Hidaye Tercümesi
Pages: 1
Zekat By: ecenur Date: 07 Mayýs 2010, 00:16:21
Hidaye Tercümesi / Zekat

Hayvanlarýn Zekâtý (Develer)
Sýðýrlarýn Zekâtý
Davarlarýn Zekâtý
Atlarýn Zekatý
Bir Fasýl
Gümüþün Zekâtý
Altýnýn Zekâtý
Ticaret Eþyasý
Maden Ve Hazinelerin Zekâtý
Ekin Ve Hayvanlarýn Zekâtý
Zekât Kimlere Verilebilir, Kimlere Verilemez?.


ZEKÂT BAHSÝ



{Hür, balið, âkil ve müslüman olan kimse, eðer nisap denilen mik­tarda bir mala mâlik olur ve o malýn üzerinden bir yýl geçerse, o ma­lýn zekâtý o kimseye vacip olur.) Zira Cenâb-ý Hak Kur´an-ý Kerim´in birçok âyetlerinde «Zekâtý verin» diye emrettiði gibi Peygamber Efendimiz de (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm «Mallarýnýzýn zekâtýný veriniz- ([1]) buyurmuþtur. Ayrýca zekâtýn vücubu hakkýn­da icma da vardýr. Vacipten maksat farzdýr. Çünkü vücubunda þüp­he yoktur. Ancak farz olmasý için -metinde de geçtiði üzere- bir­takým þartlar vardýr:

1- Hür olmak. Çünkü kölenin elinde mal bulunsa bile, kendi­sinin deðildir.

2 - Balið ve âkil olmak. Sebebi biraz sonra anlatýlacaktýr.

3 - Müslüman olmak. Çünkü zekât bir ibadettir. Müslüman ol­mayan kimsenin ibadeti ise makbul deðildir.

4 - Malýn nisap miktarý olmasý. Zira Peygamber Efendimiz (Sal-lallahü Aleyhi ve Sellem) zekât düþen mallarýn her bir çeþidi için ayrý bir miktar koyarak malýn o miktardan az olduðu zaman ona z&-kât düþmediðini bildirmiþtir. ([2])

5- Malýn üzerinden bir yýl geçmesi. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm); «Hiç bir malda, üzerinden yýl geçmedikçe zekât yoktur» ([3]) buyurmuþ­tur. Aynca, yýlýn içinde dört mevsim vardýr. Malýn fiatlan da çoðun­lukla mevsimlere göre deðiþtiði için kiþi elindeki malý bir yýl içinde nenýalandýrabilir.

Sonra, zekâtýn vücubu fevri midir? Yani zekât vacip olur olmaz hemen verilmesi gerekir mi, yoksa kiþi istediði zaman vermekte ser­best midir? Bunda ihtilâf edilmiþtir. Kimisi: «Hemen verilmesi gere­kir. Çünkü mutlak emir bunu gerektirir», Kimisi de : -Kiþi istediði zaman vermekte serbesttir. Yani vacip olduðu zaman vermeyip yýl­larca sonra da verse, günah iþlemiþ olmaz. Bunun içindir ki, zekâtý tehir edilip vacip olduðu zaman ödenmeyen bir malýn ziyaâ uðra­masý halinde ödenmesi gerekmez- demiþtir.

(Çocuk ile deliye zekât farz deðildir.) Çünkü zekât -yukarýda da söylediðimiz gibi- bir ibadettir. Çocuk ile deli ise ibadet ile mü­kellef deðillerdir. Ýmam-ý Þafii: «Zekât ibadetten çok, mali bir vergi oldu­ðu için o da nihayet öþür ve haraç gibidir, .öþür ve haraç, nasýl ka­dýnýn nafakasý ve benzeri gibi zaruri masraflara kýyasen çocuk ile delinin maundan çýkanlýyorlarsa, zekât da öyledir- demiþtir. Biz di­yoruz ki: öþür ve haraç ile zekât arasýnda fark vardýr. Zira haraç gayrimüslimlerden alýndýðý için tamamen toprak vergisidir. öþürde ise her ne kadar ibadet vasfý varsa da ondaki toprak vergisi olma vasfý daha galiptir. Eðer deli, az bir zaman dahi olsa yýlýn bir kýsmýnda akh basma geliyorsa ona zekât farzdýr, imam EbûYûsuf dan ise -Delilik kiþide ister çocukluktan beri süregelen, ister büyüdük­ten sonra baþgösteren bir hal olsun, yýlýn çoðu hangi halde geçerse o hal muteberdir- diye söylediði rivayet olunmaktadýr. Ýmam Ebû Hanife de: «Çocukluðundan beri deli olan kimse, eðer iyileþirse iyileþtiði ta­rihten itibaren yýlý baþlar. Nasýl ki çocuðun da yýlý, çocuk balið ol­duktan sonra baþlar» demiþtir. (Efendisile hitabet akdi yapan köleye de zekat faiz deðildir.) Çünkü, her ne kadar efendisile hitabet akti yapmýþ ise de, henüz köle olduðu için tam bir mülke sahip deðildir. Bunun içindir ki eðer bu kölenin köleleri olursa onlarý azatlayamaz. (Nisap miktarý mab olup da, malý kadar borcu bulunan kimse­ye de zekât farz deðildir.) Çünkü bu kimsenin her ne kadar nisap miktarý malý varsa da, bu malý ancak onun manevî hayatýný kurta­rabilecek miktarda olduðu için ona, susuz ve çýplak olan kimsenin muhtaç olduðu su ve zaruri elbise kadar lüzumludur. Bu itibar ile bu kimsenin malý varsa da yok hükmündedir.

