Zekat 5 By: sumeyye Date: 03 Mayýs 2010, 14:10:00
ÝSLÂM´IN HAKKI
Ýbnu Hacer der ki: بِحَقّه ibaresindeki zamir Ýslâm´a râci ise (mâna- Ýslâm´ýn hakký hâriç) "Ýslâm´ýn hakký" olduðu kesinlik kazanan her þeyi hükmüne dâhil eder. Nitekim mânadaki bu umumîlik sebebiyle, Sahâbe, namazý inkâr eden kimse ile savaþma gerektiði husûsunda ittifak etmiþtir."[23]
5- Namazla Zekatý Ayýrma
NAMAZLA ZEKÂTI AYIRMA:
Hz. Ebû Bekir namazla zekâtý ayýranla savaþacaðýný söylemiþtir. Bu ayýrmadan maksad namazý ikrâr ederken zekâtý inkâr etmektir. Zekâtýn inkârý, farziyetini ikrâr etmekle birlikte vermeyi reddetmek þeklinde olabileceði gibi, (te´vil yoluyla) farziyeti de inkâr þeklinde de olabilir, ikisi de bir addedilmiþtir. Çünkü Hz. Ebû Bekir, bu ikincileri mâzur addetmeyip, savaþ ilan etmiþtir.
Mazirî der ki: "Hadisin zâhirinden anlaþýldýðý üzere, Hz. Ömer namazý inkar edenlerle savaþmaya muvafýktý. Hz. Ebû Bekir, onu ayný þekilde "zekât için" de savaþmak gerektiði hususunda ikna etti. Çünkü, her ikisi de Kitap´ta ve Sünnet´te beraber emredilmiþ, birbirinden ayrý tellakki edilmemiþlerdir."Daha önce de belerttiðimiz gibi Kur´ân-ý Kerîm namaz ve zekâtý her seferinde, "Namazý kýlýn, zekâtý verin" diye beraber emreder.[24]
6- Zekat malýn hakkýdýr.
ZEKÂT MALIN HAKKIDIR
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer´i ikna hususunda ve kendi haklýlýðýný delillendirme sadedinde "... zîra zekât malýn hakkýdýr" diyor. Þu halde, bunu namazla ayýrmama gereðinin delili yapmýþtýr. Yani þöyle bir mâna çýkmaktadýr: "Nasýl ki ey Ömer sen de kabul ediyorsun ki nefsin hakký olan namaz´ý inkar eden için savaþmak þarttýr. Zekât için de þart olmalýdýr, çünkü zekât da malýn hakkýdýr. Esasen Kur´ân ve sünnet bunlarý "Ýslâm´ýn hakký" olarak tesbit etmiþ ve ayýrmamýþtýr. Resûlullah da "Ýslâm´ýn hakký hariç" diye istisna koymuþtur. Öyle ise, "Ýslâm´ýn hakký"na giren herhangi bir þeyin inkârý hâlinde, Resûlullah savaþma yetkisi vermiþtir. Þu halde hadisi: "Kim namaz kýlarsa nefsini koruma altýna almýþtýr, dokunmayýz, kim de zekât verirse o da malýný koruma altýna almýþtýr, dokunmayýz. Zekâtýný vermezse zorla alýrýz, daha da direnirse savaþýrýz." þeklinde anlamak aslýna uygundur.
Bu açýklama da, gösteriyor ki, Hz. Ebû Bekir, hadisin baþka vecihlerinde yer alan "... namazlarýný kýlýp zekâtlarýný verinceye kadar.... (savaþmakla emrolundum)" ibâresini duymuþ olsaydý, Ýslâm´ýn hakký" ibâresindeki umumilikten istifade ederek ihticâc yapmaya ihtiyaç duymadan hadisi hatýrlatýverecekti.
