Temizlik Bahsi taharet 3 By: sumeyye Date: 01 Mayýs 2010, 15:16:01
AÇIKLAMA:
Burada Resûlullah´a tenha arazide bulunan ve vahþi, yýrtýcý hayvanlarýn sýrayla uðrayýp susuzluklarýný giderdikleri sudan sorulmaktadýr. Hadiste söylenmemiþ ise de ma´nâdan þu husus da anlaþýlmaktadýr: Su, boþ ve tenha arazide olmasý haysiyetiyle buraya gelen vahþilerin suya salyalarýný salmalarý, içine abdest bozmalarý, ayaklarýyla girmeleri vs. hepsi dahildir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), suyun miktarý iki kulle olduðu takdirde onun temiz sayýlmasý gerektiðini söylüyor. Bir baþka ifade ile su belli bir miktarý aþýyorsa veya akar vaziyette ise, içine düþen pis ve zararlý maddeleri tasfiye etme, temizleme hususiyetine sahip demektir. Suyun içindeki bir kýsým mikroorganizmalar bu tasfiye ve temizleme iþini yapýyor demektir.[12]
KULLE NEDÝR?
Kulle´yi lügatçiler ve þârihler büyük küp diye tarif ederler. Hatta Mücâhid´in, Kulletân´ý, Cerretân diye tarif ettiði belirtilir. Yani kulle´yi, cerre (küp) olarak açýklamýþ "büyük" kaydýný koymamýþtýr. Bazý açýklamalar kulle´yi "250 rýtl ve daha fazla miktarda su alan küp" diye tarif eder. Ancak bu, müþtereken benimsenmiþ bir miktar deðildir.
Þu halde hadis iki kulle miktarýnda suyun kirlenme þartýný belirtmektedir. Þâfiîler bu hadisi esas alýrlar. Onlara göre, suyun miktarý iki kulle ise, bu su, kokusu veya tadý veya rengi bozulmadýkça, ondan vahþi hayvan su içse veya içerisine pislik düþse yine de temiz sayýlýr. Eðer su, iki kulleden az ise ona düþen pislik, renk, tad ve kokudan herhangi bir deðiþiklik yapmasa da pistir.
Hanefîler suyun temizini pisinden ayýrmada daha ziyade reye dayanan farklý tahdidlerde bulunmuþlardýr. Bu meyanda kulleteyn´den çok, havz-ý kebîr (büyük havuz) tabirine yer verirler. Hanefîlerde büyük havuz tabiri durgun sularla ilgili olarak kullanýlýr. Büyük havuzun tavsifinde oniki ayrý tarife yer verilmiþtir.[13]
Biz bu teferruata girmeden, en ziyade benimseneni kaydedeceðiz. Sathý (yüzeyi), yüz arþýn kare geniþliðinde olan havuz, büyük havuzdur. Havuz, kare þeklinde ise her bir kenarý on arþýn olmalýdýr, yuvarlak ise, çevresinin otuzaltý arþýn olmasý gerekir. Ayrýca bu havuzdaki suyun derinliði, su avuçlanýnca dibi açýlmayacak kadar olmalýdýr. Þâfiîlerin esas aldýðý kulle hadisi sýhhat yönüyle daha sahih ise de, Tahâvî´nin dikkat çektiði üzere, kulle´nin herkesçe maruf bir miktarý olmadýðý, örfen küpün büyüðüne de küçüðüne de kulle dendiði için, hadisle miktar tayini mümkün görülmemiþ ve bu yüzden Hanefîlerce bu hadis esas alýnmamýþtýr.
Su akýyor ise, azlýðýna çokluðuna bakýlmaz. Bir saman çöpünü taþýyacak kadar bir akmaya sahipse, temizlik ve kirlilikte, büyük havuz gibi mütâlaa olunur. Yani koku, renk, tad gibi üç aslî vasýftan biri, içine düþen pislik sebebiyle deðiþmemiþse o su temiz sayýlýr.
Son olarak þunu söyleyelim: Þeriat-ý garrâmýzýn koyduðu bu prensipler, insanda mevcut fýtrî ve tabiî temyiz imkânlarýna dayanýr. Günümüzün tekniði suyun faydalý ve zararlý olma vasýflarýný tesbitte bir kýsým ölçme aletleri geliþtirmiþtir. Bütün bu teknik geliþmelere raðmen dinin koyduðu ölçüler deðerini kaybetmez, zira insanoðlu beraberinde ölçüm âletleri taþýyamaz. Daðda, kýrda, gezinti mahallerinde, yolculuk sýrasýnda her an su problemiyle deðiþik þekillerde karþýlaþabiliriz. Temiz ve pis su hakkýnda dinimizin koyduðu esaslarý bilmek bir kýsým yanlýþlýklarý ve riskleri asgariye düþürür. Unutmayalým ki, bugün tekniðin hâlâ girmediði nice köy ve hattâ kasabalarýmýz var. Buralarda temiz ve pis su mevzuunda dinimizin ölçülerinin bilinmesi gereklidir.