Imam-ý Þafiî: «Bu kimse her ne kadar borluç ise de, mül­kiyetinde nisap miktarý mal bulunduðu için ona zekât farzdýr» de­miþtir. (Borçlu olup da malý borcundan fazla olan kimseye ise, eðer faz­la olan malý nisap miktarý varsa o miktarýn zekâtýný vermesi farzdýr.) Borçtan maksat, kullann alacaðý olan borç olup, nezir, keffâret ve fitre gibi dini borçlar zekâtm farziyetine mâni deðildir. Fakat zekât borcu, dinî bir borç olduðu halde eðer zekâtý ödenmiyen mal henüz duruyor ve onunla mal nisabýn altýna düþüyorsa, zekâtm vücübuna manidir.

îmam Ebû Hanife ile îmam Muhammed´e göre, zekâtý ödenmeyen mal durmuyorsa da yine manidir. Çünkü eðer zekâtý ödenmeyen mal, hayvanlar ise devlet bu borcu kendisinden is­ter. Diðer mallar ise bu görevde kendisi devletin yerine kaimdir Ýmam Züfer de; -Zekâtý ödenmeyen mal ister dursun ister durmasýn zekât borcu zekâtýn vücübuna mani deðildir. Yani onunla mal nisabýn altýna da düþse, zekâtýnm verilmesi gerekir- de­miþtir. Rivayete göre Ýmam Ebû Yûsuf da: -Zekâtý öden­meyen mal eðer duruyorsa manidir, durmuyorsa mani deðildir» de­miþtir.

(Mesken evleri, giyilen elbiseler, ev eþyasý, binek hayvanlarý, hiz­met köleleri ve kullanýlan silâhlara zekât düþmez.) Çünkü bunlarýn hepsi kiþi için ihtiyaç maddeleridir ve ayný zamanda bunlardan ge­lir de saðlanamaz, tlim ile uðraþan kimsenin kitaplarý ile sanatkârýn sanata ile ilgili âletleri de öyledir.

(Eðer bir kimse bir baþkasýnda alacaðý olur ve fakat o baþka­sý Ýnkâr ettiði için bir türlü tahsil edemez, ancak yýllardan sonra is-bat edip tahsil ederse, geçen yýllarýn zekâtý kendisine lâzým gelmez.) Ýmam Züfer ile îmam-ý Þâfin -Lazým gelir» demiþ­lerdir. Nerede olduðu bilinmeyen veyahut kaybolan, ya da gasbedilip .de gasbedildigi isbat edilemeyen veyahut denize düþen mal ile efendisini býrakýp kaçan köle de elegeçtikleri zaman öyledirler. Ayný ihtilâf, kaçan, ya da kaybolan veyahut gasbedilen kölenin fitresi efen­disine vacip midir, deðil midir? meselesinde de caridir. imam Züfer.ile Imam-ý Þafii bu meselelerin hepsinde: «Mal sahibinin elinde deðilse de onun mülkü olduðu için zekâtý kendisine vaciptir. Elinde olmamasý vücûba halel vermez. Na­sýl ki yolculukta olan kimsenin kölesi beraberinde olmadýðý halde fitresi ona vaciptir» demiþlerdir. Biz ise, H z. Ali (Radýyallâhü anh}´in «Ele geçeceði umulmayan mala zekât düþmez» mealindeki mevkuf hadisine dayanýyoruz. ([4]) Hem de zekat ancak, sahibine ka­zanç saðlayan mala düþer. Sahibinin elinde olmayan maldan ise kâr saðlamak mümkün deðildir. Yolculukta olan kimse ise, kölesi tasar­rufu altýnda olduðu için ondan kâr saðlayabilir. Nitekim onu sata­bilmesi de tasarrufu altýnda olduðu içindir.