Þârihler, Hz. Ebû Bekir´in de, Hz. Ömer´in de hadisi kýsmî olarak hatýrladýklarýný söylerler. Mamafih, onlarýn hatýrlarýnda kalan, hadisi Resûlullah´ýn henüz namaz, zekat emredilmeden önce irad etmiþ olmasý da gayet mümkündür. Çünkü baþlangýçta Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) insanlarý iki þeye çaðýrýyordu: Tevhîd ve kendi risâleti.[25]
7- Oðlak
OÐLAK:
Hz. Ebû Bekir´in, "Resûlullah´a verdikleri bir oðlaðý vermekten vazgeçseler..." ibâresinde geçen anâk kelimesi de ihtilâflýdýr. Rivâyetlerde, bunun yerine ikâl (deve baðlamaya mahsus ip), kinaye olarak kezâ kelimesi ve cedyen ezvat (boynu kýsa oðlak) kelimeleri de gelmiþtir.
Bu farklýlýklardan hareketle bazý alimler: "Anâk´ý (yani oðlak´ý) zikretmekten maksad, bizzat oðlaðýn kendisi deðil azlýðý ifadede mübâlaðadýr" demiþlerdir. Mamafih, davarýn zekâtýný alýrken, hepsi kuzu olan sürüden, davarýn zekâtý olarak oðlak alýnabileceði kanaatinde olanlar bu hadisle ihticâc etmiþlerdir. Mâlikîlerden bazý fakihler büyükbaþ hayvanlarýn çoðunlukla telef olmasý halinde oðlaðýn da zekât olarak alýnabileceðini söylemiþtir.
Ekseriyet, bununla mübalaða kastedildiðinde ittifak eder. Yâni "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e zekât olarak ödedikleri azýcýk bir þeyi dahi vermekten imtina ederlerse almak için savaþacaðým" demektir.[26]
8- Hesaplarý Allah´a kalmýþtýr cümlesi, "Ben zâhirlerine bakarým, iç âlemlerinde samîmi olup olmadýklarýný araþtýrmam" demektir.[27]
9- Hadisten çýkarýlan bazý hükümler
HADÝSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER:
* Sonradan çýkan hâdiseler (nevâzil) karþýsýnda ictihada gidilir, ancak öncelikle bunlarýn usûl´e (aslî kaynaklara) göre yapýlmasý gerekir.
* Nevâzil´in çözümünde münazara, yani deðiþik görüþlerin münakaþa edilmesi esastýr. Sonunda râcih olan benimsenir, zayýf olan üzerinde ýsrar edilmez.
* Münâzarada belli bir edebe uyulmalýdýr: Aksi görüþte olaný hata ile itham etmemek, mültefit olmak, gerçek karþý taraf nazarýnda zuhûr gedinceye kadar delil getirmek, hakkýn zuhurundan sonra da inadlaþýrsa duruma göre sertleþmek... gibi.
* Bir þeyi te´kîd için yemin câizdir.
* Bir kimse sâdece Lâilâheillallah deyip orada kalsa gerisini getirmese, katli câiz deðildir. Ancak sâdece tevhîdin ikrarý ile Müslüman olunur mu? Bu, münâkaþalýdýr. Râcih (üstün) görüþe göre hayýr! Bununla öldürülmekten vazgeçilir, Bilâhare, denenir; þâyet, risâlete de þehâdet eder ve Ýslâmî ahkâmý iltizam ederse Müslüman olduðuna hükmedilir.
Baðavî bu hususta der ki: Kâfir eðer putçu veya ikici ise, vahdaniyeti ikrâr etmez. Bu durumda Lâilâheillallah dedi mi Müslümanlýðýna hükmedilir. Sonra Ýslâm´ýn diðer hükümlerini kabûle icbar edilir ve Ýslâm´a muhalif olan bütün dinlerden müberra kýlýnýr.
Ama kâfir, vahdaniyeti ikrar edip risâleti inkâr eden cinsten ise, onun Lâilâheillallah demesiyle müslüman olduðuna hükmedilmez, Muhammedun Resûlullah demesi aranýr. Þâyet herif, Muhammed´in peygamberliði sâdece Araplara mahsus diye îtikad ederse, bunun müslüman olduðuna hükmetmek için, risâlet-i Muhammedîye´nin bütün insanlýða þâmil olduðunu söylemesi gerekir.
Adam þayet, bir vâcibi inkâr veya bir haramý helal addetmek sûretiyle küfre düþtü ise, onun müslüman addedilmesi için itikadýndan dönmesi gerekir. Onun sarfettiði bu küfür sözü, Ýslâm´ý tekrar iltizam etmemesi hâlinde, kendisine mürtedlerle ilgili ahkâmýn icrasýný gerektirir.
