Temizlik Bahsi taharet 24 By: sumeyye Date: 02 Mayýs 2010, 12:34:45
AÇIKLAMA:
Bu hadisler namaz esnasýnda veya mescide girince abdestin bozulduðuna dair vesveseye düþüldüðü takdirde takip edilecek yolu göstermektedir. Karþýlaþýlan duruma vesvese diyoruz. Çünkü, abdestinin bozulduðu hususunda kanaate sahip olan müslümanýn hâli tereddüt olmaz, bilir ki abdesti bozulmuþtur. Abdesti bozulan, abdest almadýkça namaz kýlamaz. Abdestinin bozulduðuna hükmeden kimsenin ses ve koku duymaya ihtiyacý yoktur. Ya kulaðý saðýr, burnu hasta olan kimse ne olacak? Þu halde hadis, abdestin bozulduðuna dair kalbe gelecek vesveseyi mevzubahis etmektedir.
Nevevî der ki: "Hadisin ma´nâsý þudur: Abdestin bozulmasý yelin çýkmasýna baðlýdýr. Bunun sesini iþitmek veya kokusunu duymak þart deðildir, bu hususta müslümanlar icma eder."
Sadedinde olduðumuz hadis (3656) Ýslâm´ýn temel prensiplerinden birini teþkil eder ve fýkhýn büyük bir kaidesini vaz´eder. Bu kaide þudur: Eþyanýn, hilâfý kesinlik kazanmadýkça aslý üzere devamýnýn esas alýnmasýdýr. [Bu, Mecelle´de "þekk ile yakîn zâil olmaz" diye ifade edilmiþtir.] Öyle ise, asýl ne ise onun varlýðý kabul edilir. Bu aslî hal þüphe ile kalkmaz, kesin bilgi ile kalkar. Sadedinde olduðumuz mesele de bu hususla ilgilidir.
"Her kim, abdesti olduðunu yakinen bilip dururken hades vâki oldu diye bir tereddüde düþecek olursa abdestin devam ettiðine hükmedecektir, çünkü içine gelen bu tereddüt, bir vehimdir. Böylesi bir vehmin namazýn içinde gelmesiyle dýþýnda gelmesi arasýnda fark yoktur. Bu görüþ, hem bizim mezhebimizin (Þâfiî) ve hem de halef ve selef´ten cumhurlarýn müþterek görüþüdür."
Öyleyse kim abdestli olduðu hususunda kesin bilgisi (yakîni) varken bozulduðuna dair þekke düþecek olursa abdestli olduðuna hükmedip þekke itibar etmeyecek; kim de hades vâki olduðu hususunda yakîni hâsýl olur da abdestinin devamý hususunda tereddüde düþecek olursa abdestinin bozulduðuna hükmedecektir.
Ýbnu´l-Mübârek de þöyle demiþtir: "Kiþi hades hususunda þekke düþerse, yakîn kesbetmedikçe abdest gerekmez. Yakîni de þöyle anlarýz: O hususta yemin edebilmelidir."[287]
ـ3657 ـ6ـ وعن عليّ بن طلق رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إذَا فَسَا أحَدُكُمْ في الصََّةِ فَلْيَنْصَرِفُ فَلْيَتَوَضّأ، وَلْيُعِدِ الصََّةَ[. أخرجه أبو داود .
6. (3657)- Ali Ýbnu Talk (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz namazda yellenirse derhal namazdan çýksýn, abdest alsýn ve namazý iade etsin."[288]
ـ3658 ـ7ـ والترمذي لفظه: ]أتَى أعْرَابِىٌّ فقَالَ يَا رسولَ اللّهِ: الرَّجُلُ مِنَّا يَكُونُ في الْفََةِ، وَتَكُونُ مَعَهُ الرُّوَيْحَةُ، وَيَكُونُ في المَاءِ قِلَّةٌ، فقَالَ رسولُ اللّهِ # إذَا فَسَا أحَدُكُمْ فَلْيَتَوضّأ، وََ تَأتُوا النِّسَاءَ في أعْجَازِهِنَّ، فإنَّ اللّهَ َ يَسْتَحْيِى مِنَ الحَقِّ[ .
