Huzur ufku By: sumeyye Date: 06 Mayýs 2010, 12:12:06
Huzur Ufku
Ýnsanoðlu, yeryüzüne ayak bastýðý günden beri hep huzur rüyalarý görmüþ, huzur sayýklamýþ, huzur arkasýndan koþmuþ ve huzur uðrunda ne kavgalar, ne kavgalar vermiþtir. Bazen onu, çok çalýþýp çok kazanmada ve maddî refahta, bazen gönlünce yaþamakta ve sýnýrsýz hürriyette, bazen geniþ teknolojik imkânlara sahip olmada ve konforda, bazen de yeme-içme ve cinsî arzularýný tatminde görmüþ ve hayatýný bunlarý elde etmeye ve bunlara sahip olmaya baðlamýþ.. böyle sisli, dumanlý yolda yer yer ümitlenmiþ, zaman zaman da hayal kýrýklýðý yaþamýþ ve yeisle kývranýp durmuþ, ama hiçbir zaman o mahbûb-u muntazara ulaþamamýþtýr. Ulaþamazdý da; zira onun arkasýndan koþup durduðu huzur, imanlý faziletin bir meyvesiydi ve ancak mükemmel bir imanla elde edilebilirdi. Bu, ayný zamanda peygamberlerin çaðrýsýnýn da esasýydý.
Ýþte bu huzur çaðrýsýnýn özünü, ferdin bütün benliði ile Allah'a yönelip O'na teslim olmasý teþkil etmektedir ki, bu ölçüde teslimiyete muvaffak olmuþ bir mü'minin, ne sürekli nefsânî arzularýna esir olup kalmasý, ne de Allah'tan baþka herhangi bir þeyden korkup endiþe duymasý söz konusudur. Çünkü artýk o, sevip gönül baðlayacaðý maksud ve mahbubunu bulduðu gibi, her zaman ululuðu karþýsýnda mehâbet ve saygý duyacaðý bir kudret-i nâmütenâhînin himayesine de girdiðinden huzur içindedir; huzur içindedir, zira o bilmektedir ki, o sonsuz kudret ve inayet, kim olursa olsun kendisine yönelenleri hiçbir zaman yüzüstü býrakmaz ve periþan etmez.
Bundan dolayý mü'min, hep üfül üfül huzur içindedir ve emindir. Her þeyi O'na baðlayýp yürüdüðü takdirde hedefe ulaþacaðýndan, yol boyu güven içinde bulunacaðýndan ve ötelerde de iç içe "þeb-i arûs"lar yaþayacaðýndan. O, gönlünde imanýn vaadettiði güven, his ve þuurunda teslimiyet esintileri, iradesinde Ýlâhî Meþîet'in yönlendirmeleri ile aþar nefsânîliðin bütün gayyalarýný, hevâ ve heveslerin azgýn iþtihalarýný ve yürür Kur'ân'ýn rehberliðinde varlýðýn gayesine doðru. Evet, Kur'ân'ýn atmosferine girip onun rehberliðine sýðýnanlar, her zaman ruhlarýnda derin bir itmi'nân ve sarsýlmayan bir güven duyar ve sürekli emniyet soluklarlar. Vicdanlarýný dinlerken, varlýk ve eþyayý temâþâ ederken, uzak-yakýn yarýnlarý, yani sonsuza kadar bütün bir istikbali düþünürken, hatta Berzah'ý, Mahþer'i, Sýrat'ý, Cehennem'i, Cennet'i mülâhazaya alýrken, fevkalâde bir vazife þuuru ve sorumluluk duygusu taþýmalarýnýn yanýnda, derin bir recâ hissiyle de dopdoludurlar ve recâ duygularý da gönüllerindeki imanýn derinliði ile mebsûten mütenasiptir (doðru orantýlý). Onlar, inançlarýnýn enginliði ölçüsünde her þeyi öyle farklý bir rahmet aralýðýndan temâþâ ederler ki, eðer perde açýlýverse, ötede görüp yaþayacaklarý þeyleri, burada duyup hissettikleri bütün müteþâbihi bulacak veya dünyevî darlýðýn gereði icmâlen duyduklarýnýn tafsilleriyle karþýlaþacak ve tali'lerine tebessümler yaðdýracaklardýr.
Evet iman, dünyevî-uhrevî mutluluðun bir sihirli anahtarýdýr ve ömrünü onun gölgesinde geçiren herkese hayýrla çene kapama vaadeder.. apaydýn bir Berzah hayatý sözü verir.. yumuþak ve ýlýk bir Mahþer muþtusunda bulunur.. ruhlarýmýza sevindiren bir "Mizan" serencâmesi fýsýldar.. ümit ve temkin derinlikli Sýrat maceramýzý gönüllerimize duyurur.. Cennet, rýdvan ve rü'yet unvanlarýyla tasavvurlarý aþkýn deðiþik sürprizlere kapýlar aralar ve en sýkýntýlý, en ýzdýraplý anlarýmýzý bile unutturacak ölçüde Tûbâ-i Cennet'ten neler ve neler sunar bize.!
