Kütübü Sitte
Pages: 1
Sohbet 11 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:35:54
AÇIKLAMA:



Hadis, herkese din, ilim ve þerefteki yerine uygun tarzda muamele edilmesini irþad buyurmaktadýr. Bu, sünnetin cemiyet içerisinde yaygýnlaþýp, fiile dönüþmesi halinde insanlarý kýlýk kýyafette, yaþayýþta, nezaket ve diyanette daha bir dikkatli ve titiz olmaya zorlayacaktýr.

Münâvî þu açýklamayý sunar: "Yani herkese kadrine göre hürmet edin, dinde, ilimde, þerefteki haline uygun muamelede bulunun. Hâdimle efendi arasýný, reisle ona tabi olanlarýn arasýný bir tutmayýn. Çünkü bu, kalblerde düþmanlýk ve kini tahrik eder. Keza imamlara hitapla, halka hitap da bir olmamalýdýr."

Askerî, bu hadisi emsal ve hikmetlerden saymýþ ve demiþtir ki: "Bu, Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn ümmetini terbiye ettiði düsturlardan biridir. Bu sâyede halk, ülemâ ve evliyaya hürmet borcunu eda eder, yaþlýlara ikram, büyüklere saygýda bulunur."[137]



SEKÝZÝNCÝ FASIL

ÝSTÝ´ZAN (ÝZÝN TALEBÝ)

UMUMÎ AÇIKLAMA:


Ýsti´zan: Bir baþkasýnýn evine girerken veya bir aile içerisinde küçükler büyüklerin odalarýna -en azýndan günün belli saatlerinde- girerken izin istemek demektir.

Ýslam´ýn getirdiði muâþeret âdâbýnýn mühimlerindendir. Mühim diyoruz, zira meseleye Rabbimiz Teâlâ Hazretleri Kur´ân-ý Kerim´de (Nur 27, 58-59) yer vermiþ, isti´zâný emretmiþ. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hususta pek çok ýsrarlý beyanlarda bulunmuþtur. Bir âyet (meâlen) þöyle: "Ey iman edenler, evlerinizden baþka evlere, izin almadan seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eðer düþünürseniz bu sizin için daha iyidir." [Nur 27).

Hiç kimse, isti´zanýn medenî hayatýn gereklerinden biri olduðunu inkâr edemez.

Þüphesiz isti´zân´ýn teþri edilmesinin pekçok sebep ve hikmetleri vardýr. Ýslâmî hayatýn kâmil ma´nâda yaþanmasýnda, Ýslâmî terbiyenin kâmil ma´nâda verilmesinde isti´zân prensibinin uygulanmasýnýn ciddi bir payý olmalýdýr.

Þurasý muhakkak ki, bu herþeyden önce insanlarda fýtrî olan mahremiyet duygusunun bir gereðidir. Ýslam bu duygunun muhafazasýna itina göstermiþ, avret, halvet, ihtilat, tesettür gibi mefhumlara baðlý pek çok Ýslâmî deðerlerin korunmasýný bu duyguya baðlamýþtýr. Az ileride gelecek olan "Ýsti´zân göz sebebiyledir" hadisi, söylediðimiz hususu aydýnlatýr, Ýslam´ýn mesken telakkisini açýklarken, meskenin geniþ olmasýnda ýsrar edip, dar meskeni reddettiðini belirtmiþtik.[138] Bu ýsrar bir cihetten de mahremiyetin korunmasý prensibine dayanýr. Çünkü dar meskende mahremiyet yeterince korunamaz ve ona baðlý deðerler kaybolur.

Þu halde, isti´zân bahsinin daha iyi anlaþýlmasý için Ýslâm´ýn mahremiyet anlayýþý üzerine bir ön tahlil sunacaðýz:

Sünnet açýsýndan ev, sâdece soðuða sýcaða karþý bir ilticâ yeri deðil, ayný zamanda insanda fýtrî olan mahremiyeti saðlama yeridir. Bu sebeple eve "haram" denmiþ ve buraya sâhibinin izni olmadan girilmesi yasaklanmýþtýr.

