Kütübü Sitte
Pages: 1
Temizlik Bahsi taharet 32 By: sumeyye Date: 02 Mayýs 2010, 12:40:39
AÇIKLAMA:



Ýmam Þâfiî hazretleri hadisin son kýsmýný þöyle açýklar: "Bunun ma´nâsý, "biz bundan daha çok isteseydik "evet!" diyecekti."

Ýbn Seyyidü´n-Nâs der ki: "Bu ziyâde sâbit olsaydý bile hüccet olamazdý. Zira, bu vakitleme iþine konan ziyâde, zanna baðlanmýþ bir keyfiyettir. Yani þâyet Ashab taleb etmiþ olsaymýþ, Resulullah müddeti artýracakmýþ. Bu ifade, Ashab´ýn böyle bir talebte bulunmadýðý, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn da mesh müddetini artýrmadýðý hususunda açýk ve sarihtir. Öyleyse, vukua gelmediðine delâlet eden bir haberle ziyade nasýl sâbit olur?"

Þevkânî merhum da þöyle der: "Rivayetin sahih olduðunu kabul etsek, (yine ziyadeye delil olmaz, çünkü) hadiste ifade edilen ziyadeyi Sahâbe zannetmiþ olmaktadýr, zanla hüccet sabit olmaz. Diðer taraftan, mesh müddetinin üç gün üç gece ile sýnýrlandýrýldýðý hususunda sahâbeden bir cemaat tarikiyle gelmiþtir. Ütelik bunlar, Huzeyme (radýyallahu anh) gibi zanda da bulunmuyorlar."[378]



YEDÝNCÝ BAB

TEYEMMÜM


ـ3714 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]خَرَجْنَا مَعَ رسولِ اللّهِ # في بَعْض أسْفَارِهِ حتّى إذَا كُنَّا بِالْبَيْدَاءِ، أوْ بِذاتِ الجَيْشِ انْقَطَعَ عِقْدٌ لِى، فأقَامَ رسولُ اللّهِ # على اِلْتمَاسِهِ، وأقاَمَ الْنَّاسُ مَعَهُ، وَلَيْسُوا عَلى مَاءٍ، وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ. فأتَى النَّاسُ إلى أبِى بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أَ تَرَى في مَا صَنَعَتْ عَائِشَةُ؟ أقَامَتْ بِرسولِ اللّهِ # وَالنَّاسُ مَعَهُ، وَلَيْسُوا على مَاءٍ وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ؛ فَجَاءَ أبُو بَكْرٍ وَرسولُ اللّهِ # وَاضِع رَأسَهُ عَلى فَخذِى، قَدْ نَامَ. فقَالَ حَبَسْتِ رسُولَ اللّهِ # وَالنَّاسَ، وَلَيْسُوا عَلى مَاءٍ وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ. قالتْ: فَعَاتَبَنِي أبُو بَكْرٍ وَقَالَ: مَا شَاءَ اللّهُ أنْ يَقُولَ، وَجَعَلَ يَطْعُنُنِى بِيَدِهِ في خَاصِرَتِى فَمَا يَمْنَعُنِى ِمنَ التَّحَرُّكِ إَّ مَكَانُ رسُولِ اللّهِ عَلى فَخِذِى. فَنَامَ رسولُ اللّهِ # حَتّى أصْبَحَ عَلى غَيْرِ مَاءٍ: فأنْزَلَ اللّهُ تَعالى آيةَ التَّيَمُّمِ: فَتَيَمَّمُوا[.قال أسيد بن حُضَير، وهو أحد النقباء: ]مَاهِىَ بِأوَّلِ بَرَكَتِكُمْ يَا آلَ أبِى بَكْرٍ. قالَ: فَبَعَثْنَا الْبَعِيرَ الَّذِى كُنْتُ عَلَيْهِ فَوَجَدْنَا الْعِقْدُ تَحْتَهُ[. أخرجه الستة إ الترمذي، وهذا لفظ الشيخين .



1. (3714)- Hz. Âiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la bir seferde beraber idik. Beydâ nam mevkiye veya Zâtu´l-Ceyþ denen yere gelmiþtik ki benim bir kolyem kop(up kaybol)du. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu aramak için kaldý, O´nunla birlikte herkes orada kaldý. Bir su baþýnda da deðillerdi. Üstelik beraberlerinde su da yoktu.

Halk Hz. Ebû Bekr (radýyallahu anh)´e uðrayýp:

"Âiþe´nin yaptýðýný gördüm mü! Hem Resulullah´ý, hem de herkesi burada oyaladý. Bir su baþýnda deðiller, beraberlerinde su da yok!" demiþler. Resulullah baþýný dizlerimin üzerine koymuþ uyurken Ebû Bekr (radýyallahu anh) çýkageldi.

