Temizlik Bahsi taharet 2 By: sumeyye Date: 01 Mayýs 2010, 15:14:21
BÝRÝNCÝ BAB
SULARIN AHKÂMI
ـ3493 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَ رَجُلٌ إلى رَسولِ اللّهِ # فقَالَ: إنَّا نَرْكَبُ الْبَحْرَ وَنَحْمِلُ مَعَنَا الْقَلِيلَ مِنَ المَاءِ. فإنْ تَوَضَّأنَا بِهِ عَطِشْنَا أفَنَتَوضَّأ بِمَاءِ الْبَحْرِ؟ فقَالَ: هُوَ الطَّهُورُ مَاؤُهُ الحِلُّ مَيْتَتُهُ[. أخرجه ا‘ربعة .
1. (3493)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelip:
"Ey Allah´ýn Resûlü! Biz gemiye binip, beraberimizde az bir su alabiliyoruz. Abdestlerimizi bu su ile alsak susuz kalacaðýz. Deniz suyu ile abdest alabilirmiyiz?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Evet, denizin suyu temizdir, meytesi de helâldir" cevabýný verdi."[4]
AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bu soruyu soran sahâbînin adý hususunda farklý rivayetler vardýr. Bizce isim ehemmiyet taþýmaz. Mühim olan hadisteki fýkýhtýr. Ahmed, Hâkim ve Beyhakî tarafýndan tahric edilen bir rivayet, bu sorunun balýkçýlar tarafýndan sorulduðunu ifade eder. Arabistan kýyýlarýnda, o devirlerde icrâ edilen balýkçýlýk hakkýnda açýklayýcý bazý teferruatý da ihtiva etmesi yönüyle ehemmiyetli olan rivayeti aktarýyoruz: "Biz, bir gün Resûlullah´ýn yanýnda idik. Bir balýk avcýsý gelerek sordu:
"Ey Allah´ýn Resûlü! Biz balýk avý için denize açýlýrýz. Beraberimize bazý kapkacak alýrýz. Gemiye binerken karaya yakýn bir yerde avlanýp dönmeyi düþünürüz. Bazan böyle yakýnda balýk buluruz, bazan da bulamayýz. Öyle olur ki, baþlangýçta aklýmýzda olmayan uzaklýklara açýlmýþ oluruz. Bu uzaklýkta ihtilam olan veya abdest alan oluyor. Beraberimizdeki su ile yýkanacak veya abdest alacak olsak bizi susuzluk helâk edebilir. Bu endiþeyle deniz suyunu yýkanma veya abdest almada kullanmamýza ne dersiniz?"
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu soru karþýsýnda deniz suyu için tahûr tabirini kullanýr. Tahûr, hem temiz hem temizleyici ma´nâsýna gelen mastar-isimdir. Kendisiyle temizlik yapýlan þey demektir. Âyet-i kerimede de yaðmur suyu tahûr diye isimlendirilmiþtir. "Ölü bir yeri diriltmek ve yarattýðýmýz nice hayvan ve insanlarý sulamak için gökten tertemiz su indirmiþizdir." (Furkan 49).
2- Meyte: Þer´an yenmesini helâl kýlacak bir tarzla olmaksýzýn ölen hayvandýr. Kur´an meyteyi haram kýlmýþtýr (Bakara 173). Burada, denize ait olan meytenin helâl olduðu belirtilmektedir. Âlimler bu hadiste kastedilen meyte´yi þöyle tarif ederler: "Sadece denizde yaþayan hayvanlardan denizde ölmüþ olanýdýr, "mutlak olarak denizde ölen" hayvan deðildir. Zira, lügat açýsýndan deniz meytesi deyince sadece denizde yaþayan hayvanýn meytesi anlaþýlýr."
Daha önce de temas ettik. Balýk dýþýndaki deniz mahluklarýnýn yenip yenmeyeceði hususunda âlimler ihtilaf etmiþtir.
* Hanefîler, "balýk dýþýndaki mahluklar haramdýr" der.
* Ahmed Ýbnu Hanbel, "Kurbaða ve timsah dýþýndaki her þey yenir"der.
* Mâlik ve Ýbnu Ebî Leyla, "Denizde ne varsa yenir" der.