Sünnetin beyânlarýna göre mahremiyeti ihlâl, sâdece "girmek" fiiliyle tahakkuk etmez, "bakmak"la da vukûa gelir. Bu sebeple Ebû Dâvud´un bir rivayetinde: "Hiç kimse izin almaksýzýn baþkasýnýn evinin içine bakmasýn, kim izinsiz bakarsa aynen girmiþ gibidir" buyrulur ve bu fiil, "helâl olmayan fiiller" meyânýnda zikredilir.

"Ýzin istemek (isti´zân) göz sebebiyle vaz edilmiþ" olduðu için henüz tahakkuk etmeden gözün içeriye kaymamasýna dikkat etmek gerekecektir. Bu sebeple Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kapýyý çalarken, kapýya yüzünü dönerek deðil, yan dönerek durmayý emretmiþtir. Hz. Peygamber´in kendisi de öyle hareket etmiþtir. "Kim, bir baþkasýnýn evine ýttýlâ peydâ ederken gözü çýkarýlýr da diyet için mürâcaat etmeye kalkarsa bilsin ki hiç bir hak talep etmeye hakký yoktur" hükmü bu meselenin ciddiyet ve ehemmiyetini tesbit eder. Hz. Peygamber, kendi evine pencereden izinsiz bakmýþ olan bir adama, elindeki taraða göstererek: "Bilseydim ki içeri bakýyordun, þu taraðý gözüne sokardým" demiþtir. Ýbnu Abbâs´ýn bildirdiðine göre Hakem Ýbnu Ebî´l-Asî´yi içeriye bakarken tesbit eden Hz. Peygamber: "Ben sað olduðum müddetçe Medine´de oturmayacaksýn" diyerek Tâif´e sürmüþtür.

Hz. Peygamber´in: "Bir kimse, kapýsý açýk býrakýlmýþ (veya giriþ kýsmýnda perde olmayan) bir eve uðrar da (içeriye) bakarsa kabahat onda deðil, ev sâhibindedir" sözü, mahremiyeti bozmama hususunda sadece yoldan geçenin veya eve uðrayan ziyâretçinin deðil herkesin, bütün ev sahiplerinin dikkat etmesi gerektiðini ifade etmektedir. Her aile dýþarýya karþý mahremiyetin temini için gerekli tedbiri almalý, bunu te´min vasýtasý olan perde, kapý vs.´ye dikkat etmelidir. Aksi takdirde mahremiyetin ihlâli vak´asýnda ev sâhibi kabahatlidir.

Bu hadis, müslümanlarý, evlerin plânlamasýnda mahremiyyet unsurlarýnýn yerleþtirilmesinde itinâya davet etmektedir. Kapýlar ve pencereler bu maksada en uygun þekilde yerleþtirilmelidir. Umumiyetle giriþ kapýlarýnýn arkasýnda yer alan aralýk (antre) kýsmý bu maksatla ihdâs edilmiþ olabilir. Þu halde bâzý yeni plânlamalarda bunun ihmâli, bir eksiklik olarak deðerlendirilmelidir.

Dâhilî Mahremiyet: Meskenin þâmil olmasý gereken muhtemel plâný incelerken de belirttiðimiz üzere plâna, sâdece âile dýþýndakilere karþý duyulan mahremiyet deðil, "zevce ve sað elin sâhib olduðu (yâni câriye) dýþýnda kalan" bütün âile efrâdýna karþý korunmasý emredilen mahremiyyet de te´sir etmektedir. Hz. Câbir´den, "Kiþi çocuðundan, -ne kadar yaþlý da olsa- annesinden, erkek kardeþinden, kýz kardeþinden ve babasýndan izin almalýdýr" dediði rivayet edildiðine göre, bunlarla berâber yaþandýðý takdirde, bu ferdlerden her birinin birbirlerine -en az Kur´ân´ýn belirttiði üç vakitte- isti´zânla gidip gelecekleri þekilde yerleþtirilmeleri gerekecektir. Yukarýdaki hadisi "Burada zikredilen fertlerin ayrý ayrý evlerde yaþamalarý hâline râcidir" diye yapýlabilecek muhtemel bir itirazý þu hadisle cevaplandýrabiliriz: "Atâ Ýbnu Yesâr anlatýyor: "Hz. Peygamber´e bir adam gelerek sordu: "Yâ Resûlullah annemin yanýna girerken izin isteyeyim mi?" "evet" cevabýný verince adam tekrar: "Eðer ben evde onunla berâbersem?" Hz. Peygamber tekrar, "izin iste" dedi. Adam itirazla: "Ben ona hizmet etmekteyim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (Öfkeyle): "Annenden izin iste, onu üryân olarak görmekten hoþlanýr mýsýn?"dedi. Adam, "hayýr" deyince: "Öyle ise (her seferinde yanýna girerken) annenden izin iste" buyurdu.