7. (3658)- Bu hadisin Tirmizî´deki lâfzý þöyle: "Bir bedevi gelerek: "Ey Allah´ýn Resulü! bizden bir kimse çölde bulunsa, azýcýk bir yel kaçýrsa, suyu da az ise (ne yapmalýdýr)?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Sizden biri yellenecek olursa abdest alsýn. Kadýnlara da arkalarýndan temas etmeyiniz. Bilesiniz ki Allah hakk(ýn sorulmasý ve açýklanmasýyla ilgili hususlarda sizden) utanma talebinde bulunmaz."[289]
AÇIKLAMA:
1- Ali Ýbnu Talk (radýyallahu anh)´tan gelen bu rivayet, mühim bir pedogojik prensip vazetmektedir: Hakký öðrenmede veya öðretmede istihya (utanma) olmamalýdýr. Yani hayat için lüzumlu ve gerekli olan bilgilerin öðretilmesinde ve sorup öðrenilmesinde utanma olmamalýdýr. Elbette ki utanma ve istihya mekârim-i ahlâktandýr, güzel bir haslettir. Ancak dinin öðrenilmesi ve öðretilmesi hususlarýnda bu olmamalýdýr. Bir baþka ifade ile, utanma vesilesi olan meselelerle ilgili sorularýmýz varsa utanma duygusu bunlarý sormamýza mâni olmamalýdýr veya sorulmuþsa anlaþýlacak bir açýklýkla anlatmamýza mâni olmamalýdýr. Din-i Mübîn-i Ýslam, bu meselelerin öðretilmesi ve öðrenilmesi mevzubahis olduðu vakit utanma ile hareket ederek meselelerin kapalý býrakýlmasýný meþru addetmemiþtir.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), birçok rivayetlerde görüldüðü üzere, o çeþit meseleleri teblið ederken âyet-i kerimeden muktebes olarak (Ahzâb 53) إنَّ اللّهَ َ يَسْتَحْيِى مِنَ الحَقِّ diyerek söze baþlamýþtýr. Bu ibârenin: "Hak meselesinde Allah utanmanýzý istemez" þeklinde tercümesi muvafýk düþer.
2- Hadis, ayrýca fýkhî olarak, namaz kýlarken þu veya bu sebeple yel kaçmasý vukû bulduðu takdirde abdestin mutlaka bozulacaðýný, namazdan hemen çýkýlmasý gerektiðini ifade ediyor. Aslýnda, yel çýkmasý namaz dýþýndaki vâki olsa yine abdest bozulur. Bu hadis, yelin abdesti bozacaðýna kesin delildir. Buna zýt olan þöyle bir hadis daha rivayet edilmiþtir: "Biriniz namazda son celsede iken selam vermeden önce, abdestini bozan bir hâl vuku bulsa, namazýný kýlmýþ sayýlýr." Bu durumda namaz tamam sayýlýr, çünkü selam vermek namazýn vâciblerindendir. Öyleyse, oturmuþ olmakla farz yerine gelmiþ, farz yerine geldikten sonra vâcib olan selamdan önce abdesti bozulmuþtur. Vacibin terki namazda bir eksiklik ise de iptalini gerektirmez. Gerçi bu hadisin zayýf olduðu da söylenmiþtir.
3- Hadiste istihyâyý gerektiren bir meseleye daha temas edilmiþtir: Kadýnlara arka uzuvlarýndan temas. Bu, âyet-i kerime ile tesbit edilen temas edebine münafidir. Zira Rabbimiz Teâlâ Hazretleri bu edebi þöyle tesbit eder: "Kadýnlarýnýz sizin tarlanýzdýr, tarlanýza istediðiniz gibi gelin" (Bakara 223). Âlimler, burada kadýnlarýn çocuk ekilen bir tarlaya teþbih buyurulduðunu, binaenaleyh ekim maksadý esas olan temasýn ekim yeri olan ön uzva olacaðýnýn irþad edildiðini söylerler. Gerçi Resûlullah baþka hadisleriyle de kadýnlara arka uzvundan temasý þiddetle yasaklamýþtýr. Þu halde bu mesele, âyet ve hadislerle kesin ve açýk þekilde beyan edilmiþtir.[290]
2- MEZÝ
ـ3659 ـ1ـ عن محمد بن الحنفية قال: ]قالَ علِيُّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: كُنْتُ رَجًُ مَذَّاءً فاسْتَحْيِيْتُ أنْ أسْألَ رسولَ اللّهِ # لِمَكَانِ ابْنَتِهِ، فَأمَرْتُ الْمِقْدَادَ بنَ ا‘سْوَدَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فَسَألَهُ فقَالَ: يَغْسِلُ ذَكَرَهُ وَيَتَوضّأ[. أخرجه الستة، وهذا لفظ الشيخين .
1. (3659)- Muhammed Ýbnu Hanefiyye anlatýyor: "Hz. Ali (radýyallahu anh) dedi ki: "Ben mezisi akan bir kimseydim. Bunun hükmü hususunda -kýzý hanýmým olmasý sebebiyle- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a soramamýþtým. Mikdâd Ýbnu´l-Esved (radýyallahu anh)´a söyledim, o sordu. Þu cevabý almýþtýk:
"(Mezisi gelen kimse) zekerini yýkar ve abdest alýr."[291]
ـ3660 ـ2ـ وفي رواية مالك وأبي داود، عن المقداد: ]أنَّ عَلِيّاً رَضِيَ اللّهُ عَنْه أمَرَهُ أنْ يَسألَ لَهُ رسولَ اللّهِ # عَنِ الرَّجُلِ إذَا دَنَا مِنْ امْرَأتِهِ فَخَرَجَ مِنْهُ المَذْىُ مَاذَا عَلَيْهِ؟ قالَ عَلِىٌّ: فإنْ عِنْدِى ابْنَةَ رسولِ اللّهِ #، وَأنَا أسْتَحْيِى أنْ أسْألَهُ. قالَ الْمِقْدَادُ: فسَألْتُ رسولَ اللّهِ # عَنْ ذلِكَ فقَالَ إذَا وَجَدَ أحَدُكُمْ ذلِكَ فَلْيَنْضَحْ فَرْجَهُ بِالْمَاءِ، ولْيَتَوَضّأ وُضُوءَهُ لِلصََّةِ[.زاد أبو داود في أخرى: »لِيَغْسِلْ ذَكَرَهُ وَأُنْثَيَيْهِ« .
