Ders Notlarý ve Özetler
Pages: 1
Tefsir 8-11. Haftalar By: nasbil Date: 07 Mayýs 2010, 17:27:43
TEFSÝR 8. HAFTA
Dirâyet Tefsiri
Dirâyet tefsiri; rivâyetlere münhasýr kalmayýp Arap dili ve edebiyâtý, dînî ve felsefî ilimler ile çesitli müspet ilimlere dayanýlarak yapýlan tefsirdir. Bu kaynaklarla yapýlan tefsire de “dirâyet tefsiri” veya “re’y ile tefsir” ya da “ma’kûl tefsir” denir.
Zehebî’nin ifadesine göre re’y ile tefsir; müfessirin, Arap sözlerini, konusma sekillerini, Arapça lafýzlarýn mânâlarýný ve delâlet vecihlerini bildikten sonra, câhiliyye devri siirinden de yararlanarak, nüzûl sebeplerine vâkýf olarak Kur’ân âyetlerinin nâsih ve mensûhunu ve tefsir bilgininin muhtaç olduðu diðer konularý bildikten sonra Kur’ân’ý içtihât ile tefsir etmekten ibârettir. Yani dirâyet tefsirinde asýl bahis mevzûu olan husûs, sahsî görüs ve içtihâttýr.
 
Bir âyet hakkýnda onu açýklayan bir âyet veya bir hadîs bulunmadýðýnda, tabiî olarak re’y ve içtihâtla tefsir edilir. Bu durumdaki müfessirin, tefsir usûlüne göre kendisi için sart olan ilimleri öðrenmis olmasý gereklidir. Aksi takdirde, mücerret re’y ile yapacaðý tefsir, Kur’ân’a ters düseceðinden makbûl deðildir.Çünkü tefsir bir bakýma ALLAH adýna söz söylemektir. ALLAH’ýn kelâmýndan muradýn ne olduðunun tayin edilmesi, mes’uliyetli bir istir. Bu mes’uliyeti Hz. Peygamber (sas) sarâhaten ifade ederek, ihtiyatî bir tedbir koymustur:
“Kur’ân hakkýnda, ilmi olmaksýzýn söz söyleyen, cehennemdeki yerine hazýrlansýn.” “Kendi re’yiyle Kur’ân hakkýnda söz söyleyen kimse, isabet etse bile hata etmistir.”
 
Genisleyen Ýslâm sýnýrlarý içinde yeni müslüman olan kitlelerin antik çaðýn eski ve güçlü kültür çevrelerine mensup olmalarý (Hýristiyan, Yahûdî, Kildânî, Kýptî, Ýrân, Türk ve Mýsýr kültürleri) Ýslâm dünyasýnda çesitli düsünce akýmlarýnýn zuhûru sonucunu doðurdu. Kur’ân’ý, dileyenin dilediði gibi ve keyfine göre tefsir etmemesi için bilginlerin kendi sahsî çabalarýyla ve fakat esaslý kâidelere baðlý olarak yaptýklarý dirâyet tefsirleri ile doðabilecek fikrî kargasanýn izâlesi yoluna gidildi.
 
Dirâyet tefsirinin câiz olmasý için dikkat edilmesi gereken husûslarý söylece sýralayabiliriz:
1. Âyetin tefsiri için öncelikle Kur’ân’a mürâcaat etmek.
2. Zayýf ve mevzû hadîslerden sakýnmak ve Hz. Peygamber’den nakledilen sünnete uygun yorumlar yapmak.
3. Ashâbýn tefsir tarzlarýný göz önünde bulundurmak.
4. Kelimenin sözlük anlamýný esas alarak, delâlet etmediði mânâlara yöneltmekten kaçýnmak.
5. Sözün lafzýndan anlasýlan (zâhirî) mânâyý gözetip serîatýn delâlet ettiði husûsu benimsemek.
 
Dirâyet tefsirinde kaçýnýlmasý gerekli olan husûslarý su sekilde sýralamak mümkündür:
1. Âyetin mânâsýný, Arap dilini ve Ýslâm’ýn ahkâmýný bilmeden ALLAH’ýn kastetmediði anlama yönelterek beyân etmeye kalkýsmak.
2. ALLAH’ýn kelâmýný bozuk görüslere hamlederek yanlýs yorumlara sapmak.
3. ALLAH’ýn; bilgisini, yalnýz kendisine tahsîs ettiði ve kendisinden baska kimsenin bilemeyeceði konularý açýklayýp yorumlamaya tesebbüs etmek.
4. ALLAH’ýn kelâmýný hiçbir delîle dayanmadan tahsîs etmek.
5. Arzu ve heveslere uyarak Kur’ân’ý tefsire yeltenmek.
 
Re’y ile tefsir yapacak kisilerin bilmesi gereken ilimleri söylece sýralayabiliriz:
Arapça (Sarf ve Nahiv),        Belagat ilmi (Meânî, Beyân, Bedî’), Kýrâat ilmi, Kelâm ilmi, Fýkýh ve Fýkýh Usûlü ilmi, Kur’ân ilimleri. (Esbâb-ý nüzûl, nâsih-mensûh, muhkem-mütesâbih vb.), Hadîs ilmi, Vehbî ilim (ilmine göre amel edenlere ALLAH tarafýndan verilen husûsî bir bilgi),  Sosyoloji, Psikoloji, Astronomi, Fizik, Kimya, Týp, Tarih vb. ilimler.
 
Dirâyet tefsiri kendi arasýnda ikiye ayrýlýr:
1. Mutlak Dirâyet Tefsiri.  Kendisinde muayyen bir görüsün meselâ; sûfî, felsefî veya fennî görüsün hâkim olmadýðý dirâyet tefsiridir. Simdi de bu tarzda yazýlmýs birkaç önemli mutlak dirâyet tefsir ve müfessirlerini zikredelim:
1. Fahruddin er-Razî                 . Mefâtîhu’l- Gayb (Tefsir-i Kebîr).
2. Kâdî Beydavi                            Envâru’t- Tenzîl ve Esrâru’t- Te’vîl.
3. Nesefî                                        Medârikü’t- Tenzîl ve Hakâkiku’t- Te’vîl.
4. el-Hâzin                                     Lübâbu’t- Te’vîl fî Meâni’t- Tenzîl.
5. Ebu Hayyân el-Endelûsî        el-Bahru’l- Muhît.
6. Hatîb Sirbînî                              es-Sirâcü’l- Münîr.
7. Ebussuûd Efendi                     Ýrsâdü’l- Akli’s-Selîm Ýlâ Mezâye’l- Kur’âni’l-Kerim.
 