Bilhassa bu son rivayette, hayatýnýn büyük bir kýsmýný geçirdiði evinde fertlerin, gönlünce ve kýlýk kýyâfet bakýmýndan da oldukça serbest olabilmesi için behemahal müsait, müstakil bir odaya muhtâç olduðu ifâde edilmektedir. Müslüman âile, geçici darlýklar müstesnâ, devamlý dar yerlerde kalmamalýdýr. Bülûð safhasýný aþan -ve hatta bülûða yaklaþan- aile fertleri, anne baba dâhil, müstakil birer odaya sâhip olmalýdýr, sünnetin ulaþýlmasýný istediði ideal mesken tipi budur. Evet, sünnetten anladýðýmýza göre Ýslâm´ýn ideal meskeni, bülûða ermiþ her ferde bir oda bahþeden meskendir denilebilir.

Burada bir kere daha tekrar edelim ki günümüz sosyologlarý dar meskenin zararlarý üzerinde ýsrarla durmaktadýrlar. Bunlar çok yönlü olarak mahzurludurlar. Ezcümle, dar meskenlerde ve bunlarýn bir araya gelmesiyle teþkil edilen muhitlerde, zamanla, cemiyette hâkim bir kýsým deðer ölçülerinin kaybolduðu, bunlarýn yerine, cemiyete ters düþen yeni deðerlerin çýktýðý binnetice telakki ve davranýþlarýn da deðiþerek, yeni davranýþlarýn ortaya çýktýðý tesbit edilmiþtir. Bu sebeple gecekondu diye ifâde edilen dar ve nâmüsâit yerlerde kalanlar sosyal yönden "anormaller" olarak kabul edilmekte ve "cemiyetin kayýplarý" nazarýyla bakýlmaktadýr. Araþtýrmalar, uzun müddet böyle dar yerlerde kalanlarýn, müsâit meskenlere geçtikleri zaman, buralara intibâk edemedikleri, yeni ve normal hayat þartlarýna intibâk edebilmeleri için "bunlarýn, her seferinde tâkip edilmeleri ve yeniden terbiyeden geçirilmeleri" gerektiðini ortaya çýkarmýþtýr. Bu meseleye ciddiyetle eðilen Hollanda, Belçika, Ýngiltere, A.B. Devletleri, Fransa gibi ileri memleketlerde, bu, "sosyal yönden bozulmuþlar"a normal ev verilmezden önce, "yeniden terbiye edilerek" cemiyete kazandýrýlmak düþüncesiyle, hususî surette inþâ edilmiþ mutavassýt lojmanlarda belli bir müddet (10-12 ay civarýnda) oturmaya icbâr edilmiþlerdir.

Batý Medeniyetinin Zevâli (le Declin de l´occident) adlý eseriyle ün yapan Spengler´in ifadesinde, medeniyetlerin çöküþ sebebi olarak gösterilen "Medenînin kýsýrlýðý" bir baþka deyiþle doðum azalmasý, sosyologlarca geniþ ölçüde mesken þartlarýna baðlanmýþ olmasý da bize enteresan gelmektedir. Bazý Batýlý araþtýrmacýlar "Çok dar ve gayr-i müsâit meskenlerde, davranýþlarda her çeþit kontrolün kaybolmaya yüz tutmasý sonucu, doðumun fizyolojik bir hâl olarak arttýðýný, müsait meskenlerde oturan ailelerde de tabii bir þekilde arttýðýný, bu ikisi arasýnda kalan nâmüsâid evlerde ise azalmaya yüz tuttuðunu" iddia etmiþtir.[139]



ـ3361 ـ1ـ عن رِبْعي بن حراش قال: ]عن رجل مِن بني عامرٍ إنهُ استأذَنَ عَلى النّبيِّ # وَهُوَ في بَيْتٍ فقَالَ: ألِجُ؟ فقَالَ # لِخَادِمِهِ: اُخْرُجْ إلى هذَا فَعَلِّمْهُ اسْتِئْذَانَ فَقُلْ لَهُ قُلِ: السََّمُ عَلَيْكُمْ، أأدْخُلُ؟ فَسَمِعَهُ الرَّجُلُ. فَقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ، أأدْخُلُ؟ فَأذِنَ له النّبيُّ # فَدَخَلَ[. أخرجه أبو داود .