Þu hususu da kaydedelim ki, temizliði hususunda hiçbir þüphe olmayan su varken, þeriatýn aradýðý zevâhire göre temiz sayýlmasý gerekmesine raðmen içimizde kuþku duyduðumuz suyu kullanmamýz gerekmez. Aksi takdirde þeriatýn aradýðý þartlar yeterlidir. Bu þartlarý haiz olmayan sulardan kaçýnýlmalýdýr. Ýçmede de, temizlikte de kullanýlamaz.
Su ile ilgili bir kýsým ilâve açýklamalar müteakip hadislerde gelecek.[14]
ـ3496 ـ4ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسولُ اللّه #: َ يَبُولَنَّ
أحَدُكُمْ في المَاءِ الدَّائِمِ الَّذِي َ يَجْرِى ثُمَّ يَغْتَسِلُ فِيهِ[. أخرجه الخمسة وهذا لفظ الشيخين .
4. (3496)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyuruyorlar ki: "Sakýn sizden kimse, durgun suya akýtmasýn, bilahare onda yýkanýr."[15]
AÇIKLAMA:
1- Hadis durgun suyu insan idrarýnýn pisleteceðini ifade etmektedir. Âlimler, durgun suyun pislenmesinde insan sidiði ile diðer hayvanlarýn sidiði arasýnda hüküm itibariyle fark olmadýðýný belirtirler.
2- Hadisteki "durgun su"dan maksad miktarý az olan yani büyük havuz derecesine ulaþamayan sudur. Az su ile çok suyun miktarlarý nelerdir? Bu husus, önceki hadiste açýklandýðý üzere, ulemâ arasýnda ihtilaflýdýr. Þârihler bu ihtilafýn Þâri (aleyhisselâm)´ýn tesâhülunden ileri gelmediðini, Resûlullah´ýn ümmete geniþlik ve ruhsat olsun diye kasden miktar tayinini açýk yapmadýðýný belirtirler.
3- Hadisin bazý vecihlerinde فِيه yerine منْه geçmektedir. منْه olunca ma´nâ akýntýlarý suyun içine girerek deðil, o sudan alarak yýkanma yasaðýný ön plana getirir. Yani her iki kullanýþ da, içerisine akýtýlan su ile yýkanmayý gerek girerek ve gerekse alarak yasaklamaktadýr. Ancak arada ufak bir fark var. Þöyle ki: فِيه olan hadis girerek yýkanmayý nassan yasaklarken, alarak yýkanmayý istinbatla yasaklar. مِنْه olan hadis, bilakis, alarak yýkanmayý nassan, girerek yýkanmayý istinbâten yasaklar.
4- Ýmam Mâlik´ten bir rivayete göre, suyun vasýflarýnýn deðiþmediði hallerde bu yasak tenzihîdir, diðer imamlar bunu "çok" hakkýnda söylerler. Kurtubî, azçok ayýrýmý yapmadan, seddü´zzerî´a kaidesince tahrime hamletmenin de mümkün olduðunu söyler, "Çünkü, der, akýtma, suyun kirlenmesine müncer olur."[16]
ـ3497 ـ5ـ ولمسلم في أخرى: ]َ يَغْتَسِلُ أحَدُكُمْ في المَاءِ الدَّائِمِ وَهُوَ جُنُبٌ. قَالُوا: كَيْفَ يَفْعَلُ يَا أبَا هُرَيْرَةَ؟ قالَ يَتَنَاوَلُهُ تَنَاوًُ[ .
5. (3497)- Müslim´in bir diðer rivayetinde (yine Ebû Hüreyre þöyle rivayet etmiþtir:) "Sizden hiç kimse, cünübken durgun suyun içinde yýkanmasýn."
Ebû Hüreyre´ye sordular: "Peki nasýl yýkanacak, Ey Ebû Hüreyre?" O: "Sudan alýp alýp yýkanacak!" diye cevap verdi."[17]
AÇIKLAMA:
1- Burada durgun suda, cünübken yýkanýlmasý yasaklanmaktadýr. Bazý âlimler, bu hadisten hareketle kullanýlmýþ suyun (mâ-i müstâmel) pis olduðuna hükmetmiþtir. Bunlara göre: "Önceki hadiste bevl etmek yasaklanmakta idi, bunda ise yýkanmak. Öyle ise her ikisi de suyu necis kýlmaktadýr. Bu sebeple ikisinden de yasaklandý, her iki yasak da haram ifade eder." Ancak bu görüþe itiraz edilmiþ; yýkanmanýn, suyu kirleteceði için deðil, suyun temizleyicilik vasfýnýn korunmasý için yýkanma yasaðýnýn yapýldýðý söylenmiþtir. Zira mâ-i müsta´mel temizdir, fakat temizleyici deðildir.
