Zekat 4 By: sumeyye Date: 03 Mayýs 2010, 14:08:03
AÇIKLAMA:
1-Burada, zekâtýný vermeyenlerden, onu cezalý olarak zorla almak mevzubahistir. Cezalý alýþ þekli de þöyle olmaktadýr: Zekât alýnýr, ayrýca ceza olarak mal ikiye bölünür. Zekât memuru dilediði parçayý tercih edip onu da alýr.
2-Mâna bu olmakla birlikte, hükmün üzerinde ihtilâflar olmuþtur. Bazýlarý, Ýslâm´ýn baþýnda zekâtýný zamanýnda ödemeyenlerden maddi bir cezanýn alýndýðýný, ancak sonradan bu tatbikatýn neshedildiðini söylemiþtir. Ýmâm Þâfiî kavl-i kadîminde: "Kim zekâtýný vermezse, hem zekâtý hem de malýnýn yarýsý ceza olarak alýnýr" demiþ ve bu hadisle istidlal etmiþtir. Kavl-i cedîdinde ise: "Böyle birinden sadece zekâtý alýnýr, baþka bir þey alýnmaz" demiþ ve bu hadisin mensûh olduðunu söylemiþtir.
Fukahânýn büyük çoðunluðunun mezhebi þudur: "Bir þeyi telef edene, onun mislinden ve kýymetinden fazla ceza verilmez." Nevevî, mal hususunda böyle bir cezanýn Ýslâm´ýn evvelinde bulunduðu iddiasýný da sâbit, kesin bir durum görmez. "Bu ne sâbit, ne de mârufdur, nesh iddiasý da, tarihen kesinlik kazanmayan bir meselede makbûl deðildir" der.
Bu itiraza, hadis hakkýnda Ýbrahim Harbî´nin dermeyân ettiði mütâlaa ile cevap verilmiþtir. Ýbrahim Harbî, Ýbnu´l-Esîr´in kaydýna göre þöyle demiþtir: "Râvî, rivâyetin lâfzýnda galat´a (hataya) düþmüþtür. Doðrusu þöyle olmalýdýr: "Adamýn malý ikiye bölünür, zekât memuru muhayyer býrakýlýr, o zekatý ceza olarak iki parçadan hangisi daha iyi ise ondan alýr."
Bu mütalaa esas alýnýnca, fakihleri nesh vs. ihtimallerini aramaya sevkeden durum kalmaz. Hadis hakkýndaki münakaþayý gereksiz gören bazýlarý, bunu, hadisi rivâyet eden râvilerden Behz Ýbnu Hakîm´in rivâyetine itibar edilemeyecek kadar zayýf bir râvi olduðu gerekçesine dayandýrmýþtýr. Behz metruk olunca, bu rivâyeti de amele salih deðildir. Ancak Ahmed ibnu Hanbel nazarýnda Behz mûteber bir ravidir. Esasen Ahmed, Ýshâk ve Evzâî bu hadisin zâhiriyle amel etmiþlerdir. Hattâ bu ikisi: "Ýmam dilerse, ganimetten çalanýn bineðini yaktýrabilir" demiþlerdir. Ahmet Ýbnu Hanbel: "Mahsulü, daha iþlenip kabuðundan çýkarmadan çalan, kýymetinin iki misliyle borçlandýrýlmaktan baþka bir de ibret dayaðý atýlýr" der. Keza o: "Hadd tatbîkâtýný uzaklaþtýrdýðýmýz herkesi iki misli borçlandýrýrýz" der. Bu hadisle ihticâcý esas alanlar, Hz. Ebû Hüreyre tarafýndan rivâyet edilmiþ olan þu hadisten de kendilerine destek bulurlar: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "(Kurban olarak) iþaretlenmiþ deveyi yitiren kimse, deveyi ve bir mislini borçlanýr birde ibret dayaðý atýlýr" dedi. Ayrýca rivâyet edilir ki, "Hâtib Ýbnu Ebî Beltaa´nýn kölesi, Müzeyneli birinin devesini çalýnca, Hz. Ömer, Hâtib (radýyallâhu anhümâ)´i o devenin bedelini iki misliyle ödemeye mahkûm etti." Bazý sahabeler, Harem bölgesinde katilde bulunanýn diyetini üçte bir nisbetinde fazlaya hükmetmiþtir... Ahmed Ýbnu Hanbel de bu görüþtedir.