2.Mukayyed Dirâyet Tefsiri
Kendisinde muayyen bir görüsün, meselâ; sûfî, felsefî, fýkhî, edebî-içtimaî görüsün hâkim olduðu tefsirdir. Mukayyed Dirâyet Tefsiri kendi arasýnda bazý bölümlere ayrýlýr:
a. Tasavvufî/Sûfî Tefsir.               1. Nazarî Sûfî/Tasavvufî Tefsir.              2.Ýsârî veya Amelî Tefsir.
b. Felsefî Tefsir.
c. Fýkhî Tefsir.
d. Fennî Tefsir.
e. Edebî-Ýçtimaî Tefsir.                   1. Edebî Tefsir.                          2. Ýçtimaî Tefsir.
f. Lügavî Tefsir.
g. Târihî Tefsir.
h. Fýrka Tefsirleri.
ý. Ýlhâdî Tefsir.
Simdi de mukayyed dirâyet tefsirinin zikredilen alt bölümlerini metotlarýyla birlikte kýsaca açýklayalým.
A. SÛFÎ/TASAVVUFÎ TEFSÝR
Tasavvuf’un gayesi; züht ve takva, nefis terbiyesi, kendi varlýðýný ALLAH’ýn sevgisinde eritmek, kalbini bütün mâsivâdan bosaltýp Hakk’a tahsis etmek, kendini yok bilip O’nun varlýðýnda yasamak, dinin bütün emirlerine uymak ve yasaklardan kaçmak ve bu sûretle en büyük mutluluða yani ALLAH’ýn cemâlini müsâhedeye ermektir, seklinde özetlenebilir. Ýsin basýnda ALLAH korkusu veya sevgisine baðlý ferdî bir dinî hayat biçimi olarak ortaya çýkan bu hareket, ikinci asýrdan itibaren sistemlesmeye; müntesiplerinin ibâdet ve tâatlarýný, zikir ve virtlerini, davranýs biçimlerini düzenleyen, sâliklerin dereceleriyle ilgili ýstýlahlar koyan bir okul haline geldi. Böylece bu cereyanýn fikrî ve nazarî yönü ortaya çýkmaya basladý.
Müntesiplerine “sûfî” isminin verilmesi hicrî ikinci asýrda ortaya çýkmýstýr. Ýlk olarak bu isimle anýlan kisi Ebû Hâsim es-Sûfî olmustur.
Hz. Peygamber’in (sas) vefatýndan sonra bazý kimselerde, bir takým sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik sebeplerin etkisiyle ibadete asýrý düskünlük, uzlet, dünyadan uzaklasma ve züht hayatý gibi davranýslarýn ön plana çýktýðý görülmüstür. Bu düsünce ve davranýslarda bulunan kisiler, insanlarý kendileri gibi düsünmeye ve yasamaya tesvik etmek için en kolay ve en kestirme yolun Kur’ân’ý, anlayýslarý doðrultusunda yorumlamak olduðunu görerek Kur’ân’a yönelmislerdir. Neticede bu hareket, Kur’ân’da yer alan bazý ahlakî kavramlarý zâhirî anlamlarýn dýsýnda bâtýnî bir mânâ ile yorumlamaya çalýsmýstýr. Böylece Kur’ân lafýzlarýnýn biri zâhirî, diðeri de bâtýnî olmak üzere iki çesit yorumu ortaya çýkmýstýr.
Tasavvuf, nazarî ve amelî olmak üzere ikiye ayrýlýr. Her iki kýsmýn görüslerine uygun olarak iki çesit Sûfî tefsir meydana gelmistir. 1. Nazarî Sûfî Tefsir, 2. Ýsârî Sûfî Tefsir.



1. Nazarî Sûfî Tefsir
Kur’ân’ý, tetkiklerine ve felsefî görüslerine dayandýrýp O’nu arzu ettikleri sekilde mânâlandýrmýslardýr. Kur’ân’ýn gayesi, insanlarý irsat olduðundan, onlar Kur’ân’dan kendi anlayýslarýna uyacak mânâlarý çýkarmakta zorluk çekmislerdir.Sûfî, görüslerini geçerli kýlabilmek için, Kur’ân’la görüsü arasýnda bir zýtlýk olsa dahi, onu kendi görüsüyle te’lif etmeye uðrasýr ve böylece Kur’ân’ý kendi görüs ve felsefesinin hizmetine sokmus olur.
Nazarî sûfî tefsir ekolünün kurucusu, nazarî tasavvufla ilk uðrasan ve bu hususta ilk eserleri veren Muhyiddin b. el-Arabî kabul edilmektedir.
 
Bu akýmýn temel felsefesi “vahdet-i vücûd” nazariyesi üzerine kurulmustur.Âyetlerin tefsirinde asýl maksat Kur’ân’ýn aslî gayesine, Ýslam’ýn ruhuna uygunluk olmayýp, sahte mutasavvýfýn kendi varmak istediði neticedir. Bu yüzden ayetin zâhir mânâsý, dil ve nahiv kaideleri vs. bütünüyle buna hizmet ettirilir.
Kur’ân’ý âyet âyet basýndan sonuna kadar te’vil eden nazarî tefsir yoktur. Bu gibi tefsirlere genellikle, tasavvuf nazariyâtý yapan eserlerde münferit olarak rastlanýlýr. Meselâ, Fütûhât-ý Mekkiyye ve Fusûs gibi eserlerde, Muhyiddin b. el- Arabî’ye âit bazý nazarî tefsirlerin görülmesi gibi.Ýbnu’l- Arabî’nin sistemini benimseyerek tefsir yazan iki ünlü kisiden biri, Sadreddin Konevî , kitabýnýn adý, “Kitâbu Ý’câzi’l- Beyan diðeri ise Abdürrezzak Kâsânî kitabýnýn adý “Te’vîlât”týr.
 
2. Ýsârî Sûfî Tefsir
Zâhir mânâsý ile baðdastýrýlabilen, sulûk erbâbýnýn bilebileceði birtakým anlamlara ve isâretlere göre Kur’ân’ý tefsir etmektir. Burada, nazarî sûfî tefsirde olduðu gibi sûfî
müfessirlerin ön fikir ve yargýlarý yoktur. Müfessir bulunduðu makamda içine doðan ilhâm ve isâretlerle âyetleri mânâlandýrmaya çalýsýr.Kalplerine doðan bilgiyi kapalý bir
üslûp ile, remiz ve isâret yoluyla ifade ederler. Yaptýklarý tefsirlere de tefsir deðil, isâret adýný verirler. Bunun için tasavvufî tefsire “isârî tefsir” adý verilir. Diðer bir ifâde ile, ilk
anda akla gelmeyen, fakat tefekkürle, âyetin isâretinden kalbe doðan mânâ anlamýna gelir.
Ýsârî tefsirler, makbûl ve makbûl olmamak üzere iki gruba ayrýlýrlar. Ýsârî tefsirin makbûl olabilmesi için, verilen bâtýnî mânânýn sýhhat sartlarýnýn bulunmasý gereklidir. Bâtýn
mânânýn da sahih olmasý için su dört sartýn bulunmasý gerekir:
1. Bâtýn mânânýn Kur’ân lafzýnýn zâhir mânâsýna aykýrý olmamasý,
2. Baska bir yerde bu mânânýn doðruluðunu te’yid eden ser’î bir sâhidin bulunmasý,
3. Verilen bu mânâya, ser’î veya aklî bir muârýzýn bulunmamasý,
4. Verilen bâtýnî mânânýn tek mânâ olduðunun ileri sürülmemesi.
 
