: Cahilliktir. Cahillik tehlikelidir, sonu vehâmetli bir þey olur. Bir hak mezhebe uymuyorsun, sen Ýmam-ý Azam mýsýn?.. Neden uymuyorsun? Sen kendi baþýna ayetleri hadisleri anlayacak kadar, mezheb kuracak kadar çok allame bir insan mýsýn?.. Deðilsin. O zaman bilene uysana be adam!..
Uymamak cahilliktir, yanlýþtýr. Onlar bu meseleleri incelemiþler, bu iþin profesörlerinin profesörüdür onlar... Onlara uymak lâzým!..
Tarikate girmezse bir insan ne olur?.. Tarikate girmezse, nefsini terbiye etmez. Nefsini terbiye etmezse, sevaplý þeyleri kazanmazsa, günahlarda devam ederse, ahirette mahvolur. Ma'rifetullaha eremezse, gafil giderse zarara uðrar.
Onun için herkesin bu hayýrlý, faydalý þeyleri yapmaða çalýþmasý lâzým!..
SORU: Ýmam-ý Rabbânî (Rh. A) demiþ ki: "Þeriatsiz tarikat, zýndýklýktýr." Ýzah eder misiniz?
CEVAP: Evet, öyledir. Þeriat; yâni Allah'ýn emirleri, yasaklarý, fýkýh, hadis, tefsir... Yâni, Allah'ýn ahkâmý... Bunlara uymadan, insan "Tarikat güdüyorum, yürütüyorum." derse; þeriata uygun olmayan, þeriat dýþý olan bir þey zâten yanlýþ bir yoldur. Elbette zýndýklýktýr, sapýklýktýr.
Þeriate uygun olacak!.. Zâten tarikat, þeriattan baþka bir þey deðildir. Þeriatin ince terazisidir, hassas terazisidir. Ýnce ölçen, kýymetli tarafýdýr, dikkatli tarafýdýr. Þeriat temeldir; þeriat olmadý mý, hiç bir þey olmaz!.. Hakikaten zýndýklýk olur, kâfirlik olur ve insan çok zararlara uðrar.
SORU: Tarikat ihvanlýðý ile Ýslâm kardeþliði arasýnda ne fark vardýr; ikisi de kardeþlik deðil mi?
CEVAP: Aslýnda bu ikisi ayný þey... Ayný þey ama, genel mânâsýyla, "Müslümanlarýn kardeþ olmasý lâzým!" dediðin zaman, insanlar bunu anlayamýyorlar. Bunun daha güzel, elle tutulur bir tarzda tatbikini yapan zümrenin bu kardeþliðine de tarikat kardeþliði deniliyor.
Yoksa tarikat, þeriatýn tatbiki demek... Onun için, arada bir fark yok... Bu tatbiki daha sýký tuttuðundan, daha ciddi tutup da gerçekten yerine getirdiðinden, sanki o baþka bir þeymiþ gibi görünüyor. Ýþte Ýslâm kardeþliði o...
Ama dýþarda tam olmuyor. Ancak böyle, tam hadis-i þeriflere dayalý, bir mürþidin terbiyesiyle, yönetimiyle yürüdüðü zaman olduðu için, bu müessese böyle olmuþ. Sanki, ayrý bir þey gibi sanýlýyor. Hayýr, ayrý deðil ayný þey...
SORU: Tarikatýn birisinde zikir esnasýnda þiþ burhaný yapýlýyor. Acaba bunun sihirle bir alâkasý var mý, yoksa keramet mi; bizi aydýnlatýr mýsýnýz?
CEVAP: Tarikat erbabý olmayan, yâni zikirle, tasavvufla ilgisi olmayan bazý kimseler de yapýyorlar; mecmualarda resimlerini gördüm. Hattâ gayrimüslimler de yapabiliyorlar. Demek ki, doðrudan doðruya dinin aslýndan, özünden, esasýndan önemli bir þey deðil... Bizim tarikatýmýzda da yok... O tarikata da bir þey demiyoruz ama, baþkalarý da yapabildiðine göre, dinin aslýndan, esasýndan olmadýðý görülüyor.
SORU: Tayy-ý mekâný anlatýr mýsýnýz?
CEVAP: Tayy-ý mekân, evliyâullahýn kerametlerinin çeþitlerinden bir tanesidir. Kur'an-ý Kerim'den delili vardýr. Kur'an-ý Kerim'de insanýn tayy-ý mekâný deðil, hattâ Sabâ melikesi Belkýs'ýn tahtý bile tayy-ý mekânla, Yemen'den Filistin'e geldiði net olarak ayet-i kerimede bildiriliyor.
