Tevbe 2 By: sumeyye Date: 03 Mayýs 2010, 11:17:25
AÇIKLAMA:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bazý ulvî hakikatlerin iyice anlaþýlmasý veya hatýrda yerleþip kalmasý gibi, ta´limî (didaktik) ve baþka çeþitli maksadlarla hikaye ve teþbihlerle anlatmýþtýr. Bu üsluba, hadislerde sýkça rastlarýz. Yukarýdaki rivayette bunun en güzel örneklerinden birini görmekteyiz. Resûlullah, Ýsrâilî diyebileceðimiz bu hikâyede pek çok yüce hakikatleri dile getirmektedir. Hemen belirtmek isteriz ki, bir hikâye için isrâiliyattan demek, onun ihtiva etiði hakikatleri, hikmetleri, incelikleri istiskal etmek, hafife almak demek deðildir. Hele, bunlarýn verdiði dersleri Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da beðenip, anlatmýþ, ibret nazarlarýmýza sunmuþ ise. Nitekim حَدِّثُوا عَن بَنِى اِسْرَائِيل وََ حَرَجَ "Benî Ýsrâil hikayelerinden anlatýn, bunda bir zarar yok" buyurmuþtur. Zaman zaman, ashab´a israiliyyat anlattýðý rivayetlerde gelmiþtir. Ancak, yine de muteber kitaplarýmýzda rastlanmayan; bir baþka ifade ile, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn anlatýmýndan geçerek nurlanmayan isrâiliyat karþýsýnda ihtiyatlý olmak, hikmet dersi veriyor diye hemen benimsememek gerekir. Aksi takdirde bir kýsým hurâfelere kapý açmak Ýslâm´ýn nezâhetine, müsamahasýna ters tüþmek ihtimalden uzak deðildir.
Yukarýdaki hikâyeye gelince, bu, gerçek bir vak´anýn hikâyesi olabileceði gibi, hikâyede mündemiç olan hakikatlerin ders verilmesi için anlatýlmýþ edebî bir parça da olabilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn tebligatýnda, bir kýsým lisânî ve örfî kliþelerden, atasözlerinden istifade etmiþ olmasý normaldir. Bu durumlarda hikâyede geçen hâdisenin gerçekten vukua gelmiþ olup olmadýðýna bakýlmaz, asýl mühim olan onun vermek istediði mesajdýr. Mamafih bazý þârihlerimiz, bu vak´anýn fiilen vukuunu kabul etmiþ görünmekte ve hâdise kahramanýnýn öldürdüðü yüzüncü kiþinin "rahip" olmasýndan hareketle, vak´anýn Hz. Ýsa (aleyhisselam)´dan sonra cereyan etmiþ olacaðýný belirtmektedirler. "Zira, derler, ruhbanlýk, nass-ý Kur´ân´la sabittir ki, Hz. Ýsa´dan sonra ihdas edilen bir müessesedir." Burada atýfta bulunulan nass, Hadid sûresinin 27. âyetidir.
Hadiste mevcut olan hakikatlere gelince, bizce mühim olan birkaç tanesine dikkat çekeceðiz:
1- Tevbelerin makbuliyeti: Bizzat Kur´ân ayetleriyle açýk þekilde belirtilmiþtir ki, tevbe edildikten sonra bütün günahlar affedilebilecektir. Dinimizin en büyük günah addettiði "þirk"ten tevbe edilip tevhide rücu edilmesi halinde, o da affedilecektir. 949´uncu hadiste belirtildiði üzere küfür ve þirkten tevbenin makbuliyetine kesinlikle iman gerekmektedir.
Þirkten sonra en büyük günah haksýz yere cana kýymaktýr. Kur´ân-ý Kerim böyle bir cinayeti "bütün insanlarýn katline denk" bir cürüm ilân eder (Maide 32) Bu rivayette, Resûlullah, bu çeþit cürümden yüz tane iþleyene bile, sýdk ile tevbe ettiði takdirde, affedilme ümidi vermektedir. Hikâyede, râhibin öldürülüþ sebebi, katilin diðer cinayetlerinin sebepleri ve vicdanî katýlýðý hakkýnda bir bilgi vermektedir. Böylesine haksýz ve ucuz cinâyetlerine raðmen bir caninin affý ve hem de sýrf tevbeye niyet ve azmetmiþ olmasý sebebiyle affedilmiþ olmasý, Ýslâm´ýn tevbe telâkkisini ortaya koymakta, Cenab-ý Hakk´ýn kullarý karþýsýndaki rahmetinin derecesini ifade etmektedir. Ýslâm ulemasý, mutlaka affedildiðine, günahsýzlýðýna inanmayý büyük günah addettiði gibi, ye´si de yani affedilmeyeceðine inanmýþ olmayý da büyük günah addeder. Mü´min, günahý ne kadar çok ve ne kadar büyük olursa olsun onun affedilebilir olacaðýna, aff-ý Ýlâhî´nin her þeyden büyük olduðuna inanmakla mükelleftir, bu inanç mü´minlik edebinin gereðidir. Ye´se yer yoktur.
