Yalan 2 By: sumeyye Date: 03 Mayýs 2010, 11:20:37
AÇIKLAMA:
Burada Resulullah, yalanla vaadi ayýrdediyor, yalaný tecviz etmezken, vaadetmeye ruhsat veriyor. Þarihler, yalanýn daha çok geçmiþe; vaadin ise geleceðe baktýðýný ve yerine getirilme imkanýnýn bulunmasý sebebiyle, tamamen yalan olmadýðýný belirtirler.[18]
ـ5212 ـ1ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَمْ يَكْذِبْ إبْرَاهِيمُ النَّبِيُّ علَيْهِ السَّمُ إَّ ثَثَ كَذَبَاتٍ، ثِنْتَانِ في ذَاتِ اللّهِ؛ قَوْلُهُ إنِّى سَقِيمٌ؛ وَقَولُهُ بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هذَا، وَوَاحِدَةٌ في شَأنِ سَارَةَ، فإنَّهُ قَدِمَ أرْضَ جَبَّارٍ وَمَعَهُ سَارَةُ، وَكَانَتْ ذَاتَ حُسْنٍ؛ فقَالَ لَهَا: إنَّ هذَا الْجَبَّارَ إنْ يَعْلَمْ أنَّكِ امْرَأتِي يَغْلِبْنِي عَلَيْكِ، فإنْ سَألَكِ فأخْبِريهِ أنَّكِ أُخْتِي فإنَّكِ أُخْتِي في ا“سَْمِ، وإنِّي َ أعْلَمُ في ا‘رْضِ مُسْلِماً غَيْرِى وَغَيْرَكِ فَلَمَّا دَخَلَ أرْضَهُ رَآهُمَا بَعْضُ أهْلِ الْجَبَّارِ، فأتَاهُ فقَالَ لَهُ: دَخَلَ أرْضَكَ امْرَأةٌ َ يَنْبَغِي أنْ تَكُونَ إَّ لَكَ، فأرْسَلَ إلَيْهَا، فأُتِيَ بِهَا، وَقَامَ إبْرَاهِيمُ الى الصََّةِ. فَلَمَّا أنْ دَخَلَتْ عَلَيْهِ لَمْ يَتَمالَكْ أنْ بَسَطَ يَدَهُ إلَيْهَا فَقُبِضَتْ يَدَهُ قَبْضَةً شَديدةً فقَالَ لَهَا: اِدْعِي اللّهَ أنْ يَطْلِقَ يَدِي وََ أضُرُّكِ فَفَعَلَتْ فَعَادَ، فَقُبِضَتْ يَدُهُ أشَدَّ مِنَ ا‘وَّلِ. فَقَالَ لَهَا مِثْلَ ذلِكَ، فَفَعَلَتْ فَعَادَ، فَقُبِضَتْ يَدُهُ أشَدَّ مِنَ ا‘وَّلَتَيْنِ. فقَالَ لَهَا: اِدْعِي اللّهَ أنْ يُطْلِقَ يَدِي وََ أضُرُّكِ فَفَعَلَتْ وَأُطْلِقَتْ يَدهُ، فَدَعَا الّذِي جَاءَ بِهَا. فَقَالَ لَهُ: إنَّكَ إنَّمَا جِئْتَنِي بِشَيْطَانٍ وَلَمْ تَأتِنِي بِإنْسَانٍ فأخْرِجْهَا مِنْ أرْضِي، وَأعْطَاهَا هَاَجَر، فأقْبَلَتْ تَمْشِي، فَلَمَّا رَآهَا إبْرَاهِيمُ. قَالَ: مَهْيَمْ. قَالَتْ: خَيْراً، كَفَّ اللّهُ تَعالى يَدَ الْجَبّارِ وَأخْدَمَ خَادِماً. قَالَ أبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: فَتِلْكَ أمُّكُمْ يَا بَنِي مَاءِ السّمَاءِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .
»مَهيمٌ« كلمة يقال معناها: ما أمرك وما حالك؟و»اَلْخَادِمُ« يقع على العبد وا‘مة.و»بَنُو ماء السماء« العرب ‘نّهم كانوا يتبعون قطر السماء فينزلون حيث كان .
4. (5212)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ýbrahim aleyhisselam sadece üç yalan söylemiþtir: Bunlardan ikisi Allah´ýn zatýyla ilgili; biri اِنِّى سقِيمٌ sözüdür; diðeri de بَلْ فَعَلَهُ كَبِيرُ هُمْ هذَا sözüdür.[19] Bir tanesi de zevce-i pakleri Sare Hatun hakkýndadýr. Hz. Ýbrahim zalim birinin diyarýna (Mýsýr´a) beraberinde Sare de olduðu halde gelmiþti. Sare güzel bir kadýndý. Sare´ye: "Bu cebbar herif, bilirse ki sen karýmsýn, senin için bana galebe çalar. Eðer sana soracak olursa, kýzkardeþim olduðunu söyle! Çünkü sen, zaten Ýslam yönünden kardeþimsin, din kardeþiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden baþka bir Müslüman bilmiyorum" dedi.
Bunlar zalim kralýn memleketine girince, adamlarýndan biri bunlarý gördü. Hemen gidip:
"Senin memleketine öyle güzel bir kadýn girdi ki, sizden baþkasýnýn olmasý münasib deðildir" dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sare´yi yanýna getirtti. Hz. Ýbrahim namaza durdu. Sare adamýn yanýna girince, kral (onu ayakta karþýladý, fakat) elini ona uzatamadý. Eli þiddetli þekilde tutuldu. Sare´ye:
"Elimi salmasý için Allah´a dua et! Sana zarar vermeyeceðim!" dedi. Sare de dediðini yaptý. Ama kral tekrar Sare´ye sataþmak istedi. Eli, öncekinden daha þiddetli tutulup kaldý. Sare´ye ayný þekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataþmak istedi. Eli önceki iki seferden daha þiddetli þekilde tutuldu. Sare´ye yine:
"Allah´a dua et, elimi salsýn, sana zarar vermeyeceðim!" diye rica etti. Sare dua etti, adamýn elleri açýldý. Kral kadýný getiren adamý çaðýrdý ve ona: "Sen bana ihsan deðil bir þeytan getirmiþsin. Bunu diyarýmdan çýkar!" dedi. Sare´ye Hacer´i baðýþ olarak verdi.
Sare yürüyerek geldi. Ýbrahim onu görünce:
"Nasýlsýn, ne haber?" dedi. Sare:
"Hayýr var! Allah cebbarýn elini tuttu ve (bana) bir hadim verdi!" dedi."
Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) der ki:
"Ey sema suyunun oðullarý! Bu kadýn (Hacer) sizin annenizdir." [Buharî, Enbiya 9, Büyû 100, Hibe 36, Nikah 12, Ýkrah 6; Müslim, Fezail 154, (2371).] Ebu Davud, Talak 16, (2212); Tirmizî, Tefsir, Enbiya, (3165).][20]
AÇIKLAMA:
1- Burada bir peygamber olan Hz. Ýbrahim´e üç yalan nisbet edildiðini görüyoruz. Bu yalanlardan ikisi Kur´an-ý Kerim´de mezkurdur. Burada, bizzat Aleyhissalâtu vesselâm´ýn Hz. Ýbrahim´e "yalan" nisbet etmiþ olmasý ulema arasýnda "peygamberler yalan söyler mi?" meselesinin tahliline vesile olmuþtur. Hadisi tahlil eden Nevevî hazretleri þu açýklamalarý dermeyan eder: "Mazirî der ki: "Peygamberler Allah´tan gelen hükümleri teblið hususunda yalandan beridirler. Ýlahî sýyanete (korunmaya) mazhardýrlar. Bu mevzuda yalan büyük olmuþ, küçük olmuþ, az olmuþ, çok olmuþ farketmez, hepsine karþý korunma altýndadýrlar. Ancak teblið-i þeriata girmeyen ve sýfattan addedilen meselelerde -söz gelimi dünya iþleriyle ilgili adi bir meselede bir kerecik bir yalan gibi- kizbe gelince, bunun peygamberlerden südur etmesinin imkaný veya bundan da ismetleri hususunda selef ve halef nezdinde iki meþhur görüþ var:
Kadý Ýyaz der ki: "Sahih olan þudur: Tebliðe müteallik meselelerde peygamberlerden kizbin vukuu tasavvur bile edilemez. Küçük günahlarý onlara caiz görelim görmeyelim, keza söylenen yalan az olsun çok olsun farketmez, hüküm budur. Çünkü peygamberlik makamý yalana tenezzül etmekten pek yücedir. Bu meselede en küçük bir yalanýn tecvizi, onlarýn sözlerine olan güveni ortadan kaldýrýr. Resulullah´ýn: "Yalanýn ikisi Allah´ýn zatýyla ilgili, biri de Sare ile ilgili" sözüne gelince, bunun manasý þudur: Buradaki sözler, muhatabýn anlayýþýna göre yalandýr. Nefsülemirde ise bunlar iki sebeple dinin reddettiði mezmum yalanlar deðildir. Biri: Hz. Ýbrahim bunlarla tevriye yapmýþtýr. Mesela Sare hakkýnda: "Ýslam´da kardeþim" demiþtir. Buradaki kardeþlik batýnda sahihtir. Ýkincisi: Eðer bu tevriye deðil de gerçekten yalan olsaydý, yine de zalimin zulmünü defetme sadedinde caiz olurdu. Nitekim fukaha þu hususta ittifak eder: "Bir zalim, gizlenmiþ olan birini öldürmek üzere veya emanet bir malý gasben almak üzere gelse ve bunlarýn yerini sorsa, bilen kimseye onlarý gizlemek ve bildiðini inkar etmek vacib olur." Çünkü burada zalimin zulmünü defetmek mevzubahistir. Resulullah, Hz. Ýbrahim´in yalanlarýnýn mutlak olarak reddedilen mezmun yalana girmediði hususunda dikkat çekmiþtir.
Mazirî der ki: "Bazý alimler bu kelimeleri te´vil ederek "yalan" sýnýfýna girmediklerini göstermeye çalýþmýþtýr. Ancak, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ýtlak ettiði bir lafýzdan imtinaya kalkmanýn bir manasý yok." Ben derim ki: "Onlara "yalan" kelimesinin ýtlakýndan kaçýnmak mümkün olmaz, çünkü bizzat hadiste bu gelmiþtir. Onlarýn te´villerine gelince, bu da sahihtir, herhangi bir mani yoktur. Alimler der ki: "Sare hakkýndaki yalan da aslýnda Allah´n zatýna aittir. Çünkü o da zalim kâfiri zinadan menetmek için söylenmiþtir. Bu husus Müslim dýþýndaki rivayetlerde açýk olarak gelmiþtir. Te´vilciler, peygamberimizin, yalanýn ikisi Allah´ýn zatýyla ilgili biri deðil diye ayýrýma yer vermesini, "onun da Allah´ýn zatýyla ilgili olmasýnýn yanýnda, Hz. Ýbrahim´in kendisi için de bir haz ve menfaat bulunmamasý sebebiyledir" diye açýklar.
