Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Haydi hicrete By: sumeyye Date: 03 Haziran 2010, 10:06:40
Haydi Hicret'e ... (Heyye ile'l-Hicrati)

Sizce Peygamberimiz(sas) bir “Genel Baþkan” ve O’nun(sas) Sünneti de, bir parti tüzüðü müdür? Peki Allah(cc) bir “Hükümdar” misali, gönderdiði Kur’an da, bir “Anayasa” gibi midir? Yani Allah(cc) ve Rasulü’nün(sas) sözleri, bir anayasa ya da parti tüzüðü misali, zamanýn ya da ortamýn deðiþmesi ile deðiþikliðe uðrar mý? Ya da onu birileri, dilediði gibi anlayýp; birinin lehine kullanabildiði bir hükmü, diðerinin aleyhine kullanabilir mi?

Eðer cevabýnýz “hayýr” ise, parçasý olduðunuz düzen ile Allah’ýn(cc) nizamý arasýndaki farký fark edip, neyi savunmanýz gerektiðinin farkýna varmalýsýnýz Ayný þekilde; Kur’an ve Sünnet’i, sahabelerin anladýðýndan farklý anlayýp pazarlayanlara karþý uyanýk olmalýsýnýz Uyanýklýk da, birini kendinize “gözcü” seçmek deðil; “bizzat” uyanýk olmaktýr Yani Hz Ali’nin(ra) cümlesi ile; Hakký birileriyle tanýmadan evvel, Hakký tanýmak; süzgeçten geçirip, seçmektir

Ve yine, sizce Peygamberimiz(sav)bir ideolog muydu? Ya da dinimiz bir ideoloji mi? Cihad, kavga; teblið de, propaganda demek midir?

Eðer cevabýnýz “hayýr” ise, çevrenize bir göz gezdirmeli, cemaat propagandasý ile “emr-i bi’l ma’ruf(!)” yapanlarýn, cemaatsel ve mezhepler arasý ihtilaflarý kavgaya dönüþtürüp “cihad”a(!) soyunanlarýn ve ayrýca, Rasulullah’ý(sas) devre dýþý býrakýp, onu bir “filozof” misali görüp, iþlerine gelen cümlelerden baþka “hadis” kabul etmeyen “Kur’an Müdafîleri”nin(!) farkýna varmalýsýnýz

Ve yine, siz, birilerini kurtarmayý, kendinizi kurtarmaya mý tercih ediyorsunuz?

Eðer cevabýnýz “evet” ise, siz “BEN”cisiniz demektir Herkesin ve her fýrkanýn(grubun, cemaatin), kendisini “kurtulan”(fýrka-i Naciye) zannetmesi, iþte bu garabetin resmidir

“Vallahi ben bile nasýl karþýlanacaðýmý bilmiyorum” [1] diyen bir Peygambere; kurtulduðu için(!) kurtarmayý düþünen bir ümmet…

“Ben”i kurtaramayan, “Biz”i kurtarabilir miydi? O halde evvela, “BEN”den “HÝCRET” [2] gerekliydi Ve bu “hicret”te kiþi, hem “Muhacir”, hem “Ensar” olmasýný öðrenmeliydi Kendinden “hicret” ederken, kendisine, kendisinden baþka yardým edecek kimsenin olmayacaðýný bilmeliydiAma; bu “sessiz hicret”ten sonra, büyük bir dönüþün olacaðýna da inanmalýydý Yabancý bir tarihçinin ifadesiyle; “Gerçek þu ki; büyük dönüþler, her zaman, sessiz bir hicretten sonra olmuþtur…”

Peki, neydi “hicret”i bu denli önemli kýlan? Mesela; Allah Rasulü(sas), kendisini candan seven, davasý uðruna her türlü cesaret ve fedakarlýðý gösterebilen, her türlü tehlikeyi göze alan, Ýslamî hareketin temel taþlarýný yerleþtirmede büyük pay sahibi olan o güzide ashabýna(raecmain), vasfedilebilecek yüzlerce sýfat varken, neden “MUHACÝR” demekle yetindi? Ya da; “Tarihin baþlangýcý” olarak, hep bir din önderinin doðumu ya da yine bir liderin zaferi vb olaylarý baþlangýç kabul eden takvimlerin aksine, Ýslam neden Rasulullah’ýn(sas) doðumunu ya da onlarca zaferinden herhangi birini deðil de, “HÝCRET”i baþlangýç kabul etti?