"Sen Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý da halký da, burada hapsettin. Bir su baþýnda deðiller, beraberlerinde su da yok!" diyerek, babam beni azarladý ve Allah´ýn dilediðince baþka þeyler de söyledi. (Öfkesini daha da yenemeyip) eliyle böðrüme böðrüme dürterek (canýmý yaktý). Resulullah´ýn baþý dizimin üzerinde olduðu için kýmýldamamaya çalýþtým.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabaha kadar, susuz olarak uyudu. Sabah olunca Allah Teâlâ Hazretleri, teyemmüm âyeti´ni inzâl buyurdu: "...Su bulamazsanýz temiz topraða teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size zorluk yapmak murad etmez, bilakis sizi temizlemek, ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, ola ki þükredersiniz" (Mâide 6).

Üseyd Ýbnu Hüdayr -ki (Akabe biatýna katýlan) nakiblerden biridir- dedi ki:"Ey Ebû Bekr âilesi! Bu, sizin ilk bereketiniz deðildir."

(Hz. Âiþe) sözüne devam ederek) dedi ki: "Bindiðim deveyi dürtüp kaldýrdým. (Kaybolan) kolya altýnda çýktý."[379]



ـ3715 ـ2ـ وفي رواية أبي داود قال: ]بَعَثَ رسولُ اللّهِ # أُسَيْدَ بنَ حُضَيْرٍ واُنَاساً مَعَهُ في طَلَبِ قَِدَةٍ أضَلَّتْهَا عَائِشَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها فَحَضَرَتِ الصََّةُ فَصَلّوا بَغِيْرِ وُضُوءٍ فَأتَوْا النبىَّ # فَذَكَرُوا لَهُ ذلِكَ فَأنْزِلَتْ آيَةُ التَّيَمُّمِ[.زاد في رواية: فقَالَ أُسَيْدٌ يَرْحَمُكِ اللّه، مَا نَزَلَ بِكِ أمْرٌ تَكْرَهِينَهُ إَّ جَعَلَ اللّهُ فِيهِ لِلْمُسْلِمِينَ وَلََكِ فَرَجاً.»النُّقَبَاءُ« جمع نقيب، وهو المقدم على جماعة يكون أمرهم مردوداً إليه كالعريف وهو أكبر منه، والمراد بالنقباء هنا: سُبَّاق ا‘نصار إلى اسم في العقبة، جعلهم النبي # نقباء على قومهم، وكان أسيد منهم .



2. (3715)- Ebû Dâvud´un rivayetinde Hz. Âiþe (radýyallahu anhâ) derki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Üseyd Ýbnu Hudayr (radýyallahu anh)´la Hz. Enes´i, Hz. Âiþe (radýyallahu anhâ)´nin kaybettiði kolyeyi aramaya gönderdi. Bu esnada namaz vakti girdi. Abdestsiz namaz kýldýlar. Gelip durumu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a haber verdiler. Bunun üzerine teyemmüm âyeti indirildi."

Bir rivayette þu ziyade gelmiþtir: "Üseyd, Hz. Âiþe´ye: "Allah rahmetini bol kýlsýn, senin baþýna hoþlanmadýðýn her ne gelmiþ ise onda Allah senin için de müslümanlar için de bir ferec (sýkýntýdan kurtulma) kýlmýþtýr" dedi."[380]



AÇIKLAMA:



1- Teyemmüm: Lügatte kasdetmek, niyet etmek ma´nâsýna gelir. Þer´i bir ýstýlah olarak, namaz ve benzeri tahâret gerektiren ibadetleri mübah kýlmak için abdest veya gusül temizliði yapma niyetiyle elleri ve yüzü meshetmek üzere topraða kasdetmek demektir. Kelimenin bu ma´nâda çokça kullanýlmasý sonucu, teyemmüm elleri ve yüzü toprakla meshetmek ma´nâsýný kazandý. Kelime, bu kullanýþta lügat açýsýndan mecazi bir ma´nâ taþýrsa da, önceki ma´nâ da þerî hakikatý ifade eder.

2- Teyemmüm bir azimet midir, yoksa ruhsat mýdýr? Bu hususta ihtilaf edilmiþtir. Ancak bazý âlimler meseleye bir baþka nokta-i nazardan yaklaþarak: "Suyun olmadýðý durumlarda azimet, hastalýk halinde ruhsattýr" demiþtir.