Te´vilciler, Hz. Ýbrahim´in "Ben hastayým" sözü için de þunu söylemiþtir: "Yani "Ben hasta olacaðým" demek istemiþtir. Çünkü her insan hastalýða maruzdur. Bu sözüyle, müþriklerle birlikte bayramlarýna çýkýp, batýl ve küfür merasimlerinde hazýr bulunmamak için özür beyan etmiþtir. (Ayet-i kerimenin ifadesiyle, bunu yýldýzlara baktýktan sonra söylemesi[21] onlar üzerinde ikna edici tesir hasýl etmiþ, bize de hastalýk bulaþmasýn diye, Hz. Ýbrahim´i koyup kaçmýþlardýr.) Alimler "Bunu en büyükleri yapmýþtýr" sözü ile ilgili olarak da þu açýklamayý yapmýþlardýr: "Hz. Ýbrahim burada, büyük putun yapmýþ olmasýna, onun konuþmasýný þart kýldý ve þöyle söyledi: "Bunu yapsa yapsa þu büyükleri yapmýþtýr. Eðer konuþabiliyorlarsa onlardan sorun." Yani: "Eðer bunlar konuþuyorlarsa büyükleri yapmýþtýr, konuþmuyorlarsa bir baþkasý yapmýþtýr, konuþmadýklarýna göre.. öyleyse bu sözde yalan yok" demek isterler. Ama çoðunlukla ulema zahiri esas almak gereðine kaildir."
2- Ebu Hureyre´nin telaffuz ettiði "sema suyunun oðullarý" tabirini birçok alim þöyle izah etmiþtir: "Bundan Araplar muraddýr, nesebleri saf ve halis olduðu için, saf ve berrak olan sema suyuna benzetmiþ olabilir." Bazýlarý da: "Araplar çoðunlukla hayvancýlýkla geçinir, hayatlarý meralara ve münbit yerlere baðlý; bu da yaðmur suyu ile hasýl olur. Göçebeler yaðmur suyunun yeþerttiði yerleri kovalayarak hayatlarýný devam ettirdiði için, onlara sema suyunun oðullarý demek münasibtir" demiþtir. el-Kâdý der ki: "Bana göre en doðrusu: "Bu tabirle kasdedilenlerin ensar olduðunu söylemektir. Çünkü burada, onlarýn ceddi Amir Ýbnu Haris Ýbni Ýmri´l-Kays Ýbni Sa´lebe Ýbni Mâzin Ýbni´l-Eded´e bir nisbet var. O zat Mâu´s-Sema (sema suyu) olarak biliniyordu."
3- Alimler, hadisten þu hükümlerin çýktýðýna dikkat çekerler:
Din kardeþine kardeþim denebilir, bu tabirle din kardeþi kastedilebilir.
Zalim hükümdarýn ve müþrik kimsenin hediyesi kabul edilebilir.
Halisane ve ýzdýrar halinde yapýlan dua makbuldür.
Musibete uðrayan kimsenin öncelikle namaz kýlmasý menduptur. Ýbrahimî bir sünnettir.
Hadiste Hz. Ýbrahim aleyhisselam´ýn mucizesi beyan edilmektedir.
Zalimin zulmünden kurtulmak için yalan söylemek caizdir.[22]
Peygamberler Günah Ýþler Mi?
Sadedinde olduðumuz hadiste bazý peygamberlerin günah iþlediði mevzubahis oldu. Halbuki peygamberlerle ilgili temel inançlardan biri ismettir. Sadece son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm)´nýn deðil, Hz. Adem´den bu yana gelip geçen bütün peygamberlerin ismet sahibi olduðunu yani günah iþlemekten, yalan söylemekten uzak olduklarýný, bu hususta Ýlahî himaye ve muhafazaya mazhar bulunduklarýný kabul etmek icabeder. Aksi takdirde getirdikleri þeriata itimad ve güven sarsýlýr. Bu sebeple peygamberlerin büyük günah iþlemeyecekleri hususunda ulema müttefiktir. Küçük günah hususunda ise bazý teferruatý bilmede fayda var. Bu maksadla yeri gelmiþken Tecrid-i Sarih mütercimlerinden merhum Kamil Miras´ýn kýymetli bir tahlilini aþaðýya aynen kaydediyoruz.[23]
Peygamberler Büyük-Küçük Günahlardan Masum Mudurlar?
Mevzumuz bizi bu meseleyi de tedkike davet etmiþtir, þöyle ki:
1) Enbiyayý kiram gerek kable´nnübüvve (peygamberlikten önce), gerek ba´de´nnübüvve (peygamberlikten sonra), gerek celî (açýk) ve gerek hafî (kapalý) küfürden münezzeh ve mutahhardýrlar. Bu babda icma vardýr.