Tarihin baþlangýcýný, “zamanýn baþlangýcý” olarak düþünürsek, “çok derin” anlamlar içeren bu vakýada, yüzeysel de olsa bazý cevaplar bulabiliriz

Ve zaman baþladý…

Durmuþ, donmuþ, hareketini yitirmiþ zaman ve insanlýðýn harekete geçebilmesi için “HÝCRET” þarttýr Evvela “enfusî” ve –gerekiyorsa- “âfâkî” hicret…

“Ben”in ruhu(canlýlýðý, dinamizmi), yine “Ben”in içine bir tohum misali gömülmüþ ve gizlenmiþtir Þayet bu “ben”i iþlemez, yetiþtirmede bir çaba harcamaz ve öylece topraðýn içerisinde býrakýrsak, bu, “ben”in kabristaný olur sadece Þayet, bir çiftçi edasý ve bilinciyle onu güzelce besler, filizlendirir ve “öz” topraðýndan geçirirsek, iþte o zaman hayatýmýzýn meyvesini elde etmiþ oluruz Ýþte bunu öðreten bir ibadet armaðan etmiþtir Yaradan bize: “Hac”! Hac ibadeti, “ben”i “biz”de eritmeyi, “biz”de fenâyý(yok olmayý) öðretir Aslýnda “insan” bir bütündür; onu “Hasan, Ahmed, Ayþe” yapan, kendi belleðimizin bir ürünüdür Ýþte “Hac”da, kadýný erkeði deðil, Ayþe’yi Hasan’ý deðil; yani cüz’ü(parçayý) deðil, küll’ü(bütünü) görürüz Orda fert, yani her “ben”; “insan”a, yani “biz”e dönüþmüþ, “biz”de fenâ(yok) olmuþtur Bu yüzden, Kabe’de oturmak yoktur, durmak yoktur; topluluða katýlmak, tavaf eden toplulukta “yok” olmak vardýr; “ben”liði eritip, “biz”e yol almak vardýr“Hac”da öðretilen budur Dünya zevklerinden ayrý, münzevî bir hayat yaþamayý; yani (güya) “zühd ve takva”yý(!) camilerde ya da evinin bir köþesinde deðil; “toplum”da, “meydan”da, “fedakarlýk”ta aramalýsýn

Sürekli “BEN”den söz ediyor olmakla, ne edebî bir sanat, ne felsefî bir doktrin(öðreti) ve ne de “Vahdet-i Vücûd” kokan “batýl” bir hava estirmek deðil amacýmýz Sadece; çevrenin, aydýnlarýn, bilginlerin, TV’lerin bizde oluþturduðu “BEN” ile Rabbimizin tertemiz Tevhid fýtratý üzere yarattýðý “BEN”in arasýndaki uçurumu “düþün”meye(tefekkür) sevketmek ve “BEN” sanýlandan, gerçek “BEN”e “hicret”e teþvik etmek adýna þahsî bir çabadýr Çünkü, bu iki “BEN”den aslolana “hicret” etmedikçe, uhuvvet-i Ýslam’ýn(Ýslam kardeþliði) gerçekleþmesi mümkün olmayacaktýr Bu gerçekleþemeyince de, kuzu misali otlatýlmaya, yolunmaya, kurda kuþa yem olmaya mahkumiyetten beraat etmek imkansýz olacaktýr

“Hicret”, iki zýt kavramýn(devrim ve inkýlap) bir arada bulunduðu, kavramlar ötesi bir içeriðe sahiptir Hicret; hem bir devrimdir ve hem bir inkýlap…

Kendi “ben”lerindeki “anlayýþ”(paradigma, bakýþ açýsý) devrimini gerçekleþtiremeyen ve inkýlabî bir eðitim süreciyle bunu destekleyemeyen “BEN”likler; “ben”i “biz”e feda edebilecek bir dava bilincinden yoksundur Çünkü; Tevhid’den, yani Vahdet’ten uzak olan her “ben”lik; þirk, yani tefrika ile kirlenmiþ demektir Müteferrik “ben”likler ve “beyin”ler de, kendi “ben”lerini dahi kurtarmaktan acizdirler Hal bu iken, böylesi acûzelerin “biz”i, yani “Ümmet”i kurtarmalarý nasýl beklenebilir?