2. (3660)- Muvatta ve Ebû Dâvud´un rivayetlerinde Mikdâd þöyle demiþtir: "Hz. Ali (radýyallahu anh), bana kendisi için Resûlullah´tan: "Kadýnýna yakýnlaþýnca mezisi akan kimseye ne gerektiði hususunda sormamý söyledi. Ali ilâveten dedi ki: "Zira yanýmda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn kýzý var, bu sebeple bizzat sormaktan utanýyorum."
Mikdâd der ki: Ben bu mesele hakkýnda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a sordum. Þu cevabý verdi:
"Biriniz buna rastlarsa fercini su ile yýkasýn. Namaz abdesti ile abdest alsýn."
Ebû Dâvud bir baþka rivayette þu ziyadeyi kaydeder: "...zekerini ve iki husyesini yýkasýn."[292]
ـ3661 ـ3ـ وله في أخرى قال على رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]كُنْتُ رَجًًُ مَذَّاءَ فََجَعَلْتُ أغْتَسِلُ حَتّى تَشَقّقَ ظَهْرِى، فَذَكَرْتُ ذلِكَ لِلنَّبىِّ # أوْ ذُكِرَ لَهُ، فقَالَ: َ تَفْعَلْ، إذَا رَأيْتَ المَذْىَ فَاغْسِلْ ذَكَرَكَ، وَتَوضّأ وُضُوءَكَ لِلصََّةِ، فإذَا فضَخْتَ المَاءَ فَاغْتَسِلْ[ .
3. (3661)- Yine Ebû Dâvud´un bir diðer rivayeti þöyledir: "Hz. Ali (radýyallahu anh) dedi ki: "Ben mezisi akan bir kimseydim, yýkanmaya baþladým. (Sonunda) sýrtým çatlayacak hale geldim. Durumu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a zikrettim -veya ona zikredildi-. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
"Öyle yapma, (her seferinde yýkanma)! Meziyi gördün mü, zekerini yýka, sonra da namaz abdestiyle abdest al. Ancak meni atacak olursan o zaman yýkan!" buyurdular."[293]
AÇIKLAMA:
1- Üçü de Hz. Ali ile ilgili olan bu rivayetler mezi akýntýsýnýn guslü gerektirmediðini ifade etmektedir.
2- Mezî, erkek tenasül uzvundan gayr-ý irâdi olarak gelen renksiz, kaygan ve sünen bir maddedir. Meniden ayrýdýr. Meni þehvetle ve hýzla geldiði halde, bu sýzýntý halinde akar.
3- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), mezi sebebiyle yýkanma gerekmiyeceðini, fakat bulaþýðýnýn yýkanmasý gerektiðini belirtmektedir.
4- 3660 numarada Ebû Dâvud´un bir rivayetinde kaydedilen "Ýki husyesini de yýkasýn" ibaresini açýklama sadedinde Hattâbî der ki: "Fazladan bir temizlik olarak husyelerin de yýkanmasýný Aleyhissalâtu vesselâm emretmiþtir. Zira mezi, bazan daðýlarak husyelere de deðer." Ve dahi denir ki: "Soðuk su husyelere deðince, mezi akýntýsýný durdurur, bunun için Aleyhissalâtu vesselâm onlarýn yýkanmasýný emir buyurmuþtur.
Þunu da belirtelim ki, Ebû Dâvud´da Sehl Ýbnu Hanif´ten gelen bir rivayet, Sehl´in mezi elbiseye deðince ne yapacaðýný sorduðunu; Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn da: "Bir avuç su alýp mezi bulaþýðýnýn deðdiði kýsma serp, bu sana yeter" dediðini görüyoruz.
Âlimler, elbiseye deðen mezi hususunda ihtilaf etmiþtir:
* Bazýlarý, "yýkanmadýkça elbise temiz sayýlmaz" demiþtir. Þâfiî ve Ýshâk bu görüþtedir.
* Bazýlarý, "Su çilemek yeterli olur" demiþtir. Ahmed Ýbnu Hanbel böyle diyenlerdendir.[294]
ـ3662 ـ4ـ وعن سهل بن حنيف رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنْتُ ألْقَى مِنَ المَذْىِ شِدَّةً وَعَنَاءً، وَكُنْتُ أكْثِرُ مِنْهُ اغْتِسَالَ، فَسَألْتُ رَسُولَ اللّهِ # فقَالَ: إنَّمَا يُجْزِئُكَ مِنْ ذلِكَ الْوُضُوءُ، فَقُلْت يَا رسُولَ اللّهِ: فَكَيْفَ بِمَا يُصِيبُ الثَّوْبَ مِنْهُ؟ فقَالَ: يَكْفِيكَ بِأنْ تَأخُذَ كَفّاً مِنْ مَاءٍ فَتَنْضَحَ بِهَا منْ ثَوْبِكَ حَيْثُ تَرَى أنّهُ أصَابَهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
4. (3662)- Sehl Ýbnu Hüneyf (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben mezi akýntýsýndan epey bir sýkýntýda idim. Bu yüzden sýk sýk gusül yapýyordum. Sonunda Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bu husustan sordum. Bana:
"Meziden dolayý sana abdest kâfidir!" buyurdular.