Mutasavvýflar Kur’ân tefsirinde, âyetlerin zâhir mânâsýndan ziyâde, bâtýný üzerinde durmuslardýr. Onlar, zâhir mânâ ile, maksada ulasmaktan ziyade, ihtilâfa düsüldüðünü görmüslerdir. Bu bakýmdan menkûl tefsire itibar etmemisler, sadece lügavî delâletler bakýmýndan onlarýn nahvî terkiplerine temessük etmislerdir.
Bazý tasavvufî tefsirlere örnek olarak sunlarý zikredebiliriz:
1.et-Tüsterî                              :    Tefsiru’l- Kur’ân’i’l- Azîm..
2.Sülemî                                  :     Hakâiku’t- Tefsir..
3.Muhammed el-Kuseyrî      : Letâifu’l- Ýsârât.
4.Ebû Muhammed es-Sîrâzî:   Arâisu’l- Beyân fî Hakâiký’l- Kur’ân
Nazarî sûfî hareketin, isarî sûfi harekete de tesiri olmus ve büyük ölçüde Osmanlý dönemi müfessirlerini ve divan edebiyatýný etkisi altýna almýstýr. Bu düsüncenin izlerini
mesela Sihâbuddin es-Sivasî’de görmemiz mümkündür. Osmanlý dönemi müfessirleri arasýnda sûfîliði ile ünlü kisiler arasýnda Molla Fenârî , Yahya es- Semerkandî , Nimetullah Nahcivânî  ve ismail Hakký Bursevî .Irak’lý olmasýna raðmen yazdýðý tefsirini istanbul’a getirerek devrin padisaha takdim eden Âlûsî ’yi de ilave edebiliriz
TEFSÝR 9. HAFTA

FELSEFÎ TEFSÝR
Felsefenin Ýslâm dünyasýnda sâf bir fikir cereyaný olarak yayýlýp gelismesini müteâkiben Ýslâm’ýn bazý i’tikâdî meselelerini felsefî yorumlarla açýklama gayretleri sonucu Felsefî tefsir diyebileceðimiz bir anlayýs belirdi.Kur’ân’ýn felsefî olarak izâhýný içeren tam bir tefsir yazýlmamýþ daha çok münferit âyetlerin felsefî yorumunu amaçlayan bir takým çalýsmalar yapýlmýþtýr.Bu çalýsmanýn ilk örneklerini ünlü filozof Kindî’de görmekteyiz.
Bâkýllânî , Ýmâmu’l- Haremeyn el-Cüveynî, Ýmâm Gazzâlî  felsefeyi Kur’ân’a hizmet edecek biçimde kullanýrken, Ýhvân-ý Safâ ve Ýbn Sinâ da âyetleri kendi felsefî görüsleri açýsýndan yorumladýlar.
Felsefî Tefsire Örnekler:
Farâbî’ye göre dinin sembolik bir özelliði vardýr... Kur’ân’daki Cennet, Cehennem gibi seyler, bu sembollerden ibarettir. Peygamber metafizik ve nazarî hikmeti bilmez, fakat sezgi kuvveti ile pratik hikmette, ahlâkta dehâ sahibidir. Halbuki olgun bir feylesof Peygamberden üstündür. Çünkü nazar, amelden ve ilim, ahlâktan üstündür. Farâbî, Kur’ân’ý aklîlestirebilmek için, orada görülen ars, kürsî, levh, kalem gibi birçok tâbirleri kendi sistemine göre te’vil etmektedir.
Ýbn Sinâ, Kur’ân’ýn nasslarýný, hakikatini ancak kendisi gibi havâssýn anlayabileceði rumûzlar olarak görmektedir. O, Kur’ân nasslarýný elinde bulunan felsefî nazariyelerle hükmederek tefsir etmistir. O, bu yaklasýmlarýyla, Kur’ân’ýn rûhundan ve dinin hakikatinden uzaklasmýstýr. Ýbn Sinâ, Cenneti, Cehennemi ve Sýrâtý, sahîh rivâyetlerden uzak, felsefî açýdan deðerlendirir.
Âlemleri üç kýsma ayýrýr, aklî âlem Cennet, hayâl âlemi Cehennem, his âlemi de kabir âlemidir.
Ýbn Sina’nýn tefsirle ilgili eserleri sunlardýr: 1. Tefsiru Sûreti’l- Ýhlâs. 2. Tefsiru Sûreti’l- Felak. 3. Tefsiru Sûreti’n- Nâs.
  
FIKHÎ TEFSÝR
Fýkhî tefsir, Kur’ân-ý Kerim’in amel yani ibâdât ve muâmelât yönleri ile mesgûl olan, bu konu ile ilgili bulunan âyetleri açýklayan ve onlardan hükümler çýkarmaya çalýsan bir tefsir çesididir.Fýkhî
Tefsir, Kur’ân’ýn inzâli ile beraber baslamýstýr.Fýkhî Tefsir’in konusu, bütünüyle, Kur’ân-ý Kerim’in fýkhî yönü olup, bunun içine ibâdetler olsun, hukûkî isler olsun insanlarýn amelleri ile ilgili bütün âyetler girmektedir.
Fýkhî tefsirlerde âyeti âyetle, hadisle ve içtihatla tefsir etme metotlarý uygulanmýs, fýkhî mezheplerin zuhûr etmesiyle birlikte fýkhî tefsir hareketi de baslamýstýr.Fýkhî tefsirleri “Ahkâmu’l- Kur’ân”, “Fýkhu’l- Kur’ân”, “Tefsiru Âyâti’l- Ahkâm” adlarý altýnda görmemiz mümkündür.
Kaynaklar umûmiyetle Sâfiî’nin  “Ahkâmu’l-Kur’ân” adlý eserini bu sahada yazýlan ilk eser olarak kabul ederlerse de, Sâfiî’den yarým asýrdan daha fazla bir önceliðe sâhip olan, Mukâtil b. Süleymân’ýn “Tefsiru’l- Hamsi mie Âye Mine’l- Kur’ân” adlý eserini, bugünkü bilgilerimize göre, ilk tedvîn edilmis fýkhî tefsir olarak kabul edebiliriz.
Fýkhî tefsir sahasýnda yazýlan eserlerin bazýlarý:
1. Mukâtil b. Süleymân,   :   “Tefsiru’l- Hamsi mie Âye Mine’l- Kur’ân”.
2. Sâfiî,                             :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
3. Dâvûd ez-Zahirî           :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
4. Tahâvî                           :  “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
5. Ebû Bekr el-Cassâs      :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
6. Ebû Bekr b. Arabî       :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
7. el-Kurtubî                    :  “el-Câmi’u li Ahkâmi’l- Kur’ân”.
 