Saðduyu sahibi hiçbir kimse bu hadisten hareketle, "insan hayatýnýn ucuzluðu" veya "nasýl olsa af var" telakkisiyle günaha teþvik gibi mugalatalara düþmez. Çünkü hadisin vürud gayesi tevbeye teþviktir, günaha deðil, 949 numaralý rivayette, mü´minin günah karþýsýndaki edebi belirtilmiþtir: "Günaha düþmekten, üzerine dað düþecekmiþ gibi korkmak." Yine ayný rivayette Allah´ýn tevbe edenlere karþý affetme durumu belirtilmiþtir: Issýz çölde herþeyinin yüklü olduðu kaybolmuþ bineðini bulan insanýn sevinciyle sevinmek. Ve de bir atlýnýn yetmiþ yýl yürümekle katedebileceði geniþlikte, kýyamet anýna kadar kapanmamak üzere açýlan bir tevbe kapýsý.
Evet buraya kadarki hadislerle ifade edilmek istenen Cenab-ý Hakk´ýn tevbeler karþýsýndaki affetme durumuyla ilgili hakikati, bu sonuncu hadis bir baþka yönden bir baþka belâgatla ifade buyurmaktadýr.
Rabbimiz! Günahlarýmýzdan tevbe ediyor, af ve rahmetine iltica ediyoruz, kabul eyle, bir daha dönmemekte güç ve kuvvet ver!
2- Mü´min için niyet ve azmin amelden üstün olduðu: Mücrimin affýna sebep olan iki þey gözükmektedir:
a) Tevbe,
b) Azim, yani tevbenin gereði olan amele tevessül. Rivayette, mücrim, affedilme imkânýnýn olduðunu, ancak iyilerin arasýnda yaþayarak ibadette bulunmak gereðini öðreniyor. Hikâyenin, tevbe meselesini açýklama nokta-i nazarýndan en belið yaný bizce burasýdýr: Yüz kiþiyi öldüren kimse, henüz ibadet etmiþ, hayýr iþlerde bulunmuþ bile deðil; sadece azmini ortaya koymuþ, tevbe ve hayýr yoluna girmiþ, fakat daha hedefe varmadan, yarý yolda hayatýný kaybetmiþ. Ancak, affý için bu azim kâfi gelmiþ. Ya hedefe ulaþsaydý!
Resûlullah نِيَّةُ الْمَُؤْمِنِ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِهِ "Mü´minin niyyeti amelinden üstündür" buyurmaktadýr.
3-Tevbe ve hayýr amelde acele etmek: Rahmet ve azab meleklerinin mesâfe ölçmeleri çok manidar bir husustur. Rivayette, hedefe, iyiler diyarýna bir karýþ daha yakýnlýðýn adamcaðýzý kurtardýðý ifade edilmektedir.
Ya birazcýk daha gecikseydi?
Ölüm habersizce geldiðine göre tevbe ve hayra tevessülde yarýný ve hatta "az sonra"yý beklememelidir!
4-Çevrenin insan üzerindeki etkisi: Bu rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hususa da dikkat çekmektedir. Alim kiþinin aðzýna koyduðu þu cümle, içtimâî muhitin insanýn iyi veya kötü davranýþlarýndaki rolünü ifade etmede mühimdir: "Falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah´a ibadet eden kimseler var... Bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin, zîra orasý kötü bir yer." Hadisin bir baþka vechinde: "Yaþamakta olduðun kötü köyden çýkacaksýn" demiþtir. Alimler, bu hadisten hareketle, bir kýsým kötü fiiller iþleyen kimsenin, bundan kurtulmak isteyince bir baþka yere gitmesinin, günahý iþleme sýrasýndaki ahvâlini tevbekâr olunca deðiþtirmesinin gereðine dikkat çekerler. Böylece kötülüðe iten hâtýralar, alýþkanlýklar, kötülükte yardýmcý olan kimseler, içtimâî baðlar koparýlmýþ, terkedilmiþ olur.