2) Yine Enbiyayý kiram gerek âmden ve gerek sehven, gerek bilerek ve gerek bilmeyerek, gerek kable´nnübüvve gerek ba´de´nnübüvve, gerek bir maslahata mebnî olsun ve gerek olmasýn, hilaf-ý vaký ihbar etmekten ibaret olan kizibden de masundurlar (korunmuþturlar). Yalnýz bu ikinci hüküm muhtac-ý tafsildir. Þöyle ki: "Enbiyanýn âmden, bilerek ihtiyar-ý kizb etmeyecekleri hakkýnda icma vardýr. Fakat sehven ihtiyar-ý kizb etmekten masuniyetleri cumhur-iulemanýn mezhebidir. Bu babda icma yoktur. Sonra, ba´de´nnübüvve kizbden masuniyetleri hakkýnda da icma vardýr. Çünkü bir peygamberin kizbine ihtimal vermek, peygamberin istinadgâhý olan mucize mefhumunun muktezasýna münafidir. Bir kýsým alimler, bir peygamberin kable´nnübüvve hayatýnda ne peygamberlik vasfý vardýr, ne de ortada mu´cize mefhumunun henüz müteallýký olabilecek harikulâde bir emir vardýr ki, aralarýnda münafat aranýlsýn, demiþler. Ve bu nokta-i nazarý mebde-i hareket ittihaz ederek peygamberlerin kable´nnübüvve bila-ihtiyar sehven kizbetmesindeki aklî bir imtinâ yoktur, demiþlerdir. Üçüncü bir kaydýmýz ki, bir maslahata müstenid olan ve olmayan kizibden de peygamberlerin ma´suniyyeti idi. Malumdur ki, Sa´di: دروغ مصلحت آميز به از راست فتنه انكيز beytinde, fitne ve fesada badi olan doðrudan, calib-i maslahat yalanýn çok daha iyi olduðunu haber veriyor. Bu calib-i maslahat yalan, ümmet hakýnda mücazdýr. Fakat Cenab-ý Hak, peygamberlerini bundan da sýyanet buyurmuþtur.
Þimdi enbiyanýn kebair ve sagairden masun olup olmadýklarýna gelmiþ bulunuyoruz. Enbiya-ý kiram, günah-ý kebairin bütün enva ve efradýndan tamamen ve bi´l-icma´ ma´sundurlar. Bu babta ittifak eden alimler bu ma´suniyetin sehven suduru mefruz olan kebaire de þümulü var mýdýr? Yoksa âmden irtikab-ý kebaire mi has? Seyyid-i Þerif gibi bir kýsým ulema, peygamberleri Cenab-ý Hak gerek âmden ve gerek sehven günah-ý kebair iþlemekten muhafaza buyurmuþtur, ictihadýnda bulunmuþlardýr. Fakat Sahib-i Mevakýf gibi bir kýsmý sehven sudurunu caiz görmüþlerdir.
Küçük günahlara gelince:Sagâir iki kýsýmdýr:
1) Sagâir-i müteneffiredir (nefret edilen) ki, onu irtikab edenlere karþý her görenin tab´ýnda nefret ve istikrah uyandýran sagirelerdir. Gizlice bir lokma ekmek aþýrmak; satýlan bir þeyi tartarken mesela, bir iki kiraz danesi eksik tartmak gibi masiyetler ki, bunlar ne kadar küçük olsalar da yine bir kasa hýrsýzlýðýndan daha ziyade mürtekibinin hissetine ve denâet-i tab´ýna delalet ettiklerinden, peygamberler gerek âmden ve gerek sehven böyle iðrenç sagâirden de muhafaza buyurulmuþlardýr.