* Zekâtý vermeyenle savaþýlýr. Ancak, Ýslâm´ý benimsediði halde, yukarýda belirtildiði üzere te´vile dayanarak zekât vermeyi reddedenin küfrüne, delil ikâme etmeden hükmedilmez. Sahâbe onlara galebe çaldýktan sonra, mallarý ganimet, zürriyetleri köle yapýlýp yapýlamayacaðý husûsunda ihtilâf etmiþtir. Yani bunlara kâfir muâmelesi mi yapýlmalýdýr, bâðî (isyankâr) muamelesi mi yapýlmalýdýr? Hz. Ebû Bekir küffâr muamelesi yapmýþ ve öyle amel etmiþtir. Hz. Ömer bu meselede de Hz. Ebû Bekir´le ihtilâfa düþmüþtür. O, ikinci görüþü benimsemiþ, hilafeti sýrasýnda baþkalarý da bu görüþü benimsemiþ ve bir þüphe ile Ýslâm´ýn farzlarýndan birini inkar edene kâfir muâmelesi yapýlmayýp âsi muâmelesi yapýlmasý hususunda icma hâsýl olmuþtur. Þöyle ki: Böyle birisine inkârdan rücû etmesi taleb edilir, direnip kýtâle azmederse kendisiyle savaþýlýr, hüccet ikâme edilir. Bu durumda dönerse, döner; dönmezse artýk kâfir muamelesi yapýlýr. (Daha geniþ bilgi için 1585-1588 numaralý hadislere bakýn.)
* Kâdý Ýyaz der ki: "Bu kýssadan þu hüküm çýkmaktadýr: Hâkim (lider), hakkýnda nass olmayan bir meselede içtihadda bulunursa vardýðý neticeye itaat edilir, müçtehidlerden biri bunun hilâfýna hükmetse bile. Eðer bu muhalif kanaatte olan müçtehid, sonradan hâkim olursa, o zaman onun da kendi içtihâdýnýn ortaya koyduðu hükme uymasý gerekir. Onun, kendinden önceki hâkimin bu meselede verdiði hükme muhâlefet etmesi câizdir. Çünkü Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir´in zekât vermeyenler hakkýndaki görüþüne, þahsen farklý düþünmesine raðmen, itaat etti. Sonra, halîfe olunca, kendi içtihadýnýn gerektirdiði hükme uydu. Onun bu içtihadýna sahâbe ve baþkalarý da muvâfakat gösterdi."
Hattâbî der ki: "Hadiste þu hüküm de gelmiþtir: "Kim Ýslâm´ý izhâr ederse, kendisine Ýslâm´ýn zâhirî ahkâmý icra edilir, içindeki küfrünü saklamýþ bile olsa. Ýhtilâf edilen husûs þudur: Bir kimsenin fâsid îtikâdýna muttali olunduðu halde, ondan dönmüþ olmayý izhâr ederse, onun Ýslâm´ý kabûl edilmeli mi? edilmemeli mi? Þüphesiz durumunu bilmeyenin ona ahkâm-ý zâhireyi icra edeceði husûsunda ihtilâf yoktur."
* Bu kýssada bir kýsým sünnetin, sahâbenin büyüklerine bile gizli kalabileceði gözükmektedir. Onlarýn bâzý hadisleri duymamýþ, sonradan iþitmiþ olmalarý büyüklüklerine mâni deðildir.
* Nevevî: "Bu hadise göre namazý âmden terkeden öldürülür" diye hükmetmiþtir. Ancak Ýbnu Dakîku´l-Îd, namaz sebebiyle öldürmenin, bu hadise göre câiz olmadýðýný açýklar. Der ki: "Mukâtelenin mübah olmasýndan katlin de mübah olduðu hükmü çýkarýlamaz. çünkü "mukâtele", "müfâale babýndandýr, bu bab bir iþte karþýlýklý iki tarafýn bulunmasýný gerektirir." Yani mukâtele karþýlýklý olarak birbirini öldürme kavgasý yapmaktýr. -Türkçemizdeki vuruþmak, savaþmak mânasýnda- halbuki katl öyle deðil, birinin diðerini öldürmesidir.