Evde gömülen mala, çýkarýlmasý mümkün olduðu için zekât dü­þer. Tarlada gömülen malda ise ihtilâf edilmiþtir.

Eðer bir kimsenin bir baþkasýnda alacaðý olur da, o baþkasý -is­ter zengin, ister fakir olsun- borcunu inkâr etmiyorsa, o alacaða zekât düþer. Zira inkâr edilmeyen borcun zenginden tahsili kendili­ðinden, fakirden de icra yolu ile mümkündür. Eðer o baþkasý borcu­nu inkâr ediyor ve fakat alacaklýnýn ya þahitleri vardýr, ya da hakim durumu biliyorsa -ayný sebebe binaen- yine hüküm böyledir. Eðer borçlunun müflis olduðuna hüküm de edilirse - imam Ebû H a n i f e´ ye göre- yine böyledir. Zira ona göre herhangi bir kimse hakkýnda verilen iflâs hükmü geçersizdir. 1 m a m M u -h a m m e d ise: -Bu durumda o alacaða zekât düþmez. Çünkü borçlunun müflis olduðuna hükmedildiði için ondan borcun tahsili mümkün deðildir» demiþtir. Ýmam Ebû Yûsuf´a gelin­ce : fakirlerin menfaatini gözeterek, iflâs hükmünün geçerli olup ol­madýðý konusunda imam Muhammed´in, görüþüne o alacaða zekât düþüp düþmediði konusunda da imam Ebû Ha­ni f e ´ nin görüþüne katýlmýþtýr. (Eðer bir kimse bir taþýtý ticaret için aldýktan sonra onu satmak­tan vazgeçerek hizmette kullanmaya niyet ederse, o taþýtýn zekâtýný verme vücubu sakýt olur.) Çünkü burada satmaktan vaz geçme niye­tiyle vaz geçme fiili beraberdir. (Eðer hizmet için aldýktan sonra niyetini ticarete çevirirse, onu satmadýkça ona zekât düþmez. Zekât ancak taþýtý sattýktan sonra kaça satarsa o paraya düþer.) Çünkü bu­rada niyet ile amel biribirinden ayrýdýrlar. Zira taþýtý satmaya niyet etmekle, onu bilfiil satmak ayn ayrý þeylerdir. Fakat eðer bir mala miras yolu ile malik olduktan sonra o malý ticaret için satmaya ni­yet ederse, o mal hemen ticaret malý olup ona zekât düþer. Çünkü burada yalnýz niyet vardýr, amel yoktur. Zira bir þeye miras yolu ile malik olmak amel deðildir. Eðer bir þeye hibe, vasiyet, nikâh, hukuk veya kýsas yerine paraya razý olmak yolu ile malik olur ve ondan sonra o þey ticaret niyetini getirirse, Ýmam Ebû Yû­suf: «O þey ticaret malý olur. Çünkü o þeyi kabul etmek ameli ile onu satmak niyeti beraberdirler.»

imam Muhammed ise: -Ticaret malý olmaz. Çünkü o þeyi satmaya niyet etmekle, onu bilfiil satmak ameli beraber de­ðillerdir» demiþlerdir. Kimisi: «Ýmam Ebû Yûsuf ile Ýmam Muhammed arasýndaki ihtilâf bunun tersidir» de­miþtir.

(Zekât denirken veyahut Ödenmesi gereken miktar anamaldan ayrýlýrken zekât niyeti getirilmezse zekât ödenmiþ olamaz.) Çünkü zekât bir ibadet olduðu için onda niyet þarttýr. Niyette de amel ile beraberlik asýldýr. Ancak zekât muhtelif kimselere verildiði için her bir kimseye verildiðinde eðer niyet þart okýrsa güç olur. Bunun için, oruca baþlamazdan önce getirilen niyet nasýl orucun sýhhati için kâ­fi geliyorsa, zekâtýn sýhhati için de ödenmesi gereken miktar ana­maldan ayrýlýrken zekât niyetini getirmek kâfidir.