3- Teyemmüm hangi durumlarda yapýlýr, nasýl yapýlýr? gibi sorularýmýz müteakip hadislerde gelecek; geniþ açýklamayý 3723 numarada yapacaðýz.

4- Ýslam ülemasý, teyemmümün Muhammed ümmetine has bir ruhsat, bir rahmet-i ilahi olduðunu belirtirler. Yani Cenâb-ý Hakk, önceki milletlere tanýmadýðý bir kolaylýðý bu ümmete tanýmýþtýr. Suyun olmadýðý durumlarda ibadeti terketmek veya kendini pis bilerek ibadete devam etmek sýkýntýsýndan kurtarmýþtýr.

5- Bu hadisenin hangi seferde geçtiði, rivayetimizde belli deðil. Ülemâ da bu meselede tam ittifak edememiþtir. Ýbnu Sa´d, Ýbnu Hibbân, Ýbnu Abdilberr, hicretin beþinci yýlýnda vukua gelen Müreysi de denen Benî Müstalik seferinde cereyan ettiðini cezmen söylerler. Hz. Âiþe ile ilgili olan Ýfk Hadisesi de bu seferde cereyan etmiþtir.[381] Ýfk hadisesinin baþlangýcý da Hz. Âiþe (radýyallahu anhâ)´nin kaybolan bir kolyesi ile ilgilidir.

Ýbnu Hacer, sadedinde olduðumuz hadisenin de Benî Müstalik seferinde geçtiðine dair tahminim doðru olmasý halinde, bu sefer esnasýnda kolye kaybolma hadisesinin iki kere meydana gelmiþ olacaðýný söyler. "Çünkü der, bunlar iki ayrý kýssadýr, zira hadiselerin muhtevasýnda bu husus açýktýr." Ýbnu Hacer, konu üzerindeki ihtilâfý belirterek, "Þeyhlerimizden biri, bunu (yani iki hadisenin de Benî Müstalik seferinde cereyan etmesini) imkânsýz görmekte ve demektedir ki: "Çünkü Müreysî Kadid ile Sakil arasýnda Mekke cihetindedir. Bu kýssa ise Hayber cihetinde cereyan etmiþtir, çünkü Hz. Âiþe hadiste: Beyda ve Zâtu´l-Ceyþ nâm mevkilerini zikretmektedir. Bu iki yer, Nevevî´nin de cezmen söylediði üzere Medine ile Hayber arasýnda yer alýrlar."

Bu itirazý kaydeden Ýbnu Hacer, muhtelif kaynaklarda gelen rivayetlerdeki bir kýsým farklýlýklara dayanarak ileri sürülmüþ olan farklý görüþleri de kaydeder. Açýklamasýnýn baþýnda kendisi kesin bir görüþ beyan etmeksizin Ýbnu´t-Tîn´in cezmen beyan ettiði görüþün haklýlýðýný ihsas eder. Ýbnu´t-Tîn´e göre, Beydâ, Mekke-Medine yolu üzerinde yer alan Medine yakýnlarýndaki Zü´l-Huleyfe´dir, Zâtu´l-Ceyþ de Zü´l-Huleyfe´ nin gerisindedir.

Ancak, bazý âlimler de Ýfk hadisesi ile, sadedinde olduðumuz hadisenin farklý seferlerde olduðunu söylemiþtir. Taberânî´nin -az sonra kaydedeceðimiz- bir rivayeti bu meselede sarahat ifade eder.

Ýbnu Hacer, sadedinde olduðumuz hadisin bir baþka vechinde yer alan: "...Allah´a kasem olsun, seni üzen bir hadise baþýna gelince Allah ondan sana mutlaka bir çýkýþ kýlmakta ve müslümanlara da onda bir bereket (ve hayýr) halketmektedir" ziyadesini kaydederek: "Bu ziyade, teyemmüm hadisesinin Ýfk hadisesinden sonra cereyan ettiðini ihsâs eder ve böylece kolye yitirme hadisesinin müteaddid olduðunu söyleyenleri takviye eder" diyerek daha net bir tavýr ortaya koyar.

Teyemmüm hadisesinin, Ýfk hadisesinden sonra vukûa gelmiþ olacaðýný te´yid sadedinde Ýbnu Hacer, Ýbnu Ebî Þeybe´nin Ebû Hüreyre´den kaydettiði bir hadise atýf yapar. Ebû Hüreyre (radýyallahu anh) bu rivayette der ki:

"Teyemmüm âyeti nâzil olunca nasýl (teyemmüm) yapacaðýmý bilmiyordum." Ýbnu Hacer der ki: "Bu rivayet, teyemmüm âyetinin Benî Müstalik seferinden sonra nâzil olduðunu gösterir. Çünkü Ebû Hüreyre (radýyallahu anh) yedinci hicrî senede müslüman oldu, halbuki Benî Müstalik daha önce vukua geldi, bu hususta hiçbir ihtilaf yok."