"Ey Allah´ýn Resûlü! elbiseye deðen meziden ne yapmalýyým?" dedim.
"Bir avuç su alýp, bunu, mezinin deðdiðini zannettiðin yerlere serpmen sana yeterlidir!" cevabýný verdi."[295]
AÇIKLAMA:
Açýklama önceki hadiste geçmiþtir. Þu kadarýný öz olarak söyleyebiliriz: Fukahâca "Sidikler, tersler, meniler, bevlden sonra gelen vedi adýndaki mâyiler, mülâabe zamanýnda tenasül uzvundan çýkýp mezi denen rutubetler, aðýz dolusu kusuntular, herhangi bir uzuvdan çýkýp akan kanlar, kadýnlara mahsus âdet, lohusalýk ve istihâze hallerindeki kanlar" necâset-i galîzadan (aðýr pislik) sayýlmýþtýr. Bunlar temizlenmeden namaz kýlýnmaz. Sadece Þâfiîler ile Hanbelîlere göre meni temizdir.
"Necâset-i galîza sayýlan bir þeyin katý ise bir miskalden yani yirmi kýrattan (bir miskal 1,5 dirhem; 1 dirhem = yaklaþýk 3,09 gram eder; 1,5 miskal de 4,6 gram yapar), mâyi ise el ayasý sahasýndan geniþ miktarý, giderilmesi kabil olunca namazýn sýhhatine mani olur. Bu miktarlar ise necâset-i kaliledir, namazýn sýhhatine mani olmaz, mâfüv sayýlýr."[296]
ـ3663 ـ5ـ وعن عبداللّه بن سعد ا‘نصارى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَألْتُ رسولَ اللّهِ # عَمَّا يُوجِبُ الْغُسْلَ، وَعَنِ المَاءِ يَكُونُ بَعْدَ المَاءِ، فقَالَ: ذلِكَ المَذْىُ، وَكُلُّ فَحْلٍ يُمْذِى فَتغْسِلُ مِنْ ذلِكَ فَرْجَكَ وَأُنْثَيَيْكَ، وَتَوَضّأ وُضُوءَكَ لِلصََّةِ[. أخرجه أبو داود.
5. (3663)- Abdullah Ýbnu Sa´d el-Ensârî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan guslü gerektiren þeyler nelerdir, sudan sonra olan sudan sordum. Þu cevabý verdi:
"Bu mezîdir. Her erkek mezi ifrâz eder. Mezî akýnca fercini ve husyelerini yýkarsýn, ve namaz abdestiyle de abdest alýrsýn."[297]
ـ3664 ـ6ـ وعن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]إنِّى َجِدُهُ يَتَحَدّرُ مِنِّى مِثْلَ الحَرِيرَةِ، فإذَا وَجَدَ أحَدُكُمْ ذلِكَ فَلْيَغْسِلْ ذَكَرَهُ وَلْيتَوضّأ وُضُوءَهُ لِلصََّةِ. يَعْنِى المَذْىَ[. أخرجه مالك .
6. (3664)- Hz. Ömer (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ben de (mezîyi), kendimden ipek ipliði gibi iner görürdüm. Öyleyse bunu sizden biri görünce (telaþlanmayýp) zekerini yýkasýn ve namaz abdestiyle abdest alsýn." -Burada mezîyi kastetmiþtir.-"[298]
3- KUSMUK
ـ3665 ـ1ـ عن أبي الدرداء رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنّ النبىَّ # قاءَ فَتَوَضّأ. قالَ مَعْدَانُ: وَلَقِيتُ ثَوْبَانَ مَوْلَى رسُولِ اللّهِ # رَضِيَ اللّهُ عَنْه في مَسْجِدِ دِمِشْقَ فَذَكَرْتُ لَهُ ذلِكَ فَسَألْتُهُ، فقَالَ: صَدَقَ وَأنَا صَبَبْتُ لَهُ وَضُوءَهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
1. (3665)- Ebû´d-Derdâ (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir keresinde) kustu ve abdest aldý." Ma´dân der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn âzadlýsý Sevbân (radýyallahu anh)´a Þâm camiinde rastladým. Bu meseleyi ona hatýrlattým ve ondan (mahiyetini) sordum. Þu cevabý verdi:
"Doðru söylemiþ, o zaman abdest suyunu da Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn kendilerine ben dökmüþtüm."[299]
AÇIKLAMA:
Bâzý âlimler, bu hadisi kusmanýn abdesti bozduðu hususunda delilkabul etmiþtir. Süfyân-ý Sevrî, Ýbnu´l-Mübârek,Ahmed Ýbnu Hanbel, Ýshak Ýbnu Râhûye, Zührî, Alkame, Esved, Þa´bî, Urvetu´bnu´z-Zübeyr, Nehâî, Katâde, Evzâ´î vs.
