Kütübü Sitte
Pages: 1
Zekat 8 By: sumeyye Date: 03 Mayýs 2010, 14:13:38
AÇIKLAMA:



1- Kaydedilen son rivâyetler, Resûlullah´ýn zekât tahsildarý olarak gönderdiði zatlara, sadece çeþitli mallardan alýnacak zekât miktarlarý husunda tâlimat vermeyip, bunlarý nasýl alacaðý, hangi vasýftaki mallarý alýp, hangi vasýftaki mallarý almayacaðý husûsunda da bilgi verdiðini, tenbihatta bulunduðunu göstermektedir.

2- Son rivâyet, zekât olarak alýnmamasý gereken mallardan bazýlarýný sayýyor:

* Sahl: Yeni doðan yavru, bilhassa koyun yavrusu ki, kuzu diyoruz.

* Ekûle: Kiþinin etini yemek üzere husûsî beslediði hayvan.

* Rübbâ: Ýki mânaya gelmektedir: Sütünden istifâde için evde beslenen saðmal hayvan; yeni yavru doðurmuþ, onun yetiþmesinde gerekli olan anaç hayvan.

* Mâhýz: Hâmile hayvan.

* Fahl: Döl almak üzere husûsi beslenen erkek hayvan, koç ve teke gibi.

3-Þu mallar da zekât olarak alýnabilecek orta halli hayvanlardýr:

* Ceza´a: Ceza´, esas itibariyle genç demektir. Deve için kullanýlýnca beþinci yaþýna basan kastedilir. Sýðýr ve davar için kullanýlýnca ikinci yaþýna basan kasdedilir. Mamâfih sýðýr için "üç yaþýna basan", davar için "birinci yaþýný tamamlayan" ceza´dýr diyen de olmuþtur, daha farklý görüþler ileri süren de olmuþtur.

* Seniyye de davar, sýðýr ve deve için müþtereken kullanýlan bir tabirdir. Davar ve sýðýrdan üç yaþýna basana, deveden ise altý yaþýna basana ýtlak olunmaktadýr. Erkeðine ise seniyye denmektedir. Ahmed Ýbnu Hanbel iki yaþýndaki davar ile, üç yaþýndaki sýðýra seniyye demiþtir.[41]



ـ5ـ وعن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده قال: ]قال رسول اللّه #: َ جَلَبَ وََ جَنَبَ في زَكاةٍ. َ تُؤْخَذُ زَكَاتُهُمْ إَّ في دُورِهِمْ[ .

قال محمد بن إسحاق: »َ جَلَبَ« يعنى تجلب الصدقات إلى المُصَدِّقِ.»وَ جَنَبَ« أى ينزل المُصَدِّقُ بأقصى مواضع أصحاب الصدقة فتُجْنَبُ إليه، ولكن تؤخذ من الرجل في موضعه. أخرجه أبو داود .



5. (2020)- Amr Ýbnu Þuayb an ebîhi an ceddihî tarikiyle anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zekâtta ne ayaða getirtme, ne uzaða gitme vardýr. Zekâtlar evlerinde alýnýr."

Muhammed Ýbnu Ýshak bunu þöyle açýklamýþtýr: "Zekât mükellefi, zekâtýný tahsildarýn ayaðýna getirmez. Tahsildar da mükellefin uzaktaki (tarla, aðýl, yayla vs. gibi) yerlerine gitmez. Zekâtlar mükelleflerin ikâmet mahallerinde alýnýr." [Ebû Dâvud, Zekât 8, (1591, 1592).][42]



AÇIKLAMA:



Hadiste yasaklanmýþ olan celeb ve ceneb, aslýnda at yarýþlarýyla ilgili iki tâbirdir. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) bunlarla, zekât toplama sýrasýnda ortaya çýkacak meþakkati asgariye düþürecek bir tarz vaz´etmiþ olmaktadýr. Þöyle ki: Zekât toplama iþinde celeb, tahsildarýn bir bölgeye gidince, sürülerden uzakça bir yere inerek sürüleri oraya celbettirip zekâtýný hesaplayýp almasýdýr. Tabii ki bu tarzda, sürü sahipleri için büyük meþakkat vardýr. Öyleyse uygun olaný, tahsildarýn sürülerin bulunduðu su baþlarýna veya kaldýklarý yerlere kadar gitmesi, bizzat yerinde almasýdýr. Bu davranýþta sürü sahiplerine kolaylýk vardýr. Resûlullah, celeb yoktur demekle, tahsildarýn sürülerden uzak bir yere konaklamasýný yasaklamýþ olmaktadýr.