Onlar kara yoluyla yolculuk ederek kafileyle geliyorlar. Göz yumup açýncaya kadar taht tayy-ý mekânla geliyor bu tarafa... Hayal deðil, göz boyama deðil, illüzyon deðil; taht iþte böyle geliyor. Hem bunu Süleyman (AS)'ýn sahabesinden birisi yapýyor. Yâni kendisi yapmýyor, peygamber mucizesi deðil, evliyâ kerameti...
Ondan sonra Sabâ melikesi geldiði zaman Süleyman (AS) diyor ki:
(E hâkezâ arþük?) "Senin hani Sabâ ülkesinde oturduðun taht böyle miydi?.." Tahtýný gösteriyor. Bakýyor, gözleri fal taþý gibi açýlýyor, þaþýrýyor:
(Kàlet keennehû hû!) "Ne demek böyle miydi, sanki ta kendisi!.." Evet ta kendisi, ordan oraya geldi çünkü... Bu ayet-i kerime ile sabit olduðundan bu tayy-ý mekâný inkâr edenler bir þey bilmiyor.
Þimdi bizim doktor kardeþimiz (Muhterem Ercan), Þâdiye Hatun Kliniði'mizin açýlýþýnda güzel bir þey söyledi: "Amerika'da hakkýnda yüzlerce kitap ve uygulama var; ama, hipnozu bizim doktorlar kabul etmiyor. Yapýyorum, uygulamasýna gösteriyorum, yine kabul etmiyor. Bunun sebebini araþtýrdým ben... Biz materyalist bir eðitim görmüþüz ilkokulda, ortaokulda, lisede... 'Yoktur böyle þey, yoktur böyle þey... Boþ ver, inanma!..' yoluyla yetiþmiþ olduðumuzdan, bilimsel þeyleri bile kabul etmeyecek hale gelmiþler. Adam doktor olmuþ, profesör olmuþ ama, halâ olan þeyi bile kabul etmiyor."
Ben de yanýmda duran Prof. Dr. Asaf Bey'e dedim ki: Bizim müslümanlar arasýnda da böyle inkâr yapýlý insanlar var... Kafasý, gönlü, bu eðitim dolayýsýyla inkâr yapýlý... Mü'min ama, müslüman ama, içine tuðlalarý inkâr marka konulmuþ olduðu için, duvarlarý böyle örülmüþ olduðundan kabul etmiyor.
--Neyi kabul etmiyor?..
--Kerameti kabul etmiyor, tasavvufu kabul etmiyor, þunu kabul etmiyor, bunu kabul etmiyor... Etmiyorsun ama, yâ þunu bir incele bakalým ayet var mý, hadis var mý?..
--Caným bir insan hop kalkýp ordan, hop bu tarafa gelir mi?
--E geliyor iþte... Cansýz taht bile gelmiþ. Tayy-ý mekân vardýr, evliyâullahýn kerameti haktýr. Tayy-ý mekân da kerametin bir çeþididir.
SORU: "Ýlâhî ente maksûdî ve rýdàke matlûbî" cümlesinin anlamýný açýklarmýsýnýz?
CEVAP: (Ýlâhî ente maksûdî) demek, "Yâ Rabbi, benim hedefim, muradým, maksûdum sensin!" demek... (ve rýdàke matlûbî) demek, "Yâ Rabbi, benim bütün taleb ettiðim, istediðim þey, senin rýzana ermek; sen benden razý ol diye, onu istiyorum!" demek...
Yâni, birincisi ma'rifetullaha iþaret ediyor, "Ben ma'rifetullaha sahib olmak istiyorum, Allah'ýn arif kulu olmak istiyorum!" demek; ikincisi de, "Allah'ýn rýzasýna, rýzâ-i ilâhiye ermek istiyorum!" demek...
SORU: Akþemseddin Rahmetullahi Aleyh, "Mürþidler devamlý olarak Rasûlüllah'ýn huzurundadýr, ona danýþmadan bir þey yapmazlar." buyurmuþ. Ne dersiniz?
CEVAP: Tabii, kendi makamýna uygun olarak söz söylemiþ. Herkes öyle olmaz ama, olanlar vardýr. Hattâ birisi bir þey sorduðu zaman, "Dur, Rasûlüllah'a danýþayým de öyle cevap vereyim!" deyip de gözünü kapayýp, cevap verenler bile var...
Ynt: Tasavvuf By: ceren Date: 27 Aðustos 2015, 16:15:47
Esselamu aleyküm.Tasavvuf ehli olmak,Allaha yakýnlaþmaktýr,nefsine hakim olmaktýr,ruhunu bedenini terbiye edip,beslemektir.Rabbim bizleri tasavvuf ehli olan onun yolun da giden hayýrlý kullardan eylesin inþallah...
radyobeyan