Ebû Dâvud´un bir rivayeti her iki yasaðý yanyana zikreder: "Sizden hiç kimse durgun suya akýtmasýn, durgun suda cenabetlikten yýkanmasýn." Þu halde, Ebû Hüreyre´nin açýklamasý, yýkanmanýn âdâbýný gösterdiði gibi hikmetini de kýsmen açýklar: Avuç avuç veya bir kapla sudan alarak yýkanmak esastýr. Böylece suyun içine girilerek yýkanma yasaðý, onun temiz kalarak baþkalarýnca da kullanýlmasýný saðlamýþ olmaktadýr.
2- Hadisten Çýkarýlan Hükme Gelince: Hemen yukarýda belirtildiði üzere, bu hadis, bir kýsým âlimlerce mâ-i müsta´mel´in necis olduðu hükmünü vermelerinde delil olmuþtur. Ancak bu hususta ittifak deðil, ihtilâf edilmiþtir.
Önce mâ-i müsta´mel´in ne olduðunu belirtelim. Bu, lügat olarak kullanýlmýþ su demektir. Ancak þer´î açýdan her kullanýlmýþ suya mâ-i müsta´mel denilmez. Bu tabir, bir hadesi yâni hükmî necâseti gidermek, farzý yerine getirmek veya sevap kazanmak için insan bedeninde veya uzvunda kullanýlan sudur. Abdest almada, abdest uzuvlarýný yýkamada, cenabetlikten temizlenmede, bütün bedeni yýkamada kullanýlan su, yemeklerden evvel ve sonra elleri sünnete uymak niyetiyle yýkamada kullanýlan, abdestli olduðu halde, bir baþka meclise gidince tekrar abdest alýnan su[18] hep mâ-i müsta´mel sayýlýr. Bu suya, mezhebimizden bazý imamlar meselâ Ýmam-ý A´zam ve Ebû Yusuf necis demiþ olmasýna raðmen Ýmam Muhammed tâhir (temiz) demiþtir. Hatta Ýmam-ý A´zam´dan yapýlan bir rivayete göre, mâ-i müsta´mel necâset-i galîza´dýr, hakiki necâseti temizleyen su ile bunun arasýnda fark yoktur. Ne var ki, Ýmam Muhammed de bu suyun temizleyici olmadýðýný söyler, yâni temizdir, fakat temizleyici deðildir. Mezhep fetvasý Ýmam Muhammed merhumun görüþüne göre verilmiþtir. Mâ-i müsta´mel´in temiz addedilmesi, sözgelimi abdest sýrasýnda vücuddan ayrýlan suyun elbisemize bulaþmasýyla onu tencis etmiþ olmaz. Ulemânýn ihtilâfý rahmet ve mezhebimizce Ýmam Muhammed´in görüþü esas ise de mâ-i müsta´mel´den kaçýnmak, abdest ve gusül sýrasýnda sýçrantýlardan korunmak gerekir. Dinî hayatýmýzýn daha saðlýklý olmasý için fetvayý deðil azîmeti iltizam edip takvaya talip olmamýz icab eder. Hem unutmamamýz gerekir ki, mezhebimizin imamý Ebû Hanîfe de -bir kavlinde- bunu necaset-i galîza saymýþtýr, kaydettik.
Þâfiîlerin hükmüne gelince, Nevevî, hadisle ilgili olarak þu açýklamayý sunar: "Mezhebimiz ve diðer mezheplerin ulemâsý, az da olsa çok da olsa durgun suda yýkanmayý mekruh addederler. Ayný þekilde akan bir kaynakta yýkanmak da mekruhtur. el-Buveytî´de Ýmam Þâfiî der ki: "Cünüb kimsenin, suyu akan veya sabit duran bir kuyuda yýkanmasýný kerih görürüm, keza durgun bir suda yýkanmasýný da kerih görürüm, bu da az olmuþ çok olmuþ farketmez." Gerek mezhebimize mensup gerekse diðer fakihler bu ma´nâya uygun hükme varmýþlardýr. Þurasý muhakkak ki, bu kerahet tenzihîdir, tahrimî deðil.
