Allah Yolunda Cihad By: rabia Date: 07 Haziran 2010, 14:06:47
Allah Yolunda Cihâd
Ýhtida/Ýman cihadý
Tarihen sâbittir ki büyük sahâbilerin tamamý herþeyden önce eski inançlarýný terkedip müslümanlýðý kabul etmek suretiyle ihtidâ/iman cihadý ile iþe baþlamýþlardýr. O toplumda müslüman olmanýn nasýl bir cihad anlamýna geldiði, köle ve kimsesiz müslümanlarýn gördükleri kötü muamele ve tâbi tutulduklarý iþkencelerden anlaþýlmaktadýr. O dönemde toplumdan dýþlanmayý göze almadan hiç kimse Ýslâm’ý kabul edemiyordu. Nitekim Mekke’yi terketmekle (hicret) sonuçlanan bir iman eylemini Allah yolunda cihad olarak görmemek mümkün deðildir.
Sahabe neslinin cihadý iman-sabýr-teblið-hicret-savunma harbleri-silahlý mücâdele çizgisinde geliþmiþ çok yönlü ve sürekli bir yapýyý önümüze koymaktadýr. Bu sebeple sahâbilerin Allah yolunda cihad ilkesini tüm boyutlarýyla ve sürekli bir hayat eylemi olarak uygulayan yegâne nesil olduðu kesin gerçektir. Bir baþka ifade ile söyleyecek olursak cihad, onlar için bir hayat biçimi idi.
Yakýnlarýna Karþý Cihad
Sahâbiler, daha sonraki müslümanlardan farklý olarak, Allah yolunda cihadý en yakýnlarý, aile bireyleriyle yapan nesildir. Kimi babasýyla, kimi oðluyla, kimi kardeþiyle, kimi amcasýyla, yani en yakýnlarýyla Allah uðrunda savaþmýþlardýr. Bu durum sahâbilerin Allah yolunda cihad’ý en nazik, en dayanýlmaz noktadan baþlatma özelliðine ve özverisine sahip biricik nesil olduðunu göstermektedir. Yani onlar bu noktadan da eriþilmez, ulaþýlmaz bir konumda ve kývamdadýrlar. Hele hele yakýnlarýnýn açýk yanlýþ ve hatalarýna uyarý düzeyinde bile karþý çýkýp Allah için müdahale ve hatta buðuz edemeyen günümüzün kimi müslümanlarý dikkate alýnýnca, aile bireyleri ile dini-imaný gereði sýcak savaþa tutuþmaktan çekinmeyen sahâbilerin nasýl bir cihad eri olduklarý daha iyi anlaþýlacaktýr.
Hz. Peygamber’in Emrinde
Sahâbe neslinin kendilerine özgü bir meziyetleri de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrinde veya emriyle cihad yapmalarýydý. Onun maiyyetinde/emrinde, onunla beraber Allah yolunda cihad etmiþ olmak, sonraki nesillerin sahip olamadýklarý çok farklý bir bahtiyarlýktýr. Nitekim Süfyân b. Uyeyne, Abdullah Ýbnü’l-Mübârek hakkýndaki görüþünü beyan ederken bu noktaya þöyle iþaret etmiþtir: “Sahâbîlerin durumlarýný ve Abdullah Ýbnu’l-Mübârek’in durumunu inceledim. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile sohbette bulunup onun maiyetinde/emrinde cihad etmiþ olmalarý dýþýnda Abdullah’dan daha üstün bir yönlerini göremedim.”1
Hz. Peygamber’in maiyyetinde cihad etmek, sevinç ve zaferi Hz. Peygamber ile birlikte yaþamak, üzüntü ve sýkýntýyý onunla paylaþmak demektir. Bu ise, baþka, çok baþka bir þey: farklý, çok farklý bir durumdur. Sahâbe kývamýnda bu farklýlýðýn payý büyük olsa gerektir.
Geceleri Ruhbân,
Gündüzleri Fürsân
“Geceleri ruhbân, gündüzleri fürsân” (yani gecelerini ibâdete adamýþ ruhbanlar, gündüzleri ise, Allah yolunda cihad eden atlýlar ) diye övülen yiðitler, hiç kuþkusuz herkesten önce sahâbîlerdi. Böyle bir özdeyiþin söylenmesinin gerçek sebebi, belki de onlarýn kulluk+cihad yoðunluklu hayatlarýydý. Sahâbîlerin yaþayýþlarýný tetkik edenler bu gerçeði tespit etmenin hayret ve hayranlýðý içinde kalacaklardýr.
Bu noktada onlardan birinin, dördüncü halife Hz. Osman’ýn bir beyaný, sahâbilerin Allah yolunda cihad öncelik ve özelliklerini gözler önüne sermesi açýsýndan fevkalâde ilgi çekicidir. Osman radýyallahu anh diyor ki; “Çevremden uzak olmanýzý istemediðimden dolayý, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduðum bir hadisi sizden saklamýþtým. Sonra herkesin kendi tercihini ortaya koyabilmesi için onu size rivayet etmem gerektiði kanaatine vardým. Efendimiz; “Allah yolunda bir gün sýnýr bekçiliði yapmak, diðer yerlerde geçirilecek bin günden daha hayýrlýdýr” buyurdu.2
Bu ifadesinden anlaþýldýðýna göre Hz. Osman, sahâbilerdeki cihad ruhu ve þevkinin onlarý Medine’de durdurmayacak kadar derin ve etkin olduðunu bildiði için bu müjde dozu yüksek hadîs-i þerîfi onlarý Medine’de tutabilmak maksadiyle bir süre sahâbilere duyurmama yoluna gitmiþtir. Nitekim sahâbe-i kirâm’ýn vefat ettiði yerler3 dikkate alýnýnca Hz. Osman’ýn bu düþünce ve uygulamasýnda ne kadar haklý olduðu ortaya çýkmaktadýr.