Taberânî hadisine gelince, orada Hz. Âiþe þunlarý söyler: "Kolye hadisem vukua gelip, iftiracýlar (ehl-i Ýfk), dediklerini dedikten sonra, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la bir baþka sefere daha kaltýldým. Bu defa da yine kolyem kayboldu. Aranmasý için halk, yolundan kaldý. Ebu Bekr bana: "Kýzcaðýzým, her seferinde elâleme sýkýntý ve bela oluyorsun" diyerek beni payladý. Derken teyemmüme ruhsat veren âyet indi. Bunun üzerine Ebû Bekr: "Sen ne mübâreksin!" dedi ve (bu iltifatýný) üç kere tekrar etti."

6- Hz. Âiþe´nin bu rivayetlerde "babam" diye deðil de "Ebû Bekr" diye sözetmesinde bazý âlimler bir nükte görürler: "Babam demeyiþi babalýðýn þefkat ve mülayemet gerektirmesindendir. Halbuki Hz. Ebû Bekr, Hz. Âiþe´yi hem sözle hem de fiille itab etmiþ, te´dib etmiþtir. Bu ise þefkate muhaliftir. Bu sebeple Hz. Âiþe, babasýný zikrederken, bir yabancý yerine koyarak ismini zikretmiþtir, "babam" dememiþtir."

7- Hadiste Geçen Bazý Fevaid:

Bu rivayette pek çok istifadeli ibretler, düsturlar var. Mühimlerinden bir kaçýný kaydedeceðiz:

* Ýmam, müslümanlarýn hukukuna itina göstermelidir, bu hukuk az bile olsa. Görüldüðü gibi, Hz. Âiþe´nin kolyesi için ordu yolundan kalmýþtýr. Bazý rivayetler, bu kolyenin oniki dirhem kýymetinde olduðunu belirtir.

* Kadýn, kocasý olsa bile, babasýna þikayet edilebilir. Gerçi rivayetten, Hz. Ebû Bekr´e þikayet etmelerinin Resulullah´ýn uyumakta olmasýndan ve uyandýrmak istememelerinden ileri geldiði anlaþýlmaktadýr. Ashab -vahiy gelebilir- düþüncesiyle Aleyhissalâtu vesselâm´ý uyandýrmazlardý.

* Fiil, sebeb olarak nisbet edilebilir. Zira halk, hadiseyi Hz. Âiþe´ye nisbet etmiþ, "Âiþe´nin yaptýðýný gördün mü?" diye Hz. Ebû Bekr´e þikayet etmiþtir.

* Kiþi, kocasýyla beraber olan kýzýnýn yanýna izinsiz girebilir, yeter ki, kocasýyla mubâþeret halinde olmadýðý hususunda yakîni olsun.

* Kiþi, kýzýný te´dib edebilir, kýzý evlenmiþ, yaþlanmýþ, evinden ayrýlmýþ olsa bile. Keza kiþi, terbiyevi sorumluluðu kendisine ait olan birisini, imam izin vermese de terbiye edebilir.

* Kendisine gelen zahmet sebebiyle, hareket ettiði takdirde uyuyana rahatsýzlýk verecek olan kimsenin bu zahmete sabredip kýmýldamamasý müstehabtýr. Ayný sabrý namaz kýlan, Kur´an okuyan, bir ilimle meþgul olan ve benzeri durumdaki kimseler için dahi göstermek müstehabtýr.[382]



ـ3716 ـ3ـ وعن عمار بن ياسر رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # عَرَّسَ بِأُوَتِ الجَيْشِ، وَمَعهُ عَائِشَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها. فَانْقَطَعَ عِقْدٌ لَهَا مِنْ جَزْعِ ظَفَارٍ فَحَبَسَ النَّاسَ ابْتَغَاءَ عِقْدِهَا ذلِكَ حَتّى أضَاءَ الْفَجْرُ وَلَيْسَ مَعَ النَّاسِ مَاءُ فَتَغيَّظَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه علَيْهَا وقالَ: حَبَسْتِ النَّاسَ وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ. فَأنْزَلَ اللّهُ عَلى رَسُولِهِ # رُخْصَةَ التَّطَهُّرِ بِالصَّعِيدِ الطَّيِّبِ. فقَامَ المُسْلِمُونَ مَعَ رسولِ اللّهِ # فَضَرَبُوا بِأيْدِيهِمْ إلى ا‘رْضِ. ثُمَّ رَفَعُوا أيْدِيَهُمْ وَلَمْ يَقْبِضُوا مِنَ التُّرَابِ شَيْئاً فَمَسَحُوا وُجُوهَهُمْ