* Þâfiîlerde farklý görüþler var:
** Ýbnu Hacer der ki: "Bütün çeþitleriyle balýðýn helal olduðu hususunda ülemâ ihtilaf etmez. Ancak þeklen karada yaþayanlara benzeyen deniz mahluklarý hususunda ihtilaf edildi. Söz gelimi insana, köpeðe, domuza, yýlana benzeyen deniz hayvanlarý var!" Hanefîlerin ve Þâfiîlerden bir kýsmýnýn görüþüne göre balýktan baþkasý yenmez, haramdýr. Þâfiî mezhebinin resmi görüþüne göre ise deniz mahluklarý mutlak olarak helaldir. Bu ayný zamanda Mâlikîlerin de görüþüdür, ancak bunlar bir rivayette domuzu istisna ederler. Bu görüþte olanlar Kur´an´da geçen "Deniz avý ve onu yemek size de yolculara da helâl kýlýnmýþtýr" (Mâide 96) âyetini delil getirirler.
** Þâfiîlerden bir grup âlim: "Karadaki benzeri helâl olan helâl, haram olan haramdýr" demiþ, ayrýca hem karada hem denizde yaþayanlarý da hükümden hariç tutmuþlardýr. Bunlar iki çeþittir:
1) Etlerinin yenmesi hususunda yasak gelenler: Mesela kurbaða gibi. Bunu Ahmed Ýbnu Hanbel de -hakkýnda gelen öldürme yasaðý sebebiyle- istisna eder. Timsah da -deniz hayvaný olmasýna raðmen- istisna edilenlerdendir. Çünkü kesici (köpek) diþleriyle saldýrmaktadýr. Tuzlu denizlerdeki köpek balýðý, yýlan, akreb, yengeç, kaplumbaða da insan tabiatýnýn iðrenç bulmasý ve onlardan gelebilecek zehir sebebiyle müstesnalar arasýnda tutulmuþlardýr.
2) Hakkýnda bir mânî vârid olmayanlar. Bunlar tezkiye yani þeriatýn derpîþ ettiði kesim þartýyla helâldir, kaz[5] ve su kuþu gibi.
Bu bahse giren bazý ilave açýklamalar 3478 numarada geçti.[6]
ـ3494 ـ2ـ وعن أبي سعيد الخدرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قِيلَ يَا رَسُولَ اللّهِ إنَّا نَسْتَقِى لَكَ المَاءَ مِنَ بِئْرِ بُضَاعَةَ، وَتُلْقَى فِيهَا لُحُومُ الْكَِبِ، وَخِرَقُ المَحَائِضِ، وَعِذَرُ النَّاسِ؟ فقَالَ: إنَّ المَاءَ طَهُورُ َ يُنَجِّسُهُ شَىْءٌ[. أخرجه أصحاب السنن.وهذا لفظ أبي داود، وقال: »سَمِعْتُ قُتَيْبَةَ بْنَ سَعِيدٍ قالَ: سَألْتُ قَيِّمَ بِئْرِ بُضَاعَةَ عَنْ عُمْقِهَا. قال: أكْثَرُ مَا يَكُونُ المَاءُ فِيهَا إلى الْعَانَةِ. قُلْتُ. فإذَا نَقَصَ؟ قالَ: دُونَ الْعَوْرَةِ. قالَ: أبو داود: قَدَّرْتُ أنَا بِئْرَ بُضَاعُةَ بِرِدَائِى، مَدَدْتُهُ عَلَيْهَا ثُمَّ ذَرَعْتُهُ فإذَا عُرْضُهَا سِتَّةُ اَذْرُعٍ؛ وَسَألْتُ الَّذِى فَتَحَ لِى بَابَ الْبُسْتَانِ، هَلْ غُيِّرَ بِنَاؤُهَا عَمَّا كَانَتْ عَلَيْهِ؟ قال: . وَرَأيْتُ فيهَا مَاءً مُتَغَيِّرَ اللَّوْنِ« .
2. (3494)- Ebû Saîdi´l-Hudrî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a:
"Ey Allah´ýn Resûlü! Biz senin için Budâ´a kuyusundan su alýyoruz. Halbuki onun içerisine (ölmüþ) köpeklerin leþleri, kadýnlarýn hayýz bezleri, insan pislikleri atýlýyor, (ne yapalým, su almaya devam edelim mi?)" diye sordular. Þu cevabý verdi:
"Su temizdir, onu hiçbir þey kirletmez."[7]
Bu, Ebû Dâvud´un metnidir. Ebû Dâvud der ki: "Kuteybe Ýbnu Saîd´i iþittim. Dedi ki: "Budâ´a kuyusunun kayyimine derinliðini sordum. Suyun en çok olduðu durumda kasýklara kadar çýkar" dedi. "Azaldýðý zaman?" dedim, "Avret mahallinin (dizinin) altýna düþer" dedi. Ebû Dâvud der ki: "Budâ´a kuyusunu ridam ile bizzat takdir ettim. Üzerine ridâmý gerdim. Sonra ridâmý ölçtüm. Kuyunun geniþliði altý zira idi. Bahçenin kapýsýný bana açan kimseye: "Kuyunun süregelen yapýsý hiç deðiþtirildi mi?" diye sordum. Bana "Hayýr!" dedi. Kuyunun içindeki suyun rengini deðiþmiþ gördüm."[8]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, Tirmizî´de "Su temizdir, onu hiçbir þey kirletmez" baþlýðýný taþýyan bir babta, Ebû Dâvud ve Nesâî´de "Budâ´a kuyusu hakkýnda" ismini taþýyan bir babta kaydedilir.
