Masal Gibi By: rabia Date: 20 Mayýs 2010, 15:20:47
Masal Gibi
Aðaç, ölümden dönüyordu; ölmüþken diriliþe gönderiliyordu, yeniden diriliyordu. Kökler, gövde ve dallar titrediler. Kökler, gövdeden dallara yürüdüler ve yapraða durdular; sonra hepsi güzel bir tomurcuk dilediler. O tomurcuðun en güçlü dalda, en gür yapraklar arasýnda açýlmasý için, topraðý, suyu, havayý ve güneþi yardýma çaðýrýp duaya durdular. Bir dua korosu oluþturdular. Hepsi de bir bahar duasýna, bir diriliþ duasýna sevk ediliyorlardý. Bir diriliþ duasýnýn çekim alanýna girmiþ, meczuplar gibi dönüyor, dönüyor, dönüyorlardý. Dallar, diller duadaydý hep.
Tomurcuðun doðumu için belli ki bir yüce karar zaten çýkmýþtý. Bütün varlýðý kuþatan aydýnlýk, topraðý, suyu, havayý ve güneþi kuþatan o aydýnlýk içi aydýnlýk, yüce kararý, aðaca ve onu kuþatan topraða, suya, havaya ve güneþe bildirmiþti de bu dua baþlamýþtý. O tomurcuk doðacaktý. Bu doðum için de aðacýn her zerresi görevliydi.
Aðacýn bütün vücudu titredi yeniden. Aðaç, en dipteki köklerinden, en uçtaki dallarýna kadar gerindi. Bütün hücrelerine kadar tarifi zor bir hazla ürperdi. O en güçlü dalýn ucuna yakýn bir noktada çok ama çok tatlý bir kývýlcým çaktý sanki. Bir þimþek aydýnlýðý çakýp geçti sanki. Aðaç bir daha ürperdi. Önden giden yapraklar, yola henüz yeni çýkan yapraklar sevinçle ürperdiler, öpüþtüler. Bu öpüþme faslýna uzak dallar da katýlmak için rüzgâra yalvarýrcasýna baktýlar, bu genel arzuyu hisseden rüzgâr dallar arasýna dalýp onlarý birbirleriyle sarmaþ dolaþ etti. Aðaç, aydýnlýk ve dupduru bir hevesle sarsýlýyordu. Aðaç seviniyor, seviniyordu.
Aðaç ýþýða sarýldý, sýmsýký sarýndý, ýþýðý bütün hücreleriyle emdi. Topraktan kökleriyle, havadan dallarý ve yapraklarýyla aldýðý sularý bütün hücreleriyle tattý. Ya hava? Aðaç, hep havanýn kucaðýnda ve kuþatmasýndaydý zaten. Ondan ayrýlmak, varlýðýndan olmak demekti, istese de ayrý olamazdý ki. Baðrýnda boy attýðý toprak, onu ayakta tutan ana kucak. Kökleri o anakucaðýnýn derinliklerinde diri kaldýkça, kendisi ayakta kalabilirdi. Ama arada bir, o ana topraðýn tozlarýný gövdesinde, dallarýnda, yapraklarýnda duymak isterdi. Saðolsun sevgili rüzgâr, varolsun hep. Aðacý bu mutluluktan da mahrum býrakmazdý. Mevlevî meczuplarý gibi, bazan öyle bir cezbeye kapýlýr, öyle bir dönmeye baþlardý ki, topraðý tozu öyle bir kasýrgaya çevirip aðacý kucaklar, içine alýr, sanki topraktan söküp alacakmýþ gibi onu sarýp sarmalardý ki, aðaç da bu cezbeye tutulup kendinden geçerdi. Kasýrga dindikten sonra da vücuduna konan topraklarýn tatlý dokunuþlarýyla ayrý bir hazza dalardý.