Bu hadisten þu þekilde hüküm çýkaran da olmuþtur: "Zekâtýný ödemeyenden zekât tam olarak alýnýr, asla terkedilmez. Sözgelimi, böyle bir kimse malýný telef etse, elinde yarýsý kalsa, þöyle ki: "Yüz koyunu olan bir adam, koyunlarýný zâyi etse ve elinde sâdece yirmi koyun kalsa, bundan on koyun alýnýr. Bu, geri kalan malýnýn yarýsý eder."
2- Hadiste adý geçen Azme, ciddiyet ve emir mânasýna gelir. Yani, zekât, Allah´ýn olmasý husûsunda kesin hükmettiði veya farz kýldýðý emirlerden biri olmaktadýr. Azme´nin cem´i azâim kelimesi, lügat kitaplarýnda ferâiz olarak da mânalandýrýlmýþtýr. Þu halde zekâtýn, Allah´ýn azmelerinden bir azme olduðunu söylemek, onun farzlarýndan bir farz, vâciblerinden bir vâcib, "hak"larýndan bir hak olduðunu söylemektir.[18]
ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]لَمَّا تُوُفِّى النَّبىُّ # وَاسْتُخْلِفَ أبُو بكْرٍ وَكَفَرَ مَنْ كَفَرَ مِنَ العَرَبِ، قالَ عُمَرُ ‘بِى بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما: كَيْفَ تُقَاتِلُ النَّاسَ وقد قال رسول اللّه #: أُمِرْتُ أنْ أُقَاتِلَ النَّاسَ حَتَّى يَقُولُوا َ إلَهَ إَّ اللّهُ، فَمَنْ قَالَهَا فقَدْ عَصَمَ مِنِّى مَالَهُ وَنَفْسَهُ إَّ بِحَقِّهِ، وَحِسَابُهُ عَلى اللّهِ تَعالى. فقَالَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ: وَاللّهِ ‘قَاتِلَنَّ مَنْ فَرَّقَ بَيْنَ الصََّةِ وَالزَّكَاةِ فَإنَّ الزَّكَاةَ حَقُّ المَالِ. وَاللّهِ لَوْ مَنَعُونِى عَنَاقاً كَانُوا يُؤَدُّنَهَا إلى رسول اللّه # لَقَاتَلْتُهُمْ عَلى مَنْعِهَا. قال عُمَرُ: فَوَاللّهِ مَا هُوَ إَّ أنْ رَأيْتُ أنَّ اللّه شَرَحَ صَدْرَ أبِى بَكْرٍ لِلْقِتَالِ فَعَرَفْتُ أنَّهُ الحَقُّ[. أخرجه الستة، وفي رواية: عِقَاً كانوا يُؤَدُّنَهُ .
»الْعَنَاقُ« هى ا‘نثى من ولد المعز.»وَالْعِقَالُ« حبل معروف، وقيل المراد به صدقة عام .
4. (2013)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebû Bekir (radýyallâhu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevîlerden bir kýsmý "irtidât" etti. (Hz. Ebû Bekir halife olarak onlarla savaþmaya karar verince) Hz. Ömer, "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ýnsanlar lailaheillallah deyinceye kadar onlarla savaþmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarýný ve nefislerini korurlar. (Ýslâm´ýn) hakký hâriç artýk hesaplarý da Allah´a kalmýþtýr!" demiþ iken, sen nasýl insanlarla savaþýrsýn?" dedi. Hz. Ebû Bekir: "Allah´a yemin olsun, namazla zekâtýn arasýný ayýranlarla savaþacaðým. Zîra zekât, malýn hakkýdýr. Vallahi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a vermekte olduklarý bir oðlaðý vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaþacaðým" dedi. Hz. Ömer sonradan demiþtir ki: "Allah´a yemin ederim, anladým ki, Hz. Ebû Bekir´in bu görüþü, Allah´ýn savaþ meselesinde ona ilhamýndan baþka bir þey deðildi. Ýyice anladým ki, bu karar hakmýþ." [Buhârî, Ý´tisâm 2, Zekât 1, Ýstitâbe 3; Müslim, Ýmân 32, (20); Muvatta, Zekât 30, (1, 269); Tirmizî, Ýmân 1, (2610); Ebû Dâvud, Zekât 1, (1556); Nesâî, Zekât 3, (5, 14).][19]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet, Hz. Ebû Bekir (radýyallâhu anh)´in hilafeti sýrasýnda Ýslâm devletini ciddi þekilde meþgul eden Ridde savaþlarý´nýn karar safhasýnda Hz. Ebû Bekir´le Hz. Ömer arasýnda cereyan eden bir ihtilâfý aksettirmektedir.