“Hüküm, hakimiyet ve mutlak otorite sadece ve sadece Allah’a(cc) aittir” ilahî buyruklarýný duymazdan gelen kulaklarýn; Patrikhane çevresine konuþlandýrýlmýþ ve bunun karþýlýðý(!) olarak da, yýllardýr mevcut siyasal yapýnýn “sessiz destek”çiliðini yapan anlayýþlarýn; sohbetlerinde “ilah, rab, hakimiyet, hilafet vb” gibi aslî kavram ve konularý bahsetmekten adeta korkarak, sürekli “ibadî” ve “fýkhî teferruatlar”ý iþleyip, insanlarý uyuþturan, fýkhý donduran “din tacirleri”nin; kýsacasý, bu çarkýn güzelce(!) dönmesinde sacayaðý görevi üstlenenlerin, bu Ümmet’e kazandýrabilecekleri tek þey, Hýristiyan inancýndaki “Ruhbanlýk” anlayýþýdýr Oysa ki; “Bu ümmetin ruhbanlýðý Cihad’dýr!” [3]

Haykýrmak istiyoruz, ille de duyurmak amacý taþýmadan: “Siz ne ile meþgulsünüz beyler? Konuþmalarýnýzýn, düþüncelerinizin kaynaðý nedir? Veya niçin konuþmuyorsunuz? Yýllardýr halka Kur’an’ýn içeriðini, Kur’an’ýn mesajýný ve DAVAsýný anlatan bir kitap yazdýysanýz, hani nerede o kitap? Kur’an’ý ve hükümlerini gizlemenin hiçbir anlamý yoktur Siz hep övgü, kaside, dua, namaz, þiir, ilahi ve Rûmi’nin aþký hakkýnda yazýlmýþ kitaplarý seyrettiniz, deðil mi? Sizler, Rasulullah’ýn(sas) ve O’nu izleyenlerin dudaklarýný kapatarak, halkla konuþmalarýný engellediniz, onlarý halktan soyutladýnýz Ýmamlarýn eylemlerini, kýyamlarýný, cihadlarýný, itikadî yapýlarýný konu edinen; gerçek yaþam tarzlarýný anlatan saðlýklý ve doðru bilgi taþýyan bir kitabýnýz var mý? Varsa hani nerede? Ýmamlarýmýzýn kerametlerini, ne kadar yüce gönüllü olduklarýný bu denli çok konuþuyorsunuz da, neden onlarý konu edinen kitaplar yazmýyorsunuz? Yazdýysanýz, hani nerede? Her sözünüzde ve nefesinizde kerametlerini konuþtuðunuz, doðum ve ölüm yýldönümlerinde anma toplantýlarý düzenlediðiniz Ýmamlarýmýz için, onlara yaraþýr bir kitap yazdýnýz mý? Yazdýysanýz, hani nerede? Hani nerede Rasulullah(sas) ve ehl-i beytine gönül verenler için oluþturduðunuz eserler? Muhammed(sas) kimdi, tanýyabildiniz mi? Ebubekr, Ömer, Osman, Ali, Hüseyin, Fatýma…? O yüce “devrimci” þahsiyetlerin nasýl yaþadýklarýný biliyor musunuz? Nasýl düþünüyorlardý, neler yaptýlar ve neler söylediler bu insanlar, biliyor musunuz?” [4]

Bu sorulara cevap aranadursun, -ki aslýnda cennet bu kadar ucuzken, cevap bulmak için çabalamak dahi anlamsýz(!)-, biz de son cümlelerimizi, son haykýrýþlarýmýzý, son nefeslerimizi sunalým bu yazýmýzdaki:

“Bizler, Kur’anî bilince sahip kiþiler olarak; “Ýslam”, “Kur’anî Hükümet”, “Nebevî Hareket Metodu” ve “Gerçek Din” gibi unvan ve sýfatlarla gerçeklere sahip çýkmak zorundayýz Unutmamalýyýz ki; itikadî kavramlar da, Ýslam adýna üretilmiþ ilim, irfan ve hikmet de, sultanlarýn güdümündeki kurumlardan etkilenmiþ ve onlar tarafýndan piyasaya sürülmüþtür Sünnet üzerine konuþan, yine onlarýn kitaplarý, tefsirleri olmuþturGeçerli akçe, yine onlarýn hitabeleri ve felsefeleri olmuþtur” [5]

“Sessiz” ve “uysallaþtýrýlmýþ” bir Ýslam’ý sadece; dünya sistemi, modern Hýristiyanlýk ve Truva atýna dönüþtürülmüþ olan laiklik ve müdafîleri isteyebilir Ýslam tarihinde (aslýnda insanlýk tarihinde), gerçekleri konuþmak ve haykýrmak hiçbir zaman kolay olmamýþtýr Gerçekleri konuþanlar veya savunanlar þöyle nida ediyorlardý; “Ýdam ipimi 50 yýldýr sýrtýmda taþýmaktayým” Ýþte bu tavýr, maalesef, Ýslam’ý yüklenen her kadýn ve erkeðin kaderi olmuþtur Aslýnda bizim, her satýrý ve her kelimesi bir þehidin kanýyla yazýlan bir tarihimiz var; ama biz sadece onlarý övmekle meþgulüz Biz sadece övelim, kahramanlýklarýný anlatalým, onlarla gururlanalým; ama aman “özne” olmayalým Biz sadece nesne olalým, hatta cümlenin içerisinde yer almasak dahi olur Özne olmak neyimize… Yazýk ederiz kendimize(!)…