Kýþ yürüyüþü bitmiþ, o uzun kýþ vadisi zevkle, binbir macera ile atlatýlmýþ, bahar yamaçlarýna gelinmiþti. Kýþ hafýzasý hâlâ bütün canlýlýðýyla hüküm sürüyordu. Ah o karlar, o dolular, o müthiþ fýrtýnalar neydi öyle. Kardan elbiseler giydim çýkarsýnlar istemezdim, diye þiirler bile düþünmüþtü. Hele o don geceleri, dallarýna, gövdelerine birer yaký bezi gibi sarýlan buzlar, bütün vücudunu sýmsýký saran, bir zýrh gibi üzerine geçen o muhteþem buzdan elbiseler ne güzeldi. Bazan güneþ çýkar, her tarafý þefkatle kucaklar, aðacýn bütün vücudunu sýcacýk sarar, üzerindeki buzlar hafif gevþeyince, vücudunun her tarafýný tatlý bir kaþýntý tutardý; iþte o zaman rüzgâr imdada yetiþir, tatlý esintilerle aðacý sallamaya baþlar, kaþýntýlar kaybolur, aðacýn bütün gövdesini güzel bir yorgunluk kaplar ve aðaç uyurdu. Uykusunda çiçek rüyalarý görür, kökünün rüyalarýnda âdeta kendinden geçerdi.
Kýþ, rüzgârlarýn yönettiði müthiþ bir senfoniyle geçer, kozmik bir uykunun kollarýnda görülen rüyalarla dopdolu o zengin baharý uyandýrýrdý. Düþ gerçekleþmeye dururdu. Bu uyanýþ çok sancýlý ve zor olurdu. Önce havada bir ýsýnma bir yumuþama, sonra sularda bir ýlýma, rahatça akma ve her yana sýzma, daha sonra da toprakta bir gevþeme, derinlere doðru kökleri çekme, kök uçlarýný en yumuþak tabakalardan geçirerek uzatabildiðince uzatma fasýllarýyla baþlayan bahar, en acýmasýz iþini dallarda görürdü. Bütün dallar sivilce sivilce kabarmaya baþlar, iðne ucu gibi zonklamalar dayanýlmaz hâle gelir, bütün dallarda duyulan sancýlar hiç çekilmez olur; hele de güneþin dokunuþlarý, iþte o ýþýk ýþýk dokunuþlar iyice dayanýlmaz bir hâl alýrdý. Ancak, rüzgâr, o caným rüzgâr yok mu, o imdada koþar, o biraz ferahlýk sunar, baharýn tatlý esintileriyle bütün dallarý serin bir hoþluðun kucaðýna çekerdi.
Bahar bir destan gibi gelir. Burçlara çektiði rengârenk bayraklarýyla, sancaklarýyla baþ gösterir gelir. Ordularýyla, akýllara durgunluk veren kýyafetleri, silahlarýyla donatýlmýþ ordularýyla bahar, bir destan gibi çýkar gelir. O ne muhteþem geliþtir ki, gökler, daðlar, ovalar; dereler, ýrmaklar, nehirler, göller, denizler, baþlarýnda bulutlarla, baðýrlarýnda nice umutlarla gülerek, gürleyerek baharý karþýlamaya can atarlar. Bahar, yýlýn en genç, en güzel, en heyecanlý bakýþýdýr, yeryüzüne. O ne sevdalý bakýþtýr ki bu sevda bütün tabiata siner, bütün varlýklarý sarar. Yürekleri yerinden oynatýr. Bahar, aðaçlarý, otlarý daha çok baþtan çýkarýr. Bahar, varlýk sahibinin bütün varlýklara bir bayram hediyesidir. Bu hediyelerin karþýlýðý da namaz…
Aðaç, baharla birlikte bu baþtan çýkmanýn þaþkýnlýðý, hattâ sevinci içindeydi. Bu sevincin tarifi kolay deðildi. Aðaç, vücudunda bütün yeryüzünün, hattâ yýldýzlarýn varlýðýný duyardý. Gökyüzünde bir yýldýz kaysa, sanki kendi dallarýndan birinde bir yaprak düþüyor gibi olur; yeryüzünde bir insan ölse, vücudunda bir dal ucu kýrýlýr gibi olurdu. Bir yýldýz, bir çocuk doðsa, dallarýndan birinde bir tomurcuk patlýyor gibi olur. Aðaç, daha neler neler duyardý ama kimselere diyemezdi. Aðaç, hem güler, hem de aðlardý. Aðaç, dallarýný birer anten gibi görürdü. Çünkü nice sesler duyar, nice sahneler seyrederdi. Görüp duyduklarý da onu sarsar, sersemletir, yorardý. Görüntüler ve sesler içinde daha çok olumsuz þeyler vardý. Kalb taþýyan, sevgiden, merhametten birazcýk iz taþýyan her varlýðýn üzüleceði þeylerdi bunlar.