Budâ´a kuyusu´nu þârihler, Medine´de meþhur bir kuyu olarak açýklarlar. Türbüþtî: "Budâ´a Medine´de Benî Sâ´ide´nin ikâmet ettiði yer (dâr)" der ve bunlarýn Hazreç kabilesine mensup bir kol olduðunu belirtir. Tahâvî, Vâhidî´nin bir rivayetine dayanarak "Budâ´a´nýn Medine bahçelerine su götüren bir su yolu olduðunu, dolayýsýyla Budâa´nýn suyunun durgun deðil akarsu olduðunu" söylemiþtir. Ancak baþta Ýbnu Hacer, olmak üzere muhakkik âlimler bunu merdud bulurlar. Su yolu olsa "kuyu" denmezdi üstelik burasý Hicaz ahalisince mâruf bir kuyu diye cevap verirler.
Tîbî, kuyuya pis þeylerin atýlmasýyla ilgili haberi þöyle açýklar: "Kuyu, bir kýsým köylülerin inmesi muhtemel vadilerden gelen sel yataklarýnýn geçtiði bir noktada idi. Vadilere gelen köylüler, zikri geçen pislikleri konakladýklarý yerlerin etrafýna atýyorlardý. Yaðmurlarýn hasýl ettiði seller bunlarý sürükleyip kuyuya atýyordu. Bu durumu, râvi, dinleyenlerce insanlarýn dinî zaaflarý sebebiyle kuyuya bizzat attýklarý vehmine düþecekleri bir üslubla anlatmýþ olmalýdýr. Böyle bir davranýþ, müslüman bir vicdanýn asla tecviz etmeyeceði bir þeydir. Öyleyse, en faziletli bir asýrda, insanlarýn en müberrâ ve en temizini teþkil eden kimselerden bu davranýþý nasýl bekleriz?"
Biz þunu ilave etmek isteriz: Temizliðe son derece kýymet veren, Umumî Açýklama kýsmýda da belirtildiði üzere- maddî ve manevî yapýsý temizlik üzerine bina edilen müslüman þöyle dursun, temizlik meselesi, hayatýnda bu kadar sistematize edilmemiþ sýradan bir gayr-i müslim kiþi, bir saðduyu sahibi insanýn tabiatý köpek ölüsü, kadýnlarýn aybaþý bezi gibi kerih þeylerin atýldýðý kuyudan su alýp içmeyi kabul eder mi? Rivayet sýrasýnda ravilerin bazý teferruatý atmýþ olmasý da ihtimalden uzak deðildir. Yani Budâ´a Kuyusu, cahiliye devrinde, belirtilen durumlara maruz kalmýþ öyle bir geçmiþi bulunan bir kuyudur da sonradan bazý ýslah ve temizleme ameliyesi geçirmiþ olarak kullanýma açýlmýþtýr vs. Ancak râviler rivayet sýrasýnda bu çeþit teferruatý tayyetmiþlerdir. Nitekim, yukarýda kaydettiðimiz üzere Türbüþtî de buna yakýn bir ihtimâle yer vermektedir.