1. (3361)- Rýb´î Ýbnu Hirâþ, Benî Âmir´e mensub bir adamdan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir evde bulunduðu sýrada, yanýna girmek için:

"Girebilir miyim?" diye izin istedi. Aleyhissalâtu vesselâm hizmetçisine:

"Çýk, þu gelene isti´zân âdâbýný öðret, bu maksadla ona: "Esselâmün aleyküm, girebilir miyim?" demesini söyle!" buyurdu. Adam bunu iþitmiþti, (hizmetçiyi beklemeden):

"Esselâmü aleyküm, girebilir miyim?" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da adama izin verdi, o da girdi.[140]



ـ3362 ـ2ـ وعن قيس بن سعد بن عبادة رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]زَارَنَا رَسولُ اللّهِ # في مَنْزِلِنَا فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَرَدَّ أبِي رَدّاً خَفِيّاً. فَقُلْتُ ‘بِي أَ تَأذَنَ لِرَسُولِ اللّهِ #؟ فقَالَ: ذَرْهُ يُكْثِرُ عَلَيْنَا مِنْ السََّمِ. فقَال #: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَرَدَّ سَعْدٌ رَدّاً خَفِيّاً. ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ. ثُمَّ رَجَعَ فَاتَّبَعَهُ سَعْدٌ فقَالَ: يَا رسُولَ اللّهِ، إنِّي كُنْتُ اسْمَعُ تَسْلِيمَكَ، وَأرُدُّ عَلَيْكَ رَدّاً خَفِيّاً لِتُكْثِرَ عَلَيْنَا مِنَ السََّمِ. فَانْصَرَفَ مَعَهُ رَسولُ اللّهِ # وَأمَرَ لَهُ سَعْد بِغِسْلٍ فَاغْتَسَلَ، ثُمَّ نَاوَلَهُ مِلْحَفَةً

مَصْبُوغَةً بِزَعْفَرَانٍ أوْ وَرْسٍ فَاشْتَمَلَ بِهَا. ثُمَّ رَفَعَ يَدَيْهِ # وَهُوَ يَقُولُ: اللَّهُمَّ اجْعَلْ صَلَوَاتِكَ وَرَحْمَتَكَ عَلى آلِ سَعْدِ بْنِ عُبَادَةَ. ثُمَّ أصَابَ مِنَ الطَّعَامِ فَلَمَّا أرَادَ انْصِرَافَ قَرَّبَ لَهُ سَعْدٌ حِمَاراً قَدْ وَطْأَ عَلَيْهِ بِقَطِيفَةٍ، فَرَكِبَ رسُولُ اللّهِ #. فقَالَ سَعْدٌ: يَا قَيْسُ أصْحَبْ رَسولَ اللّهِ #؛ فَصَحِبْتُهُ. فَقَالَ لي رَسُولُ اللّهِ #: ارْكَبْ مَعِي، فَأبَيْتُ. فقَالَ: إمَّا أنْ تَرْكَبَ وَإمَّا أنْ تَنْصَرِفَ، فاَنْصَرَفْتُ[. أخرجه أبو داود .



2. (3362)- Kays Ýbnu Sa´d Ýbni Ubâde (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizi, evimizde ziyaret etti. Ve:

"Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Babam, çok hafif bir sesle mukabelede bulundu. Babama: "Resulullah´a izin vermiyor musun?" dedim. O:

"Býrak, bize çokça selam okusun!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar:

"Esselamü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Sa´d yine hafif bir sesle mukabele etti. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar:

"Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!"dediler ve döndüler. Sa´d peþine düþtü ve:

"Ey Allah´ýn Resulü, ben senin selamýný iþitiyordum. Ancak, bize daha fazla selam vermen için alçak sesle mukabele ediyorum" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm onunla birlikte geri döndü. Ondan su isteyip gusletti. Sonra Sa´d, zâferan veya versle boyanmýþ bir havlu verdi, Aleyhissalâtu vesselâm onu sarýndý. Sonra ellerini kaldýrýp:

"Allah´ým, Sa´d Ýbnu Ubâde ailesine maðfiret ve rahmet buyur!" diye dua etti. Sonra yemek yedi. Geri dönmek isteyince Sa´d, bir merkeb yaklaþtýrdý. Üzerine kadife bir örtü yaymýþtý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) merkebe bindi. Sa´d, bana:

"Ey Kays, Resulullah´a refakat et!" dedi. Ben de refakat ettim. Yolda Aleyhissalâtu vesselâm bana:

"Benimle sen de bin!" dedi, ben imtina edince:

"Ya binersin, ya dönersin!" buyurdular. Ben de geri döndüm."[141]



ـ3363 ـ3ـ وعن عوف بن مالك رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَيْتُ رَسولَ اللّهِ # في غَزْوةٍ تَبُوكَ وَهُوَ في قُبَّةٍ مِنْ اَدَمٍ فَسلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ عَلَيَّ وَقالَ: ادْخُلْ. قُلْتُ: أكُلِّي يَا رَسولَ اللّهِ؟ قالَ: كُلُّكَ. فَدََخَلْتُ؛ قالَ إنَّمَا قالَ ذلِكَ مِنْ صِغَرِ القُبَّةِ[. أخرجه أبو داود .



3. (3363)- Avf Ýbnu Mâlik (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Tebük Gazvesi sýrasýnda Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´a uðradým. Deriden yapýlmýþ bir çadýrda idi. Selam verdim. Selamýma mukabele etti ve:

"Gir!" buyurdu. Ben:

"Tam olarak mý, ey Allah´ýn Resulü?" dedim.

"Tam olarak gir!" dedi. Ben de girdim."

(Râvi) der ki: "Tam olarak mý gireyim?" diye sormasý, çadýrýn küçüklüðünden dolayý idi."[142]



AÇIKLAMA:



Ebû Dâvud, bu hadisi mizah üzerine açtýðý bir babta kaydeder ve mizaha giren bazý rivayetler kaydeder. Þârihler Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn zaman zaman mizaha yer verdiðini, ashâbýn da Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´a mizâhî þakalar yaptýðýný belirtir. Ancak, bu hadisin sonunda görüldüðü üzere, çadýrýn küçüklüðü de mevzubahistir.

Bu rivayette, sondaki bu cümle ayný hadisin devamý gibi görünse de, Ebû Dâvud´da senetçe farklý ikinci bir hadis olarak yer alýr."[143]



ـ3364 ـ4ـ وعن عبداللّه يُسْر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسولُ اللّهِ # إذَا أتَى بَابَ قَوْمٍ لَمْ يَسْتَقْبِلِ الْبَابَ مِنْ تِلْقَاءِ وَجْهِهِ وَلكِنْ مِنْ رُكْنِهِ ا‘يْمَنِ أوْ ا‘يْسَر. ثُمَّ يَقُولُ: السََّمُ عَلَيْكُمْ، السََّمُ عَلَيْكُمْ، وذلِكَ أنَّ الدُّورَ يَوْمَئِذٍ لَمْ يَكُنْ عَلَيْهَا سُتُورٌ[. أخرجه أبو داود .



4. (3364)- Abdullah Büsr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir kavmin kapýsýna gelince, yüzüyle kapýya dönmezdi. Sað veya sol omuzunu çevirirdi. Sonra da:

"Esselâmü aleyküm, esselâmü aleyküm!" derdi. Böyle yapýþý o sýralarda kapýlarda örtü olmayýþýndandý."[144]



AÇIKLAMA:



Bu hadis yabancý bir eve geldiðimiz zaman kapýyý vururken duruþ âdâbýný tâyin etmektedir. Kapýya yüzünü dönerek durmamak, fakat yan durmak gerekmektedir. Bundan maksad, kapý açýlýnca gözün içeri kaymamasý ve henüz müsaade çýkmadan evin mahremiyetine ýttýlâ olunmamasý ve bu esnada selam vermek, içeriye duyurmak ve izin taleb etmek içindir. Zamanýmýzda kapýlar muhkem olduðu için, bu tarzda duyurma yapmak imkânsýz denecek kadar zordur. Bunun yerine ya zile basýlýr, ya da kapýya vurulur. Vurarak izin talebi hadislerde de gelmiþtir. Hz. Câbir, Resulullah´ýn kapýsýný vurarak çaldýðýný belirtir.