2) Müneffir (nefret ettirici) olmayan sagâire gelince, Enbiya-i Kirâm ba´de´lbi´se bunlardan mahfuzdurlar. Teftazani Þerh-i Makasýd´da bu ictihadý iltizam etmiþtir. Fakat Þerh-i Akaid´de: Cumhura göre peygamberlerden âmden sagâirin suduru caiz görülmüþtür deniliyor. Sonra sehven sagâirin sudurunun cevazýnda ittifak bulunduðu bildiriliyor.
Celalüddin-i Devvânî, biraz uzamýþ olan þu izahýmýzý icmal ederek diyor ki: Selef-i salihine ve ehl-i hadisin muhakkiklerine göre, Enbiya-i Kiram ba´s olunduklarýndan sonra günah-ý kebairin bütün enva ve efradýndan gerek âmden ve gerek sehven sýyanet-i Ýlahiye ile mahfuzdurlar. Yine böyle âmden sagâirden de mahfuzdurlar. Binaenaleyh Enbiya-i Kiram´a kizib, ma´siyet isnadýna dair bir rivayet naklolunursa, o rivayet tarik-i ahad ile menkul ise merduddur. Tevatür tarîki ile naklolunmuþ bulunuyorsa müevveldir.
Kelam kitaplarýndan hülasa ettiðimiz bu izahatý arzettikten sonra Kadý Ýyaz´ýn bu mevzua dair Þifa´sýndaki çok kýymetli malumatý da bervech-i ati hülasa ediyoruz: Enbiyalar 1) Ý´tikadiyyat, 2) Akval, 3) A´mal hususlarýnda bir mahzur-i þer´ide bulunmaktan masumdurlar:
Ý´tikadiyyat: Enbiya-i Kiram´ýn, Cenab-ý Hakk´ýn zatýna, sýfatýna, ef´aline vukufu, yakin derecesinde bir ilimdir. Bu babda, Enbiya-i Kiram´da þekk, cehil bulunmasý bil´icma mümtenidir. Ýbrahim aleyhisselam "Ya Rabbi! Senden ihya-i emvat mucizesini isteyiþim, kemal-i kudretin hakkýnda kalbimi son derece tatmin içindir" demesi, Cenab-ý Hakk´ýn ihya-i emvat hususundaki kudretinden gönlünde bir ukde-i istifham, bir þüphe ve tereddüd bulunduðundan dolayý deðildir, belki Cenab-ý Hakk´ýn duasýna icabet hususunda nezd-i Bari´deki derecesini anlamak içindir. Yakin, kuvvet ve za´fý kabil bir halet-i ruhiyye olduðundan ilmü´lyakin derecesinden aynü´lyakin derecesine yükselmek içindir.
Yine böyle Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) فَإنْ كُنْتَ في شَكٍّ مِمَّا اَنْزَلْنَا اِلَيْكَ فَاسْئَلِ الّذِىنَ يَقْرَؤُنَ الْكِتَابَ (Yunus 94) ayet-i kerimesi ile vaki olan hitab-ý Ýlahîde Resul-i Ekrem´in gönlünde hakikaten bir þekk ve tereddüdün mevcud olduðundan dolayý deðildir. Belki bu ehl-i þekke böyle söylemesini ta´lim içindir قُلْ يَا مُحَمّد اِنْ كُنْتَ takdirindedir. Nasýl ki قُلْ يَا أيُّهَا النّاسُ اِنْ كُنْتُمْ في شَكٍّ مِنْ دِىنِي "Ey nâs! Teblið ettiðim din-i Ýslam hakkýnda þek ve tereddüdünüz varsa, de..." ayet-i kerimesinde böyle ta´lim buyrulmuþtur. Hülasa: Bu yolda varid olan hitabat-ý ilahiyye(3) hep bu yolda müevveldir
.Þu da ehl-i ilmin icmaý ile sabit bir hakikattir ki: Enbiya-i Kiram´ýn cisimleri þeytanýn zarar vermesinden masun olduðu gibi kalpleri de vesvese ilka etmesinden mahfuzdur.[24]
______________3) ومنه قوله تعالى خطابا لمحمد )صلى اللّه عليه وسلم( )وَلَوْ شَاءَ اللّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلى الْهُدى فََ تَكْونَنَّ مِنَ الْجَاهِلينَ ( ولنوح عليه السم ) فَ تَسئَلنيِ مَا لَيْسَ لَكَ بِه عِلْمٌ اِنَّى اَعِظُكَ اِنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلينَ ( ليس ثبات الجهل لهما بل المراد هو الوعظ بعدم التشبه في امور بسمات الجاهلين.