5- Bu rivayette âlim kimsenin âbid kimseye üstünlüðünü de görmekteyiz. Zira caninin müracaat ettiði birinci þahýs bir rahiptir, menfi cevap vermiþtir, bu da onun hayatýna mal olmuþtur. Ýkinci kiþinin "alim" olduðu belirtilir, o hakimane cevap vermiþtir ve caniyi kurtarmýþtýr.
6- Bizden öncekilerin þeriatýyla amel: Bu rivayet vesilesiyle Kadý Ýyaz´ýn sunduðu bir açýklama, bizden öncekilerin þeriatýyla amel meselesine açýklýk getirdiði için kaydetmede fayda görüyoruz: "Bu hadise göre, tevbe, katl günahýna karþý da fayda vermektedir, diðer günahlara karþý fayda verdiði gibi. Gerçi bu rivayet, bizden öncekilerin þeriatýný aksettirmektedir ve bizden önceki þeriatle amel, ihtilaflý bir konudur. Ancak bu mesele ihtilâflý hususlara girmez. Zira, ihtilâf, önceki þeriatte yer aldýðý halde bizim þeriatýmýzda onun te´yidine dair beyan gelmemiþ ahkâmlarla ilgilidir: (Öyle bir hükme bizim de uymamýz gerekir mi, gerekmez mi?) Þayet onu teyid edici bir hüküm bizde gelmiþ ise o, bizim de þeriatýmýz olur, bu hususta hiçbir ihtilâf mevcut deðildir. Tevbe meselesinde birçok âyet ve hadisler varid olmuþtur: "Allah kendisine þirk koþulmasýný elbette affetmez, bunun dýþýndaki günahlarý dilediðinden affeder" (Nisa, 48). Keza bu hususta hadis de çoktur. Ubâde Ýbnu´s-Sâmit´in müttefekun aleyh olan ve: "...Bu günahlardan birini iþleyenin durumu Allah´a kalmýþtýr, dilerse affeder, dilerse cezalandýrýr" þeklinde biten hadisi bunlardan biridir." Ýbnu Hacer ilave eder: "Bu hükme eski ümmetlere nisbetle Muhammed ümmetinden "yüklerin hafifletildiði" prensibinden de ulaþýlýr. Kâtilin tevbesinin makbul olmasý onlarýn þeriatýnda yer alan bir esas olursa, bunun bizde de bitariki´l-evlâ (hayda hayda) yer almasý gerekir."[10]
ـ8ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]إنَّ رسولَ اللّه # قالَ: كُلُّ بَنِى آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ[. أخرجه الترمذى .
8. (956)- Hz.Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ýnsanoðlunun herbiri hatakârdýr. Ancak hatakârlarýn en hayýrlýsý tevbekâr olanlarýdýr." [Tirmizî, Kýyâmet 50, (2501); Ýbnu Mâce, Zühd 30, (4251).[11]
AÇIKLAMA:
Burada hatakârlýk bütün insanlara teþmil edilmiþtir. Þu halde beþerî fýtratta, asýl olan hatakârlýktýr. Masumiyet asýl deðildir. Alimler, peygamberleri de bu hükme dâhil ederek, kaziyeyi onlar hakkýnda: "küçük günah" diye kayýtlamýþlardýr. Onlardan sâdýr olduðu rivayet edilen bazý "zellât" ise Allah´a isyân kasdý olmaksýzýn husule gelen hata ve nisyan (unutma) olarak deðerlendirilmiþtir. Hatakârlýk beþerin umumi vasfý olunca, hadis, "insanlarýn en hayýrlýsý tevbe ile masiyetten kaçarak ibadet ile Allah´a iltica edenlerdir" demiþ olmaktadýr.
Peygamberler dýþýnda hiç kimsenin ma´sumiyet, yani hatalara ve günahlara karþý korunmuþ olma iddiasýnýn kabul edilemiyeceðine bu hadis delil olmaktadýr.
Bu hadiste ifade edilen hatakârlýkla, Hýristiyanlarýn aslî günah inancýný karýþtýrmamak gerekir. Bu hadisin gayesi, kiþiyi kibirden, ücubdan koruyup kulluða, tevbeye sevketmektir, tevbenin ehemmiyetini ifade etmektir ve de insanýn fýtraten hata yapmaya olan meyil ve zaafýna dikkat çekmektir. Hýristiyanlar ise, Hz. Adem´den tevarüs edilen mevrus bir günaha inanýrlar. Kiþi, Hýristiyan olmadýkça, vaftiz olmadýkça bu günahtan kurtulamaz. [12]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/495.
[2] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/495-497.
[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/497.
[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/497.
[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/497.
[6] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/498.
[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/498.
[8] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/499-500.
[9] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/500.
[10] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/500-504.
[11] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/504.
[12] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 4/504.