Bu görüþte olanlar, Hz. Ebû Bekir´in bu savaþýn sonunda bir kimseyi sabran öldürttüðüne dair rivâyet olmadýðýný da söylerler. Sabran öldürmek, îdama mahkum ederek, baðlayarak öldürmek demektir. Þimdilerde kurþuna dizme tabiri kullanýlýr. Farzý yerine getirmekten imtina edenler icbar edildiði zaman mukabelede bulunurlarsa mukavemetleri kýrýlýncaya kadar savaþýlýr. Savaþ sýrasýnda öldürülür, mukavemetleri kýrýlýnca muhâriblere veya bâðîlere tatbik edilen ahkâm uygulanýr. Öyle ise, herhangi bir farzý terkeden kimse, iþi savaþmaya dökmedikçe öldürülmez. Savaþmaya dökerse mukâtele edilir. Öyle ise, hadisteki mukâtele´ye verilen cevâz, katle verilen cevaz sayýlmamalýdýr. Nitekim Ýmam Þâfiî de: "Kýtâlden katle yol yoktur bazen adamla kýtâl helal olur, fakat katli helâl olmaz" demiþtir.
* Hadis zâhirî amelin kabul edilmesi gereðine delildir. Ýnsanlar hakkýnda zâhire akseden amellerine göre hüküm verilir. Bir kimsenin, mü´min olduðuna hükmetmek için kesin bir dille ifâde ettiði îtikadýyla iktifa edilir.
* Tevhîdi ikrâr edip, þeriatle amel eden ehl-i bid´a tekfir edilemez.
* Kâfirin küfründen tevbesi, zâhirî küfürbâtýnî küfür ayýrýmý yapýlmadan kabûl edilir.[28]
10- Bir sual ve cevabý
BÝR SUAL VE CEVABI:
Bu hadis, tevhîd´e gelmeyen herkesle kýtâl (savaþ) yapmayý emrettiði halde, cizye veren veya muâhede (antlaþma) yapanlarla kýtâl nasýl terkedilir?
Bu sorunun cevabý birkaç açýdan verilebilir:
1) Nesh sebebiyle olabilir: Yani cizye almak ve muâhede yapmak yoluyla tevhid taleb etmeme izni, Resûlullah´ýn bu hadisi beyanýndan sonraya âittir. Bunun delili, iznin, اقتلو المشركين "Haram aylarý çýkýnca müþrikleri bulduðunuz yerde öldürün..." (Tevbe 5) âyetinden sonraya ait olmasýdýr.
2) Bu, kendisinden bir kýsmýn hâss kýlýndýðý âmm bir hükümdür. Zîra emirden maksad, matlûbun hâsýl olmasýdýr, bir delil sebebiyle bir kýsmýn tehallüf edip istisna teþkil etmesi âmm hükme zarar vermez.
3) Bu, kendisiyle hâss´ýn murad edildiði âmm olabilir. Böylece "... insanlarla savaþmaya..." ibâresinde geçen insanlarla kelimesiyle kastedilen, ehl-i kitap dýþýnda kalan müþrikler olmuþ olur. Bu söyleneni, hadisin Nesâî´deki vechi te´yîd eder. Orada: اُُمِرْتُ اَنْ اُقَاتِلَ الْمُشْرِكِينَ "...müþriklerle savaþmaya emredildim.." denmiþtir.
4) Þehadet ve diðer zikredilen þeylerden maksad Allah´ýn kelâmýnýn yüceltilmesini ve muhâliflere iyice duyurulmasýný ifâde etmektir. Bu, bazan öldürmekle, bazan cizye ile, bazan da muâhede ile olur.
5) Kýtâlden murâd, bazan bizzat kýtâldir, bazan da onun yerine geçecek olan bir baþka þeydir: cizye veya gayri...
6) Cizye koymaktan maksad onlarý Ýslâm´a zorlamaktar, sebebin sebebi, sebep sayýlýr. Bu açýdan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sanki þöyle söylemiþ olmaktadýr: "...müslüman olmalarýna veya onlarý Ýslâm´da karar kýldýracak þeyi benimsemelerine kadar savaþmakla emrolundum..."[29]