Bazý âlimler de bu hadisin kusma sebebiyle abdestin bozulduðuna delil olmadýðýný söylemiþtir. Ýmam Mâlik, Þâfiî gibi.
Bu rivayeti kusmanýn abdesti bozacaðý hususunda delil kabul edenler فَتَوَضَّأ قَاءَ ibaresinde فَتَوضّأ ´nýn baþýnda yer alan fe´yi sebebiyye olarak deðerlendirmiþlerdir. Muhalif görüþ sahipleri, o harfi, sebebiyye olarak deðerlendirmezler. Bu hükmü te´yid eden baþka rivayetler dahi var ise de, muhalifler onlarýn da zayýf olduðunu ileri sürerler. Þâfiî mezhebinden olan Nevevî hazretleri: "Kanama, kusma, namazda gülme sebebiyle abdestin bozulacaðý veya bozulmayacaðý hususunda sahih bir hadis yoktur" der.
Hanefî ülemâsý, aðýz dolusu kusma´nýn abdesti bozacaðýný kabul etmiþtir.[300]
4- KAN
ـ3666 ـ1ـ عن المسور بن مخرمة: ]أنّهُ دَخَلَ عَلى عُمَرَ بْنِ الخَطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه عَنِ اللَّيْلَةِ الَّتِى طُعِنَ فِيهَا فأيْقَظَ عُمَرَ لِصََةِ الصُّبْحِ، فقَالَ عُمَرُ: نَعَمْ، وََحَظَّ في ا“سَْمِ لِمَنْ تَرَكَ الصََّةَ، فَصَلّى عُمَرُ وَجُرْحُهُ يَثْعَبُ دَماً[. أخرجه مالك.»يَثْعَبُ«: يسيل .
1. (3666)- Misver Ýbnu Mahreme´nin anlattýðýna göre: "Ömer Ýbnu´l-Hattab (radýyallahu anh)´ýn hançerlendiði gece huzuruna girdi ve Ömer´i sabah namazý için uyandýrdý. Ömer (radýyallahu anh):
"Namazý terkedenin Ýslam´dan nasibi yoktur!" buyurdu. Sonra Ömer, yarasýndan kan aktýðý halde namaz kýldý."[301]
AÇIKLAMA:
1- Hz. Ömer´in namaz için uyarýlmasý hadisesi, hançerlendiði günün sabah namazýnda olmuþtur. Þöyle ki: Ýbnu Abdilberr, Ýbnu Abbâs (radýyallahu anh)´tan þunu nakleder: "Ömer (radýyallahu anh) hançerlenince, ben, Ensâr´dan bir grupla birlikte onu evine taþýdýk. Bir baygýnlýk geçirdi. Ortalýk aðarýnca ayýldý. Birisi: "Onu namazdan baþka bir maksadla rahatsýz etmeyin" dedi. Biz de: "Ey mü´minlerin emîri, namaz (vaktidir)" dedik. Gözlerini meshetti sonra: "Halk namazýný kýldý mý?"diye sordu: "Evet!" dedik."
2- Ebû´l-Velîd el-Bâcî, bu rivayetten istidlal ederek sabah vaktinin geceden olduðunu söylemiþtir. Çünkü rivayette: "...hançerlendiði gece..." tabiri var. Halbuki o, sabah namazý esnasýnda hançerlenmiþtir. Þunu hemen belirtelim ki, Misver´i sabah vakti´ni "gece" diye ifade etmeye sevkeden husus, Hz. Ömer´in sabah namazýný, sabah vaktinin ilk vaktinde kýldýrmýþ olmasýndandýr. Nitekim Þâfiî´ler de ilk vaktinde yani daha ortalýk karanlýkken kýlarlar. O durumda, sabah gecenin bir parçasý olarak deðerlendirilebilir. Ancak ülema büyük ekseriyetiyle, fecr-i sâdýkýn girmesiyle -ortalýk henüz karanlýk bile olsa- gecenin sona erdiðini, gündüzün baþladýðýný kabul eder. Güneþ batýp, akþam namazýnýn girmesine kadar gündüz devam eder. Akþam namazý, ortalýk aydýnlýk olmasýna raðmen geceden sayýlýr.