FENNÎ/ÝLMÎ TEFSÝR
Kur’ân’ýn Fennî tefsirinde, Kur’ân’ýn bütün ilimleri ihtivâ ettiði esasý, aðýrlýk noktasýný teskil eder. Bu yolu benimseyen kimselerin nazarýnda Kur’ân, dînî, i’tikâdî ilimleri ihtivâ etmekle beraber, onun diðer çesitli ilimleri de kapsadýðý fikri revaç bulur.
Fennî tefsir ile ilgili olarak ilk eser yazan (Cevâhiru’l- Kur’ân) kisi Gazzâlî’dir. Bu anlayýs içerisinde tefsir yazan ve bunu en güzel sekilde tatbik eden de Fahruddîn er- Râzî’dir. Bunlardan sonra da fennî tefsir hareketinin bayraktarlýðýný Muhammed b. Ebi’l- Fadl el-Mursî  ile es-Suyutî  yapmýslar ve bu hareketi canlý tutmaya çalýsmýslardýr.
Kur’ân-ý Kerim’in bazý âyetleriyle fennî kesifler arasýnda münasebet kuranlarýn dayanaklarýný kýsaca söyle özetleyebiliriz:
1. Kur’ân’da tabiî ilimlerin konusunu teskil eden meselelere dikkat çeken çok sayýda âyet vardýr. Fýkýh ilminin sahasýna sarih olarak giren 150 kadar âyete mukâbil; fizik, kimya, astronomi, biyoloji, týp gibi sahalara dair 750 kadar âyetle Kur’ân bize inceleme ve tefekkürü emretmektedir.
2. Ayrýca Kur’ân’ýn su âyetlerini de kendilerine dayanak yapmaktadýrlar: “Biz kitapta hiç bir seyi ihmal etmedik” (En’am,6/38), “Her seyi açýklamasý için sana kitabý Biz indirdik.” (Nahl,16/89), “Yeryüzünde yas ve kuru istisnasýz her sey apaçýk bir kitaptadýr” (En’am,6/59).
3. Onlar bu hususta hadîs-i seriflerden de yararlanmaktadýrlar. Kur’ân’ý tavsif eden uzunca bir hadîste söyle buyurulur: “Onda öncekilerin haberleri gibi, sonra geleceklerin de haberleri mevcuttur. Aranýzda çýkacak meselelerin (ihtilaflarýn) hükmü de vardýr. Bir de O’nun bedî (orijinal) mânâlarý tükenmez, çok tekrarlanmakla eskimez”.
4. Diðer taraftan, sahâbe ve tâbiûn’un ileri gelenlerinin görüslerinden de istifade etmeyi ihmal etmemislerdir. Ýbn Mes’ud bu konuda söyle der: “Kur’ân-ý Kerim’de bütün ilimler
indirilmis ve onda her sey açýklanmýstýr; ancak bizim ilmimiz, Kur’ân’da açýklanmýs bulunan bu ilimleri anlamak hususunda aciz kalmaktadýr”.
5. Kur’ân’da mütesâbih âyetlerin bulunmasý.
6. Müslümanlarýn tarihte Kur’ân’dan kaynaklanan büyük bir medeniyet gerçeklestirmis olmalarý, Ýslam’da ilim din zýtlýðýnýn bulunmamasý.
7. Kur’ân’ýn, kýyâmete kadar gelecek insanlýða, ilmi her seyi ihata eden Yüce ALLAH tarafýndan bir rehber olarak gönderilmesi.
8. Son üç-dört asýrda, maddî gelismisliðin öncülüðünün Avrupalýlara geçmesi, bu durumun bazý müslümanlarda asaðýlýk duygusuna yol açmasý.
 
Fennî tefsir hareketi bazý mütekaddimîn ve müteahhirîn tarafýndan makbul görülmemis ve tenkide uðramýstýr.ilk sistemli itiraz, Endülüslü  Ebû Ýshâk b. Musâ es-Sâtýbî ’den gelmiþtir.
Fennî tefsir çalýsmalarýnýn, ülkemizdeki temsilcisi Gâzî Ahmet Muhtar Pasa olmus ve “Serâirü’l- Kur’ân” ismini vermis ve bu eser sahasýnda yazýlan ilk ciddi eserlerden sayýlmýstýr.
Fennî tefsirin, son dönemdeki en mühim mümessili süphesiz es-Seyh Tantâvî el-Cevherî’dir. “el-Cevâhir fî Tefsiri’l- Kur’ân” adlý  ciltlik muazzam eserinde, zamanýmýza kadar, bu saha ile ilgilenen kimselerden daha fazla fennî tefsir örnekleri vermiþtir.
Tantavî’den sonra, Mustafa el-Merâgî, Resid Rýzâ, Seyyid Kutûb gibi müfessirler, eserlerinde bazý âyetlerin tefsirinde bu metoda basvurmaktan geri kalmamýslardýr.
 
Fennî tefsiri savunan âlimler de fennî tefsirin sahih olabilmesi için birtakým sartlar ileriye sürmüslerdir:
1. Fennî tefsir, ilmî nazariyeleri te’yid etmeli, ilmî nazariyeler fennî tefsiri deðil. Çünkü ilmî nazariyeler, fennî tefsiri te’yid ettiðinde ALLAH’ýn murâdý hakkýnda kesin karar vermis oluruz ki, bu da kötü neticeler doðurur. .
2.  Ýlimleri Kur’ân’dan, Din’den ve imandan ayrý ve müstakil görmek bir tefrit, Kur’ân’ý müspet ilimlerin pesinden kosturmak ve O’nu âdeta bir fizik, kimya, týp, matematik, astronomi kitabý saymak da bir ifrattýr.
3. Kur’ân’ý, deðisip duran ilimlerin bugünkü seviyesiyle bir görmek, hatta henüz ispatlanamamýs ilmî teorileri Kur’ân’a sahit yapmak büyük bir yanlýstýr. Kur’ân âyetleri, yeni ilmî gelisme ve nazariyelerle telife çalýsýlmamalýdýr.
4. Âyet ve hadisleri ilimlere göre açýklamaya çalýsýrken, dâima “fîhi nazar” deyip, daha baska ihtimalleri nazara alarak ihtiyatý elden býrakmamak lâzýmdýr.
5. Kur’ân’ýn hakikat adýna söyleyip de, aksi ortaya çýkan hiç bir mes’elesi yoktur ve olamaz da. Eðer, ilmî bir mes’eleyi Kur’ân’la tenâkuz halinde görüyorsak, ya biz Kur’ân’ý yanlýs anlýyoruz ya da ilim o mes’elede yanýlmaktadýr.
6. “...Devrin fen ve kültürünün tesirinde kalýnarak kaleme alýnan eserler ihtivâ ettikleri tekellüflü te’villerden ötürü, okuyucu tarafýndan hep kuskuyla karsýlanmýstýr. Hele, sübût bulmamýs nazariyeleri birer ilmî gerçek zannederek, Kur’ân’ýn hakikatlerini onlara uydurmaya çalýsmalar, Kur’ân’ý küçük düsürücü mâhiyetde olmustur...
7. “Fennî tefsirde muvâzeneyi elden kaçýrmamak lâzýmdýr.Hangi devirde yazýlýrsa yazýlsýn, en yanlýs tefsir yazan “katiyyen bu, budur” diyendir. Bu arada bazý müfessirler, Kur’ân’ýn beyânâtýný ele aldýklarý zaman, ihtimâlât-ý kesîre içinde ele almýslardýr.
8. Kur’ân-ý Kerim’in yeni bir tefsiri yapýlacaksa, su iki nokta gözden uzak tutulmamalýdýr: a.“Yas ve kuru her sey, Kitab-ý Mübîn’de vardýr” hakikatý. b. Ýlmî hakîkatleri, ilgili Kur’ân ayetleriyle te’lifte muvâzeneyi koruma.
9. Kur’ân-ý Kerim’in âyetlerini zaafýmýza alet etmemeliyiz