Aslýnda mü'min, bütün benliðiyle Allah'a yönelince, O'ndan gayrý her þey gözünden silinir gider. Bütün yalancý güçler, kudretler, havasý alýnmýþ balonlar gibi söner. Zaman zaman sahte ziyalarýyla gözlerimizi kamaþtýran bütün fâni ýþýklar, gelip gönüllerimize vuran O'nun nûru karþýsýnda birer birer kararýr ve her tarafta: "Bugün mülk ve milk, o mutlak ve galip olan Allah'ýndýr" sözü duyulmaya baþlar ki; böyle bir noktaya ulaþmýþ gönül, bütün sahte güçlerin, kuvvetlerin, rahmetlerin, inayetlerin aldatýcý vaadlerinden kurtulur, sadece ve sadece O'na teveccüh eder ve imdadý da O'ndan bekler.. zorda kaldýðýnda veya musibetlerle sarsýldýðýnda O'na güvenir, O'na dayanýr.. her çeþit tehdit karþýsýnda, bütün varlýðý kuþatan O'nun inayet, rahmet ve nusretinin serasýna sýðýnýr.. zayýf düþtüðünde, O'nun o aþkýn kuvvetinin vesayetine girer.. ezkazâ günahlarla kirlenince, hemen O'nun maðfiret kurnalarý altýnda arýnmaya koþar.. zaman zaman ufkunu saran sis ve dumaný O'na iman, itimat ve teslimiyetle darmadaðýn eder. Dolayýsýyla da hiçbir hâdise karþýsýnda dize gelmeden yürür istikbale.. ferdî, ailevî, içtimaî her bir problemini vicdanýnda O'nunla irtibata geçerek çözer ve hiçbir zaman ruhunda aþýlmayacak bir vahþet, bir yalnýzlýkla karþýlaþmaz.. yer yer halk içinde muvakkat bir kýsým gurbetlere maruz kalsa da, iman ve teslimiyeti sayesinde her zaman kendini "üns esintileri" içinde hisseder; baþýna gelenleri kaderden atýlan ikaz taþlarý þeklinde deðerlendirir.. ve böyle bir alýþ-veriþi de hep rýza ve sabýrla karþýlar.
Allah'a imaný ve imanda mârifeti, ona, her þeyle muârefe ufkunu açar.. ve bu sayede o, canlý-cansýz bütün varlýðý âdeta kardeþleri gibi görür.. onlarla münasebete geçer.. eþyaya müdahale eder ve vicdanýnda kendine bahþedilmiþ bulunan hilâfet payesini bütün enginliðiyle duyar.. her þeyin kendisi için yaratýlmýþ olduðunu idrak ederek minnetle iki büklüm olur.. meleklerin þuuru ve kâinatlarýn ruhuyla el ele olduðunun farkýna varýr.. ayaðýný bastýðý zemini, içinde dolaþýp durduðu ovayý-obayý ata ocaðý gibi sýmsýcak bulur ve annesinin kucaðýndaymýþçasýna kendini rahat hisseder.. varlýðý, maddeci ve natüralist mülâhazalarýn resmettiði gibi deðil, her þeyi Allah'a nisbet eden bir mü'min gözüyle deðerlendirir ve herkesten, her nesneden bir muârefe karþýlýðý görür.. münasebete geçtiði her þeyden emniyet mesajlarý alýr ve emniyet ifade eden tavýrlarla karþýlýk verir.. kimseden ürkmez, kimseyi ürkütmez; herkesi kardeþi gibi kucaklar.. bütün eþyaya tebessümler yaðdýrýr.. suyu, havayý ve daha deðiþik nimetleri Hak'tan gelmiþ birer armaðan gibi yudumlar.. topraðý ve onun yetiþtirdiklerini misk ü amber gibi koklar.. baðý-bahçeyi, daðý-taþý, otu-aðacý, gülü-çiçeði âdeta canlý varlýklarmýþçasýna gönül diliyle selâmlar.. rast geldiði canlýlarý, bu misafirhanede refakatine tahsis edilmiþ arkadaþlarý gibi okþar.. ve her hâliyle, yeryüzüne bir uzlaþma ve uzlaþtýrma çaðrýsý ile geldiðini ortaya koyar.