Hz. Ebû Bekir, bir kýsým kabîlelerin: "Namaz kýlarýz, fakat zekât vermeyiz" diye îtiraz etmeleri karþýsýnda onlarla savaþmaya karar verir. Hz. Ömer, Resûlullah´ýn bir hadislerini delil göstererek, lâilâhe illallah diyenlerle savaþmanýn meþrû olmayacaðýný söyler. Hz. Ebû Bekir kararýnda azimkârdýr. Bilâhare Hz.Ömer bu kararýnda halîfe´nin haklý olduðunu te´yîd etmiþtir.
Böylece bu hâdise ile, irtidad hâdiseleri karþýsýnda Müslümanlarýn almasý gereken tavýr, daha ilk halîfeler zamanýnda takarrur etmiþ olmaktadýr. Ýmam Mâlik der ki: "Allah Teâlâ Hazretlerinin farzlarýndan birinin (inkar etmeksizin) bir kimse men edecek olur, Müslümanlar da almaya muktedir olamazlarsa, ona karþý savaþ hak olur."[20]
2- Ýrtidatýn çeþitleri.
ÝRTÝDATIN ÇEÞÝTLERÝ:
Kâdý Ýyaz ve bâzý âlimler Hz. Ebû Bekir´i uðraþtýran mürtedleri üç sýnýfa ayýrmýþlardýr.
1) Tekrar putperestliðe dönenler.
2) Müseylime ve Esvedü´l-Ansî´ye tâbî olanlar. Bu iki þahýs Resûlullah´ýn saðlýðýnda peygamberliklerini îlân etmiþlerdi. Müseylime´yi Yemâme halký ve baþka cemaatler tasdîk etti. el-Esved´i San´a halký ve baþka cemaatler tasdîk etti. el-Esved, Resûlullah´ýn vefatýndan az önce öldürüldü. Ancak ona inananlardan bir kýsmý varlýklarýný devam ettirdiler. Resûlullah´ýn âmilleri, Hz. Ebû Bekir zamanýnda onlarý temizleyeceklerdir. Müseylime üzerine Hz. Ebû Bekir, Hâlid Ýbnu Velîd (radýyallâhu anhümâ) komutasýnda ordu techîz edip gönderecek, Hâlid bunlarý tepeliyecektir.
3) Bir kýsým Araplar da zekât vermemek kaydýyla Müslümanlýðý devam ettirmek istediler. Bunlar, zekâtýn Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanýna kadar hâs bir emir olduðunu söyleyerek te´vilde bulundular. Ýþte sadedinde olduðumuz hadiste medâr-ý bahs edilen ihtilâfý Hz. Ebû Bekir´le Hz. Ömer bunlar hakkýnda yapmýþlardýr: Böylesi kimselerle savaþ câiz mi deðil mi? diye.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn vefatýndan sonra Müslümanlarýn durumunu, Ebû Muhammed Ýbnu Hazm, el-Milel ve´n-Nihal adlý kitabýnda ele alýr. O da þu açýklamayý sunar:
"Hz. Peygamber´in vefatýndan sonra Araplar dört kýsma ayrýldýlar:
1) Resûlulah´ýn saðlýðýnda olduðu gibi, dinlerinde sâbit kalanlar, bunlar ekseriyette idiler.
2) Sadece zekâta karþý gelip, onu vermemek kaydýyla Ýslâm´a baðlýlýklarýný devam ettirenler. Bunlar: "Þeriatýn, zekât hâriç bütün emirlerini tatbik ederiz" diyorlardý. Bunlar da sayýca çoktu ancak birinci gruba nazaran azýnlýkta idiler.
3) Bir grup, alenen küfürlerini ilan etmiþ, irtidât etmiþti. Tuleyha ve Secâh´ýn ashablarý gibi. Bunlar öncekilere nisbeten az idiler. Þunu da kaydedelim ki, her kabîlede Ýslâm´a sadâkatýný devam ettirip bunlarla mücâdele eden kimseler de vardý.
4) Bir de hiçbir tarafa katýlmayýp, tevakkufu ihtiyar eden ve kim galebe çalacak diye vaziyeti gözetleyen takým vardý.