Ýþte, bu anlayýþ bizi, tarihin “aktif” öznesi durumundan, nesne durumuna getirmiþ ve hatta cümle dýþýna atmýþtýr

Þehadet bir çaðrýdýr… Þehadet bir öðretmendir… Þehadet bir özlemdir… Þehadet bir susayýþtýr…

Suya kavuþma özlemi çekenlere selam olsun… Rabbim, susadýklarýndan kana kana içebilmeyi nasip eylesin…

“Ýsmini anmakla, ne yerde ve ne de gökte hiç bir þey zarar vermeyen  Allah'ýn adý ile korunurum O, her þeyi iþitir, her þeyi bilir” [6]

Ve’s-Selam…



Dipnotlar:

[1]- Ensar’dan Ümmü’l-Alâ diyor ki: “Muhacirlere kura çekilince bize Osman b Maz’ûn düþtü Onu evimize yerleþtirdik Sonra ölümüne sebep olan hastalýða tutuldu Vefat edince yý¬kandý ve kendi elbiseleri içine kefenlendi Muhammed sallal¬lahu aleyhi ve sellem içeri girdi O sýrada dedim ki, “Ebû’s-Sâib! Allah rahmet eyle¬sin; Allah’ýn sana gerçekten ikramda bulundu¬ðuna þahidim” Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Al¬lah’ýn ona ikram ettiðini ne biliyorsun?”
“Babam sana kur¬ban ey Allah’ýn Elçisi, Allah ya kime ikram eder?” deyince Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki, “Evet ona kaçýnýlmaz gerçek geldi Vallahi onun için hep hayýrlar bekli¬yorum Ama ben Allah’ýn Elçisi olduðum halde nasýl karþýla¬na¬caðýmý vallahi bilmiyorum”
Ümmü’l-Alâ dedi ki, “Vallahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem” (Buharî, Cenazeler, 3<6>)

Bu hadisten, “cennetle müjdelenen on kiþi ve Bedr sahâbîleri gibi cennetlik olduklarý nasslandýrýlmýþ olanlardan baþka hiçbir kimse hakkýnda ‘cennetliktir’ diye hükmedilmemesi” hükmü çýkarýlmýþtýr Buna raðmen, halkýn birçoðu -ve hatta halkýn alim addettikleri dahi- hiçbir bilgileri olmadan, dilediklerini Allah’ýn dostluðuna atayabilmekte; dilediklerini cennete koyduklarý(!) yetmezmiþ gibi, bir de o cennette olduklarýndan þüphe etmediklerinin þefaatleri ile sýratý çarçabuk geçebileceklerini zannetmektedirler Allah(cc) hakkýnda bilmediklerini konuþmalarýndan ötürü, onlara Allah(cc) yeter…

[2]- Birisi Rasulullah’a(sas); “Ýman'ýn hangi kýsmý daha önemlidir?” diye sormuþ, Rasulullah(sas); “Hicret” demiþtir “Hicret nedir?” diye sormuþ, Rasulullah(sas) da, “Hicret, kötülükleri terk etmendir” buyurmuþtur (Hadisin öncesi ve devamý için, bkz: Ýmam Ahmed b Hanbel, el-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, 1/86-88)

[3]- Hadis “hasen”dir Hadisi Tahric edenler; Ýbni Sa’d, Tabakat(1/32); Ahmed, el-Müsned(3/82, 5/178-179,266); Ýbni Asakir, Tarihu Dýmeþk(2/361); Beyhaki(9/4); Taberi Tarih(1/75); Ýbni Kesir, Kýsasý Enbiya(1/77); El-Bidaye(1/130); Ýbni Esir, Kamil Fit Tarih(1/47,59); Fahruddin er-Razi, Tefsiri Kebir(23/89); Alusi, Ruhul Maani(30/111); Þevkani, Fethul Kadir(5/428); Suyuti, el-Havi(2/166); Kurtubi(20/25); Nesefi, Medarik(4/350); Zehebi, el-Muðni(3960); Hamidullah, Ýslam Peygamberi(1165); Asým Köksal, Peygamberler Tarihi(1/22-22)
[4]- Bkz: Dr Ali Þeriatî, Fatýma Fatýmadýr, s:36,37
[5]- Bkz: Dr Ali Þeriatî, Fatýma Fatýmadýr, s:16
[6]- Ebû Dâvud; Tirmizî; îbn-i Mâce; Nesâî Bkz: Ýmam Nevevî, el-Ezkar



Bilal Oduncu

radyobeyan