Aðaç, baþtanbaþa bir mûsikî idi. O bu mûsikîyi rüzgârla birlikte icra ederdi. Rüzgâr söylüyor þimdi o dallarda eski þarkýmýzý, der der inlerdi. Açýp açýp döktüðü çiçekler, alkýþlarla uðurlayýp gönderdiði yapraklar; ruhundan süzüp ambalajladýðý meyveler, birer ayrý beste miydi yoksa. Öyleyse onlar hangi iklimlerde söylenip durur þimdi kim bilir? Sýk sýk gör düðü rüya doðumuna duracaðý o çiçekti hep. O nasýl bir çiçek olacaktý, nasýl bir meyve verecekti? Bütün bir baharýn baðrýndan çýkacak, bütün bir kýþýn birikimlerini alarak yazýn kazanýnda piþecek ve sonbaharýn harmanýnda çile doldurup olgunlaþacaktý. Ýþte o meyve bütün bestelerinin bir özeti olacaktý. O beste bütün mevsimlerin ruhu, bütün bir yýlýn senfonisi olacaktý.
Bir gece, bulutsuz bir gece, bütün yýldýzlarý selâmladý aðaç. Bütün yýldýzlarýn, yaþayan ve ölen bütün yýldýzlarýn ýþýklarýný içine çekti derin derin. Yerküreyi kuþatan atmosferin havasýný kokladý serin serin. Topraðý yaran, içinde damar damar uzanan kökleriyle sanki bütün yeryüzündeki bitkilerle tokalaþtý. Dallarýnýn en ince titreþimleriyle havayý sarsarak yerküreyi içten selâmladý. Güneþi beklemeye durdu. Bütün varlýðýyla bir dua olarak güneþin doðuþunu karþýladý. Doðan güneþ sanki bütün göklerin, bütün bir yeryüzünün sýcaklýðý ve sevgisiyle aðaca odaklanmýþtý. Aðaç, hazdan ve acýdan oluþan tarifsiz bir duygular yumaðýyla kuþatýlmýþtý. Bütün damarlarýnda acý ve zevk birlikte akýyor akýyordu. Hem bir döllenme hem de bir doðum duygusunu ayný anda yaþýyordu. Bu ikiz duygunun yorgunluðunu anlatmak imkânsýzdý. Acý ve haz karýþýmý o duygu ne garip bir duyguydu ya Rabb! Aðaç, toprakta mýydý, havada mýydý; yýldýzlarda mý, yoksa yerde miydi, belli deðildi. Bir garip âlemde dönüp duruyordu. Bazen koyu bir karanlýk, bazen de çok þiddetli bir aydýnlýk içinde görüyordu kendini. Bu hâl ne kadar sürdü, ay mý, yýl mý, asýr mý, ne kadar sürdü bilemiyor, bilemiyordu. Iþýðýn, havanýn ve suyun sarýp sarmaladýðý, bir garip sevda gibi kucakladýðý aðaç, tanýmsýz bir aydýnlýðýn içinde buldu kendini. Kendisi mi bu aydýnlýða doðru uçuyor, yoksa aydýnlýk mý kendisine doðru koþuyordu hiç farkýnda deðildi, hiç... Bu müthiþ aydýnlýðýn ortasýnda birden kendini kýzamýða yakalanmýþ gibi her tarafý sývama sivilcelerle dolmuþ gördü. Bu sivilceler, yani tomurcuklar, dallarda, dal uçlarýnda, havanýn o tatlý boþluðunda birer sýzý gibi, bazen de birer tatlý gidiþme gibi gittikçe aðýrlaþýyordu. Bütün dallar, sanki topraðýn aðýr çekimine uðramýþ gibi, yere doðru iyice aðýrlaþýyordu. Gündüz güneþin, gece de yýldýzlarýn ýþýktan ipleriyle boþluða asýlmýþ gibi duymasa kendini, yerin bu çekimine katlanmak o kadar zordu ki. Vücudunu saran bu sivilcelerin bir kýsmý yaprak, bir kýsmý da çiçek olarak büyüyorlardý iþte. Aðaç gülüyordu. Aðaç kocaman bir tebessümdü. Kocaman bir bahar tebessümüydü, o þimdi.