Hz. Ebû Bekir, isyankârlarýn üzerine ordular gönderdi. Fîrûz ve maiyetindekiler el-Esved´in diyarýnda galebe çalýp onu katlettiler. Müseylime Yemâme´de öldürüldü. Tuleyha ve Secâh tekrar Ýslâm´a rücû ettiler. Ýrtidâd edenlerin çoðu tekrar Ýslâm´a döndüler. Yýl geçmeden hepsi, tekrar din-i mübîn-i Ýslâm´ýn kanatlarý altýna dönüp, irtidadý terkettiler.[21]
3- Rafizilere bir cevap
RAFÝZÎLERE BÝR CEVAP
Hattâbî, bu hadisle ilgili olarak Râfizîlerin bir tenâkuz iddiasýný kaydeder ve cevap verir:
"Râfizîler sadedinde olduðumuz hadisin mütenâkýz olduðunu iddia ettiler. Dediler ki: "Hadisin evvelinde (Araplarýn) küfre girdikleri, sonunda da Ýslam´da sabit kaldýklarý, sadece zekat vermedikleri söyleniyor. Onlar Müslüman idiyseler nasýl öldürülmeleri helâl addedilir ve zürriyetleri köle yapýlýr? Yok kafir idiyseler Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer´e karþý, namazla zekâtýn arasýný ayýrmýþ olmalarýný delil olarak nasýl zikredebilir?"
Bu îtiraza þöyle cevap verilir: "Ýrtidâd ettiklerini söyleyenler iki gruptur: Biri putperestliðe dönenler; biri de, "Ey Muhammed! mallarýn bir kýsmýný, kendilerini temizleyip arýtacak sadaka olarak al, onlara dua et, senin duan onlar için bir sükûndur..." (Tevbe 103) âyetini te´vil ederek zekât vermekten imtina edenler. Bunlar zannettiler ki, zekât, sâdece Hz. Peygamber´e verilir. Çünkü ondan baþkasý, onlarý temizleyemez ve üzerlerine dua edemez. Öyle ise baþkasýnýn duasý kendileri için nasýl bir sükûnet (emniyet) olacak?"
Þu halde Hz. Ömer "...Sen nasýl insanlarla savaþýrsýn?" sözüyle ikinci grubu kastetmiþtir. Çünkü o, birinci sýnýfýn öldürülmesinin cevazýnda müterreddid deðildi, týpký putperest, ateþperest, yahudî ve hristiyanlarla savaþma husûsunda müterreddid olmadýðý gibi.
Kâdý Ýyaz açýklamasýna þöyle devam eder: "Hz. Ömer, bu mevzudaki hadisin, sanki sadece rivayette zikrettiði kýsýmýný hatýrlamýþtýr. Halbuki baþka sahabeler namaz ve zekatla ilgili kýsýmlarý da beraberce hýfzedip rivâyet etmiþlerdir. Nitekim Abdurrahman Ýbnu Ya´kub, bütün þerîatý içine alan bir muhtevâda rivâyet etmiþtir. Rivâyetinde þu cümle de yer alýr: "...Bana ve benim getirdiklerime de inanýncaya kadar..." savaþmakla emrolundum." Bu ifâdenin gereði þudur: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn getirdiklerinden tek bir þeyi inkâr eden bir kimse, dâvet edildiði halde imtina eder ve savaþmaya kalkarsa, onunla savaþmak gerekir, daha da ýsrar edecek olursa öldürülür."
Kâdý Ýyaz der ki: "Hadiste vukûa gelen ihtisar (özetleme) sebebiyle hadis hakkýnda þüphe araya girdi. Sanki râvî, hadisin normal vechiyle sevkini düþünmemiþ, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer´in münazarasýný sevketmeyi düþünmüþ ve dinleyicilerin hadisin aslýný bildikleri husûsundaki kanaatine îtimad etmiþtir."
Ýbnu Hacer, bu cevabý beðenmez ve der ki: "Eðer Hz. Ömer´in yanýnda hadisteki "...namazý kýlýncaya, zekatý verinceye kadar..." ibâresi olsaydý, zekât vermeyenlerle savaþý gayr-i meþru bulmazdý. Çünkü hadis bu muhtevâda olunca savaþmanýn gayesi kelime-i þehadetin söylenmesini terkte olsun, namaz kýlmayý ve zekat vermeyi terkte olsun eþittir. Hz. Ömer´in Hz. Ebû Bekir´e karþý ihticâcý ve Hz. Ebû Bekir´in ona cevabý, her ikisinin de bu hadiste namaz ve zekât´ýn da zikredilmiþ olduðunu duymadýklarýný göstermektedir. Zîra Hz. Ömer duymuþ olsaydý Hz. Ebû Bekir´e karþý o hadisle ihticâc etmezdi. Onu Hz. Ebû Bekir iþitmiþ olsaydý, Hz, Ömer´i, onu zikrederek reddederdi ve ihticâc etmek için "(Ýslâm´ýn) hakký hâriç" ibâresinin âmm olan ifâdesiyle ihticâc etmeye muhtaç olmazdý."[22]
4- Ýslam’ýn Hakký.