TEFSÝR 9. HAFTA

FELSEFÎ TEFSÝR
Felsefenin Ýslâm dünyasýnda sâf bir fikir cereyaný olarak yayýlýp gelismesini müteâkiben Ýslâm’ýn bazý i’tikâdî meselelerini felsefî yorumlarla açýklama gayretleri sonucu Felsefî tefsir diyebileceðimiz bir anlayýs belirdi.Kur’ân’ýn felsefî olarak izâhýný içeren tam bir tefsir yazýlmamýþ daha çok münferit âyetlerin felsefî yorumunu amaçlayan bir takým çalýsmalar yapýlmýþtýr.Bu çalýsmanýn ilk örneklerini ünlü filozof Kindî’de görmekteyiz.
Bâkýllânî , Ýmâmu’l- Haremeyn el-Cüveynî, Ýmâm Gazzâlî  felsefeyi Kur’ân’a hizmet edecek biçimde kullanýrken, Ýhvân-ý Safâ ve Ýbn Sinâ da âyetleri kendi felsefî görüsleri açýsýndan yorumladýlar.
Felsefî Tefsire Örnekler:
Farâbî’ye göre dinin sembolik bir özelliði vardýr... Kur’ân’daki Cennet, Cehennem gibi seyler, bu sembollerden ibarettir. Peygamber metafizik ve nazarî hikmeti bilmez, fakat sezgi kuvveti ile pratik hikmette, ahlâkta dehâ sahibidir. Halbuki olgun bir feylesof Peygamberden üstündür. Çünkü nazar, amelden ve ilim, ahlâktan üstündür. Farâbî, Kur’ân’ý aklîlestirebilmek için, orada görülen ars, kürsî, levh, kalem gibi birçok tâbirleri kendi sistemine göre te’vil etmektedir.
Ýbn Sinâ, Kur’ân’ýn nasslarýný, hakikatini ancak kendisi gibi havâssýn anlayabileceði rumûzlar olarak görmektedir. O, Kur’ân nasslarýný elinde bulunan felsefî nazariyelerle hükmederek tefsir etmistir. O, bu yaklasýmlarýyla, Kur’ân’ýn rûhundan ve dinin hakikatinden uzaklasmýstýr. Ýbn Sinâ, Cenneti, Cehennemi ve Sýrâtý, sahîh rivâyetlerden uzak, felsefî açýdan deðerlendirir.
Âlemleri üç kýsma ayýrýr, aklî âlem Cennet, hayâl âlemi Cehennem, his âlemi de kabir âlemidir.
Ýbn Sina’nýn tefsirle ilgili eserleri sunlardýr: 1. Tefsiru Sûreti’l- Ýhlâs. 2. Tefsiru Sûreti’l- Felak. 3. Tefsiru Sûreti’n- Nâs.
  
FIKHÎ TEFSÝR
Fýkhî tefsir, Kur’ân-ý Kerim’in amel yani ibâdât ve muâmelât yönleri ile mesgûl olan, bu konu ile ilgili bulunan âyetleri açýklayan ve onlardan hükümler çýkarmaya çalýsan bir tefsir çesididir.Fýkhî
Tefsir, Kur’ân’ýn inzâli ile beraber baslamýstýr.Fýkhî Tefsir’in konusu, bütünüyle, Kur’ân-ý Kerim’in fýkhî yönü olup, bunun içine ibâdetler olsun, hukûkî isler olsun insanlarýn amelleri ile ilgili bütün âyetler girmektedir.
Fýkhî tefsirlerde âyeti âyetle, hadisle ve içtihatla tefsir etme metotlarý uygulanmýs, fýkhî mezheplerin zuhûr etmesiyle birlikte fýkhî tefsir hareketi de baslamýstýr.Fýkhî tefsirleri “Ahkâmu’l- Kur’ân”, “Fýkhu’l- Kur’ân”, “Tefsiru Âyâti’l- Ahkâm” adlarý altýnda görmemiz mümkündür.
Kaynaklar umûmiyetle Sâfiî’nin  “Ahkâmu’l-Kur’ân” adlý eserini bu sahada yazýlan ilk eser olarak kabul ederlerse de, Sâfiî’den yarým asýrdan daha fazla bir önceliðe sâhip olan, Mukâtil b. Süleymân’ýn “Tefsiru’l- Hamsi mie Âye Mine’l- Kur’ân” adlý eserini, bugünkü bilgilerimize göre, ilk tedvîn edilmis fýkhî tefsir olarak kabul edebiliriz.
Fýkhî tefsir sahasýnda yazýlan eserlerin bazýlarý:
1. Mukâtil b. Süleymân,   :   “Tefsiru’l- Hamsi mie Âye Mine’l- Kur’ân”.
2. Sâfiî,                             :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
3. Dâvûd ez-Zahirî           :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
4. Tahâvî                           :  “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
5. Ebû Bekr el-Cassâs      :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
6. Ebû Bekr b. Arabî       :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
7. el-Kurtubî                    :  “el-Câmi’u li Ahkâmi’l- Kur’ân”.
 