Peygamberlerin Sözlerinin Hatadan Masuniyyeti:
Ya ahkâm-ý diniyyenin tebliðine aid olur ki, zevat-ý enbiya bu babda âmden ve sehv ü nisyan suveriyle hata etmekten bi´l-icma masundur. Yahut da umur-u dünyaya aid olur ki, bu babda da yine âmden veya nisyanen ve hataen ister hal-i rýzada, ister hal-i gadabda, iste ciddi, ister mizahi, ister hal-i sýhhatte, ister hal-i marazda olsun peygamberler yine masundurlar. Bu babda da selefin icmaý vardýr. Halef, felsefî yollarda dolaþýrken ihtilaf etmiþlerdir. Bu babda en ziyade meþgul eden þey de yukarýda mükerreren izah edilen Zülyedeyn kýssasýdýr. Bu hadisede Zülyedeyn hazretlerinin "Namaz kýsaldý mý, yoksa nisyan mý buyurdunuz?" sualine karþý كُلُّ ذَلِكَ لَمْ يَكُنْ "Bunlarýn ikisi de vaki deðildir" diye cevap vermiþlerdir ki, nisyanýn vukuu muhakkak idi. Hatta bu hadisin bazý rivayet tariklerinde Zülyedeyn´in "Bunun ikisinden birisi vaki olmuþtur ya Resulullah" sözüyle nisyanýn vukuuna teþvik etmiþtir. Bu hâdise de günâgûn tevcih ve te´vil edilmiþtir. Fakat en basiti bunun bir nisyan deðil, sehiv olmasýdýr. Buhârî bile bu mevzua dair olan hadisleri (Babü´ssehiv) diye bir ünvan-ý umumi altýnda toplamamýþ mý idi? (Babu´n-Nisyan) dememiþti. Çünkü Sehiv ile nisyan arasýnda lügavi fark vardýr. Nisyan; bir gaflet, bir ruhî afettir. Sehiv ise, bir þuðl-i kalbîdir. Bunun için Resul-i Ekrem namazda sehveder de, namazda nisyan etmez.[25]
Peygamberlerin Ýþledikleri Hatadan Masuniyyeti:
Bu da peygamberlerden teblið muktezasý olmayarak varid olan akval-i enbiyaya þamil olur ki, bi´l-icma peygamberlerin fevahiþ ve kebairden masun bulunduklarýný mükerreren bildirmiþtik. Yalnýz ihtilaf, peygamberlerden ihtiyarlariyle veyahut muktedir olmayarak measiden masuniyyetlerindedir. Bu da izah edilmiþ idi.
Sagâire gelince, selef fukaha ve muhaddislerinden birkýsmý bunda bir masuniyyet aramamýþtýr, belki tecviz etmiþlerdir. Bazýlarý tevakkuf etmiþlerdir. Ne lehte ne de aleyhte beyan-ý re´y etmemiþlerdir. Selefin muhakkikleri ise peygamberlerin kebairden masun olduklarý gibi, sagâirden de masun olduklarý içtihadýnda bulunmuþlardýr. Bunlar, peygamberlere mutlak ve bilakayd ü þart ittiba bu suretle tahakkuk eder, demiþlerdir ki, bu mevzuun þaheser bir fikir ve içtihadýdýr. Ýmam Ebu Hanife´nin, Ýmam Malik´in, Ýmam Þafii´nin rahimehümullah mezhebi budur. Bu mevzu hakkýndaki meslek-i muhaddisîn üzerine izahýmýza da burada nihayet veriyoruz." [26]