3- Suyutî, tembellikle namazý terkedenleri tekfir edenlerin bu hadisin zahirini esas aldýklarýný söyler. Ancak, ulema büyük ekseriyetiyle namazý inkâr ederek terkedenlerin kâfir olacaðýna hükmetmiþ, tembelliði tekfir sebebi görmemiþtir. Ýbnu Abdilberr: "Namazý terkedenin Ýslâm´dan nasibi yoktur" ibaresiyle "Ýslâm´dan büyük bir nasibi yoktur" demeyi kastetmiþ olma ihtimaline dikkat çeker ve "Nitekim þu hadiste de böyle birdurum mevzubahistir" der. "Mescide yakýn olan ancak mescidde namaz kýlabilir, emaneti olmayanýn imaný olmaz, hakiki fakir kapý kapý dolaþan kimse deðildir."[302]
ـ3667 ـ2ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللّهِ # فِي غَزْوَةِ ذَاتِ الرِّقَاعِ، فَأصَابَ رَجُلٌ امْرَأةَ رَجُلٍ مِنَ المُشْرِكِينَ فَحَلَفَ َ أنْتَهِى حَتّى أُهْرِيقَ دَماً مِنْ أصْحَابِ مُحَمّدٍ، فَخَرَجَ يَتْبَعُ أثَرَ النَّبىِّ #، فَنََزَلَ النّبىُّ # مَنْزًِ فقَالَ: مَنْ رَجُلٌ يَكْلَؤُنَا؟ فَانْتُدِبَ رَجُلٌ مِنَ المُهَاجِرِينَ، وَرَجُلٌ مِنَ ا‘نْصَارِ فقَالَ: كُونَا بِفَمِ الشِّعْبِ، فَلَمَّا خَرَجَ الرَّجَُنِ إلى فَمِ الشِّعْبِ اضْطَجَعَ المُهَاجِرِىُّ، وَقَامَ ا‘نْصَارِىُّ يُصَلّى، فَأتَى الرَّجُلُ، فَلَمَّا رَأى شَخْصَهُ عَرَفَ أنَّهُ رَبِيئَةٌ فَرَمَى بِسَهْمٍ فَوَضَعَهُ فِيهِ فَنَزَعَهُ حَتّى رَمَاهُ بِثََثَةِ أسْهُمٍ، ثُمَّ رَكَعَ وَسَجَدَ، ثُمّ أنْتَبَهَ صَاحِبُهُ، فَلَمَّا عَرَفَ أنَّهُمْ قَدْ نَذِرُوا بِهِ هَرَبَ، فَلَمّا رَأى المُهَاجِرِىُّ مَا بِا‘نْصَارِىِّ مِنَ الدِّمَاءِ. قالَ: سُبْحَانَ اللّهِ! أَ أنْبَهْتَنِى أوَّلَ مَا رَمَاكَ؟ قالَ: كُنْتُ في سُوَرةٍ أقْرَؤُهَا فَلَمْ أُحِبَّ أنْ أقْطَعَهَا[. أخرجه أبو داود.»انْتِدَابُ«: ا“جابة إلى ما يؤمر به ا“نسان.و»الرَّبِيئَةُ«: الذي يحفظ القوم ويأتيهم بخبر العدوّ لئ يهجم عليهم .
2. (3667)- Hz. Câbir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la birlikte Zâtu´r-Rikâ´ gazvesine çýktýk. (Askerlerden) bir kiþi, müþriklerden birinin hanýmýna temasta bulundu. Kocasý da: "Muhammed´in Ashabýndan kan dökmeden geri dönmeyeceðim" diye yemin etti. Evinden çýkýp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý takibe koyuldu.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir yerde mola verdi ve:
"Kim bizi (nöbet tutup) koruyacak?" diye sordu. Muhacir ve Ensâr´ dan birer adam vazifeyi üzerlerine aldýlar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bunlara:
"Þu geçidin giriþini tutun (orada bekleyin)!" diye ferman buyurdu.
Bu iki zat, geçidin aðzýna gelince Muhacirden olaný yattý. Ensârî de namaz kýlmaya baþladý.
Derken takipçi adam da oraya geldi. (Namazdaki nöbetçinin) silüetini görünce anladý ki, bu askerlerin koruyucusudur, derhal bir ok attý ve ok, eliyle koymuþcasýna hedefini buldu. Ensârî oku çýkarýp (namazýna devam etti). Müþrik (isabet ettiremedim düþüncesiyle atmaya devam etti.) Öyle ki üçüncü okunu da attý. Ensârî de (yaraya aldýrmadan) ayný þekilde namazýna devam etti. Bir müddet sonra arkadaþý uyandý. (Müþrik bunlarýn iki kiþi olduðunu görünce) yerinin farkýna vardýklarýný anladý ve kaçtý.
Muhâcirden olan zât, Ensârî arkadaþýndaki kaný görünce:
"Sübhânallah! Sana ilk oku atýnca beni niye uyandýrmadýn?" diye sordu. Arkadaþý:
"Öyle bir sûre okuyordum ki, kesmek istemedim" diye cevapladý."[303]
AÇIKLAMA:
1- Hadise´nin Ensârî kahramaný Abbâd Ýbnu Biþr, Muhâcirî kahramaný Ammar Ýbnu Yâsir´dir.