FENNÎ/ÝLMÎ TEFSÝR
Kur’ân’ýn Fennî tefsirinde, Kur’ân’ýn bütün ilimleri ihtivâ ettiði esasý, aðýrlýk noktasýný teskil eder. Bu yolu benimseyen kimselerin nazarýnda Kur’ân, dînî, i’tikâdî ilimleri ihtivâ etmekle beraber, onun diðer çesitli ilimleri de kapsadýðý fikri revaç bulur.
Fennî tefsir ile ilgili olarak ilk eser yazan (Cevâhiru’l- Kur’ân) kisi Gazzâlî’dir. Bu anlayýs içerisinde tefsir yazan ve bunu en güzel sekilde tatbik eden de Fahruddîn er- Râzî’dir. Bunlardan sonra da fennî tefsir hareketinin bayraktarlýðýný Muhammed b. Ebi’l- Fadl el-Mursî  ile es-Suyutî  yapmýslar ve bu hareketi canlý tutmaya çalýsmýslardýr.
Kur’ân-ý Kerim’in bazý âyetleriyle fennî kesifler arasýnda münasebet kuranlarýn dayanaklarýný kýsaca söyle özetleyebiliriz:
1. Kur’ân’da tabiî ilimlerin konusunu teskil eden meselelere dikkat çeken çok sayýda âyet vardýr. Fýkýh ilminin sahasýna sarih olarak giren 150 kadar âyete mukâbil; fizik, kimya, astronomi, biyoloji, týp gibi sahalara dair 750 kadar âyetle Kur’ân bize inceleme ve tefekkürü emretmektedir.
2. Ayrýca Kur’ân’ýn su âyetlerini de kendilerine dayanak yapmaktadýrlar: “Biz kitapta hiç bir seyi ihmal etmedik” (En’am,6/38), “Her seyi açýklamasý için sana kitabý Biz indirdik.” (Nahl,16/89), “Yeryüzünde yas ve kuru istisnasýz her sey apaçýk bir kitaptadýr” (En’am,6/59).
3. Onlar bu hususta hadîs-i seriflerden de yararlanmaktadýrlar. Kur’ân’ý tavsif eden uzunca bir hadîste söyle buyurulur: “Onda öncekilerin haberleri gibi, sonra geleceklerin de haberleri mevcuttur. Aranýzda çýkacak meselelerin (ihtilaflarýn) hükmü de vardýr. Bir de O’nun bedî (orijinal) mânâlarý tükenmez, çok tekrarlanmakla eskimez”.
4. Diðer taraftan, sahâbe ve tâbiûn’un ileri gelenlerinin görüslerinden de istifade etmeyi ihmal etmemislerdir. Ýbn Mes’ud bu konuda söyle der: “Kur’ân-ý Kerim’de bütün ilimler
indirilmis ve onda her sey açýklanmýstýr; ancak bizim ilmimiz, Kur’ân’da açýklanmýs bulunan bu ilimleri anlamak hususunda aciz kalmaktadýr”.
5. Kur’ân’da mütesâbih âyetlerin bulunmasý.
6. Müslümanlarýn tarihte Kur’ân’dan kaynaklanan büyük bir medeniyet gerçeklestirmis olmalarý, Ýslam’da ilim din zýtlýðýnýn bulunmamasý.
7. Kur’ân’ýn, kýyâmete kadar gelecek insanlýða, ilmi her seyi ihata eden Yüce ALLAH tarafýndan bir rehber olarak gönderilmesi.
8. Son üç-dört asýrda, maddî gelismisliðin öncülüðünün Avrupalýlara geçmesi, bu durumun bazý müslümanlarda asaðýlýk duygusuna yol açmasý.
 
Fennî tefsir hareketi bazý mütekaddimîn ve müteahhirîn tarafýndan makbul görülmemis ve tenkide uðramýstýr.ilk sistemli itiraz, Endülüslü  Ebû Ýshâk b. Musâ es-Sâtýbî ’den gelmiþtir.
Fennî tefsir çalýsmalarýnýn, ülkemizdeki temsilcisi Gâzî Ahmet Muhtar Pasa olmus ve “Serâirü’l- Kur’ân” ismini vermis ve bu eser sahasýnda yazýlan ilk ciddi eserlerden sayýlmýstýr.
Fennî tefsirin, son dönemdeki en mühim mümessili süphesiz es-Seyh Tantâvî el-Cevherî’dir. “el-Cevâhir fî Tefsiri’l- Kur’ân” adlý  ciltlik muazzam eserinde, zamanýmýza kadar, bu saha ile ilgilenen kimselerden daha fazla fennî tefsir örnekleri vermiþtir.
Tantavî’den sonra, Mustafa el-Merâgî, Resid Rýzâ, Seyyid Kutûb gibi müfessirler, eserlerinde bazý âyetlerin tefsirinde bu metoda basvurmaktan geri kalmamýslardýr.
 
Fennî tefsiri savunan âlimler de fennî tefsirin sahih olabilmesi için birtakým sartlar ileriye sürmüslerdir:
1. Fennî tefsir, ilmî nazariyeleri te’yid etmeli, ilmî nazariyeler fennî tefsiri deðil. Çünkü ilmî nazariyeler, fennî tefsiri te’yid ettiðinde ALLAH’ýn murâdý hakkýnda kesin karar vermis oluruz ki, bu da kötü neticeler doðurur. .
2.  Ýlimleri Kur’ân’dan, Din’den ve imandan ayrý ve müstakil görmek bir tefrit, Kur’ân’ý müspet ilimlerin pesinden kosturmak ve O’nu âdeta bir fizik, kimya, týp, matematik, astronomi kitabý saymak da bir ifrattýr.
3. Kur’ân’ý, deðisip duran ilimlerin bugünkü seviyesiyle bir görmek, hatta henüz ispatlanamamýs ilmî teorileri Kur’ân’a sahit yapmak büyük bir yanlýstýr. Kur’ân âyetleri, yeni ilmî gelisme ve nazariyelerle telife çalýsýlmamalýdýr.
4. Âyet ve hadisleri ilimlere göre açýklamaya çalýsýrken, dâima “fîhi nazar” deyip, daha baska ihtimalleri nazara alarak ihtiyatý elden býrakmamak lâzýmdýr.
5. Kur’ân’ýn hakikat adýna söyleyip de, aksi ortaya çýkan hiç bir mes’elesi yoktur ve olamaz da. Eðer, ilmî bir mes’eleyi Kur’ân’la tenâkuz halinde görüyorsak, ya biz Kur’ân’ý yanlýs anlýyoruz ya da ilim o mes’elede yanýlmaktadýr.
6. “...Devrin fen ve kültürünün tesirinde kalýnarak kaleme alýnan eserler ihtivâ ettikleri tekellüflü te’villerden ötürü, okuyucu tarafýndan hep kuskuyla karsýlanmýstýr. Hele, sübût bulmamýs nazariyeleri birer ilmî gerçek zannederek, Kur’ân’ýn hakikatlerini onlara uydurmaya çalýsmalar, Kur’ân’ý küçük düsürücü mâhiyetde olmustur...
7. “Fennî tefsirde muvâzeneyi elden kaçýrmamak lâzýmdýr.Hangi devirde yazýlýrsa yazýlsýn, en yanlýs tefsir yazan “katiyyen bu, budur” diyendir. Bu arada bazý müfessirler, Kur’ân’ýn beyânâtýný ele aldýklarý zaman, ihtimâlât-ý kesîre içinde ele almýslardýr.
8. Kur’ân-ý Kerim’in yeni bir tefsiri yapýlacaksa, su iki nokta gözden uzak tutulmamalýdýr: a.“Yas ve kuru her sey, Kitab-ý Mübîn’de vardýr” hakikatý. b. Ýlmî hakîkatleri, ilgili Kur’ân ayetleriyle te’lifte muvâzeneyi koruma.
9. Kur’ân-ý Kerim’in âyetlerini zaafýmýza alet etmemeliyiz