O müthiþ aydýnlýk gitmiþ, o eski, normal gündüz gece ortamý gelmiþti. Bir bahar tablosunun ortasýnda boy atýyordu, aðaç. Yepyeni bir elbise giydin, hayýrlý olsun, dedi rüzgâr ve çevresinde tatlý tatlý, serin serin döndü. Bütün dallarýný, yapraklarýný, çiçeklerini okþadý, sevdi, rüzgâr. Aydýnlýk, ýþýl ýþýl gülümsedi ve ne de güzel yakýþtý sana bu bahar bayramlýðý, dedi. Iþýktan elleriyle ve derin bir þefkatle okþadý aðacýn her yanýný. Sular, ah o tatlý sular! Aðacýn bu hâline ne kadar, ne kadar sevindi. Aydýnlýðýn ýþýktan yürüyen merdivenleriyle göklere çýkýp bulut bulut birikerek, yaðmur yaðmur, bazen de þebnem denilen gecenin gözyaþlarýyla inci inci aðacýn her yanýna yapýþtý. Havayla, ýþýkla birleþip aðacýn ta içine iþledi. Gökyüzü, yeryüzü aðaçta buluþtular. Aðaç, dört unsurun, yani topraðýn, suyun, havanýn ve ýþýðýn; dört mevsimin, baharýn, yazýn, sonbaharýn ve kýþýn buluþtuðu, karýþtýðý, seviþtiði, deðiþip çoðaldýðý bir güzel varlýk ve oluþ sahnesiydi. Bir varoluþ kalbiydi.
Bütün bu oluþlar içinde aðaç da kendisini bu dört unsurun ve dört mevsimin tam ortasýnda görüyordu. Büyük bir varlýk baþ dönmesi yaþýyordu. Bu baþ dönmesini, bu tatlý bahar sarhoþluðunu böcekler daha da artýrýyordu. Aman ne de çok böcek vardý öyle. Hele arýlar! Arýlar birer sevda belâsýydý. Onlarda hiç utanma yoktu. Kalbine, çiçeklerinin tam orta yerine sokarlardý baþlarýný. Ýþte bu mahrem, bu güzel buluþmanýn tadýný tarife imkân yoktu. Bütün çiçeklerini iþgal eden arýlarýn o zengin korosunu anlatmaya dil yok. Arýlar mûsikîsinin tamamýný duymaya da kulak yoktur. Arýlar, aðacýn canýna hayat üflüyorlardý sanki göklerden gelen ilhamlarla. Ve aðaçtan aldýklarý hayat özüyle de bal yapmaya gidiyorlardý. Bir baþka bal da çiçekten meyveye doðru oluþuyordu. Bu ne müthiþ bir mimarîdir ki akýl sýr ermez bir oluþ içinde rengi, þekli, kokusu, tadý ve iç âlemiyle tekrar aðaca açýlan bir gözbebeði oluyordu; çekirdek denilen bir gözbebeði… Ýþte o bebekte bir baþka mimarî vardý: Kader mimarisi. O bebekte aðacý gösteren, saklayan bir mimarî; ilim ve kader mimarîsi vardý ki sýr!..
Aðaç, beklenen tomurcuðu doðurdu. O tomurcuk açýldý. Kocaman, bayrak renginde bir çiçek oldu. Millet kývamýnda bir meyveye döndü. Nar gibiydi sanki. Ve aðaç doðurmaya devam etti. Narlar büyüdüler, çoðaldýlar, dünyaya daðýldýlar. Dünya kültür ve medeniyet pazarýnda çok alýcý buldular. Alýcýlar, onlarla beslendiler, süslendiler. Ýnanç ýþýk, sevgi su, düþünce toprak, davranýþ yel oldu; aslýnda hepsi bir heyet, hepsi bir hayat oldu. Tarihin, insanlýðýn kýþý gidiyor, baharý geliyordu. Yaz olgunluðuna doðru yol alýyordu zaman. Zamanýn güzeli, bahtýn güleni bir aðaç, dünyaya bir cennet bahçesi olarak sunuluyordu, kaderin kudret eliyle.
Mehmet DOÐAN
radyobeyan