Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Seherlerdeki zikir By: rabia Date: 30 Mayýs 2010, 14:44:19
Seherlerdeki Zikir

Eðer mü'min, geceyi gâyeli kullanabilir ve zikrin rûhâniyetinden nasip alabilirse gecesi gündüzünden daha aydýnlýk olur. Lâkin gâyesiz uykuya mahkûm bir gece ise taþa, denize ve çöle yaðan yaðmur gibi semeresiz ve telâfisi zor bir kayýptýr. Geceden nasip alabilmek "istiðfâr" ile baþlar. Ýnsan nefsâniyete meyli sebebi ile fýtratýnda bulunan cehâlet, þehvet, ihtiras, kibir, gurur, cimrilik ve öfke gibi temâyüllere meyleder, ilâhî nîmetler karþýsýnda nankörlük ederek günah iþler. Mü'min, gaflet perdesini aralayabilirse iþlediði cürmün aðýrlýðýný vicdânýnda hisseder, nedâmetle ve ýlýk gözyaþlarýyla istiðfâr eder.

Hiç günahýmýz olmasa dahî, lutfedilen ilâhî nîmetlere þükredebilmemiz tâkatimizin üzerindedir. Bu bakýmdan da acziyet içinde istiðfârýmýz, kulluðun zarûretindendir. Kur'ân-ý Kerîm, Peygamberlerin istiðfarlarýnýn misâlleriyle doludur. Rabb'imiz "Rahmân ve Rahîm" olduðu için bizleri âyet-i kerîmede þu þekilde duâya ve kendisine ilticâya dâvet eder:

"(Ey Peygamber!) De ki: Sizin kulluk, duâ ve yalvarmanýz (tevbeniz) olmasa, Rabb'im size ne diye deðer versin? (ne kýymetiniz var, ne iþe yararsýnýz?!)" (el-Furkan, 77)

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz "Kelime-i tevhîd ile îmânýnýzý tecdîd edin." buyurur. Diðer bir hadîs-i þerîfte de "Nasýl yaþarsanýz öyle vefât edersiniz." buyurmaktadýr. Seherde baþlayan tevhîdin rûhâniyeti günlerimizi ve gönüllerimizi ihâta ederse son nefesimiz yâni dünyâdaki her þeye büyük vedâ da, kelîme-i tevhîdin rûhâniyeti ile inþâallâh bir þeb-i arûsa dönüþür.

Seherlerde getirilen salavât-ý þerîfenin kýymeti pek yücedir. Rasûlullâh Efendimiz'e karþý bir muhabbet ve heyecan vesîlesidir. Cenâb-ý Hakk, Habîbini tekrîm ederek gönüllerimizin peygamber feyz ü bereketiyle dolup taþmasý için üzerimize düþen vazîfeyi bildirdiði âyet-i kerîmede þöyle buyurur:

"Allâh ve melekleri, Peygamber'e çok salât ederler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin." (Ahzâb, 56)

Cenâb-ý Hakk Kur'ân-ý Kerîm'de "Le?amruke" buyurarak Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in hayâtý üzerine yemin eder ve diðer peygamberler içinde Efendimizin müstesnâ yerine dikkat çeker. -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin kýyâmetteki büyük þefâatine nâil olabilme ihtimâlimiz de, ona olan muhabbet ve heyecânýmýz kadardýr.

Dînimizin rûhânî hayâtýný yaþayabilmemiz, Rasûlullâh'ý taklîd edebildiðimiz ölçüde mümkün olur. Taklid için de aþk ve muhabbet þarttýr. Çünkü seven dâimâ sevileni taklîd eder. Sünnet-i seniyye dünyâsý içinde yaþayabilmemiz Rasûlullâh'a duyduðumuz muhabbet heyecâný nisbetindedir. Cenâb-ý Hakk onu kendi nûrundan halketmiþtir ve kâinâtýn yaradýlýþ sebebidir. Gönülden kopan her salavât-ý þerîfe O'na olan muhabbetimizi ziyâdeleþtirir.

Allâhu Teâlâ, yalnýz onu nümûne-i imtisâl olarak tavsîf eder. Ýki cihân saâdeti yalnýz onun "üsve-i hasene"sinde meknûzdur. Âyet-i kerîmede Cenâb-ý Hakk:

"Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuþmayý umanlar ve Allâh'ý çok zikredenler için üsve-i hasene (güzel bir örnek)'dir." (Ahzâb, 21) buyurarak, þânýný tekrîm ettiði Rasûlüne lâyýk bir ümmet olmamýz gerektiði husûsunu bildirir.

Seherlerdeki zikir, yâni gönlün Rabbi ile berâber olmasý, kalbin ihyâsý bakýmýndan çok mühimdir. Cesedimizin maddî gýdâya ihtiyâcý olduðu gibi rûhumuzun da Hâlýk'ýný tanýyýp kulluk yapabilmesi için mânevî gýdâya ihtiyâcý vardýr. Maddî gýdâlar nasýl ki tâ kýlcal damarlara kadar yayýlýp cesedin hayâtiyetini devâm ettirirse, mânevî gýdâ olan zikrullâhýn da bütün letâiflerde mekân bulup mü'mini intibâha getirmesi zarûrîdir. Rabb'imiz kullarýný "Dârüsselâm"a dâvet eder. Bu dâvete icâbet þartý da kalb-i selîmdir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

"O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur)." (Þuarâ, 88-89)

Kalb-i selîmi kazanmanýn misâli de güneþ altýndaki bir mercek ile çer-çöpün yakýlmasý gibi, gönüldeki menfî temâyüllerin ve mâsivânýn, feyzini nûr-i ilâhîden alan bir zikir merceði altýnda kül edilmesidir.

Bu dünyâ hayâtýnda Rabbimizi kaç kerre zikredersek, yarýn âhýrette ilâhî vuslata o nisbette nâil olacaðýz. Bu sebeple seherlerdeki zikr u tesbîhin fuyuzât ve ihtiþâmýna liyâkat kazanmak mecbûriyetindeyiz. Dünyâda en hakîkî cevher ve feyizli amel, zikirdir. Dilin telaffuz ettiði zikrullâhýn hakîkati, kalb mekânýnda tecellî ederse iþte o zaman Hakk'a kulluk baþlar ve yaradýlýþýn sýrrý tahakkuk eder. Zikrin ihtiþâmýný ve kulun "ahsen-i takvîm" sýrrýna vâsýl olmasý keyfiyetini âyet-i kerîmede Cenâb-ý Hakk ne güzel telkîn eder:

"Göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbiri ardýnca gelip gidiþinde akl-ý selîm sâhipleri için gerçekten açýk ibretler vardýr. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanlarý üzerine yatarken (her vakit) Allâh'ý anarlar, göklerin ve yerin yaratýlýþý hakkýnda derin derin düþünürler (ve þöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boþuna yaratmadýn. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabýndan koru!" (Âl-i Ýmrân, 190-191)

Îmânlý ölmenin, ilâhî neþveler ve safâlara kavuþmanýn yolu zikr-i dâimîdedir.

Alýntý


radyobeyan