Ýki sefer selam verilmesi, miktar tayin etmek için deðildir. Çünkü normalde bu üçtür.[145]



ـ3365 ـ5ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]حَدَّثَنِي عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قالَ: اسْتَأذَنْتُ عَلى رَسُولِ اللّهِ # ثََثاً فَأذِنَ لِي[. أخرجه الترمذي .



5. (3365)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Hz. Ömer (radýyallâhu anh) bana anlatmýþtý: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´dan üç sefer izin istedim ve bana izin verdi."[146]



AÇIKLAMA:



Hz. Ömer (radýyallâhu anh)´in bu izin meselesi îlâ hadisesi sýrasýnda cereyan eder: Resulullah bir ara hanýmlarýna kýzýp onlarý bir ay kadar terkettiði zaman meþrübe denen bir tenezzüh odasýna çekilmiþti. Resulullah o gün, mûtadý hilâfýna cemaatini sabah namazýný kýlar kýlmaz terketmiþ, sohbete kalmamýþtý. Ýþte bu hal Hz. Ömer´i rahatsýz etmiþ, bir þeyler olduðunu sezmiþti. Resulullah´la görüþmek üzere gitti ise de Aleyhissalâtu vesselâm, yanýna girmeye izin vermedi. Hz. Ömer bu þekilde üç ayrý defa gelerek izin ister. Üçüncüden de netice alamayýnca üzülerek döner. Ýþte bundan sonradýr ki Aleyhissalâtu vesselâm Hz. Ömer´i çaðýrtýr.[147]



ـ3366 ـ6ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إذَا دَخَلَ الْبَصَرُ فََ إذْنَ، زاد في رواية: إنَّمَا اسْتِئْذَانُ مِنَ النَّظَرِ[ .



6. (3366)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Göz içeri girdi mi artýk izin yok." Bir rivayette de þu ziyade gelmiþtir: "Ýzin istemek görme sebebiyledir."[148]



AÇIKLAMA:



Bu rivayet, izinsiz yabancý evin içine bakmaktan þiddetle zecretmektedir. Çünkü, içeri görüldüðü takdirde izinsiz girilmiþ yani haram iþlenmiþ oluyor. Ýzin istemek haram iþlememek içindir. Ýçeri görülünce, artýk izin istemeye hacet kalmaz. Çünkü içeri izinsiz girilmiþ, haram iþlenmiþtir, izin ma´nâsýz kalmýþtýr. Ýçeri izinsiz girmekle, izinsiz bakmak günahta eþittir, ikisi de haramdýr.

"Ýzin istemek nazar sebebiyledir" hadisini Kirmânî þöyle açýklar: "Giriþte izin istemeyi, dinimiz, gözün ev halkýnýn avretine bakmamasý ve hallerine muttali olmamasý için teþrî etmiþtir."[149]



ـ3367 ـ7ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إذَا دُعِيَ أحَدُكُمْ إلى طَعَامٍ فَجَاءَ مَعَ الرَّسُولِ فَإنَّ ذلِكَ إذْنٌ لَهُ[. أخرجهما أبو داود .



7. (3367)- Yine Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Biriniz yemeðe çaðýrýldýðý vakit, elçi ile birlikte gelince bu onun için izin sayýlýr, (ayrýca izin istemeye gerek yoktur)."[150]



AÇIKLAMA:



Bir kimsenin, elçi göndererek birini evine dâvet etmesi halinde, davetli, elçi ile birlikte geldiði takdirde eve girerken izin isteme durumunda deðildir. Ancak ev erkeklere mahsus deðilse, ihtiyaten izin isteyebilir. Nitekim, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir seferinde Ashâb-ý Suffe´ye Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh)´yi göndermiþ ve hepsini evine davet etmiþ idi. Geldikleri zaman izin isteyerek girdiler.[151] Hülasa "elçiye raðmen izin müstehab..." denilmiþtir.[152]


radyobeyan