TEFSÝR 9. HAFTA

FELSEFÎ TEFSÝR
Felsefenin Ýslâm dünyasýnda sâf bir fikir cereyaný olarak yayýlýp gelismesini müteâkiben Ýslâm’ýn bazý i’tikâdî meselelerini felsefî yorumlarla açýklama gayretleri sonucu Felsefî tefsir diyebileceðimiz bir anlayýs belirdi.Kur’ân’ýn felsefî olarak izâhýný içeren tam bir tefsir yazýlmamýþ daha çok münferit âyetlerin felsefî yorumunu amaçlayan bir takým çalýsmalar yapýlmýþtýr.Bu çalýsmanýn ilk örneklerini ünlü filozof Kindî’de görmekteyiz.
Bâkýllânî , Ýmâmu’l- Haremeyn el-Cüveynî, Ýmâm Gazzâlî  felsefeyi Kur’ân’a hizmet edecek biçimde kullanýrken, Ýhvân-ý Safâ ve Ýbn Sinâ da âyetleri kendi felsefî görüsleri açýsýndan yorumladýlar.
Felsefî Tefsire Örnekler:
Farâbî’ye göre dinin sembolik bir özelliði vardýr... Kur’ân’daki Cennet, Cehennem gibi seyler, bu sembollerden ibarettir. Peygamber metafizik ve nazarî hikmeti bilmez, fakat sezgi kuvveti ile pratik hikmette, ahlâkta dehâ sahibidir. Halbuki olgun bir feylesof Peygamberden üstündür. Çünkü nazar, amelden ve ilim, ahlâktan üstündür. Farâbî, Kur’ân’ý aklîlestirebilmek için, orada görülen ars, kürsî, levh, kalem gibi birçok tâbirleri kendi sistemine göre te’vil etmektedir.
Ýbn Sinâ, Kur’ân’ýn nasslarýný, hakikatini ancak kendisi gibi havâssýn anlayabileceði rumûzlar olarak görmektedir. O, Kur’ân nasslarýný elinde bulunan felsefî nazariyelerle hükmederek tefsir etmistir. O, bu yaklasýmlarýyla, Kur’ân’ýn rûhundan ve dinin hakikatinden uzaklasmýstýr. Ýbn Sinâ, Cenneti, Cehennemi ve Sýrâtý, sahîh rivâyetlerden uzak, felsefî açýdan deðerlendirir.
Âlemleri üç kýsma ayýrýr, aklî âlem Cennet, hayâl âlemi Cehennem, his âlemi de kabir âlemidir.
Ýbn Sina’nýn tefsirle ilgili eserleri sunlardýr: 1. Tefsiru Sûreti’l- Ýhlâs. 2. Tefsiru Sûreti’l- Felak. 3. Tefsiru Sûreti’n- Nâs.
  
FIKHÎ TEFSÝR
Fýkhî tefsir, Kur’ân-ý Kerim’in amel yani ibâdât ve muâmelât yönleri ile mesgûl olan, bu konu ile ilgili bulunan âyetleri açýklayan ve onlardan hükümler çýkarmaya çalýsan bir tefsir çesididir.Fýkhî
Tefsir, Kur’ân’ýn inzâli ile beraber baslamýstýr.Fýkhî Tefsir’in konusu, bütünüyle, Kur’ân-ý Kerim’in fýkhî yönü olup, bunun içine ibâdetler olsun, hukûkî isler olsun insanlarýn amelleri ile ilgili bütün âyetler girmektedir.
Fýkhî tefsirlerde âyeti âyetle, hadisle ve içtihatla tefsir etme metotlarý uygulanmýs, fýkhî mezheplerin zuhûr etmesiyle birlikte fýkhî tefsir hareketi de baslamýstýr.Fýkhî tefsirleri “Ahkâmu’l- Kur’ân”, “Fýkhu’l- Kur’ân”, “Tefsiru Âyâti’l- Ahkâm” adlarý altýnda görmemiz mümkündür.
Kaynaklar umûmiyetle Sâfiî’nin  “Ahkâmu’l-Kur’ân” adlý eserini bu sahada yazýlan ilk eser olarak kabul ederlerse de, Sâfiî’den yarým asýrdan daha fazla bir önceliðe sâhip olan, Mukâtil b. Süleymân’ýn “Tefsiru’l- Hamsi mie Âye Mine’l- Kur’ân” adlý eserini, bugünkü bilgilerimize göre, ilk tedvîn edilmis fýkhî tefsir olarak kabul edebiliriz.
Fýkhî tefsir sahasýnda yazýlan eserlerin bazýlarý:
1. Mukâtil b. Süleymân,   :   “Tefsiru’l- Hamsi mie Âye Mine’l- Kur’ân”.
2. Sâfiî,                             :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
3. Dâvûd ez-Zahirî           :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
4. Tahâvî                           :  “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
5. Ebû Bekr el-Cassâs      :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
6. Ebû Bekr b. Arabî       :   “Ahkâmu’l- Kur’ân”.
7. el-Kurtubî                    :  “el-Câmi’u li Ahkâmi’l- Kur’ân”.
 