Abbâd, Ashâb´ýn ilklerinden ve büyüklerindendir. Medine´de Mus´ab Ýbnu Umeyr´in eliyle ilk Ýslâm´a girenlerden biridir. Sa´d Ýbnu Mu´az, Üseyd Ýbnu Hudayr (radýyallahu anhümâ)´dan da önce Ýslâm´a girmiþtir. Bedir, Uhud baþta olmak üzere Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn katýldýðý bütün gazvelere iþtirak etmiþtir. Kab Ýbnu Eþref´i öldüren grupta da yer almýþtýr.
Ashab´ýn faziletce önde gelenlerinden biridir. Hz. Âiþe: "Ensârdan üç kiþi var ki, fazilette kimse bunlardan önde düþünülmemiþtir, üçü de Benî Abdi´l-Eþhel´dendir: Sa´d Ýbnu Mu´âz, Useyd Ýbnu Hudayr ve Abbâd Ýbnu Biþr" der. Hz.Âiþe´nin rivayetine göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) birgün Abbâd´ýn sesini iþitir ve derhal þu duayý yapar: "Rabbim Abbâd´a rahmetini bol kýl!" Enes anlatýyor: "Useyd Ýbnu Hudayr ve Abbâd Ýbnu Biþr, zifiri karanlýk bir gecede, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yanýnda idiler. Evlerine gitmek üzere huzurdan ayrýldýlar. Önlerini, onlardan birinin deyneði aydýnlatmaya baþladý. Onun ýþýðýnda beraber yürüyorlardý. Yollarý ayrýlýnca, her ikisinin de deyneði bunlardan her birinin önlerini aydýnlatmaya baþladý."
Abbâd (radýyallahu anh), Yemâme Savaþý´nda kýrkbeþ yaþlarýnda olduðu halde þehit düþmüþtür, Cenab-ý Hakk´tan, bu ümmete emsali fedâkar âbid, mücahitler vermesini ve onu da bizlere þefaatçi kýlmasýný dileriz.
2- Hadise´nin Ýbnu Ýshak´taki vechi, bu safhayý, daha açýk nakletmektedir: "...(Takipçi müþrik) bir ok attý. Eliyle koymuþcasýna isabet ettirdi. Namaz kýlmakta olan Ensârî (Abbâd Ýbnu Biþr), oku çýkardý ve kýyâmda sâbit kaldý. (Müþrik isabet ettiremedim zanniyle) bir ok daha attý. Onu da eliyle koymuþ gibi isabet ettirdi. (Ensârî) oku çekip yanýna koydu kýyamýna devam etti. Müþrik bir üçüncü ok daha attý, onu da eliyle koymuþ gibi isabet ettirdi. (Ensarî) onu da bedeninden çekti (ve namazýna devam etti) sonra rükû ve secdeye gitti..." vak´anýn Ýbnu Ýshak´taki rivayetinin son kýsmý da burada kayda deðer. Abbâd, muhâcir arkadaþýnýn (Ammâr´ýn) "Beni niye daha önce uyarmadýn?" sorusuna verdiði cevapta þöyle der: "...Bana ard arda ok atmaya devam edince rükûya gittim ve seni uyandýrdým. Allah´a kasem olsun. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn beklememi emrettiði bir gediðin korunmasý mevzubahis olmasaydý, okuduðum sureyi terkedip kesmemden önce ruhum bedenimi terkederdi."
Görüldüðü üzere, Ensarî, namazdan aldýðý hazzý bozmamak için üç okun verdiði ýzdýraba raðmen namazýný kesmiyor.
Bu mümkün mü? Bu nasýl bir hâlet, nasýl bir hâl ki Kur´an´ýn ve namazýn zevki üç ok yarasýnýn verdiði acýya ve ýzdýraba galebe çalýyor?
Þüphesiz bunu bizlerin anlamasý oldukça zor! Bunun için önce Ashâbýn yüce makamýný bilmek, idrak etmek ve te´yid etmek gerek. Bu meseleyi anlamamýzda bize yardýmcý olacak bir açýklamayý Bediüzzaman yapmaktadýr. Gerçi onun bu açýklamasý ilmî bir açýklama deðil, hâli bir beyândýr. Fiilen yaþanmayýnca anlaþýlmaz. Ancak büyüklerimizin hâlle de ilgili olsa anlattýklarý bu çeþit hadiseler de bizim için bir hüccettir, bir ip ucudur. Öyleyse, Sahabe ile alakalý bir müþkilimizin vuzuha kavuþmasýnda Bedi-üzzaman´ýn þahsî tecrübesinden istifade edeceðiz. Merhum der ki: "Bir zaman, bir tek tesbihin, bir tek namazda, Sahâbelerin tarz-ý telakkisine yakýn bir surette bana inkiþafý, bir ay kadar ibadet derecesinde ehemmiyetli göründü. Sahabelerin yüksek kýymetini onunla anladým."[304]
Demek ki, onlar, Rabbülâlemîn´in Habibi, Halili olan Fahr-ý Kâinat Efendimiz Resûl-i Ekrem´le sohbetten, onun terbiye ve tenvirinden öyle bir feyz, öyle bir kemâl alýyorlar ki, onlar için namaz, bir baþka hâlete geçme vesilesi oluyor. Onun tek bir tesbihatý Bediüzzaman gibi maneviyat eri, tefekkür piri bir zatýn bir aylýk namazýna bedel olursa bizlerin belki birkaç yýllýk namazýna bedel olacak bir feyz, bir manevi zevk veriyor demektir. Bunu söylemekle, Sahabenin mevkiini, makamýný kavrayabildiðimizi, müþkülümüzü ilmî bir kesinlikle tamamiyle hallettiðimizi iddia etmiþ deðiliz. Meselenin anlaþýlmasýna ve birazcýk kavranmasýna yardýmcý olacak ufak bir pencere açmýþ oluyoruz.