(Eðer bir kimse, malýnýn hepsini yardýma muhtaç kimselere da­ðýtýrsa zekât farzý istihsanen sakýt olur.) Zira zekât malýn bir kýsmý olduðu için hepsi verilince zekât da verilmiþ olur. (Eðer malýnýn bir kýsmýný daðýtýrsa, Ýmam Muhammed´e göre daðýtýlan kýsmýn zekâtý ödenmiþ olur. Çünkü zekât malýn her bir parçasýnda mevcut olduðu­na göre bir kýsmý daðýtýlýnca o kýsmýn zekâtý da beraberinde veril­miþ olur. imam Ebû Yûsuf ise: -Zekâttan hiç bir þey ödenmiþ olamaz. Çünkü maldan hangi kýsmýn zekât olduðu belli de­ðildir. Ancak ne zaman ki malýn hepsi harcanýp da zekât olarak ve­rilmesi gereken miktar yalnýz kalýrsa, iþte o zaman kalan kýsmýn ze­kât olduðu anlaþýlmýþ olur- demiþtir.[5]



Hayvanlarýn Zekâtý (Develer)



(Sayýsý beþten aþaðý olan deve sürüsüne zekât düþmez. Ancak ne zaman ki sayýsý beþ olur ve üzerinden de bir yýl geçerse, dokuza varýncaya kadar bir koyun, on olursa ondörde varýncaya kadar iki koyun, onbeþ olursa ondokuza kadar üç koyun, yirmi olursa yirmi dörde kadar dört koyun, yirmi beþ olursa otuz dört oluncaya ka­dar ikinci yaþma basan bir diþi deve yavrusu, otuz beþ olursa kýrk beþe varýncaya kadar üçüncü yaþýna basan bir diþi deve yavrusu, kýrk altý olursa altmýþa kadar, dördüncü yaþma basan bir diþi de­ve, altmýþ olursa yetmiþ beþe kadar, beþinci yaþma basan bir diþi deve, yetmiþ altý olursa doksana kadar, üçüncü yaþýna basan iki ta­ne diþi deve yavrusu, doksan bir olursa yüz yirmiye kadar, dördün­cü yaþma basan iki tane diþi deve lâzým gelir.) Peygamber Efendi­mizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zekât memurlarýna yazdýðý mek­tuplarýnda develerin zekâtý hakkýnda bu þekilde talimat verdiði meþ­hurdur. ([6])

(Bundan sonra yenýbaþtan baþlayarak daha önce ne lâzým geli­yor idiyse, yine aynýsý lâzým gelir. Yani yirmiye kadar artan her beþ deve için, daha önce lâzým gelen develer dýþýnda bir koyun ve ar­tan develer yirmi beþ olunca, sürünün sayýsý yüz kýrk dokuz olun­caya kadar, ikinci yaþma basan bir diþi deve yavrusu lâzým gelir ve yüz elli olunca dört yaþmdaki diþi develerin sayýsý üç olur. Bun­dan sonra bir daha yenibaþtan baþlayarak yirmiye kadar her beþ de­ve için yine bir koyun ve artan develer yirmi beþ olunca iki yaþýn­da, otuz altý olunca üç yaþýnda bir diþi deve lâzým gelir ve sürünün sayýsý yüz doksan altý olunca, iki yüze kadar, lâzým gelen dört ya­þmdaki diþi develerin sayýsý dört olur. Bundan sonra yine yenibaþ­tan baþlayarak yüz elliden sonraki hesaba göre zekât lâzým gelir ve artýk böylece devam eder.) Biz Hanefilere göre böyledir. Ýmam Þa­fii: ise: «Develerin sayýsý yüz yirmiyi aþýnca üç tane üç yaþýna basan diþi deve yavrusu ve yüz otuz olunca bir tane dört yaþýna, iki tane de üç yaþýna basan diþi deve, ondan sonra her bir kýrk de­ve için bir tane üç yaþma basan ve her bir elli deve için bir tane dört yaþýna basan diþi deve lâzým gelir, Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Develer yüz yirmiyi aþmca her ellide, bir tane dört yaþýna ve her kýrkta, bir tane üç yaþma basan diþi deve yavrusu lâzým gelir» buyurmuþtur» demiþtir. Biz diyoruz ki: Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), Amr b. Hazm´e yazdýðý mek­tubun sonunda «Develer bundan az olursa her beþ deve için bir ko­yun lâzým gelir- diye yazdýðý ([7]) için biz ziyade ile amel ederiz. Zekât düþmede (Arap develeriyle melez develer arasmda fark yoktur.) Zira deve kelimesi her ikisine de þamildir.[8]


Ynt: Zekat By: ceren Date: 03 Eylül 2016, 14:05:47
Esselamu aleykum.Rabbim zekatýný vaktinde ve hakkiyla veren ve allahin rahmetine kavusan kullardan olalim inþallah....

radyobeyan