Ceneb yoktur emriyle de, mal sahibinin tahsildara zahmet getirecek ferdî þekilde uzaklaþmalarýný yasaklamýþ olmaktadýr.

Sadaka, evlerinde alýnýr cümlesindeki ev kelimesinin aslý olan dûr, dâr´ýn cem´idir. Dâr, münferid evden ziyade, yakýnlarla beraber oturulan evdir. Þöyle ki: Sözgelimi bir baba kendine mahsus bir ev (beyt) inþa eder. Sonra evlatlarý için, evlendikçe, bunun bitiþiðinde ikinci, üçüncü beyt´ler yapýlýr. Böylece zaman içerisinde bir avlunun etrafýnda bir beytler kümesi meydana gelir. Ýþte bu kümeye dâr denir. Klasik Arap evleri bu plân üzre inþa olunurdu (üçüncü cildimizin 187. sayfasýna bakýlsýn). Þu halde, zekât memuru, mal sahibinin mûtad, normal ikâmetgahýna kadar gidecektir. Þârihler, evleri diye tercüme ettiðimiz dûr kelimesini menzilleri, mekânlarý, sularý, kabîleleri diyerek tafsil eder.[43]



ـ6ـ وعن عمران بن حصين رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قال رسول اللّهِ #: َ جَلَبَ وََ جَنَبَ وََ شِغَارَ في ا“سَْمِ، وَمَنِ انْتَهَبَ نُهْبَةً فَلَيْسَ مِنَّا[. أخرجه النسائى.»وَالشِّغَارُ« في النكاح: أن يقول ا“نسان زَوْجْنِى ابنتك أو أختك، وأزوجك ابنتى أو أختى، وصداق كل واحدة منهما بُضْعُ ا‘خرى: فإن كان بينهما صداق مسمى فليس بشغار .



6. (2021)- Ýmrân Ýbnu Husayn (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: "Ýslâm´da ne (zekâtý) ayaða getirme, ne (zekât için uzaða gitme, ne de þiðar (mehre bedel nikahlama) vardýr." [Nesâî, Nikâh 60, (6, 111).][44]



AÇIKLAMA:



1-Hadisin baþ kýsmý önceki hadiste açýklandý.

2-Son kýsmýnda þiðar yasaklanmaktadýr. Þiðar, mehir vermekten kaçmak için baþvurulan bir evlenme þekli idi. Buna göre bir erkek, evlenmek istediði kýzýn babasýna müracaat ederek: "Sen kýzýn (veya kýzkardeþini) bana nikâhla, ben de mehre bedel kýzýmý (veya kýz kardeþimi) sana nikâhlayayým" diye teklifte bulunur. Her iki taraf birbirlerinden mehir istemezler. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) bu câhiliye evliliðini yasaklamýþtýr. Çünkü alýnan veya verilen mehir, ne kardeþin, ne babanýn hakkýdýr. Mehir kýzýn hakkýdýr. Bu haktan ne babanýn, ne kardeþin vazgeçme veya baðýþlama hakký yoktur. Þiðar yoluyla evlenmede iki kýz maðdur ediliyor demektir. Dînimiz, kýzlarýn maðduriyetini önleyecek tedbirlere yer vermiþtir. Mehirsiz nikâh sahîh olmaz. Mehir husûsunda kesin bir miktar da tayin etmemiþtir, kýz dilediði kadar isteyebilecektir.

Yukarýda belirtilen karþýlýklý kýz alýp vermede muayyen bir mehir araya girerse, buna þiðar denmez ve câiz olur.[45]




radyobeyan