Vahyin ve Tarihin Tanýklýðý
Ýslâm toplumunun oluþum safhalarýnýn tamamý, sahâbilerin gayret ve katkýlarýyla gerçekleþtirilmiþtir. Bu sebeple onlar tam anlamýyla ve bütün kapsamýyla “Allah yolunda cihad” içindeydiler. Bir medeniyetin ilk temsilcileri olmak, bir taraftan onlara bu sürekli cihad erliði fýrsatýný sunuyor diðer taraftan da böylesi büyük ve kesintisiz bir sorumluluðu onlarýn omuzlarýna yüklüyordu. Onlar ise bu firsatý gereði gibi deðerlendirmenin ve söz konusu sorumluluðun üstesinden gelerek onu bir meziyet ve özellik haline getirmenin bahtýyarlýðýna sahip bir nesil olarak tarihteki yerlerini alýyorlardý.
Hz. Peygamber’in maiyyetindeki sahâbîlerin “kâfirlere karþý çetin ve zorlu”4 olduklarýna Kur’ân-ý Kerîm; bunu her olayda ispat ettiklerine de Ýslam tarihi tanýklýk ediyordu. Onlar cihaddan geri durmanýn, mal-mülk, bað-bahçe ile meþgul olmanýn gerçek tehlike, hatta öz nefsini kendi elleriyle tehlikeye atmak demek olduðu bilinciyle yaþýyorlardý. Bu durumu Allah yolunda cihad için Ýstanbul kapýlarýna gelmiþ ve ülkemizi þereflendirmiþ büyük sahâbi Ebû Eyyub el-Ensârî’nin bir açýklamasýnda þöylece tespit etmekteyiz:
Eslem b. Ebu Ýmrân anlatýyor:
Ukbe b. Âmir Mýsýrlýlarýn, Fudâle b. Ubeyd šamlýlarýn baþýnda olduðu halde Ýstanbul kuþatmasýnda bulunuyorduk. Büyük bir düþman askerî birliði surlardan üzerimize saldýrdý; biz de saflar halinde karþýlýk verdik. Tam bu sýrada müslümanlardan bir mücahid, açýktan düþman saflarýna daldý. Arkadan mücahidler, ah ettiler ve ‘Süphanellah! Göz göre göre kendini tehlikeye attý!’ dediler. Bu sözler üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dostu Ebû Eyyub þu açýklamayý yaptý:
“Ey müslümanlar! Sizler bu âyeti [el-Bakara (2), 195] böyle yorumluyorsunuz. Halbuki o âyet, biz Medineli müslümanlar (ensar) hakkýnda nâzil olmuþtur. Allah teâlâ, Ýslâm’ý düþmanlarýna üstün kýlmýþ, dinine yardým edecekler de artmýþtý. Bunun üzerine bizden bazýlarý, kendi aralarýnda ‘mallarýmýz bakýmsýz kaldý, ziyana uðradý. Allah, Ýslâm’ý aziz kýldý, ona yardým edecekler de çoðaldý. Artýk biz mallarýmýzýn baþýna dönsek, onlarýn ýslahýyla meþgul olsak’ demiþti. Allah, ‘Allah yolunda infak ediniz de kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayýnýz’ âyetini indirerek, bizim cihaddan uzak kalma düþüncemizi reddetti. Binaenaleyh gerçek tehlike, mallarýn baþýnda durup onlarýn ýslahýyla uðraþarak cihadý terk etmemizdir.”5
Öte yandan kalblerin fethi (fütûhu’l-kulub) öncelikli ve incelikli bir cihad anlayýþ ve uygulamasýnýn kahramanlarý olan sahâbîler, ülkeler fâtihi olmak gibi sömürgeci bir ruha ve anlayýþa aslâ iltifat etmemiþ olmanýn imtiyazýna sahiptirler.
Cihadý bir hayat tarzý, yaþama biçimi olarak uygulayan sahâbiler, sahip olduklarý deðerler uðrunda fedâkarlýðýn her türünü üstlenmiþ, cihad-ý ekberi de cihadý asðarý da gereði gibi yerine getirme þevki ve gayreti içinde olmuþ ve kendilerinden sonraki müslüman nesillere bu açýdan fevkalâde güzel örnekler býrakmýþlardýr.
Allah hepsinden razý olsun.
Dipnotlar: 1) Zehebi, Siyer, VIII, 390. 2) Tirmizî, Fedailü’l-cihad 26, -Hasen, sahih, ðarîb- 3) Bu konuda bilgi için Radýyuddin es-Saðânî’nin(650/1252) Derrü’s sehâbe fî beyâný mevâdý’ý vefeyâtý’s-sahâbe adlý eserine bakýlabilir. 4) Fetih suresi (48), 29. 5) Bk. Tiurmizî, Tesiru’l-Kur’ân 3 (2972. rivayet).
radyobeyan