Selef-i sâlihîn´den günümüze milyonlarca Ýslâm ülemâsýnýn ittifakla Sahâbe hakkýnda hüsn-ü zanda bulunmuþ olmasý, onlarý hiçbir istisna yapmaksýzýn udul kabul etmesi, arkadan gelecek en yüce mertebeye eren bir velinin bile, en âmi bir Sahabi´nin mertebesine yetiþemeyeceði hususunu beyan etmeleri delilsiz, hakikatsiz, hissî bir davranýþ deðildir. Bu ülemâ ordusunun onlar hakkýnda âyet, hadis ve keþfiyatlarýna dayanan bu icma ve ittifaklarý da Ashab (radýyallahu anhüm ecmâîn)´ý anlamada bir diðer penceredir.
Þu halde, kaydettiðimiz bu iki pencerenin aydýnlýðýnda bakacak olursak üç ok yarasýna raðmen Abbâd Ýbnu Biþr (radýyallahu anh)´ýn namazýna nasýl devam ettiðini anlayabiliriz.
"Kiþi sevdiðiyle beraberdir. Rabbimiz! Kalblerimizi Ashab-ý Kirâm´ýn sevgisiyle hayatlandýr! Âmin."
3- Bu hadisten bazý âlimler iki hüküm çýkarmýþlardýr:
1) Arka ve ön yollardan çýkmayan kan, az veya çok farketmeksizin abdesti bozmuyor, temizliðe mani deðildir. Þâfiî, Mâlik hazretleri baþta olmak üzere bir grup Sahâbî ve Tâbiîn ülemâsý: "Vücuddan, iki yol dýþýnda kanýn çýkmasý abdesti bozmaz" diye hükmetmiþtir.
Ýbnu Mes´ud, Sâlim Ýbnu Abdillah, Ýbnu Abbâs, Câbir, Ebû Hüreyre, Hz. Âiþe, Hasan Basrî, Kasým (Ýbnu Muhammed), Atâ, Tâvus, Mekhul, Rebî´a, Ebû Sevr, Dâvud-u Zâhirî bu görüþtedir. Bagavî: "Sahâbe ve Tâbiîn´in çoðu bu görüþtedir" der.
2) Yaralardan akan kanlar temizdir, yaralý kan bulaþmasýndan ma´fuvvdur. Mâlikiler bu görüþtedir. Mücahidlerin yaralarýndan akan kanlarla ýslanan elbiselerinin içinde namaz kýldýklarýný ifade eden çok sayýda rivayet gelmiþtir. Resûlullah´ýn namazdan önce kan bulaþýðýnýn yýkanmasýný veya kanlý elbisenin deðiþtirilmesini emrettiðine dair rivayet gelmemiþtir. Nitekim Hendek Savaþý sýrasýnda yaralanan Sa´d (radýyallahu anh) için mescidin içinde çadýr kurulmuþ, kanlarý mescide akar olduðu halde orada kalmýþ ve bu hal üzere vefat etmiþtir. Hz. Ömer´in de yarasýndan kanlar akarken sabah namazýný kýlmasý da yaradan akan kanýn temizliðine gösterilen deliller arasýnda zikredilir.
Teysîr müellifi, abdesti bozan þeyler zýmnýnda kandan bahsettiði halde, kaydettiði hadisten kanla abdestin bozulmayacaðý hükmü çýkmaktadýr. Hemen belirtelim ki, bu bahsi ilgilendiren yegâne rivayet, bu bahse alýnmýþ olan bu iki rivayet deðildir. Hanefîler kan meselesinde baþka hadislerle amel edip bunlarý te´vil etmiþlerdir. Onlar Temîmü´d-Darî ve Zeyd Ýbnu Sâbit (radýyallahu anhümâ) tarafýndan rivayet edilen: "Akan her kan sebebiyle abdest alýnýr" hadisini esas almýþlardýr. Nasbu´r-Râye´de baþka rivayetler de kaydedilir. Hanefîler buna dayanarak vücuddan kan çýkar ve akarsa bunun abdesti bozacaðýný kabul eder. Bozmayan miktar, yaranýn üzerinden çýkýp etrafa daðýlmayan, olduðu yerde kalan katreciktir.
Bazý Hanefîler, Hz. Enes hadisinde: "Resûlullah´ýn haberi olsaydý abdest tazelemeyi, namazý iade etmeyi emrederdi" diye te´vil getirmiþtir. Ayrýca Câbir hadisinin zayýflýðý da belirtilmiþtir.[305]