FENNÎ/ÝLMÎ TEFSÝR
Kur’ân’ýn Fennî tefsirinde, Kur’ân’ýn bütün ilimleri ihtivâ ettiði esasý, aðýrlýk noktasýný teskil eder. Bu yolu benimseyen kimselerin nazarýnda Kur’ân, dînî, i’tikâdî ilimleri ihtivâ etmekle beraber, onun diðer çesitli ilimleri de kapsadýðý fikri revaç bulur.
Fennî tefsir ile ilgili olarak ilk eser yazan (Cevâhiru’l- Kur’ân) kisi Gazzâlî’dir. Bu anlayýs içerisinde tefsir yazan ve bunu en güzel sekilde tatbik eden de Fahruddîn er- Râzî’dir. Bunlardan sonra da fennî tefsir hareketinin bayraktarlýðýný Muhammed b. Ebi’l- Fadl el-Mursî  ile es-Suyutî  yapmýslar ve bu hareketi canlý tutmaya çalýsmýslardýr.
Kur’ân-ý Kerim’in bazý âyetleriyle fennî kesifler arasýnda münasebet kuranlarýn dayanaklarýný kýsaca söyle özetleyebiliriz:
1. Kur’ân’da tabiî ilimlerin konusunu teskil eden meselelere dikkat çeken çok sayýda âyet vardýr. Fýkýh ilminin sahasýna sarih olarak giren 150 kadar âyete mukâbil; fizik, kimya, astronomi, biyoloji, týp gibi sahalara dair 750 kadar âyetle Kur’ân bize inceleme ve tefekkürü emretmektedir.
2. Ayrýca Kur’ân’ýn su âyetlerini de kendilerine dayanak yapmaktadýrlar: “Biz kitapta hiç bir seyi ihmal etmedik” (En’am,6/38), “Her seyi açýklamasý için sana kitabý Biz indirdik.” (Nahl,16/89), “Yeryüzünde yas ve kuru istisnasýz her sey apaçýk bir kitaptadýr” (En’am,6/59).
3. Onlar bu hususta hadîs-i seriflerden de yararlanmaktadýrlar. Kur’ân’ý tavsif eden uzunca bir hadîste söyle buyurulur: “Onda öncekilerin haberleri gibi, sonra geleceklerin de haberleri mevcuttur. Aranýzda çýkacak meselelerin (ihtilaflarýn) hükmü de vardýr. Bir de O’nun bedî (orijinal) mânâlarý tükenmez, çok tekrarlanmakla eskimez”.
4. Diðer taraftan, sahâbe ve tâbiûn’un ileri gelenlerinin görüslerinden de istifade etmeyi ihmal etmemislerdir. Ýbn Mes’ud bu konuda söyle der: “Kur’ân-ý Kerim’de bütün ilimler
indirilmis ve onda her sey açýklanmýstýr; ancak bizim ilmimiz, Kur’ân’da açýklanmýs bulunan bu ilimleri anlamak hususunda aciz kalmaktadýr”.
5. Kur’ân’da mütesâbih âyetlerin bulunmasý.
6. Müslümanlarýn tarihte Kur’ân’dan kaynaklanan büyük bir medeniyet gerçeklestirmis olmalarý, Ýslam’da ilim din zýtlýðýnýn bulunmamasý.
7. Kur’ân’ýn, kýyâmete kadar gelecek insanlýða, ilmi her seyi ihata eden Yüce ALLAH tarafýndan bir rehber olarak gönderilmesi.
8. Son üç-dört asýrda, maddî gelismisliðin öncülüðünün Avrupalýlara geçmesi, bu durumun bazý müslümanlarda asaðýlýk duygusuna yol açmasý.
 
Fennî tefsir hareketi bazý mütekaddimîn ve müteahhirîn tarafýndan makbul görülmemis ve tenkide uðramýstýr.ilk sistemli itiraz, Endülüslü  Ebû Ýshâk b. Musâ es-Sâtýbî ’den gelmiþtir.
Fennî tefsir çalýsmalarýnýn, ülkemizdeki temsilcisi Gâzî Ahmet Muhtar Pasa olmus ve “Serâirü’l- Kur’ân” ismini vermis ve bu eser sahasýnda yazýlan ilk ciddi eserlerden sayýlmýstýr.
Fennî tefsirin, son dönemdeki en mühim mümessili süphesiz es-Seyh Tantâvî el-Cevherî’dir. “el-Cevâhir fî Tefsiri’l- Kur’ân” adlý  ciltlik muazzam eserinde, zamanýmýza kadar, bu saha ile ilgilenen kimselerden daha fazla fennî tefsir örnekleri vermiþtir.
Tantavî’den sonra, Mustafa el-Merâgî, Resid Rýzâ, Seyyid Kutûb gibi müfessirler, eserlerinde bazý âyetlerin tefsirinde bu metoda basvurmaktan geri kalmamýslardýr.
 
Fennî tefsiri savunan âlimler de fennî tefsirin sahih olabilmesi için birtakým sartlar ileriye sürmüslerdir:
1. Fennî tefsir, ilmî nazariyeleri te’yid etmeli, ilmî nazariyeler fennî tefsiri deðil. Çünkü ilmî nazariyeler, fennî tefsiri te’yid ettiðinde ALLAH’ýn murâdý hakkýnda kesin karar vermis oluruz ki, bu da kötü neticeler doðurur. .
2.  Ýlimleri Kur’ân’dan, Din’den ve imandan ayrý ve müstakil görmek bir tefrit, Kur’ân’ý müspet ilimlerin pesinden kosturmak ve O’nu âdeta bir fizik, kimya, týp, matematik, astronomi kitabý saymak da bir ifrattýr.
3. Kur’ân’ý, deðisip duran ilimlerin bugünkü seviyesiyle bir görmek, hatta henüz ispatlanamamýs ilmî teorileri Kur’ân’a sahit yapmak büyük bir yanlýstýr. Kur’ân âyetleri, yeni ilmî gelisme ve nazariyelerle telife çalýsýlmamalýdýr.
4. Âyet ve hadisleri ilimlere göre açýklamaya çalýsýrken, dâima “fîhi nazar” deyip, daha baska ihtimalleri nazara alarak ihtiyatý elden býrakmamak lâzýmdýr.
5. Kur’ân’ýn hakikat adýna söyleyip de, aksi ortaya çýkan hiç bir mes’elesi yoktur ve olamaz da. Eðer, ilmî bir mes’eleyi Kur’ân’la tenâkuz halinde görüyorsak, ya biz Kur’ân’ý yanlýs anlýyoruz ya da ilim o mes’elede yanýlmaktadýr.
6. “...Devrin fen ve kültürünün tesirinde kalýnarak kaleme alýnan eserler ihtivâ ettikleri tekellüflü te’villerden ötürü, okuyucu tarafýndan hep kuskuyla karsýlanmýstýr. Hele, sübût bulmamýs nazariyeleri birer ilmî gerçek zannederek, Kur’ân’ýn hakikatlerini onlara uydurmaya çalýsmalar, Kur’ân’ý küçük düsürücü mâhiyetde olmustur...
7. “Fennî tefsirde muvâzeneyi elden kaçýrmamak lâzýmdýr.Hangi devirde yazýlýrsa yazýlsýn, en yanlýs tefsir yazan “katiyyen bu, budur” diyendir. Bu arada bazý müfessirler, Kur’ân’ýn beyânâtýný ele aldýklarý zaman, ihtimâlât-ý kesîre içinde ele almýslardýr.
8. Kur’ân-ý Kerim’in yeni bir tefsiri yapýlacaksa, su iki nokta gözden uzak tutulmamalýdýr: a.“Yas ve kuru her sey, Kitab-ý Mübîn’de vardýr” hakikatý. b. Ýlmî hakîkatleri, ilgili Kur’ân ayetleriyle te’lifte muvâzeneyi koruma.
9. Kur’ân-ý Kerim’in âyetlerini zaafýmýza alet etmemeliyiz




















Ynt: TEFSÝR-8-9-10-11. HAFTA By: beyazmelek Date: 07 Mayýs 2010, 17:28:55
Allah sizlerden razý olsun bu ne güzel bir hizmet aþký böyle ..
Ynt: TEFSÝR-8-9-10-11. HAFTA By: manisam Date: 07 Mayýs 2010, 19:56:36
allah razý olsun sayýn hocalarým
Ynt: Tefsir 8-11. Haftalar By: elveda Date: 12 Mayýs 2010, 18:59:46
müellif ve eserleri ezberliyorum ama yine ayný son unutuyorum
Ynt: Tefsir 8-11. Haftalar By: manisam Date: 06 Haziran 2010, 20:04:38
allah razý olsun  hocam

radyobeyan