Ýþte herkesi ve her þeyi o engin imanýyla bu çerçevede gören bir mü'min, her zaman kendini bütün insanlarý kýskandýracak ölçüde çok buutlu bir huzur atmosferi içinde hisseder ve imanlý yaþamanýn tariflere sýðmayan zevkleriyle kendinden geçer.. evet, ne kavga ne nizâ; bütün enerjisini, duyup zevk ettiklerini baþkalarýna da duyurma ve o derûnî hislerini herkesle paylaþma, gücü yettiði nispette ufuklarýn körlüðünü açarak bütün insanlarý bu zevk zemzemesine ulaþtýrma istikametinde sarf ederek çýrpýnýr durur.. ve yaþatma gayretiyle, her zaman birkaç adým yaþamanýn gerisinde bulunur. O, oturur-kalkar Cenab-ý Hakk'a sonsuz bir güven duyar ama, halký da karþýsýna almaz. Evet o, bir yandan kendi izâfî gücünü Allah'ýn kudretiyle beslerken, diðer yandan da mü'minlerin himmetlerini yanýna almayý da ihmal etmez.. ve kendisine karþý çýkmasý muhtemel bütün güçleri, kendi iktidarýnýn birer derinliðine dönüþtürerek, hiçbir þeye takýlmadan yürür uçuyormuþçasýna hedefine.. imanla huzura erme, inandýrýp Hakk'ýn hoþnutluðunu kazanma hedefine.
Doðrusu, fertleri bu ölçüde doygunluða ulaþmýþ, birbirini seven-sayan ve birbirine gönülden baðlý bulunan böyle bir toplum, huzura namzet bir toplumdur. Huzura namzettir, zira, artýk onun fertleri arasýnda insanlarý huzursuzluða ve ayrýlýklara sürükleyecek faktörler silinip gitmiþtir. Zaten onlarýn arasýnda asalet, soy-sop, bölge, muhit farklýlýklarý ve imtiyazlarý gibi hususlar kat'iyen söz konusu deðildir. Herkesi ve her þeyi mutlak bir menþein vesayetinde gören, kabul eden bu insanlar, tam mânâsý ile birer kardeþtirler. Kur'ân, "Mü'minler, baþka deðil, birbirlerinin kardeþidirler" derken, iþte bu derin gerçeði hatýrlatýr. Ayný zamanda bu, sûrî bir kardeþlik de deðildir; Nebî ifadesiyle, birbirlerine karþý sevgide, merhamette, gönülden davranmada bir vücudun uzuvlarý ölçüsünde kavî bir irtibat içindedirler ve her zaman birbirlerinin acýlarýný ruhlarýnda duyar, müteellim olur, sevinçlerini de paylaþýr ve onlarla ayný mutluluðu beraber yaþarlar.
Evet onlar, birbirlerinin gözü-kulaðý, dili-dudaðý, eli-ayaðý gibidirler. Bu toplumda her fert, hayatýný diðerini yaþatmaya baðlamýþ, onun mutluluðu adýna oturup kalkmaktadýr. Dolayýsýyla da, onlarýn arasýnda yalnýzlýða düþme ve periþan olma kat'iyen söz konusu deðildir. Birinin caný yansa, hepsinin ciðeri "cýz" eder. Birinin sevinç þölenine herkes neþ'eyle katýlýr. Yine bu toplum içinde anneler-babalar, azizler gibi ihtiram görür; çocuklarsa, saksýlardaki çiçekler gibi ihtimamla büyütülür. Eþler, ötedeki ebedî beraberlik mülâhazasýyla, en ileri yaþlarda bile birbirlerine karþý hep ilk günün neþvesiyle davranýrlar ve hayatlarýný hissî münasebetlerin çok çok ötesinde, kalbî ve mantýkî bir çizgide devam ettirmeye çalýþýrlar. Bunlar, gözlerinin içine yabancý bir hayal girmeyecek kadar da birbirlerine karþý vefalýdýrlar. Aile içindeki bu âhenk, geniþ bir aile sayýlan millet için de aynen geçerlidir; böyle ailelerden müteþekkil bir millette herkes birbirini sever-sayar, birbirine þefkatle bakar.. herkes için iyilik düþünür ve elinden geldiðince kötülükleri savmaya koþar. Kimseye sûizanda bulunmaz, kimseyi zan altýnda tutmaz.. kimsenin ýrzýyla, namusuyla, þerefiyle uðraþmaz.. tahminlere, ihtimallere binaen insanlarý takibe almaz, tutuklamaz.. fertleri birbirlerine karþý casus olarak kullanmaz.. ve o toplumun bir kesimi, varlýðýný, diðer kesimi yýkmaya baðlamaz.. hele hiç kimse, bir kýsým aþaðý insanlarýn iþi olan komploya, yalana, tezvire, iftiraya kat'iyen baþvurmaz. Çünkü bu huzur toplumunda her fert, insanî deðerleri korumaya ant içmiþçesine, bütün olumsuzluklara karþý savaþ vaziyetindedir.. ve bu toplum, bir vicdan ve huzur toplumudur.ALINTI