Cünüb kimse durgun suda yýkansa bu su mâ-i müsta´mel olur mu olmaz mý? sorusuna gelince: Bu meselede mezhebimizin fakihleri nezdinde ma´ruf olan tafsilat var. Þöyle ki: Eðer su iki kulle veya daha fazla ise, bu su mâ-i müsta´mel olmaz, hatta içinde bir çok kimseler farklý zamanlarda yýkansalar da þayet su iki kulleden az ise, cünüb kiþi içine niyetsiz olarak dalýp sonradan suyun altýnda niyet edecek olsa, cünüblükten çýkar, su da mâ-i müsta´mel olur. Bu kimse meselâ dizlerine kadar suya girip, vücudunun geri kýsmýný daldýrmazdan önce niyet edecek olsa, su derhal vücudun geri kalan kýsmýna nisbetle mâ-i müstâ´mel olur. Bu durumda, vücudun sâdece niyetten önce suya batan kýsmýndan cünüblük kalkacaðýnda ittifak edilmiþtir. Geri kalan kýsmýndan ise, tamamen suya batýrmýþ ise, muhtar ve meþhur görüþe göre yine cünüblük kalkar. Çünkü su, yýkanan kimseye nisbetle, ondan ayrýlýnca müsta´mel olur.
Mezhebimizin âlimlerinden Ebû Abdillah el-Hýdrî: "(Dizlerine kadar battýktan sonra niyet edip suya batan kimsenin) geri kalan kýsmý cünüblükten kurtulmaz" demiþtir. Ama mezhepte makbul görüþ, öncekidir. Ancak bu hüküm, vücuda deðen suyun, vücuddan ayrýlmadan bedenin tamamiyle batma haline bakar. Aksi halde batan kýsmýndan su ayrýlýp durgun suya karýþmasýndan sonra bedenin geri kalan kýsmýný batýracak olursa bu takdirde cünüblükten çýkmaz. Bu hususta da ittifak vardýr, ihtilâf yoktur.[19] Ýki kiþi birlikte kulleteyn´den az olan bir suya beraber girseler, ikisi birden cünüblükten temizlenmeye niyet etseler, ikisi de temizlenmiþ olur ve su da müsta´mel olur. Bu iki kiþiden biri daha önce niyet etse, cünüblükten o çýkar ve su diðerine nisbetle müstâmel olur. Diðeri de niyet edecek olsa, artýk bu müstâmel su onu temizleyemez. O, mezhebimizin sahih olan görüþüne göre cünüblükten çýkamaz. Þazz bir görüþe göre, o da çýkar. Bu iki kiþi dizlerine kadar bu az suya girip niyet etseler, bedenlerinin o miktarýndan cenabet çýkar su da müstamel olur, geri kýsmýný yýkasalar cenabetten kurtulmazlar, þazz görüþe göre geri kýsmý da kurtulur.
Niyetin araya girmesiyle girmemesi arasýndaki farkýn anlaþýlmasý için, mâ-i müstamel için bidayette yaptýðýmýz tarifin bilinmesi gerek.[20]
ـ3498 ـ6ـ وعن يحيى بن عبدالرحمن: ]أنَّ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه خَرَجَ في رَكْبٍ فِيهِمْ عَمْروُ بنُ العَاصِ حَتّى وَرَدَا حَوْضاً. فقَالَ عَمْرُو بنُ الْعَاصِ: يَا صَاحِبَ الحَوْضِ، هَلْ تَرِدُ حَوْضَكَ السِّبَاعُ؟ فقَالَ عُمَرُ بنُ الخَطّابِ: يَا صَاحِبَ الحَوْضِ َ تُخْبِرْنَا فَإنَّا نَرِدُ عَلى السِّبَاعِ وَترِدُ عَلَيْنَا، وَإنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: لَهَا مَا أخَذَتْ في بُطُونِهَا وَمَا بَقَى فَهُوَ لَنَا طَهورٌ وَشَرَابٌ[. أخرجه مالك إلى قوله: وترد علينا، وأخرج باقيه رزين .
6. (3498)- Yahya Ýbnu Abdirrahmân rahimehullah anlatýyor: "Hz. Ö-mer (radýyallâhu anh), içerisinde Amr Ýbnu´l-Âs´ýn da bulunduðu bir grupla yola çýkmýþtý. Bir havuza geldiler. Amr Ýbnu´l-Âs (radýyallâhu anh):
"Ey havuz sahibi, havuzunda vahþi hayvan sulanýyor mu?" diye sordu. Hz. Ömer, hemen araya girip:
"Ey havuz sahibi bize bunu söyleme: Zira biz, vahþinin peþinden su alacaðýz, o da bizim peþimizden sulanacak. Çünkü ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn "Vahþinin karnýna aldýðý onundur, geri kalan da bize temizdir ve içeceðimizdir" dediðini iþittim" dedi."[21]