Ayrýca þunu da bilmemiz gerek: Budâ´a Kuyusu suyu bol olan bir kuyudur. Suyu iki kulle´den fazladýr. Ýçerisine düþen pislik, renk, koku ve tadýný deðiþtirmedikçe pis sayýlmaz. Ýslâm´ýn akar su ile, miktarca iki kulleyi aþan durgun su hakkýnda hükmü budur. Þah Veliyullah ed-Dehlevî, Hüccetullahu´l-Bâliða´da þu açýklamayý sunar:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn "Su temizdir, onu hiçbir þey kirletmez" hadisinin ma´nâsý þudur: "Madenler, pislikle karþýlaþýnca kirlenmez (yani asliyeti bozulmaz). Ýçerisinden pis þey ayýklanýp atýldý mý, eðer asli vasýflarý (ki suyun asli vasýflarý renk, koku, tad ve akýcýlýðýdýr) deðiþmemiþse bozulmaz. Hiç, Budâ´a kuyusunun içerisinde pisliklerin istikrar kesbetmiþ olduðu ihtimaline yer verilebilir mi, bu mümkün mü? Zirâ insanoðlu, tabiatý icabý bu çeþit pisliklerden kaçýnmayý kendisine deðiþmez bir âdet kýlmýþtýr. Öyleyse, Resûlullah´ýn böylesi pis bir yerden su almasý olacak þey deðil. Gerçek þu olmalýdýr: "Kuyuya, kasýdlý olmaksýzýn bazý pislikler düþmüþ olabilir, nitekim zamanýmýzda da kuyular bu durumda deðil midir? (Zaman zaman pislik düþme hadiseleri olmaktadýr.) Ama görülünce bunlar çýkarýlmaktadýr. Ýslam geldiði vakit, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a o kuyunun, kendi nazarlarýndaki temizliðinden ayrý olarak (eski haline atýf yaparak) þeriat nazarýndaki temizlik durumunu sordular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlara: "Su temizdir, onu hiçbir þey kirletmez" diye cevap verdi. Yani sizin nezdinizdeki pislik dýþýnda, baþka bir pislik onu kirletmez."
Þah Veliyullah´ýn açýklamasý, suyun tabiatýnýn temiz olduðu, suda onu pisleten necasetten eser olmadýðý takdirde, suyun alýndýðý kuyuya bir zamanlar pislik düþmüþ olmasýndan dolayý þeriatýn o suya "pistir" diye bir hüküm koymayacaðý prensibini nazar-ý dikkate arzediyor.
Bu hususun anlaþýlmasý için þunu da hatýrlatalým: Günümüzde büyük þehirlerin su sýkýntýsýný çözmede baþvurulan yollardan biri, þehirde kullanýlýp kanalizasyonlarla atýlan sularýn bir kýsým tasfiye muamelelerinden geçirilerek tekrar kullanýlýr ve içilir hale getirilmesidir. Bunlarýn denemesi yapýlmýþ, laðým sularýndan her çeþit zararlý maddeler ayýklanýp mikrobik maddeler dezenfekte edildikten sonra su içilebilir hale getirilmiþtir. Þayet su, içerisinde karýþan pisliklerle asliyetini bozsa idi, bu netice elde edilemezdi. Þu halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn "Su temizdir; onu hiçbir þey kirletmez" ifadesi, ancak vahy-i ilahî ile konuþabilen, eþyanýn sýrrý kendisine açýlmýþ, eþyanýn hakikatýný olduðu gibi gören, bilen,[9] makam-ý nübüvvete mazhar bir zatýn mu´ciznümâ bir sözüdür. Böyle bir hakikatý, böyle bir kesinlikle, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn içinde bulunduðu içtimâî þartlarda bir baþka kimsenin söylemesi mümkün deðildir.
Zamanýmýzýn geliþen tekniði bu sözün doðruluðunu ispatlamýþtýr: Su, içerisine karýþan pis maddeler sebebiyle kirlenir, ama aslî tabiatý bozulmaz. O tabiat daima temizdir. Ýçerisine sonradan giren maddeler tasfiye edilip suyun içerisinden ayýklandý mý geriye "pislik tutmayan temiz su" kalýr. Esasen tabiatta bu yapýlmaktadýr. Kirlenen suyun kirliliði tabiatta temizlenmemiþ olsaydý, yeryüzünde, dünya kurulalýdan beri kirlenen sular sebebiyle bugün temiz su kalýr mýydý?[10]
ـ3495 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]سَمِعْتُ رَسولَ اللّهِ # وَهُوَ يُسْأَلُ عَنِ المَاءِ يَكُونُ في الْفََةِ مِنَ ا‘رْضِ وَمَا يَنُوبُهُ مِنَ الدَّوَابِّ وَالسِّبَاعِ. فقَالَ: إذَا كَانَ المَاءُ قُلَّتَيْنِ لَمْ يَحْمِلِ الخَبَثَ[. أخرجه أصحاب السنن.»يَنُوبُهُ«: يتردّد إليه من دابة وسبع .
3. (3495)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý dinledim. Kendisine çöl bir arazide bulunan bir sudan ve ona uðrayan hayvan ve vahþilerden soruluyordu. Þöyle cevap verdi:
"Eðer su iki kulle miktarýnda olursa pislik taþýmaz!"[11]