وَأيْدِيَهُمْ إلى المَنَاكِبِ، وَمِنْ بُطُونِ أيْدِيهِمْ إلى ا‘بَاطِ[. أخرجه أبو داود والنسائي.زاد أبو داود قال ابن شهاب في حديث: و يعتبر بهذا الناس، قال أبو داود: وكذلك رواه ابن إسحاق قال فيه عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما وذكر ضربتين.وفي رواية للنسائى: »وَلَمْ يَنْفُضُوا مِنَ التُّرَابِ شَيْئاً« .



3. (3716)- Ammâr Ýbnu Yâsir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), beraberinde Hz. Âiþe´nin de bulunduðu bir seferinde, Ûlât´ul-Ceyþ nâm mevkide geceleyin istirahat molasý vermiþti. Bu esnada Hz.Âiþe (radýyallahu anhâ)´nin Yemen boncuðundan mamul kolyesi koptu. Bunun aranmasý, askerleri yolundan alýkoydu ve sabah aydýnlýðý girdi. Ýnsanlarýn yanýnda su yoktu. Hz. Ebû Bekr (radýyallahu anh) Âiþe´ye kýzdý ve hatta:

"Herkesi yolundan alýkoydun, yanlarýnda su da yok!" diye çýkýþtý. Derken Allah Teâlâ Hazretleri, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a, temiz toprakla temizlenme ruhsatýný indirdi.

Bunun üzerine müslümanlar, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la kalkýp ellerini kaldýrdýlar. Topraktan hiçbir þey almadýlar, yüzlerini ve omuzlarýna kadar ellerini meshettiler. Ellerinin içlerinden de koltuk altlarýna kadar meshettiler."

Ebû Dâvud þu ziyadede bulunmuþtur: "Bir hadiste Ýbnu Þihâb der ki: "Âlimler bu hadise itibar etmediler." Ebû Dâvud der ki: "Hadisi, Ýbnu Ýshak da böyle rivayet etti ve rivayette Ýbnu Abbâs (radýyallahu anhümâ)´dan onun "iki vuruþ zikrettiðini" kaydetti."

Nesâî´nin bir rivayetinde "Topraktan hiçbir þey çýrpmadýlar" denmiþtir.[383]



ـ3717 ـ4ـ وفي أخرى ‘بي داود: ]أنَّهُمْ تَمَسَّحُوا وَهُمْ مَعَ رَسولِ اللّهِ بِالصَّعِيدِ لِصَّةِ الْفَجْر، فَضَرَبُوا أكُفَّهُمْ بِالصَّعِيدِ ثُمَّ مَسَحُوا التُّرَابَ بِوُجُوهِهِمْ مَسْحَةً وَاحِدَةً. ثُمَّ عَادُوا فَضَرَبُوا أكفَّهُمْ بِالصَّعِيدِ مَرَّةً أُخْرَى فَمَسَحُوا بِأيْدِيهِمْ كُلِّهَا إلى المَنَاكِبِ وَاَبَاطِ مِنْ بُطُونِ أيْدِيهِمْ[.وله في أخرى، قال ابن الليث: »إلى ما فَوْقَ المِرْفَقَيْنِ«.»جَزْعُ ظفَارٍ.

وجزعُ أظفَارٍ« فأما ظفار بوزن قطام فهو مدينة باليمن ينسب الجزع إليها، وأما أظفار فهو اسم لنوع من الجزع يعرفونه.و»الصَّعِيدُ« التراب، وقيل وجه ا‘رض.والمراد »بِالطَيِّبِ« الطاهر منه .



4. (3717)- Ebû Dâvud´un bir diðer rivayetinde þöyle denmiþtir: "Ashab, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la birlikte sabah namazý için, toprakla meshlendiler. Bu maksadla avuçlarýný topraða vurup toprakla yüzlerine bir defa meshettiler. Sonra tekrar dönüp avuçlarýný topraða bir kere daha vurup, ellerinin tamamý ile ellerinin içlerinden koltuk altlarýna, omuzlarýna kadar meshettiler."

Ebû Dâvud´un bir diðer rivayetinde, Ýbnu´l-Leys: "Dirseklerinin yukarýsýna kadar..." demiþtir.[384]




radyobeyan